"Burası, özel şirkete bırakılmak isteniyor. Madencilik, bölünerek yapılmaz. Havza madenciliğinden ödün verilerek, vazgeçilerek yapılan her şey, yeni kazalara, yeni Somalara davetiye çıkaracaktır. Biz, bunu Soma'da da söyledik, Ermenek'te de söyledik, Elbistan'da da söyledik" dedi.

Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde bir araya gelen avukatlar, 118. Adalet Nöbeti’ni bugün, Bartın’ın Amasra ilçesinde meydana gelen maden faciasında yaşamını yitiren 41 işçisi için tuttu.

Adliye önünde açıklama yapan İstanbul Maden Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Makar, şöyle konuştu:

“Bu Adalet Nöbeti'nde, ‘Bartın için adalet’ demek için bir araya geldik. Maalesef ki yıllardır adalet taleplerini siz hukukçularla birlikte yürütmeye çalışıyoruz. Mühendisler, hukukçular, hekimler, farklı mesleklerden adalet için mücadele etmeye devam ediyoruz. ‘Soma için adalet’ dedik, ‘Karadon için adalet’ dedik, ‘Kozlu için adalet’ dedik, ‘Torunlar için adalet’ dedik, ‘Hendek için adalet’ dedik, ‘Gezi için adalet’ diyoruz. ‘İnsanca bir yaşam için adalet’ demeye devam ediyoruz.

SORUŞTURMA DEVAM EDİYOR: Hepimizin bildiği gibi, 14 Ekim’de Bartın Amasra'daki TTK'da bir grizu patlaması meydana geldi. Bu patlamada 41 madencimizi kaybettik. TTK uhdesinde yer alan bu işletmede yaklaşık 500 yeraltı işçisi çalışırken, bir vardiyada yaklaşık 80 madenci yer altındayken 41’ini iş cinayetinde, grizu patlamasında kaybettik. Bugüne kadar alınan bilgilere göre, bir grizu patlaması sonrasında bu katliam meydana geldi.

TTK ÂTILLAŞTIRILARAK REZERVLER ÖZEL ŞİRKETLERE DEVREDİLİYOR: Grizu patlaması dediğimiz şey, bildiğimiz metan gazının yüzde 4 ila 14 arasında bir araya gelip, yeterli oksijen ve bir ateşleyici kaynağıyla bir araya gelmesi sonrası ortaya çıkan bir durum. Bu kaza, TTK'da gerçekleşti. Teknik olarak kazanın detayları çalışılıyor. Şu an bilirkişi atama süreci işliyor. Ancak genel olarak şunu söyleyebiliriz ki temel olarak TTK, yıllardır, 1990'dan bu yana, Büyük Madenci Grevi'nin yapılması sebeplerinden bir tanesi bu, 2000’li yıllardan sonra daha hızlandırılarak, âtıllaştırılarak, yatırım yapılmayarak, yeterli işçi kadroları açılmayarak, işlevsizleştirilerek yok edilmek isteniyor. Burası, özel şirkete bırakılmak isteniyor. TTK, bu bölgede çok küçük bir alanda çalışıyor. Yaklaşık 16 milyon tonluk bir kömür TTK’dayken 600 milyon tonluk bir rezerv, oradaki özel şirkete devredilmiş bulunuyor.

ÜÇ İŞÇİNİN YAPACAĞI İŞİ İKİ İŞÇİ YAPMAYA, İKİ İŞÇİNİN YAPACAĞI ŞEYİ BİR İŞÇİ YAPMAYA ÇALIŞIYOR: Madencilik, bölünerek yapılmaz. Havza madenciliğinden ödün verilerek, vazgeçilerek yapılan her şey, yeni kazalara, yeni Somalara davetiye çıkaracaktır. Biz, bunu Soma'da da söyledik, Ermenek'te de söyledik, Elbistan'da da söyledik. Yine aynı şekilde Sayıştay raporlarında belirtiliyor. Daha öncesinde, 2016 yılında TTK, kendi faaliyet raporunda Enerji Bakanlığı'na, ‘Benim işçiye ihtiyacım var, bana işçi kadrosu açın, yeni mühendis kadroları açın’ diyor. Enerji Bakanlığı'ndan, Hazine Bakanlığı’ndan işçi talep ediyor. Ancak yeni işçi kadroları verilmiyor. Üç işçinin yapacağı işi iki işçi yapmaya, iki işçinin yapacağı şeyi bir işçi yapmaya çalışıyor. Ve maalesef ki bu tip kazalar ortaya çıkıyor.

DAHA ÖNCE KARADON'DA, KOZLU'DA DA ÖZEL FİRMALARA VERİLEN İŞLERDE DE GRİZU PATLADI: TTK'nın özellikle liyakatsiz bir şekilde yönetilmesiyle bu tip kazalar ortaya çıkıyor. Daha önce Karadon'da, asıl işi galeri kazmak olan TTK, bir firmaya verdi, grizu patladı, 30 kişi yaşamını kaybetti. Kozlu'da özel bir firmaya verildi, grizu patladı, 8 işçi yaşamını kaybetti, 10 işçi yaşamını kaybetti. Amasra'da da çalışma alanı, ruhsat alanı bölünerek bu şekilde sürdürülüyor.

TTK'NIN BİLİMSEL, TEKNİK ÇALIŞMALARLA, LİYAKATLE AYAĞA KALDIRILMASI GEREKİYOR: TTK'nın liyakatsizliğiyle ilgili şöyle bir örnek verebiliriz: Maden Mühendisleri Odası Zonguldak Şubemizden bir maden mühendisi meslektaşımız, TTK'nın yükselme sınavlarında birinci oluyor. Ancak birinci olmasına rağmen mülakatta elenerek başmühendis olmasının önü kapanıyor, arkadaşımızın kadrosu verilmiyor. Bunun gibi onlarca, yüzlerce örnek, TTK'daki çürümeyi ortaya çıkarılabiliyor. TTK'nın gerekli bilimsel, teknik çalışmalarla birlikte ayağa kaldırılması, liyakatle, bilimle, teknikle birlikte gerçekten kamusal üretimin yapılması gerekiyor. En son söyleyeceğimiz şey; bizim sığınağımız, kader ya da fıtrat değildir. Bizim sığınağımız, bizim kılavuzumuz bilim ve tekniktir. Bilim ve teknikten uzaklaştırılarak atılacak her bir adım, yeni bir Soma'dır, yeni bir Ermenek'tir, yeni bir Kozlu'dur, yeni bir Karaman'dır dedik ve maalesef Bartın'ı, Amasra'yı yaşadık. O yüzden bilim ve teknikten ayrılmadan sağlıklı ve güvenli bir üretim gerçekleştirmek zorundayız. Tekrar başımız sağ olsun diyoruz. ‘Bartın için de adalet’ demeye devam edeceğiz.”

"TÜRKİYE'DE ÇÖKMÜŞ BİR SİSTEMDEN BAHSEDİYORUZ"

DİSK İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Dairesi Müdürü Tevfik Güneş ise yaptığı konuşmada, çökmüş bir sistemden bahsettiklerini belirterek şunları söyledi:

"2014 yılında Türkiye'de yeni bir sistem oluşturulmaya çalışılmıştı. Aşağı yukarı 15-16 yıldır bu sistemin uygun, geliştirilmiş ve gerçekten insan onuruna yakışır bir şekilde yaşama geçmesi için çaba sarf etmiş bir kurumdan bahsediyorum, Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu'ndan (DİSK). Ama büyük umutlarla yapılan bu çalışmalarda gördük ki Türkiye'de aslında bir sistem değil, çökmüş bir sistemin ve kanla örülmüş, bunun üzerinde kârlarla kendisini besleyen bir sermaye sınıfının altında kalmış bir sistemden bahsediyoruz. Bu çökmüş sistem üzerinde kurulmuş bir yasa, oluşturulmuş bir yasa, herkes biliyor 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ve sonuçta çok inanılmaz umutlar bağlanmış müstakil bir yasası olmasından dolayı artık Türkiye'de işçi sağlığı, iş güvenliği sisteminin bütün sorunlarını halledeceği söylenmişti.

SERMAYENİN İŞÇİ SINIFINA AÇMIŞ OLDUĞU İÇ SAVAŞ ASLA TÜKENMEDİ: Fakat biz biliyoruz ki geçmişten bugüne, Çalışma Bakanlığı'nın 1946 yılında kurulmasından 1980 askeri darbeye kadar DİSK'in yaptığı bir tespit vardı. O tespit, bugün hâlâ geçerli. O dönemde 20 binin üzerinde, 30 yıllık bir süreçte 20 binin üzerinde işçi ölmüştü ve DİSK, sermayenin işçi sınıfına ilişkin açmış olduğu bir iç savaştan bahsetmişti. Ve bugün baktığımızda, bu iç savaşın asla tükenmediğini, asla bitmediğini görüyoruz. Çıkarılmış yasa, çökmüş bir sistem üzerinden oluşturuldu ve sonuç itibariyle bu bile yetmedi, sermaye açısından 40’a yakın değişiklik gündeme getirildi. Bu değişiklikler açıktır ki sağda, solda birazcık işçi sınıfı için, emekçiler için hayrına olacak, onların yararına olacak bu tür düzenlemeler de ortadan kaldırmak için. Bunlardan en önemli sektörlerden biri, en tehlikeli sektörlerden biri madencilik sektörü. Madencilik sektöründe açıktır ki inanılmaz özelleştirmeler, rövanşlar, taşeronlaştırmalarla o büyük bütünlük ortadan kaldırıldı. O bütünlüğün ortadan kaldırılmasıyla birlikte korkunç bir sermaye birikim ortaya çıkmaya başladı. Yasanın kendisi, bu birikim sürecinin önünde engel olmayacak şekilde yapıldı. Ve madenlerde bugün yaşadığımız bu katliamlar, bu trajik yan, bizi üzgün ve öfkeli kılıyor.

ÖFKELİYİZ, ÜZGÜNÜZ AMA ADALET İÇİN ASLA BU SİSTEMİN UYGULAMALARININ PEŞİNİ BIRAKMAYACAĞIZ: Ama biliyoruz ki bu bir sınıf mücadelesi, bu bir saldırı ve bu saldırıya ilişkin olarak gücümüz yettiğince, ömrümüz yettiğince buna karşı duracağız. Bu sermaye birikim düzeni değişmedikçe, bu taşeron güvencesiz sistem değişmedikçe bu ölümler, bu katliamlar devam edecek. Sadece bir iktidarla ilgili değil, bir sistemden bahsediyoruz. Bu da açıktır ki kapitalist sistemdir. Onun için de geçmişte haykırdığımız gibi, geçmişte söylediğimiz gibi bu işin sorumlusu sendikalardır, üniversitelerdir, meslek oda ve birlikleridir ve onların oluşturacağı alternatif bir sistem üzerinden gidecektir. Bunu başarabildiğimiz, bunu hayata geçirebildiğimiz ölçüde uygulamalar, denetimler, yaptırımlar ve alanın geliştirilmesi konusunda elimizde çok ciddi bir zemin oluşacaktır. Bunun mücadelesine devam ediyoruz, sürdüreceğiz, asla ve asla bırakmayacağız. Öfkeliyiz, üzgünüz ama adalet için, ölen madenciler için, ölen insanlar için, ölen işçilerimiz için asla bu sistemin uygulamalarının peşini bırakmayacağız. Her zaman yüzlerine vuracağız ve hayatın içerisinde onlara karşı mücadelemizi sürdüreceğiz.”

"GÖZ GÖRE GÖRE GELEN BİR SOSYAL CİNAYETİN SONRASINDA YENİDEN TOPLANDIK"

Avukat Evren İşler, göz göre gören gelen bir sosyal cinayetin ardından yine burada toplandıklarını belirterek şöyle konuştu:

“Biz, her katliamdan sonra aynı şeyleri söylemekten bıkmıyoruz. Çünkü gerçekleri söylemekle yükümlüyüz. Ancak şunu söylemek lazım; kamu görevlileri başta olmak üzere, siyasi iktidar başta olmak üzere bu katliamlardaki sorumluluklarının üstünü örtmeye çalıştığı sürece, yargı eliyle bu katliamların gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması engellendiği sürece bu katliamlar maalesef devam ediyor, edecek.

ÖZELLEŞTİRME POLİTİKALARININ BİR SONUCU OLARAK GERÇEKLEŞTİ BU KATLİAM: Bartın'da yaşanan olaylar, aslında hepimiz için daha öncekilerin bir tekrarı. Özelleştirme politikalarının, enerji politikalarının bir sonucu olarak gerçekleşti bu katliam. Madende, madenin sağlıklı şekilde ayakta durmasını sağlamaya yetecek sayıda dahi işçi bulundurulmayarak, bütün maden havzaları özelleştirilmeye teslim edilmeye çalışılarak ve bu arada da bu madende çalışan, çalışmak zorunda olan insanların hayatı tamamen göz ardı edilerek bir süreç organizasyonu görüyoruz Bartın'da.

SOMA'NIN HEMEN SONRASINDA ‘TRAFO’ DEMİŞLERDİ. BARTIN'DA DA AYNI ŞEYİ SÖYLEDİLER: Bir şeyi daha söylemek gerekir. Soma'nın hemen sonrasında ‘Trafo’ demişlerdi. Bartın'da da aynı şeyi söylediler. Göz göre göre katliamları gerçekleştirdikleri gibi, göz göre göre ve aynı adımlarla katliamların üstünü kapatmaya çalışıyorlar. Bu memleketin dört bir yanında insanlar acılarda ve adaletsizliklerde ortaklaştırıldı. Her yerde insanlar adalet için sokakta. Biz avukatlar, yıllardır adalet nöbetleri tutuyoruz. Bu memleketin hepimize, herkese, ama en çok da öldürülen işçilere adalet borcu var. Bunu sağlamak için hep birlikte mücadele edeceğiz. Bundan kimsenin kuşkusu olmasın. Her neyle karşımıza gelirlerse gelsinler ister sansür yasasıyla ister ailelerin evlerini çevirdikleri Diyanet personeliyle ister aba altından gösterdikleri sopalarla gelsinler, gerçekleri söylemekten, adalet arayışından vazgeçmeyeceğiz. Kader planı değil, fıtrat değil. Biliyoruz ki hiçbir işin fıtratında ölüm yoktur. Bunu iktidarın bütün temsilcilerine kabul ettirinceye kadar insan, hava, su ve toprak için adalet istemeye devam edeceğiz.”

"KENDİLERİ ZIRHLI ARAÇLARLA, 300 KORUMAYLA GEZERKEN ‘BİZ KADER PLANINA İNANIYORUZ’ DİYORLAR"

Avukat Ahmet Ergin ise yaptığı konuşmada, kader-fıtrat söylemlerine itiraz ederek şunları söyledi:

“Kaderden, fıtrattan girmek istiyorum öncelikle. Biliyoruz; hepimiz, buradaki bütün nöbetçi arkadaşlarım biliyor. Bu çağda, bu teknolojik gelişme düzeyiyle madenlerdeki kazalar dahil olmak üzere ölümlü iş kazalarının tamamı engellenebilir, önlenebilir. Önlemeyenler, bir yandan kendileri zırhlı, güvenliği en üst düzeyde araçlarla, 300 korumayla gezerken bir yandan da ‘Biz kader planına inanıyoruz’ diyorlar. Bu nasıl bir ikiyüzlülüktür? Sadece o tablo dahi, o konuşmaya geldiği andaki tablo dahi kaderin olmadığını göstermez mi? Madem kader, buyursun kendisi de normal bir insan gibi yolunda yürüsün, etkinliklerine katılsın.

AÇIKÇA ŞÜPHELİ OLDUKLARINDAN KUŞKU DUYULMAYACAK YETKİLİLER, DELİLLERİ KARARTABİLİRLER: Elbette biz avukatlar, yargılama faaliyetinde halkın temsilcileriyiz. Ve halkın emeğiyle geçinenler, evine sadece ekmek götürenlerin bir bölümünü her gün onar onar kaybediyoruz. Topluca bir cinayet işlendiğinde, katliama dönüştüğünde, yüreğimiz sızlayarak bütün gücümüzle adaletin peşinde koşuyoruz. Ama şu tablo dahi bizi yine endişelendiriyor. Bir suç mahali var ortada. Cuma günü saat 18:15’ten itibaren suç mahaline dönüşen ocakta, açıkça şüpheli olduklarından kuşku duyulmayacak yetkililer, delilleri karartabilirler. Orası, yargının kontrol ettiği bir alana dönüşmedi. Arkadaşlarımız hemen olabilecek en kısa sürede ihbar dilekçesini sundular, bunun için talepte bulundular. Ama açıkça yetkililer, suç mahalindeler ve belki delilleri karartıyorlar. İş cinayetlerinin sebebi elbette ki bu sistem. ‘Koş koş, hadi hadi’ düzeni. Bunu, verimlilik gibi daha süslü kelimelerle topluma anlatıyorlar. Verimlilik dedikleri teknolojik gelişmeyle oluyorsa amenna. Ama bir işçinin işini beş işçiye yaptırtmak, üç işçiye yaptırtmakla oluyorsa bu cinayetlerin olması kaçınılmaz, hele de böylesi riskli bir alanda.

OLASI KASTTAN CEZA VERMEKTEN İMTİNA EDİYORLAR: Biz, yargılama faaliyetinde halkın, emekçinin, işçinin temsilcisiyiz. Buradaki bütün adalet nöbetçileri, adaletin yerine gelmesi için, yargının kısır, dar ve katliamları teşvik edici pratiğini, kararlarını sona erdirmek için mücadele ediyoruz. Olası kasttan ceza vermekten imtina ediyorlar. Çok açıkça Amasra için henüz bütün teknik veriler elimizde değil. Ama öncesini biliyoruz ve ilk veriler ortada. Açıkça cinayete davetiye çıkartan bir sistemin sorumluları, bütün yetkililer olası kastla insan öldürmekten ceza almadıkça, bizim alanımız bu olduğu için söylüyoruz, tek başına bu yeterli değil elbette ama yargılama faaliyeti bakımından bu mutlak gerekliliktir, cinayet düzenini devam ettirmeleri mümkün olacak.

HİÇBİR İŞÇİ ÖLMESİN DİYE SONUNA KADAR ADALET SAVAŞINI SÜRDÜRECEĞİZ: Bu nedenle direnişçilere biz de bir kez daha söz veriyoruz. Soma'da, Ermenek'te, Hendek'te, Torunlar’da ve birçok iş cinayetinde olduğu gibi burada da sonuna kadar ölen emekçilerin ailelerinin, yaralanan işçilerin yanında olacağız. Bütün engellemelere rağmen mücadelemizi sürdüreceğiz. Sevgili Can Atalay'ın sıkça kullandığı gibi; evine ekmeğini götürmek için çalışırken hiçbir işçi ölmesin diye sonuna kadar adalet savaşını sürdüreceğiz.”

"POLİS ARKADAŞLAR, 3 VEYA DAHA FAZLASI KAMERAYA ALIYORLAR BURAYI"

Avukat Kemal Aytaç, “118. Adalet Nöbeti’mizi tamamladık ama belki dikkatinizi çekmiştir, polis arkadaşlar, üç veya daha fazlası kameraya alıyorlar burayı. Güzel bir şey, iyi bir şey belgelenmesi, zaten biz de onu istiyoruz. Duymayan devlet yetkilileri varsa onlara ulaştırsınlar. Ama bu yaptıkları işle ilgili, buradan suç çıkarmak yerine, 41 işçinin ölümüne yol açan aymaz, sorumsuz o yetkililerin belki bir parça vicdanı sızlar da bundan sonra o madenlerde işçilerin ölmesinin önüne geçilir” dedi.