CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, TBMM Genel Kurulu’nda; “2005'ten itibaren baktığımız zaman, 2005 önemli bir tarih, ülkemizin AB ile müzakereye başladığı tarih yani fasılları, mevzuatı uyumlaştırmaya başladığımız tarih, o dönemden bu döneme en fazla fon alan ülke olmamıza rağmen en ciddi geriye gidişleri yaşayan aday ülkeyiz, bunu tartışmamız gerekiyor” dedi. İktidarın dış politikasını eleştiren Özdemir, “Dış politikadaki bu savrulma nedeniyle şimdi komşu ülkelerle ilişkilerimizin koparılmasına, sonra da bu süreçlerde herhangi bir kazanım elde edip etmediğimiz de ortaya konulmadan gerekçesiz yakınlaşmalara şahit oluyoruz” diye konuştu.

CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM AB Uyum Komisyonu Üyesi Özdemir, dün TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti ve Avrupa Komisyonu Arasında Katılım Öncesi Yardım Aracı (IPA III) Çerçevesinde Türkiye Cumhuriyeti’ne Yapılacak Birlik Mali Yardımının Uygulanmasına İlişkin Özel Düzenlemeler Hakkında Mali Çerçeve Ortaklık Anlaşması’nın onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin kanun teklifinin görüşmelerinde söz aldı. Özdemir, şöyle konuştu:

“İLGİLİ KOMİSYONLARDA GEREKLİ ÇALIŞMALARI YAPMADIĞIMIZ İÇİN UYUMSUZLUKLAR AB RAPORLARINA YANSIMIŞ DURUMDA”

“Komisyonumuzun en önemli görevlerinden biri de resmi aday ülkesi olduğumuz AB ile yasal mevzuatımızı uyumlaştırma noktasında kanun tekliflerinin Meclis Genel Kurulu’na sevk edilmeden önce mutlaka AB mevzuatına uygunluğunun olup olmadığı konusunda bir görüş ortaya koyması gerekmekte. Dolayısıyla, tali komisyon olarak parlamentoya sunulan birçok yasal mevzuatta görüş bildirmemiz gerekiyor. Çünkü, içtüzükte komisyonumuza böyle bir görev verilmiş. Bu anlamda, maalesef bugüne kadar komisyonumuzun bu görevini yapmasının koşullarını tam olarak sağlayamadık. Bizler, AB Uyum Komisyonu üyeleri olarak, sadece üyesi olduğumuz komisyon toplantısı değil, özellikle yasa tekliflerinin AB mevzuatı, AB raporlarındaki tespitler, uyarılar bağlamında da ilgili komisyonlara katılıp katkı sunmaya çalışıyoruz. Ancak, içtüzükte verilen görev gereği AB Uyum Komisyonu olarak toplanıp her yasal mevzuata görüş bildirmemiz gerekiyor. Bu toplantılar doğal olarak yapılamayınca AB mevzuatıyla uyumsuz yasaların yapılmasına neden olunuyor. Bu nedenle AB mevzuatı uyum noktasında maalesef bizi geriye götüren, AB’den uzaklaştıran yasal düzenlemelerin Meclis Genel Kurulu’ndan geçtiğine, AB raporlarına da yansıdığına şahitlik ediyoruz. Örnek verecek olursak, burada hep birlikte kabul ettiğimiz, Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ndaki uyumsuzluklar. En çok da çevreyle ilgili yapılan yasal düzenlemeler, dezenformasyon yasasıyla ifade ve basın özgürlüklerinde AB hukuksal mevzuatına uyumsuz düzenlemeler yapıldı. Bu uyumsuzluk, bu çelişkiler her yıl yayınlanan AB Türkiye raporlarına da doğrudan yansıdı. Biz ilgili komisyonlarda gerekli çalışmaları yapmadığımız için tüm bu uyumsuzluklar AB raporlarına, uluslararası raporlara yansımış durumda.

“EN FAZLA FON ALAN ÜLKE OLMAMIZA RAĞMEN EN CİDDİ GERİYE GİDİŞLERİ YAŞAYAN ADAY ÜLKEYİZ”

Hazırlık sürecindeki ülkelere verilen bu fonlardan, ülkemiz IPA 1 fonlarında en fazla yani yüzde 48 oranında, IPA 2 döneminde yüzde 25 oranında en yüksek pay alan ülke konumunda. 2002 ilk katılım desteğinin verildiği dönemde de yaklaşık 1,5 milyar euro destek aldığımız görülüyor. IPA 1 döneminde 11,5 milyar euronun neredeyse 5 milyar eurosunu ülkemiz almış, IPA 2 döneminde 11,7 neredeyse 12 milyar euronun 3,2 milyar eurosunu ülkemiz almış. Bu dönem, bugün bizim kabul edeceğimiz destek programında da yaklaşık 14,5 milyarlık bir fon aday ve potansiyel aday ülkelere tahsis edilecek. Baktığımız zaman bizim ülkemiz, 2002 yılından bugüne kadar neredeyse 10 milyar euroya yakın fon ve 900 projeye katılmış. Niçin bu verileri veriyorum? 2005'ten itibaren baktığımız zaman, 2005 önemli bir tarih, ülkemizin AB ile müzakereye başladığı tarih yani fasılları, mevzuatı uyumlaştırmaya başladığımız tarih, o dönemden bu döneme en fazla fon alan ülke olmamıza rağmen en ciddi geriye gidişleri yaşayan aday ülkeyiz, bunu tartışmamız gerekiyor.

2006 raporlarında, yani fonları almaya başladığımız ilk dönemde, ülkemizden ‘ilerleme, uyum sağlayan ülke’ olarak bahsedilirken, bugün ‘gerileme, kopuş noktasında’ böyle bir değerlendirme yapılıyor. İşte, o zaman ‘aday ülke’ konumundayken, şimdi ‘stratejik ülke’ konumuna indirgendik. İlerleme kaydetmek bir kenara Avrupa Konseyi’nin tekrar denetim sürecine girdik. Denetimden çıkmış bir ülkeydik, bugün tekrar denetime giren, hatta ihraç tartışmalarının yapıldığı bir ülke konumuna geldik. Yine aynı dönemde, bu iktidar dönemindeydik, 2005 sonrası temel haklar, özgürlüklerde ilerleme kaydederken bugün en ciddi gerileme kaydettiğimiz alanlar bu alanlar. Doğal olarak, AB yardımlarından en çok yararlanan ama AB üyelik sürecinde de en ciddi geriye gidişler ve eleştiriler yaşayan ülke olarak ben bu tezatlığı da belirtmek istedim.

Bugün görüştüğümüz bu anlaşmayla, ülkemizi AB üyelik sürecini hazırlayacak, IPA 3 dönemi fonlarının da etkin ve verimli kullanılıp kullanılmayacağını da biz burada sorgulamak ve tartışmak zorundayız. Çünkü Meclis olarak oy birliği ile AB ile üyelik sürecimizin somut bir aşama kaydetmesi için vereceğimiz bu yetkinin, yani bugün onaylayacağımız AB Mali Yardımlar Anlaşması’nın, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminin getirdiği kişisel gelgitlerle heba edilmesi konusunda da çok ciddi endişeler taşımaktayız.

“FON KULLANIMINDA USULSÜZLÜKLERİN YAPILDIĞI DÖNEMDEKİ BAKAN, BİR AB ÜLKESİNE BÜYÜKELÇİ OLARAK ATANDI”

Bu iktidar döneminin bir AB Bakanlığı döneminde fonların kullanımında ciddi usulsüzlükler yapılmıştı. Ama şimdi bu bakan, bu usulsüzlüklerin yapıldığı dönemdeki bakan, bir AB ülkesine büyükelçi olarak atanarak mükâfatlandırıldı. Bu nedenle, bu uyarımı tekrar yapmak istiyorum.

2017 sonrasında fon kesintileriyle karşı karşıya kalan bir ülke olduk. Fon kesintilerine evet, her zaman itiraz ettik ilgili toplantılarda. Bunları doğru bulmadığımızı ilgili muhataplarımıza ilettik. Ancak IPA fonlarında yapılan kesintilerin AB raporlarına da yansıyan ciddi gerileme, özellikle de Kopenhag Siyasi Kriterleri; temel haklar, özgürlükler, bağımsız yargı, güçler ayrılığı gibi kriterlerdeki ciddi geriye gidiş süreçleriyle ilişkisini ve etkisini de bizim tartışmamız gerekiyor. Bu fonların kullanılma yetkisini verirken, bu fonlardaki geriye gidişlerin de sebeplerini tartışmamız gerekiyor.

Bugün bizim onaylayacağımız anlaşmada beş tane temel alan belirliyor. Bu alanlar, bu fonların öncelikli olarak verileceği alanlar şu şekilde: Hukukun üstünlüğü, temel haklar, iyi yönetişim, müktesebat uyumu, yeşil gündem, sürdürülebilir bağlantısallık, rekabetçilik, kapsayıcı büyüme, sınır ötesi iş birliği. Şimdi, değerli milletvekilleri, baktığımız zaman bu fonların öncelikli verileceği alanlarda ülkemiz açısından en sorunlu, en çok geriye gidişlerin yaşandığı alanlar. Özellikle hukukun üstünlüğü, temel haklar, AB hukuksal mevzuatına uyum, güçler ayrılığı, bağımsız kurumlar gibi alanlar, ciddi yapısal reformları gerektiren alanlar olarak karşımıza çıkıyor. AB mali yardımlarının, özellikle öncelikli alanların, bırakalım AB üyelik sürecimizin ötesinde bizim öncelikli reform alanlarımız olarak karşımızda duruyor.

Üyelik sürecine yakınlaşmak bir kenara, uzaklaşan bir ülke olduk. Yeşil Mutabakat, dijitalleşmeyi AB tartışırken biz daha Gümrük Birliği Anlaşması’nı güncelleyemiyoruz. Vize muafiyeti konusunda bir ilerleme kaydedemiyoruz. Tamamlamamız gereken 35 müzakere başlığından 16’sında biz fasıl açabildik ama bu fasıllarda da ciddi bir şekilde geriye gidiyoruz.

“KİŞİSEL TERCİHLERLE ŞEKİLLENEN DÖNEMSEL SAVRULMALARIN MALİYETİ ÜLKEMİZE VE VATANDAŞLARIMIZA ÖDETİLMEKTE”

Bu yönetim sisteminin yapısal sorunları olan kurumsuzlaşma, kuralsızlaşma ve siyasallaşan liyakatsiz atamalar sonucunun somutlaştığı en temel alanlardan biri de dış politikamız oldu. Yerleşik dış politikadaki teamüllerimiz yok sayıldı, ülkemizin itibarına ciddi zararlar verildi. Dış politika alanı ve AB süreçlerindeki kısa vadeli kişisel tercihler ve dış politikanın kişisel ilişkilere indirgendiğine biz sık sık şahitlik ettik. Stratejik, uzun vadeli, millî çıkarların ötesinde, bir parti iktidarını da âdeta aşan, özellikle seçim öncesi dönemlerde ortaya çıkan iç politikaya, daha da ötesi kişisel iktidarı korumaya dönük çıkışlara da hâlâ şahit oluyoruz. Dış politikadaki bu savrulma nedeniyle şimdi komşu ülkelerle ilişkilerimizin koparılmasına, sonra da bu süreçlerde herhangi bir kazanım elde edip etmediğimiz de ortaya konulmadan gerekçesiz yakınlaşmalara şahit oluyoruz. Şimdi, bu kişisel tercihlerle şekillenen dönemsel savrulmaların tüm maliyetleri de ülkemize ve tüm vatandaşlarımıza ödetilmektedir.

58 yıllık AB ile ilişkilerimizin son 20 yılı gibi uzun bir süreci yöneten, tek başına yöneten bu iktidardaki bu savrulmalar, bu gelgitler, çelişkiler, kişisel iktidar hırsları, tercihler ve kişisel tercihlerle kaybettiğimiz tüm kazanım ve yıllarımızı biz kısa vadede telafi edeceğiz. CHP olarak bizler AB başlattığımız bu tam üyelik sürecinde AB’nin itibarlı bir tam üyesi olarak hak ettiğimiz vizyonu ortaya koyacak ve AB’de hak ettiğimiz yeri alacağız.”