Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Samsun Şube Başkanı Aysel Ocak, Sağlık Bakanlığı’nın Ek Ödeme Yönetmeliği’ne tepki gösterdi. Ocak, “Ek ödeme, teşvik, taban ek ödeme, performans gibi ücretlendirme biçimlerini kabul etmiyoruz. Yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe yansıyacak temel ücret belirlenmesi ve bu ücretlerin eğitim düzeyi, yapılan işin niteliği ve riski, hizmet yılı gibi kriterler ile giydirilecek bir ücret sisteminin oluşturulmasını, üniversite hastanelerinde çalışan tüm emekçiler için talep ediyor ve mücadelesini yürütmeye devam edeceğimizi ifade etmek istiyoruz” dedi.

SES Samsun Şube Başkanı Aysel Ocak, sağlık sektöründe yaşanan sıkıntılarla ilgili basın toplantısı düzenledi. Ocak, şöyle konuştu:

“Üniversite hastaneleri sağlık hizmetlerinin önemli parçası ve nitelikli sağlık hizmeti üretiminin de en belirleyici unsurlarından olmasına rağmen sağlık sistemimiz içerisinde üvey evlat olarak görülmektedir. Covid-19 pandemisi sırasında bu durum daha görünür hale gelmiştir. İki üniversite hastanesinden yapılan açıklamada ‘Eldiven, cerrahi maske alabilmek için dahi para yok, tıbbi malzeme ve ilaç şirketlerine milyonlarca lira borç var’ çağrısı ‘Sağlıkta Dönüşüm Programı’ kapsamında işletmeye dönüştürülen ve sundukları kamu hizmetinin özelliği nedeniyle, borç batağına sürüklenen ve buna göz yumulan hemen hemen bütün devlet üniversitesi hastanelerinin durumunu yansıtan bir çağrı olarak gerçekleri tüm kamuoyuna duyurmuştu.

“ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİN SAĞLIK BAKANLIĞI’NA BAĞLANMASI İÇİN HER TÜRLÜ YASAL ZEMİN OLUŞTURULMAYA BAŞLANMIŞTIR”

Ülkenin her tarafına gönderilen hekimlerin yetiştirildiği, tedavi edici sağlık hizmetlerinde sevk zincirinin en son basamağı, dünya çapında isim yapmış saygın tıp insanlarının bilimsel ve özerk hareket edebilmeleri sayesinde ülkemizde kamusal sağlık hizmetinin ileriye taşınmasında itici bir rol oynayan kurumlarımız, bugün borç batağından çıkmak için mücadele etmektedir. Üniversite hastanelerinin mali, idari ve bilimsel özerkliği Sağlık Bakanlığı tarafından adeta kuşatılmış, üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması için her türlü yasal zemin oluşturulmaya başlanmıştır. Devlet üniversite hastanelerimizin yeniden, ülkemizde yaşamakta olan herkese, parasız sağlık hizmeti sunabilecek duruma gelmesi için kaynağı genel bütçe olmak üzere, tüm borçlarının ödenmesi ve daha fazla gecikmeden bütün gereksinimlerinin karşılanması gerekirken bu durum devlet üniversite hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na bağlanması için bir fırsat olarak görülüyor.

Sağlık Bakanlığı Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi örneğinde olduğu gibi üniversite hastanesinin borcunu kapatıp bir iş birliği protokolü ile üniversitenin özerkliğine kayyum atamıştı. Sağlık hizmet sunumu doğrudan hasta başvurusu ile değil üçüncü basamak sağlık hizmet sunumu şeklinde olması, hastaların 1. ve 2. basamaktan gelmesi gereken ve temel görevi eğitim, öğretim ve araştırma olan devlet üniversite hastanelerimiz bu kimliğinden çoktan çıkarılmış ve devlet hastanesi kimliğine sokulmuştur. Asistan hekimler hasta, iş yükü ve angaryalar nedeniyle eğitim için yeterli zaman bulamazken, öğretim üyeleri de finansal baskılar nedeniyle hizmet ağırlıklı çalışmaya zorlanıyorlar. Ek ödeme, performans ve ücret baskısı nedeniyle alanında isim yapmış tıp insanları kamusal alandan çekilerek özel sektöre yöneliyor. Bir kısmı da yurtdışına gidiyor. Oysa tüm ülkenin vatandaşlarının sağlığa erişim hakkı kapsamında bu hekimlere ihtiyacı varken sadece parası olanlar şifa buluyorlar. Üniversite hastaneleri borç batağından çıkmanın yolu olarak daha az maliyetle hizmet üretip daha fazla gelir elde etmek için etik dışı yollarla döner sermayeyi arttırmaya çalışıyorlar.

“PANDEMİDE DAĞITILMASI GEREKEN EK ÖDEMEYİ DAHİ ÜNİVERSİTE HASTANELERİ YÖNETİMLERİ BORÇLARINI ÖDEMEK İÇİN KULLANABİLDİLER”

Pandemide dağıtılması gereken ek ödemeyi dahi üniversite hastaneleri, yönetim borçlarını ödemek için kullanabildiler. Sendikal hak ve özgürlükleri, sendikal güvenceleri, çalışma hakkına ilişkin kazanılmış hakları yok sayarak sağlık emekçilerini köle gibi sömürmek istediler. Sendikal eylemleri darbe teşebbüsü olarak gören rektörler, başhekimler en ufak hak talepleri için disiplin soruşturmasıyla sağlık emekçilerinin seslerini kısmaya çalıştılar. Elbette bu uygulamalara karşı fiili ve meşru mücadeleden bir adım dahi taviz vermedik, vermeyeceğiz. Milyonlarca kamu çalışanını temsil eden yetkili ama etkisiz sarı sendikanın iktidarın destekçisi olduğunu, çıkan bu yönetmeliğe cılız bir açıklamanın dışında karşı çıkmadığını, çıkamadığını da üyesi oldukları sağlık emekçilerinin takdirine bırakıyoruz.

“BAKANLIK GEÇEN HAFTA YAYINLADIĞI YÖNETMELİKLE BİR KEZ DAHA ÜNİVERSİTE HASTANELERİNİ YOK SAYDIĞINI ORTAYA KOYMUŞTUR”

Üniversite hastaneleri çalışanları diğer tüm sağlık çalışanlarının yaşadığı emekliliğe yansımayan yoksulluk sınırı altındaki düşük ücretler, istihdam biçimindeki farklılıklar ve farklı ücretlendirmeler, şiddet, mobbing gibi birçok sorunun yanında bugün en az hemşire ve sağlık hizmetleri sınıfı mensupları ile hizmet üretmeye çalışıyorlar. Yeterince personel olmadığı için asistan hekimler kırtasiye işi, büro memurluğu gibi ekstra işleri yapmak zorunda bırakılıyorlar. Üniversite hastanelerinde çalışan emekçiler halen tayin hakkına sahip değiller. Üniversite hastanelerindeki sağlık emekçileri başta olmak üzere tüm sağlık emekçilerinin acil ve çözülmesi gereken sorunları ortadayken, geçen hafta Sağlık Bakanlığı tarafından çıkarılan ek ödeme yönetmeliği yeni bir sorun haline gelmiştir. Pandemi boyunca üniversite hastanelerinde çalışan emekçilerin emeğini görmeyen Bakanlık geçen hafta yayınladığı yönetmelikle bir kez daha üniversite hastanelerini yok saydığını ortaya koymuştur. Düzenleme üniversite hastanelerinde çalışan emekçileri kapsamamaktadır. Kapsam dışında bırakılan üniversite hastanelerindeki emekçiler, hükümete göre sağlık hizmetleri üretmiyorlar.

“SAĞLIK EMEKÇİLERİ İÇİN BİR DÜZENLEME ÇIKARILACAKSA HERKESİ KAPSAMALI VE EŞ ZAMANLI OLARAK ÇIKARILMALIDIR”

Üniversite hastaneleri 2547 sayılı Kanunun 58. maddesi kapsamında olduğundan, buralarda çalışanlar ile ilgili YÖK tarafından bir çerçeve yönetmelik çıkarılması ve ilgili üniversite yönetim kurullarının da bu çerçeve yönetmeliğe göre kendi kararlarını almaları gerektiğini biliyoruz. Ancak sağlık hizmeti bir bütündür. Sağlık emekçileri için bir düzenleme çıkarılacaksa herkesi kapsamalı ve eş zamanlı olarak çıkarılmalıdır. Bu yönetmelik hazırlanırken nasıl ki sağlık emekçilerinin örgütlerinin görüşleri dahi dikkate alınmamışsa, YÖK ve üniversite yönetimleri de dikkate alınmamış eş güdüm halinde çıkarılması için çaba harcanmamıştır. Üniversite hastaneleri için yönetmeliğin ne zaman çıkarılacağına dair herhangi bir bilgi ya da açıklama yapılmamıştır. Mücadele etmeden hiçbir hakkımızı alamayacağımızı bugüne kadar ki uygulamalardan dolayı gayet iyi biliyoruz. Ek ödeme yönetmeliği ile sağlık çalışanları arasındaki gelir uçurumu daha da açılmıştır. Her ne kadar bu yönetmelikle taban ödeme altında hekim dışı personele cüzi bir ödeme getirilmişse de bunun yeterli olmadığını taban ödeme katsayılarının hekim dışı personel bakımından daha yüksek olması gerektiğini vurgulamak isteriz.

“EK ÖDEME, TEŞVİK, TABAN EK ÖDEME, PERFORMANS GİBİ ÜCRETLENDİRME BİÇİMLERİNİ KABUL ETMİYORUZ”

Yine izin kullanımlarında ek ödemenin kesilecek olması, disiplin cezalarında ikinci bir cezalandırma olarak ek ödemelerin kesilecek olması kabul edilebilir değildir. Bu nedenle üniversite hastaneleri için çıkarılacak yönetmelikte bu itirazlarımızın dikkate alınmasını bekliyoruz. Sağlık Bakanlığı Ek Ödeme Yönetmeliği için yürüteceğimiz hukuksal ve demokratik mücadelemiz kapsamına üniversite hastanelerini de eklemek istemiyoruz. Özcesi bizi de yormayın kendinizi de yormayın diyoruz. Bu nedenle ek ödeme, teşvik, taban ek ödeme, performans gibi ücretlendirme biçimlerini kabul etmiyoruz. Yoksulluk sınırı üzerinde emekliliğe yansıyacak temel ücret belirlenmesi ve bu ücretlerin eğitim düzeyi, yapılan işin niteliği ve riski, hizmet yılı gibi kriterler ile giydirilecek bir ücret sisteminin oluşturulmasını üniversite hastanelerinde çalışan tüm emekçiler için talep ediyor ve mücadelesini yürütmeye devam edeceğimizi ifade etmek istiyoruz.”