İskenderun Ses Gazetesi yazarı Sadet Berkyürek, enkaz kaldırma ve enkaz alanlarına çadır kent kurulma sorununu köşesine taşıdı. Berkyürek’in İskenderun'da yaşananları aktardığı yazısı şöyle:

Depremin daha birinci haftasını geride bıraktığımızda “Geldiğimiz noktada seyyar tuvalet, duş imkanı, sağlıklı beslenme, çöplerin toplanması, içme suyunun klorlanması ve elbette ısınma… Bir de çocuklar konusu var bir de” demiştik.

İlk günden enkazlarımız arasındaydık. Ulaşılabilen cenazelerimize son görevlerimizi yaparak uğurladık. Ulaşılamayanların arayışı devam ediyor. Bazen bir medya ortamında, bazen bir elektrik direğindeki duyuru ile…

Kamunun koordinasyonunun henüz ulaşmadığı depremin daha ilk günlerinde mahallemizde, enkaz bölgelerinde gönüllü çalışmacılar sahadaydı. Dayanışma ile açılan mutfaklardan daha ilk günden 1 bardak çorba ile zincir başlatıldı, enkaz bölgelerinde ihtiyaçları unutulan gönüllü arama-kurtarma ekiplerine ulaşılmaya çalışıldı. Bir toplu yaşam alanında harekete geçirilen gönüllü mutfak uygulaması hayata geçti. Karınca misali çorbaya bir damla su taşıyanlara teşekkürler.

Tüm grup arkadaşlarının sağlık haberlerini almak rahatlattı, kayıplarından dolayı sabır dilendi, acılar paylaşıldı.

Depremin 1. günü iş arkadaşımız Akın Bodur’un altında kaldığı enkazda elini tutabilmemize rağmen üzerindeki yıkıntının yükünü kaldıracak en küçük bir olanağımız yoktu. Kazma, kürek, murç bulabileceğimiz tek nokta yoktu. Arkadaşımız molozların altından kurtarıldı tedavisi TGC’nin sorumluluğunda İstanbul’da sürdürülüyor.

Kızımız Burcu, sona yaklaştığında kurtarma çalışmalarına öncelikle müdahale eden Akut, Erdemir grupları geriye çekildi, Anadolu Ajansının fotoğraf ve dronla çekimlerinin pozu resmi temsiliyete verildi. Ama olsun Burcumuz kurtulmuştu ya!

Kentlerin fiziki dokusu kadar insan dokusunda da çok ciddi kayıplar yaşadık. Gazetemizin kurucusu ve sahibi Ayşe Figen Arlı, eski yazı işleri müdürümüz Haluk Arlı, meslektaşım ve ofis arkadaşımız Burak Milli ve ailesi, Neşet Alkan, Dr. İdil Çakmak, Ayla Tijen Çakmak, Rafi ve Cahide Sümbültepe, Ali Ahmet ve Nuran Altun, Recep Yıldırım hocamızın sevgili kızı Alaz ile eşi Ali, Yılmaz Şahutoğlu’nun karısı  Cevide, çocukları Zeynep, Deniz, Av. Hatice Can-Mithat Can, Akın’ın annesi hepimizin Şükran teyzesi, çalışma çevremizin küçük Ayşe’si… her göçük, her enkaz yürekten bir haykırıştı.

Arama kurtarma çalışmalarında koordinasyon, nöbet devredilmeden çekilen ekipler, unutulan ihtiyaçlar… Yine de 10 il arasındaki Hatay’da yaraların elbirliğiyle sarılacağı umudunu daha ilk günlerden koruduk.

Bir ayı geride bıraktık.

Çadır yerleşkeleri kuruluyor, konteynırlar yerleştiriliyor, aşevleri üç öğün yemeği taşıyor. Ancak temizlik, tuvalet, banyo, çamaşır ihtiyaçları hala yakıcı sorun.

Daha birinci haftasında, “Bir de çocuklar konusu var bir de” demiştik ya… olanakları olanlar çocuklarını gittikleri kentlerde okullara kaydettirip okula başlattılar. Ya burada kalanlar? Eğitim, gönüllü çalışmaları daha aşamadı.

Çadır/konteynır yerleşkelerinde henüz tuvalet problemi yeni yeni çözülmeye başlamışken, günlerdir banyo yüzü görmemişken eğitim mi dediniz!

Bir yakıcı sorun da enkazın kaldırılması yöntemi.

Enkazın yüklenmesi, taşınması, depolama alanına taşınması da bir başka sorun. Üzeri açık taşıma, sulanmadan devam eden yıkım, yükleme, boşaltma…

Hele ki yerleşim enkaz üzerine kurulmuyor mu! Bunlardan biri İskenderun Briç Kulübü olarak bilinen binanın arkasındaki alanda. Önce enkazdan çıkartılan malzeme taşındı, ardından iyice serilip sıkıştırıldı. Bir baktık ki üzerine konteynırlar taşınıyor. Bir diğer yer de Muradiye Mahallesi sınırlarında, Feyezan Kanalı çevresinde.

Depremin üzerinden geçen bir ayı ‘enkazın üzerine çadırkent mi olur?’ sorusuyla özetleyelim mi!