CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İstanbul 39. Olağan İl Kongresi'nde delegelere, "Dediğimiz gibi bu ülkede artık değişim zamanı gelmiştir. Ben size güzel günler değil, mücadele vadediyorum. Ben size acı çekmemeyi değil, acıya katlanmayı, teslim olmamayı, hep birlikte kötülerden daha cesur olmayı vadediyorum. 100 yıl önce olduğu gibi gerekirse ölümü göze almayı, ama işgale teslim olmamayı vadediyorum. Ben size sadece iktidar değil; onur, haysiyet ve cesaret vadediyorum" diyerek seslendi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin İstanbul 39. Olağan İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada, 30 Ekim 2024'te Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atandığını, Ocak 2025'te Beşiktaş Belediye Başkanı'nın tutuklandığını anımsatarak, 18 Şubat günü yaptığı konuşmada, "Bir darbe mekaniği işliyor" dediğini ifade ederek, "O gün ben bunu söyleyince kimileri anlam veremedi. Meselenin ne olduğunu görüyorduk. Bu darbenin karşısında mücadele edeceğiz demiştik. Bunun üzerine Ekrem Başkanımız, örgütümüz, milletvekillerimiz süreci değerlendirdik. Bu meydan okumaya karşı adayımızı belirlemenin, erken seçim istemenin ve bunu ön seçimle yapmanın kararını verdik. Bizim ön seçim yapmaya karar verip Ekrem Başkan'ın başvurusunu yaptığı gün onlar diplomanın iptali için başvuru yaptılar. O günden bugüne kadar, hepimizin karşı karşıya olduğu biraz önce anlattığım darbe mekaniğini işlettiler ve hepimiz biliyoruz ki onlar Türkiye'nin bir sonraki iktidarına, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalıştılar. Buna karşı biz büyük bir direnişi, büyük bir mücadeleyi örgütlediğimizde, 'Milleti sokağa mı çağırıyorsunuz, darbeye mi kalkışıyorsunuz' dediler. İstanbul İl Başkanlığı'na 5 bin polisle geldikleri gün bile 'Devletin polisiyle çatışıyor' dediler. Oysa orada arkadaşlarımız darbedildi, milletvekillerine yakın mesafeden biber gazı sıkıldı. Oradaki mücadeleyi daha geçen hafta, bu iktidarın girdiği her seçimin sonucunu tam bilen anket şirketi vatandaşa sordu. Vatandaşın sadece yüzde 19'u yapılan iş doğrudur dedi. Yapılanı meşru müdafaa, haneye tecavüze karşı baba evini koruma olarak gören milletimizin önünde saygıyla eğiliyorum" ifadesini kullandı.
"Nadir elementlerin pazarlığını yapıyor"
Özel, şunları kaydetti:
"Ahlaki üstünlüğü, psikolojik üstünlüğe çeviren, o psikolojik üstünlükle çoğunluk enerjisini yakalayan, bir büyük mücadeleyi veren partimizi, yurdun dört bir yanında da, dünyanın dört bir tarafında da büyük bir cesaret ve kararlılıkla anlatıyoruz, anlatmaya devam edeceğiz. Kurulduğu gün olduğu gibi, 31 Mart'ta olduğu gibi, kurulacak ilk sandıkta CHP, Türkiye'nin birinci partisidir. Bir yanda, bizler bu mücadeleyi verirken koltuklarını korumak için, Türkiye'de yaz boyu serin salonlarda kendilerini kendi seçtiklerine alkışlatanlar, pazara gidemeyen, esnafa varamayan, milletvekillerini sahaya yollayamayan parti, hakkı, hukuku ezen ama kendi iktidarını Amerika'da arayan, oradaki otokrattan meşruiyet devşirmeye çalışan bir yere savrulmuştur. O yüzden Trump'ın kapısına gitmeden önce İstanbul'da Trump'ın oğluyla... Hangi resmi görevi var? Sen koskoca Türkiye Cumhuriyeti'nin görevdeki cumhurbaşkanı olarak onunla ne konuşuyorsun? Biliyordum ne konuştuğunu. İlan ettim, inkar edemediler. Yandan yalanlamaya çalışırken Trump'ın kabul eden açıklamalarıyla irkildiler. Trump, oyunu açık oynuyor. Bunlara 'Sizde olmayan şey bizde var' diyor. Bu lafları bu kulaklar duydu. Türkiye duydu. O gün ben söyledim, 250 tane Boeing alacak, 225 tane Boeing aldı. O gün fahiş doğalgaz dedik. Fahiş fiyatlı doğalgaz anlaşması yaptı. O gün söyledik, Amerikalılarla nadir elementlerin pazarlığını yapıyor.
"Kendi siyasi ikbalinle Türkiye'nin geleceğini Trump ile trampa ettirmeyeceğiz"
Kendi siyasi geleceğiyle Türkiye'nin geleceğini takas etmeye çalışıyor. Dünya, bundan sonraki çağda büyük mucizelerin küçük elementlerle yaşandığı bir sürece girdi. Teknoloji öyle bir noktada ve doğa öyle şeyler gizlemiş ki aşağıya, kilolarca demire 1 nanogram element tesir edince dünyanın en kuvvetli mıknatısına dönüşebiliyor. Onun küçücük bir parçası çok gelişmiş araçların sistemlerinde kullanıyor. Yani gramın milyonda biri, milyarda birinin büyük paralar ettiği, bunu alan ülkelerin geleceğe hükmettiği, elektrikli arabasından cep telefonuna, yarın olacaksa eşyaların ışınlanması o teknolojiye kadar ne lazımsa, bunun elinde bulundurulduğu 10 küsür ülkeden biriyiz, sıralamada beşinciyiz. Çin, en çok bulunduran ülke, kendininkini tüketmeyip dünyadakinin peşine koşuyor. Amerika o kadar kanın, gözyaşının içinde Ukrayna'ya gidiyor, 'Seni desteklemem için nadir elementleri bana vermen lazım' diyor. İşte bu şartlarda Erdoğan Oval Ofis'e gidip Eskişehir'deki nadir toprak elementlerini verme karşılığında kendisine desteğin taahüdünün peşindedir. Buradan açıkça söylüyorum. Rahatsız olduğunu biliyorum. Buradan Erdoğan'a sesleniyorum: Ey Erdoğan, kendi siyasi ikbalinle Türkiye'nin geleceğini Trump ile trampa ettirmeyeceğiz. Asla buna izin vermeyeceğiz.
Ekonomi perişan olmuş, millet borç batağına saplanmış. Çarşı, pazar, ev kiraları ateş pahası. Meclise bütçe gelmiş, sabit gelirliye sefalet vadediyor. Tutmuş oradan bana ‘Türkiye’yi dünyaya şikayet etme’ diyor. Hatırlayalım; başörtüsü krizinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidenler, bu arkadaşlardı. Kırılan kol da bizimdir, kırılan kafa da bizimdir, verilen mücadele de bizimdir. Birileri kızılcık şerbetini içerken, kan kusan benim arkadaşlarımsa vallahi de billahi de susmayacağım. Öyle bir kötülükle karşı karşıyayız ki, ısrarla bu kötülük sürdükçe ne kötü olduklarını kapı kapı anlatacağım.
Bulgaristan’daki soydaşlarımız mezalimden sığındığında ‘Kapıda kalsın’ diyen adam bugün 4,5 milyon Suriyeli getirecek, ‘Barışçıl yollarla gitsin’ dediğimizde bile ‘Ensar, muhacir’ diyecek. İşte ikiyüzlü Erdoğan, işte kötülüğün timsali Erdoğan. Şimdi belli bir yaşa gelmiş, gözümün içine bakıyor bir şey diyecek miyim diye. Demeyeceğim. Bizim örfümüzde, kültürümüzde, geleneğimizde, Anadolu irfanında yaşlıya hürmet var. Kötü söz yok. Ama hatırlayalım. Necmettin Erbakan’a Erdoğan diyordu ki ‘Yaş 70, iş bitmiş.’ Şimdi o yaşta kendisi. Ya da rahmetli Bülent Ecevit’e diyordu ki, ‘Ecevit’in sağlık sorunu Türkiye’nin milli güvenlik sorunu olmuştur. Ölünce mi bırakacaksın be adam?’ diyordu. O gün Ecevit’in sağlık sorunundan medet umana söylüyorum. O haldesin ama ben yapmayacağım. Seni önümüzdeki ilk sandıkta bu millet gönderecek.
"Bu partiyi saray oyunlarına alet etmedikleri için delegelerin önünde saygıyla eğiliyorum"
9 kapıya başvurdular, reddedildiler. 45’inci Asliye Hukuk Mahkemesi’nde AK Parti gençlik kollarından gelen, eşi AK Parti zamanında İBB’de avukat, kendisi Karayolları’nda sözleşmeli avukat bir AK Partiliye düşürdükleri dosyayla bundan önceki kongrenin tüm sonuçlarına müdahale ettiler. Bütün yetkileri bir kayyıma verdiler. Ama delegeleri ellemediler. O delege harekete geçti. Ertesi sabah İstanbul’un 39 ilçesindeki noterlere koştu. Cebinden parasını verdi ve oradan fotoğraflar attılar hepimize. Dediler ki ‘Partimizin arkasındayız, başkanın arkasındayız. Kayyımın ve sarayın karşısındayız.’ Bu duruşu gösteren İstanbul’un, geçen seçimin bir önceki delegelerinin, partinin Genel Başkanı sıfatıyla dededen ve babadan partili, her kademesinde görev yapmış bir Cumhuriyet Halk Partili olarak önünde bu partiyi saray oyunlarına alet etmedikleri için saygıyla eğiliyorum. Hepsinin ellerinden öpüyorum. Bugün delege değişiyor. Evet, değişiyor. Kalanı var, gideni var. Ama o delegeyi AK Parti değiştiremiyor. O delegeyi ‘Yargı Kolları Başkanı Akın Gürlek’ değiştiremiyor. 430 bin CHP üyesi İstanbul’da 39 ilçede sandık başına giderek değiştiriyor. Bugün onun taçlandığı gündür. Bugün birilerinin yaptığı hesaplar bir yana Cumhuriyet Halk Partisi‘ne dışarıdan operasyon yapılamayacağını, AK Parti eliyle ameliyat masasına yatırılamayacağının ispatının günüdür. Cumhuriyet Halk Partisi’nde parti içi demokrasi bayrağını elinde tutan, taşıyan, bırakmayan, günü gelince arkasındakine veren, verdiğinin arkasına geçen her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız.
"Ben size güzel günler değil mücadele vadediyorum"
Dediğimiz gibi bu ülkede artık değişim zamanı gelmiştir. Ekrem Başkan özgürlüğüyle ödüyor, 16 arkadaşımız özgürlüğüyle ödüyorlar. Kimimiz sağlığımızla ödüyoruz, kimimiz yeni doğmuş çocuklarımız, torunlarımızın yüzünü görmeden sokak sokak mücadele ediyoruz. Kimimiz anamızın, babamızın elini iki ayda bir öpüyoruz. Evladımıza hasret günler geçiriyoruz. Daha da kötü olacak. Ben size güzel günler değil, mücadele vadediyorum. Ben size acı çekmemeyi değil, acıya katlanmayı, teslim olmamayı, hep birlikte kötülerden daha cesur olmayı vadediyorum. 100 yıl önce olduğu gibi gerekirse ölümü göze almayı, ama işgale teslim olmamayı vadediyorum. Ben size bırakırlarsa bırakırlar, bırakmazlarsa onların yerine seçim kazanmayı, hak ettikleri yere onları getirmeyi vadediyorum. Ben size sadece iktidar değil; onur, haysiyet ve cesaret vadediyorum. Ben sizin gözlerinizde o kararlılığı, o inancı, o cesareti görüyorum. Hep beraber bu iktidar yürüyüşüne, bu dikenli yollara, acıya katlanmaya ama teslim olmamaya var mısınız? Haydi o zaman iktidara gidiyoruz, yürüyelim arkadaşlar."
Birileri AK Parti yargısından koltuk dileniyor"
Ben buraya, her şeyin başladığı yerden, bundan iki yıl önce Ferdi Zeyrek kardeşimin İl Başkan adayı olduğu Manisa'dan geliyorum. Sabah annemin, babamın ellerini öptüm, iki emekli öğretmen Telat Hoca ve Şükran Hoca'dan hayır duası aldım. Aynı Naciye Öğretmen ve Mahmut Hoca gibi onlar da evlatlarını izlemeye gelmişlerdi. Bugün o salondan çıkarken dedim ki, iki emekli öğretmenin evladı genel başkan olmuş, iki emekli öğretmenin evladı da İstanbul'da onur ve haysiyet mücadelesinin başında. Bu partinin sırtı yere gelmez dedim. Ellerinden öpüyorum Mahmut Hoca'nın, Naciye Hanım'ın. En sıkıntılı dönemde, çok önemli bir görevi başarıyla yöneten, örgütten, saatin vidasından gelen, ilçe başkanlığından gelen, il başkanlığı yaparken başına gelmedik kalmayan, her türlü saldırıya muhatap olan, binası davalık olan, kongresi davalık olan, kendisi 3 davaya muhatap olan bir büyük mücadeleyi veren, benim de örgütün de kendisinden razı olduğu Özgür Çelik Başkanımı yürekten kutluyorum.
Birileri halen daha Asliye Hukuk Mahkemelerinin kapısında, daha dün bu kurultayı durdurmanın umudunda. AK Parti yargısından birileri koltuk, makam, mevki dilenirken, CHP'yle AK Parti Gençlik Kolları'nın mücadele edemediği, AK Parti Kadın Kolları'nın mücadele edemediği, Tayyip Erdoğan'ın artık siyaset üretemediği, umudu örgütleyemediği yerde bizi yenmek AK Parti Yargı Kolları'na kaldıysa vallahi onları da yeneceğiz, billahi onları da yeneceğiz.
Beni bir dinlesin, biz nereden geliyoruz. Biz onların hikayelerini, süreçlerini, savruldukları yerleri biliyoruz. Onlar Siirt üçlemesinden gelirler. Aynı Ekrem Başkan gibi, Tayyip Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı'ydı. Erdoğan, Ekrem Başkan'a yöneltilen suçlamalarla ve fazlasıyla, rüşvetle, irtikapla, yolsuzlukla, ihaleye fesat karıştırmayla suçlanıyor, yargılanıyordu. Bir farkla. Onun kapısına saat 6'da hiç polis gelmedi. Eşini kaldırıp da evlatlarının yanında onun haysiyetine dokunacak bir muamele görmedi. Onun iki polis kolunda hiç fotoğrafı yok. Bir gün gözaltına alınmadı, Vatan Emniyete götürülmedi. Yargılaması tamamen tutuksuz gerçekleştirildi. Cezası kesinleştiğinde, telefonla çağırıldığı cezaevine giderken, önce Saraçhane'de miting yaptı, helalleşti, konvoyla gitti yattı, içeride şiir albümleri çıkardı. Bugün kendisine yapılmayan muameleyi Ekrem İmamoğlu'na yapan, gözaltı yapan, tutuklama yapan, daha suçu kesinleşmek ne iddianame yokken, sesinden korkan, metrolardan sesini, duvarlardan resmini kaldırtan Tayyip Erdoğan, büyük bir korku ve savrulma içindedir.
"Asla bu kötülüğe teslim olmayacağız"
Onun cezayı aldığı mesele, Siirt'te okuduğu bir şiirdir. O gün de okunan bir şiirden cezayı ve siyasi yasağı doğru bulmamıştık. O şiiri, Siirt Meydanı'nda okuyan, sonra anayasa değişikliğiyle seçimlerin yenilendiği, Siirt'ten milletvekili seçilen ve gelip başbakan olan birinden bahsediyoruz, CHP'nin demokratik tavrıyla. O kişi şimdi bu CHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'na bunları yapmakta ve o Siirt'in seçtiği belediye başkanına üç dönemdir kayyım atamaktadır. İşte karşınızda cesaretiyle değil, sadece ve sadece sinsiliğiyle yol alan, güçsüzken bükülen, Kenan Evren'in karşısında olan iki düğmenin peşine iliklemek için üçüncüyü arayan ama gücü eline geçirince kimsenin gözünün yaşına bakmayan bir kötülükle muhatabız. O kötülük, her şeyi göze almış olabilir. O neyi göze aldıysa fazlasını göze aldık. Ne bekliyorsa fazlasını yapacağız. Asla ve asla bu kötülüğe teslim olmayacağız.
"O şartlar altında önce partimizi değiştirdik, ardından hep birlikte yola koyulduk"
Değişim diyerek bir yola çıktık. Erdoğan'ın hikayesini dinledik, şimdi bir başka hikaye dinleyelim. Bunu da Erdoğan dinlesin. İtirazı varsa, TRT'yse TRT, A Haber'se A Haber, çıksın karşıma Siirt'ten bugüne onun başından ne geçti, CHP neredeydi şimdi ne yaşanıyor konuşalım. 14-28 Mayıs, büyük bir üzüntü... Kazanmamız gereken bir seçimi kaybetmişiz. Büyük bir duygusal kopuş yaşanıyor. Hepimiz biliyoruz ki seçime bu şartlarda gidersek, kimse sandığa gitmeyecek, büyük bir felaketle yereldeki gücümüzü de kaybedeceğiz. İlk sabah 'değişim' diyerek yola çıkan ve sürece müdahale edeceğini söyleyen kişi Ekrem İmamoğlu'dur. Aynı gün, aynı hislerle yataktan kalkmış ve 'Bir şey yapmak lazım' diyenler birbirlerimizi bulduk, oturduk, konuştuk. 'Eğer CHP değişirse Türkiye değişir' dedik. Bunu yaparken vefasızlık yapmamaya, hiçbir emeği yok saymamaya, partide kırgınlık yaratmamaya ilk kararı verenler bizleriz. Biz CHP'yi zafiyete uğratacak, kimseyi üzecek, itecek, kakacak, ötekileştirecek hiçbir şey yapmadık, bundan sonra da yapmayacağız. O şartlar altında önce partimizi değiştirdik, ardından hep birlikte yola koyulduk. O günlerde, Özgür Başkan İstanbul'da 26 belediye alma hedefi koyarken ona gülenler vardı. Biz, 400'ün üzerindeki belediyeyi, büyükşehirleri, Ege'nin tamamını alırken bu süreç bambaşka bir yere doğru evriliyordu. Biz 47 yıl sabretmiştik. 47 yıl boyunca CHP, ikinci parti olmuş, seçimleri kazanamamış ama kusuru başkasında değil kendisinde aramıştı. Siyasetin dışına çıkmak başka yollara çıkmak bir yana, 15 Temmuz günü bile etle tırnak gibi oldukları, ne istedilerse verdikleri iktidar partisine darbe yaparken, biz kapalı olan Meclisi açmanın, milletin vermediği hiçbir yetkiye talip olmamanın peşindeydik. Bizim 47 yıl gösterdiğimiz sabrı 47 ay gösterseler cumhurbaşkanlığı seçim takvimi başlayacaktı. 47 gün bile göstermediler. Yerel seçimden sonra seçmenlerine saygımızdan ya da şehit cenazesinde, bayramda küslük mü olur dediğimizden, normali bu dediğimiz bir süreçte, memleketin sorunlarına odaklanalım, birlikte çalışalım hep birlikte hizmet edelim derken, 'Bunun faydası CHP'ye. Biz kavgayla duruyoruz' diyenler ülkeyi bugünkü noktaya sürüklediler.
"Bizimle rekabet edecek güçlerinin olmadığını biliyoruz"
CHP'li belediyelere önce SGK borçları üzerinden, 'Bunları silkeleyin, hizmet edemez hale getirin' diyenler, sonra Ekrem İmamoğlu'nun helal, 31 yıl önce aldığı diplomasını iptal edenler, ertesi sabah başlayacağı kötülüğe bir gün önceden istikamet verenler diyor ki, 'Yarından itibaren Türkiye'de bir şeyler olacak. Ben bu diplomayı Ekrem İmamoğlu'nun cumhurbaşkanı adaylığından rahatsız olduğum için, korktuğum için yarından itibaren yaşananları göreceksiniz.' Bu operasyonu böyle okumak lazım. Yargı Kolları'na güvenen birisinin başlattığı bir sürecin tam içindeyiz. Artık bizimle rekabet edecek güçlerinin olmadığını biliyoruz. Onlar gücü, yetkiyi savcılarda, hakimlerde, generallerde, istihbarat örgütlerinde ya da yurt dışında Amerika'da arayadursun, CHP gücünü mücadeleden alır, ahlaktan alır, emekten alır, ideolojiden alır. Bir tarafta iktidarını sürdürmek için kavgaya muhtaç olanlar, bir tarafta sokaktaki yoksulun ekmek kavgasını verenler var, o yüzden biz kazanacağız."