Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) örgütü Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Eendeksi'ndeki yerinin 180 ülke arasında 165’inci sırada olmasına ilişkin “Türkiye ilk defa kötü kategorideki ülkelerden vahim kategorideki 31 ülke arasına katılmış oldu bu sıralamayla. Belirlenmesi gereken başka bir sorun da artık iktidar sözcülerinin toplumu rahatlatma, demokratikleşme söz konusu olduğu zaman toplumu rahatlatma adına kurdukları cümlelerin bir aldatmaca olduğunu görüyoruz” değerlendirmesini yaptı.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 1993 yılında aldığı kararla tüm dünyada '3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü Günü' olarak kutlanan günde İstanbul’da düzenlenen basın toplantısında konuşan RSF Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu, sıralama hazırlanırken birçok uzmana sorulan 133 sorunun belirli katsayılar üzerinden ve belirli sektörel sorunların değerlendirilmesi sonucu ortaya çıktığını söyledi. Önderoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

TÜRKİYE, GEÇEN SENEYE GÖRE 16 SIRA GERİLEDİ

Geçen seneye göre Türkiye, 16 sıra gerilemiş gözüküyor. Geçen sene Türkiye’nin sırası 149’du. 4 sıra ilerleyerek 149’uncu sıraya çıkan Türkiye, bunu aslında medya özgürlüğü alanında gazetecilik meslek örgütlerinin ve gazetecilerin elde ettiği bazı hak kazanımları olarak açıklamıştı bunu. Yani basın kartıyla ilgili, şiddetle ilgili, keyfi gözaltıyla ilgili. Mahkemeler önünde bazı hak kazanımlarının mümkün olabilmesini Sınır Tanımayan Gazeteciler, sivil toplumun bir varlığı ve etkinliği açısından dikkate almıştı fakat geçen yıldan bu yana vahim gelişmeler, Türkiye’yi özellikle gazeteciliği tehdit eden sosyal şartları da dikkate alarak 16 sıra geriletti. Bu gerilemeyi, şu cümleyle özetlemekle mümkün. ‘Gazetecilere yönelik keyfi davalar, toplu tutuklamalar, internet yasakları, caydırmaya dönük RTÜK cezaları, ayrımcı basın kartı ve ilan hamleleri, habercilere karşı suçlarda cezasızlık gibi süregelen ihlallerden sonra gazeteciliğin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma kaynaklı tehditkâr, sosyal iklim sıralamada Türkiye’yi daha da geriletmiş oldu.’

25 KÜRT MEDYA TEMSİLCİSİNİN TUTUKLANMASINI BİR YANA BIRAKAMAYIZ

Son yılda dikkate alınan parametre, artık kutuplaşmadan sonra, toplumu ve gazeteciliği kutuplaştırdıktan sonra aslında medya temsilcilerine ideoloji bazlı olarak toplumu hedefine sokan bir zihniyetin olması. Tabii ki geçen 2022’yi baz alan verilerden söz ettiğimizde iki dalga hâlinde toplam 25 Kürt medya temsilcisinin tutuklanmasını bir yana bırakamayız. Bu tutuklama bize neyi gösterdi? Aslında her zaman sözünü ettiğimiz gibi iktidarın öz denetleyici kurumları alet ettiği gibi bu sürece, aslında yargıyı da güvenlik güçlerini de seçim sürecine alet edebileceğini de gösteren bir gelişme bu. Çünkü bir sene öncesinde, 6 ay öncesinde hepimiz aslında siyasi saikle toplumun ileri gelenlerinin, iktidarın ileri gelenlerinin belirli manevralara başvurabileceğine dair bir beklenti aklımızdan geçirmiştik. Öyle değil mi? İşte bizim yanılmıyor olmamız ve bu endişemizin gerçekleşmiş olması aslında kamu kurumlarının belirli bir ideolojik zihniyetin elinde bir paravan olarak işlev gördüğünün bir göstergesi oluyor. Kitlesel olarak gazetecilerin tutuklanması, tedbir amaçlı tutuklama diyorlar. Buna istedikleri zaman tenezzül edebilmeleri ve birkaç ay keyfi şekilde tutmaları veyahut yargılama sırasında tahliye etmeleri, tamamen hukuk normlarına aykırı ve keyfi bir yargı işlemi olarak karşımızda.

İLK DEFA VAHİM KATEGORİ ARASINA GİRDİ TÜRKİYE

Türkiye ilk defa kötü kategorideki ülkelerden vahim kategorideki 31 ülke arasına katılmış oldu bu sıralamayla. Belirlenmesi gereken başka bir sorun da artık iktidar sözcülerinin toplumu rahatlatma, demokratikleşme söz konusu olduğu zaman toplumu rahatlatma adına kurdukları cümlelerin bir aldatmaca olduğunu görüyoruz. Heyet olarak dezenformasyonla ilgili duyduğumuz güvencelerin, alanda tam tersi şekilde icraata bürünmesi kabul edilebilir bir şey değil. Dezenformasyon maddesi, Türk Ceza Kanunu’na girdiğinde Adalet Bakanı Bekir Bozdağ herkesi rahatlatmak için ‘Merak etmeyin. Bu ancak toplumun galeyana gelebildiği, toplumun kitlesel olarak reaksiyon gösterebildiği durumlarda uygulanacak’ diyor. Bırakın maddenin uygulanması, alanda tutuklanan gazetecilerin tamamı yerel gazeteciler. İşte o Osmaniye'de gazeteci tutuklanıyor, Bitlis’te gazeteci tutuklanıyor. Hani bu dezenformasyon düzenlemesi, toplumları karşı karşıya getiren, toplumun bir kesimini diğerine karşı infiale ittiği durumlarda uygulanacaktı? Hepsi yerel gazeteci.

ADALET BAKANI’NIN SÖZÜNE GÜVENEMİYORSANIZ TÜRKİYE ZATEN ÇOK ZEMİN KAYBETMİŞTİR

Gazetecilerin tutuklandığı durumları incelediğimiz zaman elbette bazı şeyleri teyit edemediğimiz durumlar da oluyor. İşte Bitlis’in bir mahallesinde genç bir kıza yönelik cinsel taciz olayında bazı memurların adının da geçtiği şeklindeki bir bilgi. Gazeteci tutuklamak zorunda mısınız? Osmaniye’de deprem çadırlarına yönelik politikalarda, aslında deprem çadırlarının bir depoda bekletildiği ve yurttaşlara eleştirilmediği, bunu teyit etmemize bile gerek yok ki. Bu tür sorunlar yaşandı. 11 milyon insan, yardımların 3 gün sonra geldiğini söylüyor. Bu mu dezenformasyon olarak toplumu infiale itecek bilgi? İki gazeteciyi bu nedenle tutukladılar. 40 gün cezaevinde kaldı bu gazeteciler. Şimdi siz eğer bırakın yerel bir hâkimin tutuklama müessesesini kötüye kullanmaya, eğer bir Adalet Bakanı’nın sözüne güvenemiyorsanız Türkiye zaten çok zemin kaybetmiş demektir. Dolayısıyla burada Türkiye’nin 165’inci sırada gösterilmesi gazeteci olarak ve Türkiye’de 30 yılını vermiş bir hak savunucusu olarak bana çok ağır geliyor. Beni daha da endişelendiren şey, ileriye dönük olarak seçim sonrasında eğer biz, bu kâğıt üstünde olan hakları eğer topluma yansıtamazsak o sıralamada Türkiye’nin önünde ve arkasında bulunan insanların yaşadıkları iç karışıklıklara düşmüş oluruz.

TÜRKİYE, DEMOKRATİK HAKLARI KULLANIMI BAKIMINDAN İÇİ BOŞ BİR ÜLKE

Türkiye şu anda Avrupa Birliği reform vitrinine sahip fakat demokratik hakları kullanımı bakımından içi boş bir ülke. Bunu hepimizin görmemiz gerekiyor. Sanki Türkiye iç savaş yaşıyormuş gibi, sanki Türkiye bir işgal içindeymiş gibi, militer, askeri tüm olanaklar kullanılıyormuş ve toplumlar birbirine düşmüş gibi bir fotoğraf içerisinde şu anda Türkiye bu sıralamada. Çünkü siz her defasında kendi ideolojinizi öne çıkarmak için basın kartını kötüye kullandınız. Yerli ve milli görmediğiniz bütün gazetecilerin gündemi belirleyen tüm içeriklerini sansürlediniz. Toplumsal eylemlerde toplumun bir kesiminin itirazları gündeme yansıyacağı zaman medya temsilcilerini arkadan kelepçeleyerek ve işkence uygulayarak gözaltına aldınız. Çünkü siz her bir demokratik hak gündeme geldiği zaman, yasalaştırdığınız zaman her defasında methiyeler düzüp tam tersini yaptınız. Dolayısıyla ortada güvenilmez bir siyasi irade var. Benim endişem tamamıyla medya camiası açısından ve toplumun barış içinde bir arada yaşaması açısından benim beklentim tamamıyla artık insanların gerçekten zihninden geçirdikleri gibi hakların uygulanmasıdır.

TUTUKLANMAK, HABERİN SANSÜRLENMESİ GAZETECİLİĞİ HAZIRLIKSIZ BIRAKIYOR

Tabii ki çok zorlu bir dönemeçte bulunuyoruz. Diğer toplumları, demokratik ülkeleri meşgul eden bazı tehditlerin aslında Türkiye medyası olarak farkında olmamamız, bu konuyla ilgili de bir şeyler söylemem gerekiyor. Bütün dünya ‘fake news’ üreten, bütün dünya dezenformasyon üreten sistemli mekanizmaların çözülmesi için uğraş veriyor. Bütün dünya yapay zekâ denilen teknolojilerin aslında gazetecilik zeminini nasıl bozabileceğini düşünüyor veyahut buna karşılık bir şeyler geliştirmenin peşindeyken, bunu tartışıyorken en azından Türkiye gazetecileri olarak bizler hâlâ yüz yıllar öncesinin baskılarını konuşuyoruz. Kitlesel olarak tutuklanmak, gözaltına alınmak, işte haberin sansür edilmesi. Yani bu gazeteciliği inanılmaz hazırlıksız bırakıyor. Bu sivil toplumla birlikte bu medya sektörünü inanılmaz şekilde yıpratıyor. Geleceğe de daha hazırlıksız ve daha güvensiz bakılmasına neden oluyor.