Eğitim-Sen’in düzenlediği “Eğitimin Sorunları ve Çözüm Önerileri Çalıştayı” bugün sendika genel merkezinde başladı. İki gün sürecek çalıştayın açılış konuşmasını Eğitim-Sen Genel Başkanı Nejla Kurul yaptı. Kurul, konuşmasında şunları kaydetti:

“Türkiye 20 yıldır sağ otoriter, ataerkil ve popülist bir iktidar tarafından yönetilmekten yoruldu. Çok özledik demokrasiyi. Çok özledik emekten yana sosyal ekonomik politikaları. Çok özledik barışı konuşmayı. Bütün bu süreç karşısında eğitim alanı, bu olumsuz süreçten kalp krizi geçirme biçiminde etkilenmiş durumda. En yakın tarihte, bu son yıllarda ağır OHAL koşullarından çıktık. Kanun hükmünde kararnamelerle sadece Eğitim-Sen’den bin 600 arkadaşımız ihraç edildi. Korkunun ve kederin hakim olduğu alanlar yarattı siyasal iktidar okullarımızda ve üniversitelerimizde. Bütün duyularımızı, algılarımızı geriletecek düzeyde bir baskı oluşturdu ihraçlar, sürgünler ve açığa almalar ile. Ama bizler yılmadık. Buradan bu süreci ciddi bir biçimde yeniden mücadele ile dayanışma ile direniş ile güçlendirerek hep yeniden canlandırarak çıktık bu sürecin içerisinden. Arkasından pandemiyle karşılaştık. Dedik ki, ‘Ekolojik yaşam, ekolojik eğitim.’ ‘Kapitalizmin doğa tahribatı karşısında ve insana yönelik tahribatı karşısında ne yapmalı’ sorusunun üzerinde daha çok durmaya çalıştık. Okullarımız 1,5 yıl kapalı kaldı. Sağlıklı toplum, sağlıklı birey, sağlık hakkımız üzerinden baktığımızda gerçekten okullarda iyileşme tamamlandı mı, hayır. Pandeminin uzatmalı etkilerini hayatımızda hâlâ hissetmeye devam ediyoruz. Hiçbir telafi eğitimi yapılmadı çocuklarımızı yüz yüze eğitime hazırlamak üzere. Öğretmenlerimiz 2-3 öğretim yılının eğitim programını çocuklarla paylaşmaya çalıştılar. Bu süreçte kısmi bir başarı varsa eğitim emekçilerimizin bunda çok büyük katkısı var, öğretmenlerimizin çok büyük katkısı var, aynı zamanda, kuşkusuz velilerimizin ve öğrencilerimizin çok ciddi katkıları oldu bu süreç içerisinde. Ama hâlâ yaralarımız iyileşmiş değil. Hâlâ sağlıklı bir toplum, sağlıklı bir eğitim alanı yaratmış değiliz. Çünkü, okullarımızda açlık ve sefalet şimdi kol geziyor. Çocuk yoksulluğu inanılmaz boyutlarda.

İşsizlik bir taraftan, diğer taraftan güvencesiz çalıştırılan velilerimiz var ve onların çocukları okullarımızda ve bizim sınıflarımızda her gün, belki çok fark etmediğimiz ama Eğitim-Sen’in bakış açısından gerçekten fark edilen çocuklar bunlar. Şimdi yükseltilmiş de olsa asgari ücretin alım gücünün birkaç ay içerisinde daha da daralacağını biliyoruz.

Bizim için eğitim hakkı çok temel. Öğretmenlerimiz gerekirse kendi ekonomik, demokratik, özlük haklarını bir kenara koymayı bilir ama çocuklarımızın açlık, yoksulluk ve sağlıklı olma hâllerini çocuğun üstün yararı perspektifinden kurmayı hiçbir zaman ihmal etmez.

“4-6 YAŞ ÇOCUKLARIN DİNİ EĞİTİMLE KARŞI KARŞIYA BIRAKILDIĞI BİR SÜREÇLE KARŞI KARŞIYAYIZ”

Yeni Milli Eğitim Bakanı’nın atanmasıyla birlikte üç büyük sorunla karşı karşıya kaldık. Birisi biliyorsunuz, MESEM’ler, meslek eğitim merkezleri ve bu merkezler üzerinden çocuk işçiliği, bakanın gözleri ışıldayarak ettiği kârı, çocuk işçiliği üzerinden ettiği kârı açıkladığı açıklamalarla karşı karşıya kalıyoruz. Çocuk işçiliğinin bizatihi hikayesi örgütlü bir biçimde yürütmeye çalışıyor. 4-6 yaş çocukların değerler eğitimi adı altında dini eğitimle karşı karşıya bırakıldığı bir süreçle karşı karşıyayız. Ya Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlanmış Milli Eğitim Bakanlığı ya da Milli Eğitim Bakanlığı’nın etkin bir genel müdürlüğü olarak Diyanet İşleri Başkanlığı iş görmekte adeta.

Üçüncüsü, eğitim emekçilerini özellikle etkileyen boyutu son derece önemli. Eğitim emekçilerini kendi içerisinde ayrıştıran, eğitim emekçileri arasında eşitsizlikler yaratan, hatta hiyerarşiler yaratan ve eğitim tarihinde asla rastlanılmamış olan ayrımcı bir yasa, TBMM’den geçti. Arkasından, sınavı yapıldı. İlk etapta iktidar kapmak için sınavı kolaylaştırmış gözüktü ama sonraki yıllarda çok eleyici bir sistem. Öğrencilerimizi nasıl ezen sınav odaklı bir sistem varsa, bu kez öğretmenlerimizi ve çeşitli katmanlar üzerinden de tüm eğitim emekçilerini ezen, onları birbiriyle yarıştıran, birbirlerinin üstüne basarak bir sonraki kademeye atlamaya çalışan bireyci insanlar yaratmaya dönük, kapitalizmin soyut bireyci insanını inşa etmeye dönük bir süreçle karşı karşıyayız. Buna karşı da mücadelemiz sürecek.

“HAZİRAN AYINDAN SONRA TÜRKİYE’DE BAMBAŞKA KOŞULLAR OLUŞABİLİR”

Gözlerimizi, okul öncesi eğitim başlayarak, ilkokul, ortaokul, lise, liseyi kendi içinde ayrımlarına tabi tutarak, halk eğitim merkezleri rehberlik araştırma merkezleri (RAM), özel özel eğitim merkezlerinde neler oluyor, orada neler yaşanıyor, bunu anlamaya dönük bir çabanın içerisinde olduk. Kademeler düzleminde. Ama iktidarın bize dört artı dört artı dört diye dayattığı kademeleri bizi sınırlandıracak değil. Biz şunun tartışmasını da yürüteceğiz. İlkokul dört yıl mı beş yıl mı? Önceki model mi? Bir seçim süreci var. Haziran ayından sonra Türkiye’de bambaşka koşullar oluşabilir. Bu büyük ve köklü dönüşümün ardından Eğitim-Sen, ciddi bir emek örgütü olarak gitmekte olana teşhis, gelmekte olana da ‘Ne yapabiliriz, eğitim alanı nasıl demokratikleştirilebilir? Nasıl daha kamusal bir eğitim inşa edebiliriz? Nasıl laik, karma eğitim düzeni güçlendirilebilir? Hayatın yarısını kadınlar oluşturduğuna göre nasıl cinsiyet eşitlikçi bu mücadeleyi nasıl büyütebiliriz? LGBTİ çocuklar neler yaşıyorlar, ne yapabiliriz? Ekolojik bir eğitim için ne yapabiliriz? Makinelerle iletişimimiz ne olacak? Dijital eğitimle ilgili ne düşünüyoruz? Pandemiler bitmeyecek ve olmaması için ne yapabiliriz?’ Kendi düşüncelerimizi bir yandan yenileyip güncellerken tüm duyularımızı harekete geçirecek çalışmalar yapmak durumundayız.

Eğitim, Gramsci’den alıntıyla söylendiği gibi, hem köleleştirir ama dönüştürücü bir eğitime, özgürleştirici bir eğitim perspektifine yönelebilmişse o eğitim sistemi, insanları güçlendirir. Kollarını açarlar, bulutlara doğru bakar insanlar. Hayatta olmaktan ve yaşamaktan büyük bir gurur duyarak yaşadıkları alanlara etkiler yapmaya çalışırlar. O yüzden, bizi pasifize eden, edilgenleştiren eğitim sisteminin her aşamasında, yapısına, işleyişine kadar pek çok konuya dokunabileceğimiz bir gün olacak.”