DÜNYA

Mazlum Abdi: Suriye değişime mecbur, değişim olacak

Mazlum Abdi, Suriye'de 8 Aralık'ta Beşar Esad yönetiminin düşüşünden beri yaşanan süreçlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

Abone Ol

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Abdi, Suriye'de 8 Aralık'ta Beşar Esad yönetiminin düşüşünden beri yaşanan süreçlerle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

"Suriye içeride değişime mecbur, değişim olacak. Merkezi olmayan temelli bir değişim olacak" ifadelerini kullanan Abdi, 10 Mart'ta Şam ile SDG arasında sağlanan anlaşmada Türkiye'nin rolüne de değindi.

Abdi, "Türkiye bu anlaşmaya doğrudan dahil olmadı. Şam hükümetiyle bir ilişkileri var, birlikte çalışıyorlar. Ancak bu anlaşma Türkiye’nin onayıyla olmasa da engel de olmamışlar gibi görünüyor" ifadelerini kullandı.

Türkiye ile doğrudan kanalları olduğunu açıklayan Abdi, Ankara'nın SDG'nin Şam ile entegrasyonu süreciyle ilgili tutumunu da "Biz Suriyeliyiz, güçlerimiz doğal olarak Suriye ordusunun bir parçası olma hakkına sahip. Suriye güçleri birleşirse, biz de bir parçası oluruz. Şu anda istediğimiz bu. Türkiye bu konuda farklı düşünüyor," dedi ve Türkiye'nin olumlu rol oynayacağını umduklarını aktardı.

"SURİYE İÇERİDE DEĞİŞİME MECBUR, DEĞİŞİM OLACAK"

Abdi, 8 Aralık'ta Beşar Esad yönetiminin düşüşünden bu yana Suriye'deki değişimle ilgili soruya verdiği yanıtta "1946’dan günümüze yani Suriye’nin bağımsızlığından günümüze dek ele alırsak yeni bir değişim sürecidir. Suriye’deki bu değişimin Ortadoğu’yu da etkileyeceğini düşünüyorum," ifadelerini kullanırken "Suriye şimdiye dek merkezi hükümetti. Totaliter bir rejim vardı. 14 yıllık Suriye iç savaşından sonra Suriye’nin böyle yürütülmesi, yani totaliter olarak yürütülmesi mümkün değildir. Suriye içeride değişime mecbur, değişim olacak. Merkezi olmayan temelli bir değişim olacak. Bütün halkların rolünü oynayabilmesi için bir temel atıldı," diye ekledi.

Yeni Yaşam'dan Mehmet Ali Çelebi ve Doğan Cihan'ın sorularını yanıtlayan SDG Genel Komutanı Abdi'nin açıklamaları şöyle:

"10 MART'TAN ÖNCE ŞAM'LA ANLAŞMA SAĞLAYAMAYINCA ARAYA ABD VE BRİTANYA'DAKİ BAZI STK'LAR GİRDİ"

Yeni bir dönüm noktası olarak adlandırılan 10 Mart Anlaşması süreci… Bu sürecin hazırlıklarında hangi parametreler, hangi arabulucu aktörler öne çıktı? Türkiye anlaşmanın neresindeydi? Şam’da sizin Ahmed Şara ile imzaladığınız 8 maddelik çerçeve anlaşması komisyonlar aracılığıyla, yeni görüşmelerle tamamlanacaktı. Kritik maddelerinde görüşmeler ne düzeyde? Şam-HTŞ yönetimi hangi noktalarda katı tutum sergiliyor?

10 Mart Anlaşması’ndan önce de Şam’da bir görüşme yapmıştık. Anlaşma bir çalışmanın sonucuydu. Arabulucular da vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Aralık’ın sonu veya ocak ayının başıydı Şam’da yaptığımız ilk toplantı. Ahmed Şara ile ilk toplantıyı yaptığımızda henüz HTŞ lideriydi Suriye Cumhurbaşkanı olmamıştı. O ilk toplantımızda bir anlaşma olmadı. Aramızda 3 saatlik uzun bir tartışma yaşandı. Bu uzun tartışmanın ardından masada bir anlaşmaya varamadık. Bundan sonraki süreçte arabulucular yoluyla diyalogumuzu sürdürdük. Arabulucular Amerika ve Britanya’daki bazı sivil toplum örgütleriydi. Bu resmi değildi sivil toplum örgütleri idi. Onlarda araya girdi, böylesi bir çalışma yapıldı. Bu çalışma da biraz zaman aldı, çünkü ittifak kurmak için herhangi bir hazırlık yoktu. İkinci görüşme 10 Mart’ta Suriye Cumhurbaşkanı Sayın Ahmed Şara ile yapıldı. Bu görüşme hazırlık ve çalışmaların ardından gerçekleşti. O dönemde Suriye’de özel bir durum vardı, Alevilere karşı şiddet olayları yaşanıyordu. Suriye bir iç savaşa doğru gidiyordu. Aslında, Kuzey ve Doğu Suriye’de ve genel olarak Suriye’de ateşkes sağlanabilmesi için DSG ile Suriye hükümeti arasında bir anlaşmaya ihtiyaç vardı. Kuzey ve Doğu Suriye olarak bizim de ateşkese ihtiyacımız vardı. Çünkü Qaraqozak ve Tişrin Barajı’nda Türk devletine bağlı güçlerle bir savaşın ortasındaydık. Suriye hükümetinin de Alevilerle savaş nedeniyle ateşkese ihtiyacı vardı. Bu, kendi zeminini oluşturdu, üç saat süren uzun bir toplantının ardından herkesin kabul ettiği genel noktalarda bir anlaşmaya vardık. Suriye’nin genelinde bir ateşkes olması ve Suriye’nin yeniden birleşmesi için. Bu temelde bir anlaşma yapıldı ve bu anlaşma Suriye’nin genel çıkarınaydı. Çünkü o zamana kadar Suriye dört parçaya bölünmüştü. O zamanlar İdlib hükümeti, Şam hükümeti, Türkiye’ye yakın geçici hükümet ve Özerk Yönetim vardı. Suriye’yi bütünleştirmemiz gerekiyordu. Entegrasyon yapmamız gerekiyordu. Suriye halkı da ateşkese ihtiyaç duyuyordu çünkü Suriye halkları arasındaki gerilim yükseliyordu. Kürtler ve Araplar arasında, Aleviler ve Sünni Araplar arasında bir savaş çıkabilirdi ve bir anlaşmaya vararak gerginlikleri ortadan kaldırmayı amaçladık. Halkın evlerine ve yerlerine dönmesi için bir anlaşma gerekiyordu. İlkesel olarak Suriye’deki Kürt sorununun çözülmesi ve herkesi kapsayacak bir Suriye hükümetinin kurulması gerektiğini söyledik. Bu gibi genel konularda anlaşmamız için uygun bir zemin vardı. Ancak asıl mesele anlaşmanın detaylarındaydı, o nedenle onları sona bıraktık. Önemli olan, savaşın durdurulması ve Suriye’deki sorunların diyalog yoluyla çözülmesi konusunda anlaşmamızdı. 10 Mart Anlaşmasından bahsederken en önemli noktanın bu olduğuna inanıyorum. Diyalog temelinde bir anlaşma sağlanmalı. Suriye’de genel olarak savaş olmamalı, iç savaş sona ermeli ve kalıcı bir ateşkes sağlanmalı. Başlangıçta uluslararası güçler Şam yolculuğumuzda lojistik ve güvenlik açısından bize yardımcı oldular, toplantıda her zaman hazır bulundular, ancak toplantıya katılmadılar. Toplantıya katılmadılar ama toplantının gerçekleşmesine yardımcı oldular. Amerikan güçlerinden bahsediyorum. Yardımcı oldular. Aslında Amerikalılar toplantılarda olmasaydı, toplantı bu düzeyde gerçekleşmeyebilirdi. Türkiye’nin bir yaklaşımı var. Kuzey ve Doğu Suriye için bir yaklaşımı var, aynı zamanda SDG için yaklaşımı var. Türkiye’nin bu anlaşmanın oluşumuna tamamen engel olmadığını düşünüyorum. Sonuçta, Türk devleti ret etseydi, bu toplantı gerçekleşmezdi. Türkiye bu anlaşmaya doğrudan dahil olmadı. Şam hükümetiyle bir ilişkileri var, birlikte çalışıyorlar. Ancak bu anlaşma Türkiye’nin onayıyla olmasa da engel de olmamışlar gibi görünüyor.

10 Mart Anlaşması sonrası HTŞ Lideri Şara ile yüzyüze görüşmeleriniz oldu mu?

Hayır, birbirimizle ilişkilerimiz var ama henüz yüz yüze bir görüşmemiz olmadı. Suriye hükümetiyle de görüştük ama bu ölçüde bir görüşmeye gerek görmedik.

Anlaşma öncesi ya da sonrası sizin veya Kuzey ve Doğu Suriye yönetimi temsilcilerinin Türkiye ile doğrudan teması oldu mu? Türkiye’de bu konuda sık sık haberler gündeme geliyor, doğrudan temas var mı yok mu diye? Türkiye ana hatlarıyla neyi öne çıkarıyor?

Türkiye ile ilişkiler var. Doğrudan ilişkilerimiz var ve kanallarımız açık. Bu olumlu bir şey. Ortaya çıkan sorunları farklı farklı anlamak yerine birbirimizle doğrudan konuşma fırsatları var. Bu konuda bir düzeyde ilişkilerimiz var, bu düzeydeki ilişkileri daha da geliştirmek istiyoruz. Türkiye şimdi bize, ‘siz ve Şam bir araya gelip anlaşmanız gerekir’ diyor. 10 Mart Anlaşması hayata geçirilmeli. Türkiye’nin DSG’ye ilişkin askeri güçler konusundaki görüşlerinin biraz farklı olduğunu biliyoruz. Bu konuda aynı düşünmüyoruz. Biz Suriyeliyiz, güçlerimiz doğal olarak Suriye ordusunun bir parçası olma hakkına sahip. Suriye güçleri birleşirse, biz de bir parçası oluruz. Şu anda istediğimiz bu. Türkiye bu konuda farklı düşünüyor. Şu ana kadar Türkiye’nin bu konuda pratikte herhangi bir engelini görmedik. Türk devletinin olumlu bir rol oynayacağını umuyoruz. Şu anda Suriye hükümetiyle yapılan görüşmelere ABD, Fransa ve İngiltere katılıyor.(Yeniyaşam)