KÜLTÜR & SANAT

Ksanthos Antik Kenti

Likya bölgesinin en önemli kentlerinden biri olan Ksanthos Antik Kenti, günümüz Muğla ve Antalya şehirleri arasında sınır oluşturan Eşen Çayı’nın doğu kıyısında, Kaş beldesine bağlı Kınık Mahallesi’nde aynı zamanda ismini de verdiği Ksanthos vadisine hakim konumda yer almaktadır.

Abone Ol

Haber: Av. Elifsu Dilek Şen

Ksanthos Antik Kenti, farklı tipteki mezar anıtları ve sivil mimari örnekleriyle Likya ve batı mimarisine olan etkisi, korunagelmiş yerel dildeki yazıtlarla Likçe dilinin çözümlenmesine olan katkısı, bölgenin yerel geleneklerini en iyi yansıtan kent olarak tarihsel önemi ve arkeolojik değeriyle 1988 yılında Letoon Kutsal Alanı ile birlikte UNESCO Dünya Kültür Miras Listesi’ne kabul edilmiştir. 


Strabon’un “Lykia’nın en büyük kenti” olarak bahsettiği kent ilk olarak Hitit metinlerinde karşımıza çıkmaktadır. Ksanthos, MÖ 2. bin yıla ait Hitit kaynaklarında Awarna, yerel dilde ise Arñna olarak adlandırılmıştır. Yalburt’ta bulunan ve Geç Bronz Çağı’na tarihlenen bir yazıtta IV. Tudhaliya’nın bölgeye gerçekleştirdiği seferden bahsedilmekte ve metinde Arnna (Ksanthos) adı geçmektedir. Kentin batısında çamurlu suyu ve sarı rengiyle akan Eşen Çayı, Hititçe’de “Sianti” Yunanca’da ise “Xarithos” olarak geçen “Sarı” rengiyle adlandırılmıştır. Kuprilli, Khrei, Arbinas başta olmak üzere MÖ 6. yüzyıldan itibaren dinastik hanedana ait birçok yöneticinin varlığı bilinen kentte bulunan kalıntılar Arkaik ve Klasik Dönemler’de Likya’nın büyük bölümüne önderlik etmiş olduğunu destekleyecek niteliktedir. Kentin adı ilk defa MÖ 546 yılında Harpagos komutasındaki Perslere karşı direnmesiyle tarihsel olaylar içerisinde geçer. Yaşadıkları kenti teslim etmek istemeyen Ksanthoslu erkekler, Herodot’un aktarımına göre kadın ve çocukları öldürüp kenti ateşe verdikten sonra ölene kadar savaşmıştır. Likya’da Harpagos’a karşı koyan tek kent olarak görünen Ksanthos’ta hanedana bağlı yöneticiler bölgedeki tüm likya kentleriyle Pers ülkesi arasındaki idari ilişkilerin yönetim merkezi olmuştur. Hellenistik Dönem başlarına kadar Pers egemenliğinde kalan kent bölgeye önderlik ederek altın çağını yaşamıştır.

Agora ve diğer alanlarında bulunan anıtsal ve özellikle Likya için önemli olan dikme mezarlar bunu net olarak yansıtmaktadır. MÖ 390-380 yıllarına tarihlenen Nereidler Anıtı’nın sahibi Erbinna’nın ölümünden sonra Ksanthos ve vadideki diğer kentler önce bölgedeki diğer önemli merkez olan Limyra’lı Perikle’nın yönetimine, sonrasında ise Karia Bölgesi’ndeki Halikarnassoslu Mausolos’un küçük kardeşi Piksodaros’un yönetimine geçmiştir. MÖ 4. Yüzyılda başlayan güç kaybı Büyük İskender’in gelişi sonrasında Pers egemenliğinin sonlanmasıyla zirveye ulaşır. Bu değişim sadece siyasi gücün değil aynı zamanda yerel kültürün yerini alan Eski Hellen geleneklerinin gelişiyle kültürel gücün kaybına da sebep olur. Büyük İskender’den sonra ardıllarının arasındaki çekişmeler tüm Anadolu kentleri gibi Ksanthos’u da etkilemiş, Antigonos egemenliğinde özerkliğe sahipken MÖ 309 yılında Mısır’da hüküm süren Ptolemaioslar tüm Lykia kıyı şeridini fethetmiştir. MÖ 197 yılına kadar bu yönetim altında kalan Ksanthos, Seleukos Kralı III. Antiokhos tarafından ele geçirilerek Leto, Apollon ve Artemis’e adanmıştır. Kral Magnesia Savaşı’nı kaybedince Roma tarafından tüm likya Rodos yönetimine verilmiş, sonrasında aralarında yapılan savaşlar ve siyasi çekişmelerde ön safta yer alan Ksanthos, MÖ 168/167 yılında Lykia Birliği’nin kurulmasında da etkin rol almıştır. Bu dönemde bölge için atılan en büyük adımlardan biri olan bu birlik, MÖ 133 yılından sonra kurulan Asia Eyaleti’ne dahil olmadan MS 43 yılına kadar varlığını sürdürmüştür. Bu dönemde gelişen olaylar sonucunda Roma Senatosu tarafından Lykia’nın özgür bir eyalet olarak tanınmasıyla birlikte, Strabon’un bahsettiği üç oy hakkına sahip altı kent arasında bulunan Ksanthos bölgede önemini koruyan bağımsız bir kent olur. Hellenistik Dönem kalıntılarının azlığı Ksanthos için çokta parlak geçmeyen bir dönem olduğunu göstermektedir. Buna rağmen kent, Patara’nın Erken İmparatorluk Dönemi ile birlikte Likya ve Pamphylia Eyaleti’nin merkezi olarak yükselişine kadar Likya’nın başkenti olmayı sürdürür. Roma’da yaşanan iç savaş, Brutus’un Ksanthos’a para ve askeri güç toplamak için gelmesine sebep olmuştur. Bu isteği reddeden Ksanthoslular yıllar sonra aynı kaderi yaşayarak bir yıkım dönemi daha geçirmiştir. Verilen zararın büyüklüğü, MS 41 yılında Marcus Antonius tarafından Ksanthoslulara gönderilen kentin yeniden imarı konulu mektubundan anlaşılmaktadır. Bu dönemden sonra ise kentin göz önünde olan; üç agora, sütunlu cadde ve üç kemerli giriş kapısı gibi merkezi alanları inşa edilmiştir. Ayrıca Anadolu’daki yıkıcı depremlerden sonraki yeniden inşa evresinde kentteki Roma Dönemi yapılaşması da net olarak görülmektedir. Yine kaynaklardan bilindiği üzere Rhodiapolisli hayırsever Opramoas MS 2. yüzyıl depreminden sonra toparlanma evresi için Ksanthos’a 10.000 dinar bağışlamıştır. İlerleyen dönemlerde Ksanthos’un önemini kaybetmediği kentin farklı noktalarında inşa edilen 4 anıtsal kiliseden anlaşılmaktadır. Özellikle Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde kent, bölgenin önemli piskoposluk merkezlerinden biri haline gelmiştir. Coğrafyanın hareketliliği, aktif olarak savaşların içerisinde bulunşu ve akınlara maruz kalışı güçlü bir kent olarak kalmayı oldukça zorlaştırmaktadır. Tüm kıyı hattını etkileyen Arap ve Pers akınları karşısında güç kaybeden kent MS 7. yüzyıl sonrasında oldukça küçülerek varlığını sürdürdüğü, 13. yüzyılda ise terk edildiği anlaşılmaktadır. 


Bölgede yapılan en erken araştırmalar 1776 yılına tarihlenmektedir. Bu ve ardından yapılan araştırmalar genellikle kıyı şeridinde gerçekleştirilmiştir. Bu sebeple iç kısımda kalan kent, keşfedilmek için 1838 yılındaki Charles Fellows’un ziyaretini beklemiştir. Keşiften üç yıl sonra 1841 yılında Fellows bu sefer arkadaşlarıyla birlikte izin fermanıyla Ksanthos’ta iki ay kalmıştır. Fellows 1843 yılındaki son ziyaretinde ise hem bir önceki ziyaretinde götüremediği Payava ve Merehi lahitlerinin hem de kentin çeşitli yerlerinden ele geçirdiği eserlerin gemilerle İngiltere’ye götürülmesi için çalışmıştır. Fellows’un keşfinden sonra 1841 yılında kentin ilk haritasını hazırlayan R. Hoskyn, Th. Graves ve S. Beacon kenti ziyaret etmiş ve çalışmalarını gerçekleştirmişlerdir. Bundan 40 yıl sonra 1881 yılında kente gelen Otto Benndorf ve Eduard Hula Avusturyalı araştırmacılarla birlikte Yazıtlı Dikme başta olmak üzere kentteki yazıtların kopyalarını çıkartmış ve bu çalışmalar Ernst Kalinka kontrolünde Tituli Asiae Minoris’te yayımlanmıştır. Seyyahların yaptığı gözlemler ve epigrafik çalışmalar sonucunda kentin önemi bilimsel olarak teyit edilince, Lykia Bölgesi’ndeki en erken kazı çalışmalarından biri Ksanthos Kenti’nde başlatılmıştır. Ksanthos Antik Kenti’nde Fransız ekibin kazı çalışmaları; 1950/1-1962 tarihleri arasında Pierre Demargne, 1962-1977 tarihleri arasında Henry Metzger, 1978-1993 tarihleri arasında Christian Le Roy ve 1994-2010 yılları arasında Jacques des Courtils başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Fransız Anadolu Araştırmaları Enstitüsü adına 60 yıl boyunca yürütülen Ksanthos’daki kazı çalışmaları 2011 yılından itibaren 2019 yılına kadar Akdeniz Üniversitesi’nden Prof. Dr. Burhan Varkıvanç başkanlığında gerçekleştirilmiştir. Yeni dönem kazı çalışmaları ise Ksanthos Antik Kenti ve Letoon Kült Alanı kazıları birleştirilerek tek bir kazı başkanlığı yönetimine verilmiş, 2020 yılından itibaren Ksanthos – Letoon Kazısı olarak Selçuk Üniversitesinden Doç. Dr. Erdoğan Aslan Başkanlığında sürdürülmektedir.


Kentteki kalıntıların büyük kısmı günümüze ulaştığı orijinal durumuyla, bir kısmı ise kazılarla ortaya çıkartıldıktan sonra bizlere dönem hakkında bilgi vermektedir. Sadece Likya Bölgesi’nde değil, Antik Dönem yerleşimlerinin birçoğunda kalıntılarını dahi göremeyeceğimiz özgün yapılar bulunmaktadır. Özellikle Klasik Dönem başlarına tarihlendirilen erken mezar anıtları bölgede tipolojik öncül olarak değerlendirilmektedir. Kent merkezindeki anıtsal mezarların yanı sıra kentin kuzey ve doğusuna uzanan nekropol alanlarında kaya mezarları, lahitler ve dikme mezarlar bulunmaktadır. Kent merkezinde yer alan örneklere değinecek olursak; ilki tiyatronun hemen üzerinde bulunan ve çok iyi korunmuş durumdaki iki anıttan kuzeyde yer alan Harpy Mezar Anıtı’dır. Mezar anıtında yer alan kabartmalardaki mitolojik figürlerden dolayı bu isimle anılan anıtın MÖ 479’da Salamis Savaşı’nda ölen Kybernis’e ait bir mezar anıtı olduğu düşünülmektedir. Bir diğer mezar anıtı Harpy Anıtı’nın hemen güneyinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Yan yana koyulmuş bu iki mezar anıtı birbirinden tamamen farklı yapısal özelliklerde yapılmıştır. Bu mezar anıtı, alt kısımda yükselen payeli bir mezar anıtı üzerine Likya tipi bir lahit yerleştirilerek oluşturulmuştur. Yine kent merkezinde yer alan bir diğer mezar anıtı Roma Agorası’nın doğusunda, modern asfalt yolun yanında masif yapıda tek başına yükselen ev tipi bir mezar anıtıdır. Mezarın doğusunda alt kısımda yer alan hyposoriuma girmek için kullanılan bir giriş açıklığı net olarak görülmektedir. Yine agoranın kuzeydoğu köşesinde payeli bir mezar anıtı bulunmaktadır. Gövdesi yekpare bloktan oluşan büyük boyutlu anıtın ünü dört tarafında devam eden yazıttan gelmektedir. Gövde üzerinde devam eden ve toplam 250 satırdan oluşan yazıt MÖ 5. yüzyil sonunda Ksanthos kralı olan Gergis (Kherei) icin yapilmış oldugunu gosterir. Klasik Dönem’e ait olduğu anlaşılan dikmenin mezar odası cevresinin kabartmalarla süslenmiş olduğu kalıntılardan anlasilmaktadır. Bu anıt hem kralm mezarı hem de zafer anıtıdır. Yine aynı tip iki dikme mezar anıtından biri Akropolis dikmesi olarak bilinirken, diğeri ise Güreşçiler dikmesi olarak adlandırılmıştır. Kentte bu tipe ait mezar anıtı örneğinin bolluğu ve diğer tiplere ait örneklerin de kronolojik olarak erken örneklerinin varlığı bölge için önemlidir. Zaten Ksanthos’un en önemli özelliğini yansıtan Klasik Dönem’e özgü lahit ve payeli-dikme mezarlar her zaman araştırmacıların dikkatini çeken ilk kalıntılar olmuştur. Nitekim Fellows tarafından İngiltere’ye götürülen Payava lahti bunlardan biridir. İki mezar odası olan Payava Lahti, kabartmalarla süslenmiş toplam 7,85 m yükseklikte bir lahittir. Kapağın her iki yüzünde quadriga sahnesi betimlenirken, dar yüzlerde ise karşılıklı yerleştirilen sphenkslerin altında, oturan insan figürleri yer almaktadır. Sahnenin merkezine yerleştirilen at üzerindeki figür mezar sahibi Payava olmalıdır. Geniş yüzdeki sahnelerde savaş ve av konusu işlenirken dar yüzlerin birinde de bu savaşın sonucunda taç takılarak onurlandırılan mezar sahibi betimlenmiştir. Tarihsel olaylarla da örtüştürülebilen mezar, stilistik özellikleri de incelendiğinde MÖ 360-350 yılları arasına tarihlenmektedir. Kentte yer alan; “Dansözler Lahdi”, “Boğaya saldıran Aslanlar Lahdi”, “Merehi Lahdi” ve “Ahqqadi Lahdi” tanınan diğer ünlü lahit mezarlardır. Bahsettiğimiz çeşitli tipleri temsil eden mezar anıtlarına ek olarak, Ksanthos kralı Arbinas'ın tapmak biçimli mezar anıtı olan ünlü Nereidler Anıtı güneye doğru uzanan ovadan rahatlıkla görülebilecek şekilde kentin girişine yerleştirilmiştir. Günümüzde yukarıda saydığımız örneklerin birçoğu gibi British Museum’da sergilenmekte olan anıtın temel kalıntıları alanda görülebilmektedir.


Kent, dönem ve bölge için önemli örneklerin varlığından dolayı mezar anıtlarıyla ön plana çıksa da, bir kentin ihtiyaç duyduğu diğer yapılara ait kalıntılar da bulunmaktadır. Savunma yapısı olarak, Ksanthos’un merkez hinterlandı dışında kalan yaklaşık 3 km’lik uzunluğunda polygonal örgüye sahip sur duvarı MÖ 6.-5. yüzyıla tarihlendirilmektedir. Kentin merkezini çevreleyen yaklaşık 2 km uzunluktaki ana sur ise Dynastik Dönem’de kentin kalbi sayılan Lykia Akropolis’ini çevrelemektedir. Ayrıca sur duvarı üzerinde MÖ 3.-2. yüzyıl aralığına tarihlenen 9,40 m çapa sahip U biçimli bir kule diğer örneklere göre oldukça büyük boyutludur. Vespasianus Kapısı’nın doğu aksında ise günümüze küçük bir kısmı ulaşabilen diğer kule yapısının kalıntıları bulunmaktadır. Kulelere ek olarak doğu sur hattında bastion olduğu düşünülen bir kalıntı bulunmaktadır. Surun belki de en önemli kısmı olan kente giriş-çıkışın sağlandığı kapılara baktığımızda, hem güney hem de kuzeye bakan kapıların nitelikli bloklarla örülerek inşa edildiği görülmektedir. Polygonal örgüye sahip duvarlarla bağlantılı olan kentin kuzey kapısında söve olarak halen ayakta olan iki monolit blok kullanılmıştır. Sağlamlığın ön planda olduğu bölümün inşasında büyük ölçekli ve yekpare blokların kullanımı sıkça karşılaşılan bir uygulamadır. Güney kısımda ise kente giriş Vespasianus’a adanan kemerli bir kapıdan sağlanmaktadır. Bu alandaki girişin iki evresi net olarak görülebilmektedir. Hellenistik evreye ait günümüze sadece kapının sövelerinin bir kısmı ulaşabilmiştir.  Roma Dönemi’nde inşa edilen kapı yapısı ise neredeyse tamamen ayaktadır. Dorik entablatür üzerinde yükselen kemeriyle kent girişinde gelenleri karşılamaktadır. Kapının cephe düzenlemesini incelediğimizde frizde Leto, Apollon ve Artemis kabartmalarının yer aldığı görülmektedir. Ayrıca kapının tarihlenmesini sağlayan, İmparator Vespasianus onuruna Roma’nın Likya Valisi Sekstus Marcus Priscus tarafından MS 68-70 yılları arasında bu kapının inşa edildiğini detaylı biçimde anlatan yazıt arşitrav üzerinde halen görülmektedir. Kapı, tarihsel süreç içerisinde mimari olarak değişim göstermiş olsa da işlevini sürdürmüştür. Olasılıkla her iki dönemde de Letoon Kutsal Alanı’na açılan bu kapı, üzerindeki betimlerle Leto, Apollon ve Arternis'e saygı gösterilmeye devam edilmiştir.


Ksanthos Antik Kenti’ndeki ticari alan olarak değerlendirilen üç agora kentin büyüklüğü hakkında fikir vermektedir. Agoralardan batıda yer alanı, Lykia Akropolisi’nin kuzeyinde, tiyatro sahne binasının arkasındaki düzlüğe inşa edilmiştir. 85x70 m ölçülerinde yaklaşık kare planlı agora alanının çevresinde bulunan Klasik Dönem’e ait anıt mezarlar ve agorayı çevreleyen odalar içinde tespit edilen Geç Roma-Bizans Dönemi’ne tarihlenen kalıntılar alanın uzun süre kullanıldığını göstermektedir. Likya akropolünün Bizans duvarına yaslanan tiyatro yapısı MS 2. yüzyıl ortalarında geçirdiği son inşa-değişim evresindeki haliyle günümüze ulaşmıştır. Sağlam durumdaki oturma sıralarıyla günümüze ulaşan tiyatro, alttaki oturma sıraları üzerine örülen bloklarla orkestra duvarı yükseltilerek arenaya çevrilmiştir. İki katlı sahne binasına ait bloklar alanda dağınık halde bulunmaktadır. Orkestraya girişin sağlandığı doğu parodosun karşısındaki batı parodos sadece simetrinin tamamlanması için yapılmıştır. Yaklaşık 2200 kişilik kapasiteye sahip olan tiyatronun üst kısımdaki (summa cavea) oturma sıraları yerinden sökülerek MS 7. yüzyıldaki akınlara karşı örülen sur duvarında kullanılmıştır. 


Dinsel yapılar ve kompleks alanlara bakıldığında; Roma agorasında, Geç Arkaik – Erken Klasik Dönem’den itibaren agoranın 12 tanrısı adına yapılmış olan kült faaliyetlerinin varlığı yazıtlardan bilinmektedir. Erken dönem kültleriyle ilgili olarak Likya Akropolisi’nde Hellenistik Dönem’e ait Artemis Ephesia altarıyla ilişkilendirilen Artemis Tapınağı yer almaktadır. H. Metzger tarafından Artemis Tapınağı olarak adlandırılan mekânın günümüze sadece batı duvarına ait kalıntılar ulaşmıştır. Geç Roma Dönemi’yle birlikte kentte inşa edilen manastır ve kiliselerin yoğunluğu, piskoposluk merkezi olarak anılan kent için şaşırtıcı değildir.


Kentte yaşayanların konakladığı konut yapılarına örnek olarak, Lykia Akropolü’ndeki Lykia Konutları örnek gösterilebilir. Likya geleneksel mimarisinden izler taşıyan konutlar MÖ 5. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir. Yine Likya Akropolisi’nde yer alan Bizans Villası / Konutu, Ksanthos’un en erken yerleşim örneklerinin görüldüğü alanlardan biri olan Likya Akropolisi’nde bulunan geç dönem ögelerin en önemlisidir. Düzgün planlı ve oldukça geniş bir alana sistemli bir şekilde inşa edilen villada, merkezi bir avlu etrafında sıralananan odalar, zemin kaplaması olarak kullanılan terrakota plakalar ve zemin altında kayaya oyularak oluşturulan sarnıç bulunmaktadır. 


Ören yerinden çıkartılan eserler Antalya Müzesi ve Likya Uygarlıkları Müzesi’nde sergilenmektedir. Ayrıca erken dönem araştırmacıları tarafından çeşitli izinlerle yurtdışına götürülen eserler Britisih Museum’da Likya Bölümü’nde sergilenmektedir. Güncel verilere göre Ksanthos Antik Kenti yılda ortalama biletli 36 bin kişi tarafından ziyaret edilirken, kentten çıkartılan eserlerin sergilendiği Antalya Müzesi ortalama 186 bin, Likya Uygarlıkları Müzesi ise yine ortalama 20 bin kişi tarafından ziyaret edilmektedir.
    
    
    

Ayrıntılı bilgi için bkz.: 
Yazıtlı dikme    : Childs, W.A. (1979). The Authorship of the Inscribed Pillar of Xanthos. Anatolian Studies 29, 97-102.
Lahitler ve Mezar Anıtları    : Demargne, P. (1958). Les piliers funéraires. Fouilles de Xanthos 1.
: Demargne, P. (1974); Tombes-maisons, tombes rupestres et sarcophages. Fouilles de Xanthos 5.
Payava Lahti    : Kızgut, İ. (2018). Payava Lahti. Cedrus VI, 65-104.
Nereidler Anıtı    : Coupel, P. ve Demargne P. (1969). Les monuments des Néréides: l'architecture. Fouilles de Xanthos 3. 
: Childs, W.A. (1989). Le monument des Néréides. Fouilles de Xanthos 8.
Yararlanılan Kaynaklar:
Benndorf, O ve Niemann, G. (1884). Reisen in Lykien und Karien. Reisen im südwestlichen Kleinasien I. Wien: C. Gerold’s Sohn.
des Courtils, J. (2003). Dünya Kültür Mirası Kentlerinden: Ksanthos ve Letoon Rehberi (From the World Cultural Heritage Cities: Xanthos and Letoon Guidebook).
Fellows, Ch.    (1852). Travels    and    Researches    in    Asia    Minor, Particularly in the Province of Lycia. London.
Keen, A. G. (1992). The Dynastic Tombs of Xanthos: Who Was Buried Where? Anatolian Studies 42 53-63.
Texier, C. F. M. (1862). Asie Mineure: Description Géographique, Historique et Archéologique des Provinces et des Villes de la Chersonnèse d'Asie. Paris.


Ksanthos; Kendilerini İki Defa Yakarak İntihar Eden Özgürlüğüne Düşkün Bir Halk


-İlk intihar olayının yaşandığı M.Ö. 545 yılında Likyalıların Pers komutanı Harpagos'a karşı savaşını tarihin babası olarak görülen Heredot şöyle anlatmaktadır. 

"Pers ordusu, başında komutanları olduğu halde Ksanthos ovasına indiği zaman, Ksanthos’lular bitmez tükenmez kuvvetlere karşı az sayı ile dövüştüler, yiğitlikte nam saldılar, ama yenildiler, kentlerine geri atıldılar, kadınları, çocukları, hazineleri ve köleleri kaleye doldurdular. Alttan, yandan ateşe verdiler. Öyle ki yangın kaleyi yerle bir etti. Bundan sonra birbirlerine korkunç yeminlerle bağlanarak düşmana saldırdılar ve Ksanthos'ta oturanların tümü de savaşarak öldü." 

Bu yıkımdan sadece o sırada yaylada olan Ksanthos’lu aileler kurtulabilmişler, daha sonra kenti bu aileler yeniden kurmuşlardır. 

-İkinci intihar olayı ise M.Ö. 42 yılında Sezar’ın katillerinden olan Brutus’un Roma’ya savaş açmak üzere ordu toplamak amacı ile geldiği Ksanthos’un bu isteği reddetmesi üzerine kenti işgal etmesi sonucu yaşanır. 
 Antik Çağ yazarlarından Plutarkhos ve Appianos anlatımına göre:
"Brutus'un ordusunun ilerlemesine karşı Lykialılar tepelere yerleşerek boğazları tuttular, ancak Brutus ani bir süvari saldırısı ile 600 kadar Likyalı askeri öldürüp, sonrasında pek çok köyü ve savunma noktasını ele geçirdi. Bozguna uğrayan Likyalılar, tekrar savaşmak üzere Ksanthos kentinde toplandılar ve Brutus da şehri kuşattı. Ksanthos’lular şehirlerinden çıkıp Romalı’ların kuşatma kulelerini ateşe vermeye çalışırken, geri çekilme esnasında 2000 kadar Romalı asker de şehre girmeyi başardı. Dışarıdaki birliklerin de içeri girmesiyle savaşı kaybettiklerini kabul eden Ksanthoslular, esir düşmektense önce ailelerini kendi elleri ile öldürdüler. Bütün şehri ateşe verdiler. Kucağında çocuğu ile bir kadının ateşe atladığını gören Brutus çok üzüldü ve askerlerine, "Ksanthos’luları kurtaranları ödüllendireceğini" söylese de çok geç kaldı. Daha önce Perslere karşı da aynı şeyi yapan Ksanthos halkı, özgürlük uğruna ikinci defa intihar etmişlerdir. 

Bu olayla ilgili olarak Ksanthos’ta bulunan bir yazıtta; 
"…Evlerimizi mezar yaptık, Mezarlarımızı ev 
Yıkıldı evlerimiz,Yağmalandı mezarlarımız, 
Dağların doruğuna çıktık, 
Toprağın altına girdik,
Suların altında kaldık, 
Gelip buldular bizi, Yakıp yıktılar, Yağmaladılar bizi, 
Biz ki analarımızın, kadınlarımızın ve ölülerimizin uğruna; 
biz ki onurumuz ve özgürlüğümüz uğruna, 
toplu ölümleri yeğleyen bu toprağın insanları, 
Bir ateş bıraktık geride…"


Sarpedon

M.Ö. 1200 yılı başlarında Ksanthos’lu Sarpedon’un önderliğinde Likya’lılar Troya Savaşı'na katılmışlardır. Homeros’un İlyada'sında Lykia sözü geçince, iki yer dile getirilir: Biri "anaforlu Ksanthos'un kıyılarında, uzak ve semiz Lykia toprakları" öteki Troas bölgesine, özellikle Pandaros'un yurdu olan Zeleie'ye yerleşmiş Lykia'lıların ili. Sarpedon'la Glaukos Ksonthos Lykia'sından, Pandaros ise Alsepos Lykia'sından gelmişlerdir.
Burada sözü edilen Sarpedon ise Bellerophontes'in kızı Laodameia ile tanrı Zeus’un oğludur. Sarpedon İlyada'da Troya savaş ortaklarının en ünlüsü, en insanıdır, onun dramı Hektor'unkinden aşağı kalmaz. Bu Zeus oğlu, bir çıkar gütmeden, sırf Anadolu topraklarını saldırıya karşı korumak için gelmiştir ta uzak Lykia'dan, tanrı Apollon'un yönettiği ışık ülkesinden. Anadılunun savunmasının verldiği Troya savaşında Sarpedon'un gücü hiç gevşemez, Troyalıların yıldığı olur da Lykialı yiğitlerin yüreği tam bir bilinç ve yurtseverlik aşkıyla çarpar İlyada destanı boyunca. Hektor'a bile çıkışıp yol gösterdiği görülür büyük Sarpedon'un. Sarpedon savaşın bir anında söyle seslenir Hektora; 
(İl. V, 472 vd.):
Nereye gitti senin eski gücün?
Ordusuz, yardımcısız koruyacaktın şehri hani kayınlarınla, kardeşlerinle tek başına?
Ama şimdi göremiyorum onların hiçbirini, sinmişler aslan karşısında köpekler gibi,
Biz nasıl dövüşüyoruz, baksana bize, biz ki yardımcınızdan başka bir şey değiliz.
Ben ta uzaklardan geldim yardıma, anaforlu Ksanthos'tan geldim, uzak Lykia'dan.
Sevgili karımı, yavrumu kodum orada, yoksulların göz dikeceği bir sürü mal, mülk kodum:
Savaşa sürüyorum Lykialıları gene de, kendim de en öndeyim işte bak.
Oysa Akhalann alıp götüreceği bir şeyim de yok.
Böyleyken yerinde saymaktasın sen, karılarını korumaları için, öbür ordulara bile buyuramıyorsun karşı koymayı.
Sımsıkı bir ağa düşüp, yem olacaksın düşmana. Düşman yerle bir edecek düzenli ilinizi.
Sen gece, gündüz yormalısın kafanı, ünlü yardımcıların önderlerine dört bucakta yalvarmaksın dayanmaları için yılmadan.
Böyle karşı koyabilirsin acı günlere. 

Sarpedon öğüt vermekle de kalmaz, Akhalıların kurduğu duvara saldırıda en önderdir.

Harpya'lar
Adları "kapıp kaçanlar" anlamına gelen Harpya'lar, kadın yüzlü, yaygın kanatlı, sivri pençeli bir çeşit yırtıcı kuşlardır. Okeanos kızı Elektra'nın Thaumas'la birleşmesinden doğan Harpya'lar çoğunlukla iki olarak gösterilir: Birinin adı Aello (Kasırga), öbürünün Okypete (Hızlı uçan, Bora) dır. Bazı kaynaklarda
sözü geçen Kelaino da fırtınadan önceki gök kararmasını simgeler. Harpya'lar çocukları kaçırırlar ve ölülerin ruhlarını alıp Hades'e götürürler diye bir inanç vardı. Bu inancı en iyi canlandıran anıt, eski Lykia'nın Ksanthos (bugün Kınık) şehrinde bulunan ünlü mezardır. Bu mezarın iki yanındaki kabartmaların her birinde bir Harpya bebek gibi kundaklanmış bir ruhu kollarında taşır görünür.
 
Kaynak: Azra Erhat, Mitoloji Sözlüğü