"Bizi eleştirebilirsiniz. Ama vatan sevgisi, bayrak sevgisi; milliyetçilik. Bunu tartıştırmayız… Bunların yaptığı milliyetçilik değil… Bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Tokat’ta; sivil toplum kuruluşu temsilcileri, muhtarlar ve kanaat önderleri ile bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“MEMLEKET BİZİM MEMLEKETİMİZ: Her birimiz; bu ülkeyi vatan yapan, bu ülkede yaşamak isteyen her birimiz ülkenin geleceğinden kaygı duyuyoruz. Ne olacak diyoruz, bu memleketin hali diye. Her birimize sorumluluk düşüyor. Bana da sorumluluk düşüyor, sokaktaki vatandaşa da sorumluluk düşüyor. Kanaat önderine de sivil toplum kuruluşunun başkanına da ticaret, sanayi, esnaf odasının başkanları da aynı kaygıyı taşıyor. Onların da sorumlulukları var. Memleket bizim memleketimiz ve biz bu sorunları bir şekliyle çözmek zorundayız. Sorunları çözmek, derinleşmeden çözmek çok daha güzel. Sorunların çözüm adresi elbette ki sandık olacaktır. Yani gideceğiz sandıkta, sonunda oy kullanacağız. Bu çerçeve içinde her birimizin sorumluluğu var. Bu sorumluluğun gereğini yerine getirdiğimiz sürece ülkemiz bütün sorunlarını çözebilir. Kadim bir kentteyiz. 6 bin yıllık köklü bir tarihi var Tokat’ın. Olağanüstü güzellikleri var Tokat’ın. 14 devletin ve 5 beyliğin yaşayıp, egemenlik kurduğu bir kentteyiz. Bu kentin değerini, önemini hepimiz biliyoruz. Sonuçta siyaset kurumu her bir ilin özelliklerini, güzelliğini, sorunlarını ele alarak, çözmek zorundadır. Sorunları çözdüğümüz zaman o ülkenin sokaklarında, caddelerinde, parklarında huzur içinde gezen insanlar bulursunuz. İnsanlar gelecek kaygısı taşımaz. Tokat gibi güzelliğin olduğu kentte insanlar ne için kaygılansınlar? Kaygılarını aşmak zorundadırlar. Gök Medrese’niz, Ali Paşa Cami ve hamamımız var. Taş Han, Deveciler Hanı, Saat Kulesi, Ahşap Mevlevihanesi ve Tokat Kalesi var. El sanatlarınızın da çok geliştiğini biliyorum. Tokat’ın yazmacılığını, ahşap oymacılığını bilmeyen yok. Tokat dünyaya imza atan kentlerimizden birisidir. Atatürk, 26-27 Haziran 1919’dan başlamak üzere tam 6 kez milli kurtuluş savaşı ve sonrasında Tokat’a gelmiş, Tokatlılarla kucaklaşmış. Tokatlıların desteğini almış. Bu açından son derece önemli.

Bu kadar tarihsel derinliği olan bir kentte ne var? Tokat’ta hangi sorunlar var. Tokat öncelikle göç veren bir kentimiz. İnsanlar Tokat’ta iş bulamadıkları için büyük kentlere gidiyorlar, büyük kentlerin varoşlarında, acaba iş bulabilir miyim diye, asgari ücretle de olsa, sigortalı iş bulmak istiyorlar. Dolayısıyla kırsalda da kentin içinde de de boşalma var. 2007’de 620 bin 722 olan nüfus, 2021’de 602 bin 567’ye düşmüş. Tekel fabrikası vardı, bir markaydı, Tokat sigarası bir markaydı, sizin markanızdı, güzeldi. Orayı kapattılar. Şeker fabrikası vardı, binlerce çalışanı vardı bu iki fabrikada da. Orası da özelleştirildi ve orası da bir başka şekliyle üretimin sınırlı yapıldığı merkeze dönüştü. Biz 34 yıl sonra Türkiye şeker ithal etmek zorunda kaldı. Bu kadar şeker fabrikamız, şeker pancarı üreten çiftçimiz var. Ama pancar ürettirmediler, fabrikaları özelleştirdiler. Türkiye 34 yıl sonra şeker ithal etmek zorunda kaldı.

İŞSİZLİK ORANI, YÜZDE 50’YE YAKLAŞIYOR: İşsizlik her yerde olduğu gibi Tokat’ta da var. Son 18 ayda işsizlik ödeneği için başvuran Tokatlı sayısı 11 bin 129 kişi. İşi olduğu halde işinden olmuş. İşsizlik sigortasından para almaya çalışıyor. 18-24 yaş arası işsizlik oranı yüzde 41,5. Neredeyse yüzde 50’ye yaklaşıyor. İŞKUR’a kayıtlı işsiz sayısı ise 28 bini aşmış durumda. Tarihin size verdiği önemli değerler var. Bunların da yeteri kadar tanıtıldığı kanısında değilim. Yerli sığır sayısı 2002’de 137 binken, 2021 sonu itibariyle 137 binden 26 bine düşmüş durumda. Kanatlı hayvan sayısındaki düşüş daha dramatik. 440 binden 198 bine düşmüş durumda. Doğru dürüst bir kültür merkezinin bile olmadığı, toplantı salonlarının yeteri kadar olmadığı da bir başka gerçek. Tarım alanları var. Yeteri kadar sulanmıyor. Verilen sözler var, yeteri kadar tutulmuyor. Dolayısıyla böyle sorunlarımız var.

BÜROKRASİNİN GÖRDÜĞÜNÜ, SİYASET KURUMU GÖRMEMİŞ: İster bir köyü alın, ister bir kasabayı, ister bir ili, ister Türkiye’yi alın. Sorunların çözülmesi için siyasi iktidarın sorunları çözmeye karar vermesi lazım. Eğer siyasi iktidar sorunları çözmeye karar veriyorsa, bunun bürokratik alt yapısı süratle hazırlanır ve sorunlar çözülür. Tokat iline bakalım. Tokat’ta acaba sorunların çözümü için bürokratik altyapı oluşmuş mu? Bürokratlar gerekli çalışmaları yapmışlar mı? Evet, yapmışlar. Tokat ili turizm envanteri ve geliştirme planı yapılmış. Ne zaman biliyor musunuz? 1993 yılında. Ama sayfası bile açılmamış. Bürokrasi bütün altyapıyı oluşturmuş, ama kimse ya şu sorunu çözelim diye düğmeye basmamış. Bürokrasinin gördüğünü siyaset kurumu görmemiş. Yeşil Irmak Havza Gelişim Projesi Bölgesel Gelişim Ana Planı. Düşünebiliyor musunuz? Yeşil Irmak havzasını dahi düzenleyen plan hazırlanmış. Ne zaman? 2006 yılında. Kim? Devlet Planlama Teşkilatı hazırlamış. Peki gereği yapılmış mı? Raporun sayfası dahi açılmamış. Tozlu raflarda bekliyor. Tokat ili sürdürülebilir turizm stratejisi eylem planı. Ne zaman hazırlanmış? 2012’de. Tık bile yok.  2014’te turizm acil eylem planı, Tokat ili sektörel eylem planı. Bütün bunların hepsi hazırlanmış, ama yapılmamış.  

HER BİRİMİZ AYRIYIZ AMA ALTI PARTİ KUCAKLAŞABİLİYORUZ: Ne yapmamız lazım? Altı lider bir aradayız. Her birimiz ayrı partiyiz, her birimizin programı var, her birimiz Türkiye’nin sorunlarını çözmek istiyoruz, doğru. Ama Türkiye’yi içinde bulunduğu bu tablodan altı lider çıkarmak istiyoruz. Daha aydınlık, rahat Türkiye olsun diye mücadele ediyoruz. Toplum kutuplaştırıldı, kavga eder hale geldik. Neredeyse birbirimize selam veremez hale geldik. Türkiye’yi bu kutuplu ortamdan süratle çıkarabilmemiz lazım. Altı parti, her birimiz ayrıyız ama altı parti kucaklaşabiliyoruz. Bir araya gelebiliyor, oturup konuşabiliyoruz. Türkiye’nin dertlerini dile getirebiliyor, çözüm yolu nasıl olur diye çalışabiliyoruz. Uğraşıyoruz, emek veriyoruz.

AĞLAMAYA HAKKINIZ YOK O ZAMAN: Çiftçilerin sorunu var mı? Evet var. Burası tarım kenti mi? Ciddi bir tarım kenti. Nasıl olması lazım? Eğer çiftçiyi toprağa küstürürseniz, çiftçi ekmez arkadaşlar. Çiftçi ektiği ürünün karşılığını almazsa ekmez, zarar eder. Eğer çiftçiye siz pahalı mazot verirseniz ne yapacak bu çiftçi? İlacı, mazotu, fidesi, tohumu, gübresi pahalı olursa ne yapacak bu çiftçi? Nasıl geçinecek bu çiftçi? Siz çiftçiyi desteklemezseniz, kanunun öngördüğü desteği vermezseniz. Kanun diyor. Tarım Kanunu’nun 21’inci madde. Çiftçiye her yıl milli gelirin yüzde 1’i kadar destek verilir. Bu yıl kaç lira destek vermesi lazım? 134 milyar lira destek vermesi lazım. 34 milyar lira bile destek verilmedi şu ana kadar. O zaman çiftçi kardeşlerim soracak, ya TBMM kanun çıkarmış. Bana destek vermesi lazım. Üstelik 134 milyar lira vermesi lazım. Nerede bu para? Niye vermiyorsunuz bu parayı? Eğer sen bana hak ettiğim parayı vermiyorsan, kusura bakma ben de sana oy vermeyeceğim demesi lazım. Eğer hak ettiği parayı vermiyorsun, ben tekrar sana oy vermeye devam edeceğim dersen; kimse kusura bakmasın ağlamaya hakkınız yok o zaman. Bakın bu kadar açık konuşuyorum. Türkiye’de kamplaşmanın dışına çıkmak için siyaset kurumunun yasaların verdiği görevi yerine getirmesi için, sizin oyunuz çok değerlidir. Altın gibi kıymetlidir oyunuz. Ama oyunuzu verirken vicdanınızın sesini dinleyin.

HERKES NE EKTİĞİNİ BİLECEK: Yine aynı şekilde, çiftçiye taban fiyat, her sene beklenir. Aman taban fiyat ne oldu? Ayçiçeği, yaptılar, taban fiyat açıkladılar. Ne oldu? Alıcı yok. Almıyorlar. Almayınca götürüyor tüccara satmak zorunda kalıyor. Bu uygulamadan da vazgeçmek lazım. Havza bazlı planlama yapmak lazım. Nerede hayvancılık olacak, nerede buğday ekilecek, nerede pirinç ekilecek, nerede şeker pancarı ekilecek. Neyi ekiyorsanız, havza bazlı planlama yapacaksınız. Herkes ne ektiğini bilecek. Artı, herkes kaçtan sattığını da bilecek. Eğer o fiyatın altına düşerse, devletin alım garantisi yapacağını da bilecek. Dolayısıyla hiçbir çiftçinin zarar etmediği bir modeli getirmek zorundayız. Nedir formülü? Çağırırsın ziraat odaları birliği başkanını. Kardeşim şu arazide şunu ektim, bunun maliyeti nedir? Gübresi, işçiliği, ilacı, su almışsanız, traktör kullanmışsanız belli. Maliyeti bulursunuz. Maliyeti alırsınız üstüne makul kar eşittir taban fiyat olur. Dolayısıyla Türkiye kısır ve politik tartışmanın da dışına çıkmış olur.

NE FAİZİ, ZATEN BATIRMIŞSIN: Çiftçiye kredi veriyorlar, faiz de var. Ya çiftçi zaten zor bela geçiniyor. Ektiği ürünün karşılığını zor bela alıyor. Bu konuda karar aldık. Çiftçinin Allah nasip eder de iktidar olursak, Millet İttifakı iktidar olursa, çiftçilerin bankalardan ve Tarım Kredi Kooperatiflerinden aldıkları kredilerin faizlerini ilk bir hafta içinde sileceğiz. Ne faizi ya? Zaten batırmışsın. Aynı şekilde esnafın da esnaf kefaret kooperatifinden, bankalardan aldıkları kredilerin faizlerini sileceğiz.  

MİLYONLARCA ESNAF VAR, SAHİBİ YOK: Esnaf bugün derdini nereye anlatacak? Milyonlarca esnaf var, sahibi yok. Allah nasip ederse Esnaf Bakanlığı kuracağız. Derdini anlatacağı bir yer olsun hiç değilse esnafım. TARSİM diye bir uygulama var. Tarım sigortaları. Türkiye gerçeğinden o kadar uzak ki. Afete uğrayan çiftçinin zararının karşılığını alamıyor. Sıkıntıya giriyor. TARSİM’i yeniden düzenlememiz lazım.

NE KADAR ÇOK EZİYET ETTİRİRSEN OYU ARTIYOR. OTURUN DÜŞÜNÜN: Zaman zaman gazetelerden okuyoruz. Çiftçinin traktörü, ineği, hayvanı haczedildi. Efendim tarım aletleri haczedildi. Bunu da kaldıracağız. Bir kanun çıkaracağız, yok kardeşim ne traktörü... Çiftçinin traktörünü haczedersen borcunu nasıl ödeyecek? Bu uygulamayı da yeniden düzenleyeceğiz. Ayrıca çiftçilere kırmızı mazot vereceğiz. ÖTV ve KDV’siz mazot vereceğiz. Güzel bir yata biniyorsunuz, keyif çatıyorsunuz. Ege’de adaları geziyorsunuz. Keyfiniz yerinde. Elinizde viski bardağı ile güzel güzel geziyorsunuz, size ÖTV ve KDV’siz mazot veriyorlar. E çiftçi. Sabahın köründe tarlaya gidecek. Ona hem KDV, hem ÖTV’li mazot veriyorsun, bu haksızlık değil mi? Birisi eğleniyor, öbürü üretiyor. Birisi alın teri dökmüyor, öbürü alın teri döküyor… Siz çiftçiye ÖTV ve KDV’siz mazot vermek zorundasınız. Bütün Avrupa yapıyor ama biz yapmıyoruz? Neden, nasıl olsa bu çiftçi bana oy veriyor kardeşim, bırak KDV’li de ÖTV’li de olsun. Dediklerinde haklılar mı? Haklılar. Ne kadar çok yük yüklersen adamın oyu artıyor. Ne kadar çok eziyet ettirirsen oyu artıyor. Oturun düşünün. Sizin hakkınızı savunuyorum. Sizin alın terinizi savunuyorum.

ELİMİ TUTAN YOK, YAPACAĞIM: Şanlıurfalılara söyledim… ‘Bakın, büyükşehir belediye başkanlığını bize verin, Şanlıurfa’da çiftçilerin elektriğinin tamamını bedava vereceğim.’ Evet, aynen öyle söyledim. Yapılır mı, evet yapılır. 2,5 milyon dönüm taşlık arazi var. Allah’ın güneşi bedava. İthal etmiyorsun dışarıdan. Dolar ödemiyorsun, euro ödemiyorsun, bedava. Ne yapacaksın, güneş panelleri yapacaksın, güneş enerjisi sistemi. Bu kadar basit. Yapacaksın, elektriği üreteceksin. Çiftçi alacak kullanacak, bedava. Kooperatif haline getireceğiz. Sıfır faizli kredi var arkadaşlar, dünya veriyor ya. Sıfır faizli kredi. Güneş panelleri yapın diye. Yapacağız, göreceksiniz. Biz bir belediyemizde başlattık. Oranın açılışına da gideceğim. Ben bunu söylediğimde ‘Vay siz bunu yapabilir misiniz, eliniziz tutan mı var?’ Elimi tutan yok ama yapacağım, hiç kimse endişe etmesin. Görecekler yapacağım bunu…

TÜRKİYE’NİN YENİDEN İNŞA EDİLMESİ LAZIM: Türkiye’nin yeniden inşa edilmesi lazım. Bozulan yapının yeniden düzenlenmesi lazım. Bir devlet liyakat ve adaletle yönetilir. Bir devletin yapılanmasında liyakat yoksa, yani işi ehline teslim etmemişseniz o devlette çürüme başlar. İşi ehline teslim ettiğiniz zaman devlet mekanizması iyi çalışır. Örneğin Merkez Bankası’nın başına bir doktoru getiremezsiniz, bir ameliyathaneye bir veterineri veya bir eczacıyı sokamazsınız.  Eczacı onu yapamaz, o iş ayrı. Bir görev dağılımı vardır. Hepimiz ayrı alanlarda eğitim alıyor. Ben üniversiteyi bitirdim, efendim sen çok iyi tarımla uğraşırsın, gel şu buğdayı ek. Ekemem, onu ekecek olan çiftçidir. Onu bilemem… Her birimizin işi ayrı. Devlet dediğimiz budur.

ÇÜRÜMENİN İÇİNDEYİZ: Bugün üzülerek ifade edeyim, çürümenin içindeyiz. Büyükelçi atıyorsunuz, büyükelçinin önemi ne? Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni temsil eder. Arabasında Türkiye Cumhuriyeti’nin bayrağını taşır. Üç kişi Türkiye Cumhuriyeti bayrağını taşır arabasında. Cumhurbaşkanı, vali ve büyükelçi. Başbakan, bakanlar, diğerleri biz arabamızda Türkiye Cumhuriyeti bayrağı taşıyamayız. Çünkü biz devleti temsil etmiyoruz. Devleti bunlar temsil ederler. Eğer rüşvet alan birisini büyükelçi atarsanız, o devlette çürümez başlar. Rüşvet alan birisi bizi temsil edemez. Ben bu konuda hassasım. Ama sizin de hassas olmanız lazım. Bayrak sadece benim bayrağım, vatan sadece benim vatanım değil hepimizin bayrağı, vatanı. Rüşvet alandan olmaz değerli arkadaşlar.

İKTİDARLAR DEĞİŞİRLER AMA DEVLETTE LİYAKAT DEĞİŞMEZ: Liyakatin önemi şudur, liyakat bir kişinin bir yere hak ettiği sürece gelmesi demektir. Birisinin torpili ile değil emeğiyle oraya gelirse o zaman liyakat vardır o devlette diye. Siyasi iktidarlar değişirler ama devlette liyakat değişmez. Devletin temelini liyakat ve adalet oluşturur. Buradan uzaklaştığınız zaman devlet dediğimiz kurumda çürüme başlar. Liyakatin olduğu yerde yolsuzluk ve rüşvet olmaz. Liyakat yoksa herkes çalmaya başlar. Herkes malı götürmeye başlar. Devleti soyulacak araç olarak görmeye başlarlar.

Ben gittim ABD’de gökdelenin önünde durdum. Bu gökdelene para gönderiyorsun, oğlun para gönderiyor, kızın orada gökdelenin yapıyor. Soruyoruz. Kim verdi bu parayı? Gizli. Nereden öğreniyoruz. ABD şeffaf bir devlet. Kim para göndermişse, bağış olarak, onu hazine bakanlığı kendi internet sitesinden yayınlıyor. Biz oradan öğreniyoruz. Değerli arkadaşlarım giden para sizin paranız. Sizler vergi veriyorsunuz… Ödediğiniz vergilerin vatandaşa hizmet olarak dönmesi lazım. Birilerinin cebi dolmaması lazım.

ZARAR ETME İHTİMALLERİ YOK: Bu beşli çete var ya. Gelir garantisi, dolar garantisi veriyorlar. Zarar etme ihtimalleri yok. Üstelik o kadar avantaj sağlıyorlar ki. 1 liralık işi 5 liraya yapıyorlar. 1 dolarlık işi 5 dolara yapıyorlar, asla zarar etmiyorlar. Dolar almışsa ABD’deki enflasyonu, Euro almışsa Almanya’daki enflasyonu da getirip bu milletin sırtına yıkıyorlar. Bu beşli çete saltanatına da Allah nasip ederse son vereceğiz. Bu milletin alın teri birilerine verilmeyecek.

KATMA DEĞER YÜKSEK ÜRÜN ÜRETMEYEN BİR TÜRKİYE’NİN DÜNYADA SÖZ SAHİBİ OLMA ŞANSI YOK: Katma değeri yüksek ürün üretemeyen bir Türkiye’nin dünyada söz sahibi olma şansı yoktur. Katma değeri yüksek ürün üretmek zorundayız. Yani teknolojiyi büyütmek zorundayız. İnsan oğlu tekerleği 1 milyon yılda keşfetmiş. Şimdi her sanayide birden fazla buluş var. Bana diyorlar ya ‘Vay sen ABD’ye niye gittin’. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gittik. Bilimi, teknolojiyi gördük. Bilim insanlarını gördük. Milimetrenin milyonda birini analiz eden insanlar gördük. Türkiye bunun neresinde? Türkiye’nin üniversiteleri hangi halde? Eğer üniversite bilgi üretemezse Türkiye büyüyemez. 21. yüzyıl bilim ve teknoloji yüzyılıdır. Bilim ve teknolojide büyümezseniz, Türkiye sınıfta kalır. Örnek, hepiniz cep telefonu kullanıyorsunuz. Kimin bunlar? Dışarıdan geliyor. Bu ne demektir, katma değeri yüksek olan ülkelerin pazarı olmak demektir. Onlar üretirler, biz sadece tüketiriz. Niye biz üretmiyoruz?

İngiltere vatandaşlığı almak için şart ne biliyor musunuz? Dünyanın en önemli 50’li üniversitesinden kim mezunsa gel sana vatandaşlık vereceğim diyor. Yetişmiş insan gücü. Almanya, bakan çıkıyor televizyon ekranlarına. ‘Dünyanın neresinde olursa olsun, bilimden, teknolojiden insanlar varsa gelin vatandaş yapacağım’ diyor. Biz… İster uyuşturucu baronu ol, ister işsiz ol, ister okuma yazma bilme, ne olursan ol 400 bin dolara bir daire aldığında vatandaşlık veriyorsun.

DEVLETİN HARİM-İ İSMETİ KOZMİK ODADIR: Türkiye’nin bu kaostan çıkması lazım. Türkiye buradan çıkmazsa büyüyemez. Türkiye söz sahibi olamaz. Milliyetçilik işte budur… Bizim altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir. Bizim milliyetçiliğimiz onlara benzemez. Bizim milliyetçiliğimizi öğrenmek istiyorlarsa, tarihe bakacaklar. Rahmetli Ecevit, bizim milliyetçiliğimizi Kıbrıs’ın Beşparmak Dağları’na yazmıştır. Hiçbir egemen güç karşısında eğilmeyiz biz. Bizi eleştirebilirsiniz. Ama vatan sevgisi, bayrak sevgisi; milliyetçilik. Bunu tartıştırmayız… Bunların yaptığı milliyetçilik değil… Bunun da herkes tarafından bilinmesi lazım.

Devletin harim-i ismeti kozmik odadır. Kozmik odaya herkes giremez. Girişin koşulları vardır. Kozmik odayı terör örgütüne açtılar. Devletin temel sırlarını aldılar ve götürdüler. Bu mudur milliyetçilik, ben sorayım size Allah aşkına? Onların televizyonları var. Onların gazeteleri var. Satılık televizyonları, satılık gazeteleri var. Hiçbir AK Parti ya da MHP milletvekili tartışma programlarına çıkmaz. Onları çıkarmazlar. Onların yerine kalemini satan gazetecileri çıkarırlar. Onlar savunurlar. Oysa gazetecinin tarafsız olması lazım. Bizi de hükümeti de eleştirir, herkesi eleştirir. Gazeteci kalemini satmadığı sürece başımızın üstünde yeri vardır. Gerçekten gazetecilik yaparsa. Ama gazetecilik yapmayıp da başka şeyler yapıyorsa; kalemini kiralıyorsa, o gazetecilik değildir. O nedenle hepimize görevler düşüyor. Bana da size de. Benim sorumluluğum daha ağır, ben bunun farkındayım. Ama sizin de sorumluluğunuz var. Ben size illa gelin bizim partiye oy verin demiyorum. Sadece istediğim şu, sandığa giderken elinizi vicdanınıza koyun, çoluğunuzu çocuğunuzu, bu ülkenin esnafını, çiftçisini, yoksulunu düşünün. Sadece sizden istediğim bu."