İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, "Biz İstanbul Barosu yönetimi ve avukatları olarak Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye baroları olarak Avrupa baroları ve Avrupa baro örgütleri olarak hiçbir zaman bu şekilde yürütülen hukuk dışı, Anayasa dışı, akıl dışı, mantık dışı sürece ‘evet’ demeyeceğiz. Hukuku dillendirmeye devam edeceğiz. Biz bu dava sürecini hukuk zeminine çekmek için büyük bir mücadele veriyoruz. Şu andaki görüntü de zaten bu mücadelemizin ne kadar zor olduğunu ama Türkiye'nin geleceği açısından, Türkiye'nin hukuka dönüşü için de ne denli yaşamsal olduğunu göstermektedir." dedi.
İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ve yönetim kurulunun üyelerinin yargılandığı davanın ardından basın açıklaması yapıldı. Türkiye Barolar Birliği Başkanı İbrahim Kabaoğlu açıklamalarda bulundu.
Kaboğlu şu ifadeleri kullandı:
"Biz burada İstanbul Barosu’na karşı açılan davanın, ceza davasının ilk duruşmasından çıkıp geldik. Bu duruşmaya başta Türkiye Barolar Birliği yöneticileri gelmek üzere ülkenin dört bir yanından onlarca baro başkanı ve avukat katıldı. Bir kısmı buradalar. Avrupa'dan onlarca devletten çok sayıda baro başkanı ve uluslararası avukat örgütleri temsilcileri katıldılar. Ama şu anda içinde bulunduğumuz ortam ve koşullar uygun olmadığı için buraya onları çağırmadık.
Bugün görülmekte olan davanın içeriğinden hukuki dayanaktan yoksun oluşundan ayrı olarak bu katılımcı dava süreci ve ulusal ölçekte olduğu gibi uluslararası ölçekte de tanık olduğumuz bu dayanışma süreci gerçekten böyle bir davalar zincirinin altı aydan bu yana yürütülmekte olan davalar serisinin ne denli dayanaksız olduğunu bir kez daha gözler önüne sermiş bulunmaktadır. İstanbul Barosu, Türkiye'de üç avukattan birini bağrında barındıran bir baro değil yalnızca. Dünya ölçeğinde bir baro. Ama şu anda bizim yapmaya çalıştığımız basın açıklaması bile yeri, ortam ve koşulları bile bu davanın ne haksız, hukuksuz ve akıl dışı olduğunun bir göstergesidir. Çünkü bu dava başından beri açıldığı andan itibaren hukuksuzluklar zincirinde yürütülmektedir. Bunun da şu anda son halkası Çağlayan Adliye Sarayı'nda onca salon bulunduğu halde cezaevi yerleşkesinde bulunan büyük bir salonda duruşmanın yapılıyor olması ve bununla ilgili olarak basın mensuplarının toplumu bilgilendirme hakkını bile duruşma salonundan ve duruşma salonu önünden kullandıramamaları böylece bir kırsal ortamda, yol üstünde, dağ başında bu görevlerini ifa etmeye çalışıyor olmaları bile bu davanın aslında bir hukuk davası değil, İstanbul Barosu'nun yürütmekte olduğu Türkiye'de hukuku etkili kılma mücadelesine karşı uygulanan bir yaptırımdır. Bu yaptırım ne yazık ki devletin en saygın organları tarafından yürütülen bir yaptırımdır.
Biz İstanbul Barosu yönetimi ve avukatları olarak Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye baroları olarak Avrupa baroları ve Avrupa baro örgütleri olarak hiçbir zaman bu şekilde yürütülen hukuk dışı, Anayasa dışı, akıl dışı, mantık dışı sürece ‘evet’ demeyeceğiz. Hukuku dillendirmeye devam edeceğiz. Biz bu dava sürecini hukuk zeminine çekmek için büyük bir mücadele veriyoruz. Şu andaki görüntü de zaten bu mücadelemizin ne kadar zor olduğunu ama Türkiye'nin geleceği açısından, Türkiye'nin hukuka dönüşü için de ne denli yaşamsal olduğunu göstermektedir."