İlahiyatçı ve yazar Nazif Ay, gündemdeki dini konulara ilişkin ANKA Haber Ajansı’na değerlendirme yaptı. Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından tarikatlar ve cemaatler konuları üzerine hazırlanan rapora dikkat çeken Ay, şunları söyledi:

“O raporun kamuoyu için ilk şifresini veren, o dilini kamuoyuyla paylaşan ilahiyatçı olarak birtakım endişelerim var. Bunlardan ilki, bu seçim süreci içerisinde kadınlar üzerinden bir dil kullanılacağını artık halkımız da biliyor, elbette biz de biliyoruz. Aile kavramına eklemlenerek ve LGBT gibi cinsiyet üzerinden kendisini tanımlamaya çalışan gruplara lanetleyici bir dil kullanılarak bir siyasetin üretileceğini endişeyle takip ediyorum. Hatta bunların cesaret aldıkları kimi gruplar var; tarikatlar, cemaatler gibi. Örneğin Nurculuk’ta, kadınlar hakkında şer, bela ve fitne sıfatlarını kullanarak bir kötüleyici dilin kullanıldığını ve bunun siyasete de alet edildiğini, kullanıldığını bugün tüm halkımız görebiliyor. Ebubekir Sofuoğlu’nun birkaç gün önce AKP’li 3 kadın siyasetçiye işte ‘cehennem soğuyana kadar’ gibi bir ifade kullanarak onları kötüleme diliyle hedef tahtasına koyması da yine kimsenin dikkatinden kaçmamıştır diye düşünüyorum.

“DİNCİ ÖRGÜTLENMELERİN ÖVÜLME GİBİ BİR ANLAYIŞIYLA ÖN PLANA ÇIKARTILDIĞINI DA GÖRDÜM”

Diyanet’in o tarikatlar, cemaatler raporunda birbiriyle pek de örtüşmeyen anlayışın olduğunu görmüştüm. Raporun başlarında tarikat ve cemaatlerin İslam dininde olmadığına dair ifadeler kullanılırken, raporun sonlarına doğru, aslında bana göre değil, dine göre sapkın olan örgütlenmeler, dinci örgütlenmelerin biraz övülme gibi bir anlayışla ön plana çıkartıldığını da gördüm. Bugün siyasette şunun sanki işlenmesi gereken bir konuymuş gibi önümüze boca edildiğini de fark ediyoruz. Cumhur İttifakı’na HÜDA PAR’ın katılması, en bariz radikal dinci anlayışın bize sanki zorla kabul ettirilecekmiş gibi bir algının yaratılmasına neden oluyor. Tabii kullandıkları dil önemli. Ben diğer konulara çok fazla girmek istemiyorum ama mesela Hizbullah’ın beni, 4 yıl önce yazdığım cihat yazısından dolayı beni ve yazıyı yazdığım kurumu, katliamla tehdit ettiğini kamuoyu zannedersem biliyor. Böyle bir anlayışın, devletin idare edileceği bir alana çekilmesinin ne kadar tehlikeli olduğunun aslında herkesin farkına varması gerekiyor. Sofuoğlu’nun ifade ettiği görüşler sadece kendisine ait değil; bu alanı, bu siyaset dilini destekleyenlere de ait bir dil olduğunun, bir anlayış olduğunun farkına varılması gerekiyor.

“SEÇİM DÖNEMİNDE MEZHEP VE MEŞREP ÜZERİNDEN BİR AYRIMCI DİLİN KULLANILACAĞINI DÜŞÜNÜYORUM”

Seçim döneminde ırk, köken ve kültür aidiyeti üzerine bir ayrımcı dilin kullanılacağını da öngördüğünü belirten Ay, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici’nin Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş’a ve sadece ona değil, tüm göçmenlere ‘ajan’ ve bu toplumu sanki terörize edecek bir unsurmuş gibi bir lanetleyici dil kullanması hepimizi rahatsız etti. Ben Alibeyköylüyüm ama Alibeyköy’de yaşayan insanların çoğunluğu Balkan göçmenleri, eski Yugoslavya göçmenidir. Yine bu seçim döneminde mezhep ve meşrep üzerinden bir ayrımcı dilin kullanılacağını düşünüyorum. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu, Orta Asya’dan gelen bir Türk kültürünün mensubudur. Sadece o değil, Osmanlı da zaten bir Alevi-Bektaşi kültürü üzerine kurulmuştur. Yani hani yerli ve milli ifadeleri kullanılıyor ya, onun tam göbeğinde durmaktadır.

“DİNİN SİYASETE ALET EDİLMEMESİ GEREKİYOR”

İllaki din kaynaklarından bir alıntı yapın deseniz, Nisa Suresi 59’da Allah diyor ki, ‘Allah’a, peygamberine ve sizden olan ülü’l emre uyunuz’; ülü’l emir ne demektir, biliyor musunuz? Birincisi, orada ‘Sizden olan’ diyor. Yani sizin özünüze yakın, sizi gerçekten temsil edebilecek özelliklere sahip olması gerekiyor. İkincisi ülü’l emir, devlet işlerini yönetebilecek akıl, zekâ ve yeteneğe sahip olması gerekiyor. Ben de şöyle bir dil kullanabilirim mesela. Dinin siyasete alet edilmemesi gerekiyor ama sırf o anlayışa cevap vermek noktasında bunu söyleyeceğim. O zaman Kemal Kılıçdaroğlu’nun içinde bulunmuş olduğu ahlâk eğitiminin ön plana çıkartılması ve desteklenmesi, farzla aynıdır. Yani mutlaka uyulması gereken dini bir vecibedir.

“İSLAM DİNİNDE ‘SECCADE’ KUTSAL DEĞİLDİR”

Buna bağlantılı olarak yine şu 5-6 gün içerisinde, hatta belki daha öncesinde bir seccade olayı vardı. Bu tam aydınlanamadı. Hâlâ üzerinde siyaset yapılıyor. İslam dininde ‘seccade’ denilen bir dini obje yoktur, kutsallık verilecek bir nesne, obje yoktur. Yine Gezi sürecinde Erdoğan çok fazla seslendirmişti onu. ‘Ayakkabıyla camiye girildi’ diye. Peygamber devamlı zaten ayakkabısıyla camiye girerdi. Camiye girerdi değil sadece, ayakkabısıyla namaz kılardı. Peygamberin namaz kılmalarının cemaatle, toplulukla namaz kılmalarının bütününde ayakkabısıyla o ibadeti yaptığını görebiliriz. Dolayısıyla sadece ayakkabısıyla camiye girmiyor, ayakkabısıyla secde edilen yere de basıyor peygamber ve devamlı. Kılıçdaroğlu nezaketinden dolayı, o aldığı terbiyeden dolayı halktan özür diledi. Oysa mesela ben halktan özür dilemezdim. Çünkü burada herhangi bir kutsala hakaret yok. Herhangi bir kutsallık verilen nesneye karşı girişilen bir operasyon yok. Bundan dolayı birtakım dinle bağlantısı olduğu söylenen, iddia edilen şeylerin bu seçim döneminde çok fazla gündeme getirileceğinin de ihbarını şu anda yapıyorum.”