Söyleşi: GÖKHAN BİÇİCİ

İktidarın dezenformasyon yasası, basın meslek örgütlerinin özellikle sansür yasası olarak nitelendirdiği yasa meclisten geçti. Siz de TBMM’de konuşma yaparken bunun seçimlere dönük bir hazırlık olduğunu ifade ettiniz. Buradan başlayalım isterseniz. Dezenformasyon yasası veya sansür yasası neden seçimler açısından, iktidar açısından önem taşıyordu?

Dezenformasyon yasasının en önemli ve kamuoyunda en çok tartışılan maddesi 29. madde. Bu madde gerçeğe aykırı bilgi paylaşımı yapanların hapis cezasıyla cezalandırılmasını öngörüyor. Bu açıdan gerçeğe aykırı söylemlerle mücadele ediyormuş izlenimi yaratan bir teklif. Zaten teklif sahipleri, dünyanın her tarafında bu yasanın olduğunu dile getirerek propagandaya başladılar. Ama işin aslı öyle değil.

Çünkü gerçeğe aykırı haber veya gerçeğe aykırı bilgi meselesi gerçekten tartışmalı bir konu. Yani kime göre gerçek? Haberin veya bilginin gerçek olup olmadığına kim karar verecek? Fahrettin Altun'un başında da olduğu kurum mu karar verecek? İçişleri Bakanı mı karar verecek, Cumhurbaşkanı mı karar verecek? Herhangi bir iktidar mensubu “Bu doğru değil.” dediğinde o gazetecinin başına neler gelecek?

Bunların hepsi tartışma konusuydu. Basın özgürlüğü endeksinde 180 ülke arasında 149'uncu sırada olan, onlarca gazetecinin tutuklu olduğu Türkiye’de böyle bir yasa teklifi doğal olarak bütün muhalefetin, basın mensuplarının ve siyasi partilerinin tepkisine yol açtı. Ciddi bir tepki var, sadece entelektüel düzeyde değil somut olarak sokakta da buna tepki gösterildi. Yasanın kabul edildiği periyot içerisinde muhalefet partileri itirazlarını güçlü bir şekilde dile getirdiler ve meclis kapanmadan önce de güçlü bir itiraz oldu.

Yasanın içerisinde sosyal medya kullanıcılarına yönelik de tehdit içeren hükümler var. Telegram, WhatsApp, Signal gibi mesajlaşma sistemlerini uygun kullananlar açısından da gerçekten tehditler var. Aynı zamanda sadece yaptığı haber gerçeği yansıtmıyor denilerek gazetecilerin, televizyoncular, basın mensuplarının tutuklanmasının önünü açacak düzenleme de var. Böyle bir yasayla karşı karşıyayız. Bu yasanın seçimle ilgisi şu: En geç sizin de belirttiğiniz gibi Haziran 2023'te seçime gideceğiz. Seçime giderken bu yasanın yürürlüğe konmasının doğrudan seçimle ilgisi olduğunu düşünüyoruz. Basın mensuplarının yaptıkları haber nedeniyle tutuklanmalarını önünün açıldığını düşünüyoruz. Kuşkusuz daha sonra yargılama ya yargılama sonucunda beraat edebilecek bu gazeteciler. Ama yargılanmalarının gözaltına alınmaların, tutuklanmalarının, tutuklu olarak yargılanmalarının önünü açan bir yasa. Düzenleme üst sınırı 3 yıl. Dolayısıyla herhangi bir soruşturma savcısı, verdiğimiz haberin gerçeği yansıtmadığını söyleyerek bir gazeteciyi gözaltına alabilir veya tutuklanmasını isteyebilir. Sulh ceza mahkemelerinin de bu konuda nasıl pervasız olduğunu biliyoruz.

Susturmayı amaçlayan bir yasa, ama bir de genel bir korku iklimi yaymaya çalışıyorlar. Günün sonunda çok fazla dava açmasa bile sadece gazetecileri değil, sosyal medya kullanıcılarını da psikolojik olarak etki altına almayı hedefleyen, oto sansürü zorlayan bir etkisi olacak gibi gözüküyor değil mi?

Aktif olarak sosyal medya kullanıcılarının da belki yargılanmalarının, tutuklanmalarının önünü açacak ve pek çok kişi söylemek istediği şeyi söyleyemeyecek. Ayrıca gazeteci dediğimiz, basın mensubu dediğiniz bir şeyleri kanıtlamak zorunda değil. Gazetecileri kamu adına soru sormaktan, araştırmaktan uzaklaştıracak sadece söylediklerini kanıtlamaya itecek de bir düzenleme aynı zamanda. Çünkü bu “gerçeğe aykırı bilgi” çok tartışmalı bir kavram. Her konuda çok rahat yalan söyleyen, her gerçeği çarpıtma konusunda mahir bir iktidarla karşı karşıyayız. Dolar 20 TL olacak diyen insanları gözaltına aldılar ama dolar yine 18-19 TL oldu. Dolayısıyla “Sen gerçeği yansıtmıyorsun, halkı manipüle ediyorsun, halkta öfkeye ve nefrete yol açıyorsun.” denilerek insanların gözaltına alındığı tutuklandığı bir ülkeden bahsediyoruz. Çok tehlikeli bir yasa. Uygulanma süresinin ben kısa olacağını düşünüyorum. Emin olun en geç haziranda yapılacak seçimlerden sonra bu yasaya, bu iktidara oy vermiş kişiler de bu iktidarı destekleyen milletvekilleri de karşı çıkacaklar ve bu yasanın yürürlükten kaldırılmasını isteyecekler. Ama eğer muhalefet yapılacak seçimde başarılı olursa, ki ben başarılı olacağını düşünüyorum, bütün muhalefet partilerinin bu konuda bir sözü var demek mümkün. Haziran seçimlerinden sonra bu yasa kesinlikle yürürlükten kaldırılacaktır.

Son iki yılda çıkarılan pek çok benzer yasalar var ve zaten hali hazırdaki tablo da pek parlak değildi. Anayasa Mahkemesi’ne götürme konusunda bir girişim olacak mı yasayı?

Elbette olacak ama biz HDP olarak Anayasa Mahkemesi'ne başvuracak sayıda milletvekiline sahip değiliz. Bildiğimiz kadarıyla Anayasa Mahkemesi’ne Cumhuriyet Halk Partisi başvuruda bulunacak. Fakat Anayasa Mahkemesi ile ilgili bir konunun altını çizmek isterim. Kanunların anayasaya aykırılığını incelemekle görevli, bireysel hak ihlaline uğrayan kişilerin hak arayacakları bir merci olarak kurgulanan Anayasa Mahkemesi’nin bu vasıflarından çok uzaklaştığını söylemek mümkün. Sadece son üç-dört atamayı söylersem, üç-dört seçimi söylersem neyi kastettiğim daha iyi anlaşılır. İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan, bu ülkedeki en tartışmalı savcılardan, muhalefetle mücadelenin başını çeken insanlardan birisiydi. İrfan Fidan, Anayasa Mahkemesi üyesi yapıldı. Yıldız Seferoğlu, AKP milletvekiliydi. Şu anda Anayasa Mahkemesi üyesi. Çorum Baro Başkanı, AKP milletvekili adayı da şu anda Anayasa Mahkemesi üyesi. Adalet Bakanı Müsteşarı, Anayasa Mahkemesi üyesi. Yani iktidarla, AKP ile doğrudan ilişkili olan, doğrudan milletvekili olan, milletvekili adayı olan, yöneticilik yapmış insanlar şu anda Anayasa Mahkemesi üyesi ve verecekleri kararların bağımsız, tarafsız, adil olacağını söylemek çok güç. Bu koşullar altında ayrıca partimiz hakkındaki kapatma davasını görüleceği yer bu mahkeme olmayacak. Ama Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarını düşünüyorum.

Bu Anayasa Mahkemesi aynı zamanda HDP'nin kapatma davasını görüyor. Seçim öncesi HDP'nin kapatılması ihtimali çokça üzerine cümle kurulan, analiz yapılan bir mesele. Siz ne bekliyorsunuz? Seçim öncesi burada olumsuz bir karar bekliyor musunuz?

Söylediğim nedenlerle bu Anayasa Mahkemesi'nin HDP hakkında bir kapatma kararı vermesi mümkün. Ama bir hukukçu olarak, bir siyasetçi olarak kapatılma davasını başından sona takip ettim ve savunma ekibinin içerisinde yer aldım. Bu dava, hiçbir inandırıcılığı olmayan bir dava, 451 kişi hakkındaki soruşturma ve ceza davaları üst üste konularak bu kişilerin suçlamaları ile parti üyeliklerini ilişkilendiren ve buradan partiyi kapatmak isteyen bir dava bu. Bu Anayasa Mahkemesinin kapatma kararı vermesi mümkün. Teknik olarak seçimlerden önce karar vermesi de mümkün. Biz önce savunmamızı verdik, esas savunmamızı da verdik. Daha sonra hukuka aykırı bir biçimde ek deliller gönderdiler ve ona ilişkin de savunmamızı verdik. Daha sonra Kürtçe metinler vardı, onların çevirisi geldi. Onlar için bir ek süre istedik. Sadece önümüzde HDP'nin sözlü savunması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının sözlü olarak dinlenmesi ve bir tetkik hâkimi tarafından dosyanın incelenmesi kaldı. Dolayısıyla yani şubat ayından sonra Anayasa Mahkemesi’nin bütün dosyayı tamamlayıp karar vermesi mümkün.

Ama umarım olumsuz bir karar vermez Anayasa Mahkemesi. Bu sadece HDP açısından temenni ettiğim bir şey değil. AKP hakkında açılan kapatma reddedilmesinin ben ülke demokrasisine katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Siyasi partilerle kapatılarak mücadele yürütülemez ve bu demokrasinin temel ilkelerine aykırıdır. Umarım HDP hakkındaki kapatma davasında da Anayasa Mahkemesi ret kararı verir. Böylece iki temel siyasi akım hakkında aslında, yani sosyalistlerin ve Kürtlerin çoğunlukla içerisinde yer aldığı HDP fikriyatını da bu ülkenin en meşru fiyatlardan birini olduğunu kabul eder.

Peki ya kapatırsa? Bu ne anlama gelir? Bir parti olarak B planı ve C planına mutlaka sahipsinizdir. Bu noktada kötü senaryoya hazırlığınız söz konusu mu?

HDP'nin asli bileşenlerinden birisi Kürt siyasi hareketi ve Kürt siyasi hareketinin bu ülkede pek çok partisi kapatıldı aslında. Ama bunların hiçbirisi bu fikriyatı sona erdirmedi, bir partinin kapatılmasıyla bir siyasi hareketi sona erdiremiyorsunuz. HEP, DEP, HADEP hakkında, DTP hakkında da Anayasa Mahkemesi kapatma kararı vermişti. Fakat bunların yerine başka partiler de Kürt siyasi hareketini, siyasal mücadelesini sürdürdü. Ben bu davadan da davayı açanların meramı her ne ise o merama ulaşamayacaklarını düşünüyorum. Biz seçeneksiz değiliz. Umarım böyle bir karar olmaz. Anayasa Mahkemesi umarım böyle bir karar vermez. Ama emin olun böyle bir karar verirse seçeneksiz değiliz. Seçmenlerimizi, partimize gönül verenleri seçeneksiz bırakmayacağız.

Yüksek Seçim Kurulu, Türkiye’nin kader seçimlerinin kaderini elinde tutan kurum. Türkiye'de seçimler daha çok güvenlik odaklı tartışılıyor son yıllarda. YSK tam olarak nasıl işliyor ve siz orada ne yapıyorsunuz?

Türkiye'deki seçim sistemi de seçim kurumları da çok kötü kurumlar değildir ve oldukça eskiye dayanır. Yani 70 yılın üzerinde bir geçmişe sahip kurumdan bahsediyoruz ve son yılları bir yana bırakırsak önemli oranda Türkiye'de seçim denilince tartışılan kurumlar, seçim kurumları olmamıştır. Türkiye'nin hemen hemen her ilçesinde bir ilçe seçim kurulu var. Bazı ilçelerde birden fazla seçim kurulu var. Bu seçim kurullarının başında bir yargıç var, iki tane memur üye var. Önceki seçimlerde en çok oy almış dört tane siyasi partinin, o ilçede de örgütlü teşkilat olmak koşuluyla, bünyeleri var ilçe seçim kurullarında. Ve o ilçedeki seçimlere dair işlemleri bu kurul takip ediyor, itirazları bu kurul karara bağlıyor. Bir de her ilde bir seçim kurulu var. Bu kurulda ise ilçe seçim kurullarındaki siyasi partilerin üyeleri oy kullanma hakkına sahipler. Yani İlçe Seçim Kurulu Başkanı gibi, iki memur üye gibi ilçe seçim kurulu üyesi olan siyasi partilerin de oy kullanma hakkı var. Kararlar oy çokluğu ile alınıyor.

İlçe seçim kurulunda en kıdemli hakimlerin görev yapıyor. Bu üç hâkim dışında memur üyesi yok. Kararların tartışıldığı toplantılara katılabiliyor siyasi partilerin temsilcileri fakat oy kullanma hakları yok. Sadece üç hâkimin oy kullanma hakkı var. Bir de bu seçim teşkilatının başında Yüksek Seçim Kurulu var. On bir tane hâkimden, yüksek yargıçtan oluşuyor. 6 tanesi Yargıtay'dan, 5 tanesi de Danıştay'dan seçiliyor. Kendi içinden bir başkan ve bir başkan yardımcısı seçiliyor iki yıllığına. Dört yılda da bu süre uzayabiliyor. İlçe seçim kuruluna başvuruyorsunuz. İtirazlarımız reddedilirse İl Seçim Kurulu'na, orada itirazınız reddedilirse Yüksek Seçim Kurulu’na başvurduğunuz bir örgütlenme gibi düşünün. Ama doğrudan doğruya Yüksek Seçim Kurulu başvurulan haller de var.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarının diğerlerinden farklı şu yani ilçe seçim kurulu ve il seçim kurulu kararlarının önemli bir kısmı itiraza tabi. Fakat Yüksek Seçim Kurulu kararlarına itiraz edemiyorsunuz. Kararları kesin. Anayasa Mahkemesine bile başvuruyorsunuz. Anayasa Mahkemesi, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarını inceleniyor. Nitekim yerel seçimlere dair yapılan başvuruların hiçbirisini Anayasa Mahkemesi incelemedi. Yani kararları Türkiye'deki seçim hukuku açısından kesin hüküm sayılır. Bu kurulun on bir tane üyesinin oy kullanma hakkı var. Fakat Meclis'te grubu bulunan siyasi partiler ve en son seçimde en çok oy almış beş tane siyasi partinin Yüksek Seçim Temsilcisi de Yüksek Seçim Kurulu’nda görev yapıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin, Cumhuriyet Halk Partisi'nin, HDP’nin, Milliyetçi Hareket Partisi ve İYİ Parti'nin temsilcileri var. Beş tane siyasi partinin temsilcisi Yüksek Seçim Kurulu’nun bütün toplantılarına katılabiliyor. Ben buraya gelmeden önce bugün Yüksek Seçim Kurulu'na bir toplantıya katıldım. Sanayi ve ticaret odaları seçimlerine ilişkin yapılan itirazlardan yirmiyi aşkın dosyayı inceliyordu.

Yani siyasi partilerin temsilcileri Yüksek Seçim Kurulu'nun bütün toplantılarına katılıyor, görüşlerini beyan edebiliyorlar. Fakat oy kullanma hakkımız yok. Sadece on bir tane yargıcın oy kullanma hakkı var. Peki niye Yüksek Seçim Kurulu bu kadar tartışılıyor? Bence özellikle bunun anlatılması gerekiyor. Bir süredir Yüksek Seçim Kurulu en az güven duyulan kurumlardan biri haline geldi ve bu ne siyasi partilerin suçu ne de yurttaşların suçu ne de bu konuyla ilgilenenlerin suçu. Bu doğrudan doğruya Yüksek Seçim Kurulunun verdiği kararlardan kaynaklı.

Özellikle 2019 İstanbul seçimleriyle ortaya çıkan bu güvensizlikle ilgili Bağımsız Seçim Platformu’nun yaptırdığı bir araştırma var. Bu araştırmada vatandaşların yüzde 54’ü YSK’ya güvenmiyor, yüzde 46 güveniyor. Bu tablo özellikle 2019 İstanbul seçimi ve diğer gelişmelerle birlikte, son birkaç yılın ürünü değil mi?

Ciddi bir güven sorunu var. Birkaç örnek üzerinden konuşalım. Bir tanesi sizin de söylediğiniz gibi İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi. Eğer hukuken destek sunulabilecek bir karar olsa idi, belki bu kadar güvensizlik yaratmazdı. Hukukla ilgilenen tek bir akademisyen, tek bir araştırmacı bile neredeyse bu kararın arkasında durmadı. Neden oldu bu? Aynı zarfın içerisine 3 oy pusulası koyuldu, YSK bir oy pusulasına geçersiz dedi.

Bu seçim oy verme hakkı olmayan insanlar oy kullandığı için, gizli oya riayet edildiği için veya seçimlere hile karıştırıldığı için iptal edilmedi. Bu seçimin iptal edilmesinin tek nedeni, bazı sandıklarda görev yapan sandık kurulu başkanlarının memur olmamasıydı. Sandık kurulu başkanı memur değilse, seçmenin kullandığı oyu geçersiz saydı YSK. Oysa yurttaşlar, kimlerin sandık kurulu başkanı olacağına dair herhangi bir çalışmadan haberdar değildi. Ve memur değil denilen kişiler de ya özel eğitim kurumlarında öğretmenlik yapan ya, kamu kurumlarında işçi sıfatıyla çalışan kişiler ya da önceki seçimlerde görev almış kişilerdi.

Anımsarsınız, 2019 yerel seçimlerinde de belediye başkanlığı seçimini kazandığı halde 6 tane HDP'li belediye başkanına OHAL KHK'ları ile görevden uzaklaştırma kararı gerekçe gösterilerek mazbataları verilmedi. Yüzde 60 oy almış HDP'li belediye başkanına değil Diyarbakır'da yüzde yirmi oy almış AKP'nin adayına mazbata verildi. Bu büyük bir güvensizlik yarattı. Bunun dışında seçimlere ilişkin temel kanun olan 298 sayılı kanunun açık hükmüne rağmen mühürsüz oy pusulalarını geçerli saydı. Yüksek Seçim Kurulu yine yüzlerce sandıkta yüzbinlerce seçmenin oylarının başka yerlere, yani kendi ikamet adresleri dışındaki köylere, yerleşim yerlerine taşınmasına onay verdi. Bir kez daha altını çizmekte yarar var. Bunun sorumlusu vatandaşlar değil. Bunun sorumlusu seçimle ilgilenen bağımsız kuruluşlar değil. Bunun sorumlusu bizzat Yüksek Seçim Kurulu'nun verdiği kararlardır. Bu kararı veren Yüksek Seçim Kurulu'nun 2023’teki seçimlerde de benzer kararlar verebileceği kaygısı var. Eşit Haklar Derneği'nin yaptığı araştırmadaki rakamlar çok büyük rakamlar. Her iki vatandaştan bir tanesi seçimlerin güvenliğinden kuşku duyuyor. Bu çok tehlikeli.

Şimdi 7 Nisan'da yürürlüğe girecek bir yasa çıkarttılar. Yeni yasayı, konuyu yakından takip eden uzmanlar dışında toplum çok fazla bilmiyor. Bu yeni yasaya yürürlüğe girecek yasaya hangi noktalarda itirazlarınız söz konusu olmuştu? YSK’nın yapısında ne tür değişiklikleri beraberinde getirdi?

Birincisi şu ilçe seçim kurulu hakimlerinin başkanlarının belirlenmesi usulü değiştirildi. Yani yetmiş yıldır uygulanan sistem ilçedeki en kıdemli hakimin ilçe seçim Kurulu Başkanı olması yönündeydi. Şimdi bunu değiştirdi ve birinci dereceye ayrılmış hakimler içerisinden kurayla belirlenmesi yöntemi getirdi. Dolayısıyla kıdemsiz hakimler de daha az kıdemli hakimler de ilçe seçim Kurulu Başkanı olabilecek. Nitekim oldu. Ocak ayında belirlenen hakimlerin 2 yıllık görev süresi dolmadan, bu yasa yürürlüğe girer girmez, seçim kurulu başkanlarının görevine son verildi ve her ilçede yeni seçim kurulu başkanları belirlendi.

Tek başına bunun hukuksuzluk olmadığı düşünülebilir. Siyasi partilerin ve hakimlerin adil bir kura çekiliyor. Neye itiraz ediyorsunuz diye sorulabilir. Biliyorsunuz 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 8 bine yakın hakimin, savcının görevine son verildi. Ve bunların yerine en az o kadar yeni hakim ve savcılar alındı. Çok sayıda hakim ve savcı avukatların arasından belirlendi. Bunun sayısı çok yüksek. Çok sayıda avukat tek bir gün hakimlik savcılık yapmadan bir anda birinci sınıf hakim oldu diyebiliriz.
Bunların içerisinde geçmiş yıllarda AKP ve MHP’nin ilçe başkanlığını, ilçe yöneticiliğini, il yöneticiliğini yapmış olanlar var. Yani AKP’nin ilçe başkanı HDP’li seçmenin veya CHP’nin, HDP’nin, İYİP’in itirazını karara bağlayacak. Bu yargıçtan, objektif, tarafsız bir karar vereceğini beklemek gerçekten büyük bir saflık olur. Bu yüzden aslında siyasi partiler itiraz ettiler.

Biliyorsunuz 2018 seçimlerinden sonra ittifak halinde partilerin seçime girmesinin önü açılmıştı ve bunu adeta bir devrim olarak nitelendiriyorlardı. Ve o zaman sadece 1 ittifak vardı. Kısa 1 süre içerisinde karşılarında Millet İttifakı oluştu. Bu yeni seçim sisteminden Millet İttifakı daha çok yararlandı. Eğer ittifaklar halinde seçime girilmiyor olsaydı, AKP 13 milletvekili daha fazla çıkarabilirdi. Bizim de üçten fazla milletvekili kaybımız oldu bu ittifak nedeniyle. Şimdi bundan vazgeçiliyor. Yani partiler ittifak halinde seçime girebilirler, ama bu sadece barajı etkileyecek. Onun dışında her siyasi parti ne kadar oy alırsa o kadar milletvekili çıkarabilecek. Yani o kaybettikleri 13 milletvekilini telafi etmeye çalışan bir düzenleme bu. Bence işe yaramayacak ama hep birlikte yaşayıp göreceğiz.

Yine bu yasanın içerisinde cumhurbaşkanının yürüteceği seçim kampanyası için kamu kaynaklarının kullanılamayacağına, kamu görevlilerinin görev almayacağına ilişkin bir düzenleme yapılması gerekiyordu. Çünkü eski sistemde cumhurbaşkanı değil siyasi parti genel başkanları yürütüyordu kampanyayı. O yüzden başbakanlara ilişkin sınırlama vardı. Şimdi başbakan olmadığı için yasadan bu ibareyi çıkardılar. Cumhurbaşkanlığının üstü örtülü ve üstü örtüsüz bütün kaynaklarının sınırsız 1 şekilde kullanılacağı bir seçim olacak. Eşitsiz bir seçim yarışının önünü açmış oldu bu teklif.

Bu yasayla birlikte artık baraj yüzde yediye çekileceği için örneğin HDP açısından baraj tartışması tümüyle gündemden kalkacak gibi gözüküyor. Yeni yasayla birlikte hangi partinin daha fazla oy alacağım meselesi, baraj meselesinden daha kritik hale geldi. Bu da herhalde tartışmanın yapısal özelliklerinin değiştirecektir, ne düşünüyorsunuz bununla ilgili?

Haklısınız ama barajın %7’ye düşürülmesini hedeflerinden bir tanesi kesinlikle MHP’nin oy oranının %10’un çok altında olması. Aslında MHP ve AKP nin birlikte gireceği seçimde MHP %1 oy alsa da barajı geçmiş sayılacak, herhangi 1 ilden milletvekili çıkarabilecek sayıya ulaştığında milletvekili çıkarabilecek. Ama ben, psikolojik olarak barajı altında kaldı denilmesin diye barajın %10’dan %7’ye düşürüldüğünü düşünüyorum. Eminim Milliyetçi Hareket Partisi % 10 altında, belki de % 7’nin altında oy alacak.

Bir diğer hedef de aslında HDP idi. İktidar mensupları başta olmak üzere pek çok kişi HDP barajın altında kalmasın diye çok sayıda seçmenin HDP'ye oy verdiğini düşünüyor. Bunda eminim doğruluk payı da vardır. Ama ben HDP’ye oy veren seçmenlerin artık kararlı seçmenler olduğunu düşünüyorum.

HDP’nin seçim güvenliği çerçevesindeki çalışmalarına gelelim. Seçim güvenliği ile ilgili tartışmaların çoğu HDP’nin çok oy aldığı bölgelerde yaşanıyor. Çalışmalarınız ne aşamada?

Özellikle etkili olduğumuz, milletvekili çıkardığımız yerlerde hiçbir sandığı boş çıkarmamaya çalışıyoruz. Ve biz sandıkta görev alanlara eğitim veriyoruz. Ayrıca sandık görevlisi olan arkadaşlarımızın önemli bir bölümü de bu konuda tecrübeli insanlardan oluşuyor. Bunun dışında da ilçe seçim kurullarında avukat arkadaşlarımızın, parti milletvekili adaylarının, parti temsilcilerinin olmasına büyük önem gösteriyoruz. Kullanılan oylar ilk kez ilçe seçim kurullarında bilgisayar ortamına aktarılıyor ve bunun çok iyi kontrol edilmesi gerekiyor. İsteyerek veya istemeyerek o oylar yanlış girilebiliyor, 130 yerine 13 veya 13 yerine 130 oy yazılması mümkün. Biz 2015 seçimlerinden önce YSK’ye başvurmuştuk. İlçe seçim kurullarında büuük ekranlar olmasını, bu ekranlardan her siyasi partinin oylar girilirken görebilmesini istemiştik ve bu talebimiz uygun görüldü. Şu anda bütün ilçe seçim kurullarında ekranlar var ve eğer sonuçların taraflı olduğu düşünülüyorsa onu denetleme şansınız var, biz de seçim kurullarında görevlendirdiğimiz insanlara özellikle bu konuda eğitim veriyoruz.

YSK’ye yaptığımız bir başvuru daha vardı. Oy kullanılan sınıflarda, tıpkı merkezi sınavlarda yapıldığı gibi, oy kullanma kabinleri dışındaki yerleri görebilecek şekilde kamera yerleştirilmesini istedik. Elektrik kesilmeleri durumunda, kamera kaydı olmayan sandıkların oylarının geçersiz sayılacağını öne sürerek ve talebimizin yasal bir dayanağı olmadığını düşünerek bu talebimizi reddettiler. Oysa o sandıkta kamera kaydı olmasa da, sandık kurullarında görev yapan siyasi parti temsilcileri varken oyların geçersiz sayılmasından bahsedemeyiz. Bu seçimler için aynı başvuruyu tekrar yapacağız çünkü bazı sandıklarda sandık başına gelmemiş kişiler adına oy kullandırıldığını biliyoruz.

Ayrıca bizim kendi seçim programımız da var. Islak imzalı sandık sonuç tutanaklarını alıp ilçelerde ve daha sonra ilde biriktiriyoruz. Aynı zamanda sandık sorumlularımız da sonuç tutanaklarını programımıza giriyorlar ve daha sonra YSK verileriyle karşılaştırıyorlar.

Daha önce 2018 seçimlerinde kurulan, Adil Seçim Platformu vardı ve sandık güvenliği açısından ana adresti. 2019 yerel seçimlerinde ise daha yerel bazlı süreçler ön plana çıkmıştı. Şimdi önümüzde yeni bir genel seçim var. Seçim Güvenliği Platformu kuruldu ve sivil toplum merkezli olarak Altılı Masa’nın bir komisyon kurduğunu biliyoruz. HDP’nin kendi çalışmaları dışında, diğer partilerle ve sivil tolumla seçim güvenliği odaklı bir işbirliği söz konusu mu?

Şu anda yürüttüğümüz bir ortak çalışma yok ama bu konuda ortaklaşmaya açık olduğumuzu her düzeyde söyledik. Sadece ittifakların veya siyasi partilerin değil, bu ülkede yaşayan her vatandaşın seçim güvenliğine katkı sunacağına inanıyorum. Her siyasi partinin etkili olduğu güçlü bölgeler var, dolayısıyla çalışmaların birleştirilmesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Ama buna rağmen bir işbirliği olmasa da biz üzerimize düşeni yapıp etkili olduğumuz yerlerde seçim güvenliğini sağlamaya çalışacağız. Bu alanda çalışan sivil toplum örgütlerin geçmişte de yanındaydık şimdi de Seçim Güvenliği Platformu ile işbirliğimiz devam ediyor. Oy ve Ötesi gibi örgütlerle de ortak çalışmaya çalışıyoruz. Ben her örgütün çalışmalarını özellikle siyasi partiler arasında yatay ilişkiyi sağlaması açısından değerli olduğunu düşünüyorum. Herkese eğitim veriyorlar, fedakarca çalışıyorlar ve siyasi partilerle iyi çalışmalar yürütüyorlar. Bu ülkede seçim bilincinin oluşmasında en az siyasi partiler kadar etkileri var diyebilirim.

Seçim güvenliği platformunda “Seçim 2023 Yerel Medya Koordinasyonu” da var. Yerel medya kuruluşları, gazeteciler seçimlerde güvenilir haber akışını sağlamak üzere bir güç birliği içerisindeler. Bu Türkiye açısından birkaç seçimde yapılıyor olsa da aslında çok yeni bir deneyim. Habercilerin bu çerçevede bir araya gelmesini, doğrulama platformlarının bu çerçevede çalışmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunun kesinlikle önemli olduğunu düşünüyorum. KHK ile yürürlülükten kaldırılan yasalardan biri, siyasi partiler aleyhinde kampanyalar yürüten, tarafsız ve bağımsız yayın yapmayan televizyonları cezalandıran düzenlemeler içeren bir yasaydı. Eskiden bu ilkelere uymadığı için televizyonlara yayın kesme cezaları verilirdi. Şimdi artık pek çok televizyon, özellikle havuz medyası, haber yapmak yerine adeta iktidar mensuplarının propaganda merkezi gibi çalışıyorlar. Bu ortamda bağımsız medya mensuplarının halkı bilgilendirme konusunda yapacağı işbirliğinin çok değerli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bilgi çağımızdaki en önemli şey ve maalesef manipülatif bilgi, gerçek bilgiden çok daha fazla dolaşıyor.

Teşekkür ederiz, çok etraflı, ayrıntılı bir röportaj oldu. Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Seçim güvenliğini ortadan kaldırmak için iktidar ve ortakları mutlaka pek çok şeyi yapacaklardır. Ama yurttaşlarımız gönül rahatlığıyla oy kullanmaya gitsinler. Muhalefet partileri olarak biz üzerimize düşeni sonuna kadar yapacağız ve o oylarına sahip çıkmaya çalışacağız. Güvensizlik yaratan hiçbir propagandaya kulak vermesinler. Seçim güvenliğini ortadan kaldırmak için birileri bazı çalışmalar yürütebilirler, kampanyalar yürütebilirler, manipülasyonlar yapabilirler ama biz de sandık güvenliğini sağlamak konusunda da, ilçe seçim programında, il seçim programında, Yüksek Seçim Kurulu'nda, yurttaşlarımızın oylarına sonuna kadar sahip çıkacağız.