DEM Parti tarafından Uluslararası Barış ve Demokratik Toplum Konferansı düzenleniyor. Bakırköy’deki İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cem Karaca Kültür Merkezi’nde düzenlenen toplantı iki gün sürecek. Toplantının açılış konuşmalarını DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan, Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan tahliye edilen koğuş arkadaşı Veysi Aktaş ve uzaktan bağlantı ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi Başkanı İlham Ehmed yaptı.
Barışın cesaretle, dayanışmayla ve ortak mücadeleyle geleceğine dikkat çeken Hatimoğulları, şunları söyledi:
“Bizler bir yüz yılı geride bıraktık ve savaşlarla dolu bir yüz yıl. Şimdi yaşadığımız dönemde adeta geçmiş yüz yılda yaşadığımız Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’nın siyasal, toplumsal ve iktisadi halklar arasındaki oluşturulmuş olan çatışmaların adeta yansımalarını biz yaşıyoruz. Yani 3’üncü dünya savaşının arifesindeyiz. Ne yazık ki 3’üncü dünya savaşı dediğimiz şey, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’na rahmet okutur. O şekilde gerçekleşir. O yüzden engellemek lazım. O yüzden barışa dört elle sarılmak lazım. Bugün bütün dünyada silahlanmanın arttığı, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahları neredeyse her ülkenin edindiği ve geliştirdiği bir dönemde sadece insanlar değil, bütün canlılar tehdit altındadır. Aynı zamanda dünya, yani yaşadığımız gezegen büyük bir tehdit altındadır. Kapitalist, emperyalist sistem böyleyken elbette ki çok önemli toplumsal direniş odaklarının da olduğunu çok iyi biliyoruz. Ulus devletin dar kalıplarını aşmaya çalışan demokratik ulus arayışı, emek ve ekoloji mücadelesi, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, yerel demokrasi ve genel hukukun tesis edilmesi için halkların, işçilerin, emekçilerin, kadınların doğa ve insan hakları savunucularının çok ciddi bir mücadelesi söz konusu.
ŞAM YÖNETİMİNİN KATLİAMLARINI KABUL ETMEK MÜMKÜN DEĞİL
Bizler bu ufku, bu mücadeleyi vücut bulmuş hâlini proje olarak görüyoruz. Ne yazık ki Suriye’den bahsedecek olursak Suriye’de şu an Kürt halkının diğer halklarla birlikte oluşturmuş olduğu öz yönetimin yürüttüğü çalışmalar, yürüttüğü mücadele şu anda Şam hükümeti tarafından bir biçimiyle elimine edilmeye çalışılıyor. Bunu kabul etmek mümkün değil. Aynı şekilde Şam yönetiminin Dürzilere, Alevilere, Hristiyanlara dönük gerçekleştirmiş olduğu soykırım ve katliamları, baskıları, işkenceleri kabul etmek mümkün değildir. Demokratik bir Suriye’nin inşasında Kürt halkının öz yönetiminin orada oynamak istediği rol engellenmemeli, tam tersi önü açılmalıdır. Seküler, kadın özgürlükçü, demokratik karakteriyle sadece bir demokratik Suriye’nin inşası değil, aynı zamanda Orta Doğu’nun en çok ihtiyaç duyduğu demokratikleşme, halkların eşitliği ve özgürlüğü, kadınların eşitliği ve özgürlüğü, farklı halkların ve inançların eşit ve ortak bir yaşamının tesis edilebileceği bir modeli oluşturuyor, oluşturmaktadır. Bu anlamıyla da oranın önü mutlaka açılmalıdır.
ÖCALAN'IN ÇAĞRISI ÇOK TARİHİ
Bizler bugün Sayın Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik toplum çağrısını tam da coğrafyamızın ve dünyanın içinden geçtiği, bu kadar savaşın ve çatışmanın konuşulduğu ve sömürünün arttığı bir dönemde bu çağrıyı çok tarihi ve çok kıymetli buluyoruz. Bu çağrı sadece Türkiye açısından değil ve sadece Kürt meselesi, Türkiye’nin bir iç meselesi değil; bölgemizin tamamı açısından son derece önemli atılmış bir adımdır. Yüz yıllık anlayışların, ezilenlerin ve zulmün kolay bitmeyeceğinin hepimiz farkındayız. Bu kadar küresel ve bölgesel gelişmenin ve kaotik bir zeminde buradan bir demokratik toplum inşasının son derece sancılı ve zorlu olduğunun farkındayız. Bizler bu zorlu yolda ve bu sancılı süreçte mücadeleye adayız, mücadele edeceğiz ve bu zorlukları göğüsleyerek mutlaka bu topraklarda barışı hep birlikte inşa edeceğiz. Barışın inşasının kalıcı olabilmesi için daha cesur, ezberleri bozan ve somut adımların atılması son derece önemlidir. Yine barışın kalıcılaşabilmesi için Sayın Öcalan’ın pozisyonunun, öneminin herkesin farkına varması da son derece önemli. Sayın Öcalan silahların sustuğu, fikirlerin konuştuğu bir siyaset öneriyor. Türkiye’nin demokratikleşmesi, Kürt meselesinin çözümüyle birlikte düşünen yaklaşımı bu topraklar için son derece büyük bir şanstır. Bu tarihi an, tarihi şans herkes tarafından değerlendirilmelidir. Bunu devlet aklı için de iktidar aklı için de muhalefet için de ve bütün toplumsal dinamikler için aynı şekilde ifade etmemiz mümkündür.
KADINLAR OLARAK BARIŞIN DAHA FAZLA ÖZNESİ OLACAĞIZ
Çoğulcu demokratik bir ulusun inşasının yolu bu referanslardır ve buradan ilerlenmelidir. Bizler barışın en temel özneleriyiz. Kadınların olmadığı bir barış olmaz. Kadınlar sadece izleyici değil, doğrudan bu sürecin öznesi, inşacısı ve kurucusudur. Bu nedenle patriyarkal erkek egemen tarzına dönüştürmeden kalıcı bir barıştan söz etmemiz mümkün değil. Barış mücadelesi yani savaşa, çatışmalara ve militalizme karşı çıkmak aynı zamanda erkek egemen anlayışa çıkmaktır ve kadın özgürlükçü bir dünyayı hep birlikte inşa etme bilincidir. Jin jiyan azadi felsefesi barışı güçlendiren bir felsefedir. Bugün buradan hem Türkiye’deki hem uluslararası bütün aktörlere şu çağrıyı yapmak istiyoruz. Kadınlar olarak barışın daha fazla öznesi olacağız. Buradan da kadınlara çağrımızdır. Barış için elini uzatan iradeyi hep beraber güçlendirmeliyiz. Halkların insanca ve onurlu bir yaşamını esas almalıyız. Barış ve demokratik toplum sürecinin başarısı için daha çok dayanışmalı, daha çok mücadele etmeliyiz. Kapitalist, emperyalist sistemin adaletsiz düzenine karşı enternasyonalist mücadelemizi daha fazla geliştirmeliyiz."





