10 kenti derinden etkileyen 2 büyük depremin etkileri çok yıkıcı olmaya devam ederken dikkat çeken bir iddia gündeme geldi. Depremin ikinci gününden itibaren sosyal medyada belirli kişiler tarafından yağma olayları gündeme getirildi. Bu yağma olayları üzerinden ilk olarak göçmenler-mülteciler hedef gösterildi. Hedef göstermeler üzerinden bazı noktalarda saldırılar da oldu. 

Saldırıların boyutu anaakım medyada çok takipçili bazı hesapların devreye girmesiyle artarak devam etti ve linç boyutuna kadar vardı. 11 Şubatta ise 'yağmacı' olarak hedef gösterilen ve saldırıya uğrayan Ahmet Güreşçi ile Sabri Güreşçi ile birlikte toplam 6 kişi Hatay Büyükburç Mahallesinde Jandarma tarafından gözaltına alındı. İki isim gözaltına alındıktan sonra Ahmet Güreşçi hayatını kaybetti. Çağdaş Hukukçular Derneği yaptığı açıklamada Güreşçi'nin işkence ile öldürüldüğünü iddia etti. ÇHD ayrıca avukatlarının da tehdit edildiğini açıkladı. 

Ailenin başvurusu üzerine İzmir Barosundan Av. Erdoğan Akdoğdu ve Mersin Barosundan Av. Mehdi Zana Akkaya Altınözü Jandarma Karakolu'nda Sabri Güreşçi ile görüşme yaptılar.

Avukat Erdoğan Akdoğdu, dokuz8'e konuştu. 

Akdoğdu ilk olarak Antakya'daki gözlemlerini aktardı. Antakya'da yıkımın tarif edilemez olduğunu belirten Akdoğdu, "Yani bir kentin savaş uçaklarıyla bombalanması gibi ancak tarif edebiliriz. Yani İkinci Dünya Savaşı'yla Kıyaslayabiliriz. Ev ev değil, mahalle mahalle yıkım var. Yani mahalle mahalle enkaz var. Daha pek çok mahalleye pek çok binaya dokunulamadı bile. İş makinaları giremedi bile. oralarda insanların cenazeleri var cenazelerini alan aileler defnettikten sonra şehri terk ediyorlar. cenazelerini alamayan aileler ise henüz bekliyorlar. Cenazelerini alabilmek için Şimdi güvenlik problemleri elbette ki var" dedi.

SAVCI OLAYI ÇÖZMEYE ÇALIŞIYOR

Gözaltında yaşanan ölüme ilişkin  Akdoğdu şunları söyledi:


Hırsızlık olayları ya da tırnak içinde devletin diliyle yağma olayları mutlaka olmuştur. belli bir sayıda gözaltı olduğu söyleniyor. Hatay Altunözü'ne gittik. Abi kardeş ve akrabalardan oluşan altı kişilik bir aile grubu gözaltına alınmıştı. çocuklardan biri Ahmet Güreşçi Altınözü Jandarma Karakolu'nda ıslatılarak defalarca dövülerek öldürülmüş aileye söylenen ise "çocuklarınız dışarıda yağma yaptığı için linç edilip dayak yediler. Burada da kafaları betona çarptı. Öyle öldüler." minvalindeydi. Savcı Bey'le görüştük yani bizim gördüğümüz savcının ilgisi var. olayı çözmeye çalışıyor. Yani eğer üzerine özel bir baskı gelmezse hakkını teslim etmek gerekiyor. Jandarma Yüzbaşısı olayın çığrından çıktığını ve kendi emir komuta zinciri içerisinde gerçekleştiğinin farkında. Başındaki polis duruyordu işkencecilerinden. Diğerlerinin yanına alınmasını sağlayabildik diğer kişilerin. Dün gece yaklaşık sabah üçe kadar bu işlerle uğraştık. Bugün dört avukat arkadaşımız ailenin ve diğerlerinin ifadelerine katılmak için Altınözü'ne geçtiler. Vekillerden de geçenler oldu. Ahmet Görüşçü'nün ise şu anda cenazesi morgda henüz defnedilmedi. 

4 AVUKAT BU İŞLERLE İLGİLENİYOR

Dün gece yaklaşık sabah üçe kadar bu işlerle uğraştık. Bugün dört avukat arkadaşımız ailenin ve diğerlerinin ifadelerine katılmak için Altınözü'ne geçtiler. Vekillerden de geçenler oldu. Ahmet Güreşçi'nin ise şu anda cenazesi morgda henüz defnedilmedi. Çünkü otopsi işlemlerinin usule uygun yapılıp yapılmadığını, esas ölüm sebebinin ne olup olmadığı konusunda delillerin toplanması konusunda taleplerimiz olacak. Şimdi burada bahsedildiği gibi mesela bu Güreşçi ailesi bir göçmen, Kürt ya da Suriyeli Afgan değil. Yaklaşık seksen doksan yıldır burada yaşayan bir aile bu anlamda şunu soruyorsanız, Suriyeliler, Afganlar burada hırsızlık olaylarına karışıyorlar, göçmenler, hırsızlık olaylarına karışıyorlar. Bu doğru bir intiba değil. Göçmen olsun veya burada olsun, hırsızlık olayları olmuştur, karışan olmuştur, bu karışıklıkta. 

YENİ BİR GÜVENLİK KONSEPTİ Mİ HAYATA GEÇİRİLİYOR?

Gerekli hukuki prosedür neyse o olmalı. Bizim burada gördüğümüz şu. Devlet burayı bir deprem ve afet bölgesinden ziyade askeri savaş bölgesi olarak dizayn etmeye çalıştığı görüşündeyiz. Çünkü nüfusun değişeceği çok açık. kentin ne zaman düzeleceği belli değil inanılmaz bir ihmalleri var. Geç müdahale konusunda. Bunun üstünü ancak bir güvenlik konsepti ve vur emri üzerinden geçen insanların öfkesini yanlış yere kanalize etme üzerinden bir politika güdüyorlar. Çünkü herkes çok öfkeli. Devletin işi, insanları karakollarda öldürmek değil.

Bir kısmı ihtiyaçtan kaynaklanmıştır, bir kısmı gerçekten hani fırsattan kaynaklanmıştır. ama bunun şeyi ölüm ve işkence olamaz. Olmamalı. Gerekli hukuki prosedür neyse o olmalı. Bizim burada gördüğümüz şu. Bir güvenlik konsepti uygulanıyor. Herkes çok öfkeli devletin işi, insanları karakollarda öldürmek değil, köylere ve şehir merkezine elektrik vermek, su vermek, doğal gaz hattının bir an önce bağlanmasını sağlamak olmalı. Eğer bir güvenlik konsepti düşünülüyorsa bununla olabilir. Yani yaşam standardının kurulması güvenlik konseptinin esas amacı olmalı diye düşünüyoruz. Ümit Özdağ gibi faşistlerin ve başka ırkçıların burada beslemeye çalıştığı veya diğer illerde beslemeye çalıştığı kaotik ortam maalesef ki insanların esasında devlete olan öfkesinden kaynaklanıyor. Insanlar devleti de çok öfkeli. Burada köylere gönüllü giden sağlık ekiplerine siz devletin görevlisiyseniz girmeyin gibi tepkiler var. Devlet elindeki pikaplarla askeri araçlarla hiçbir köye hiçbir yardım götürmedi.

AVUKAT YEŞİL: BUNLAR MÜNFERİT OLAYLAR DEĞİL

Avukat Gökmen Yeşil ise sosyal medyaya yansıyan linç ve işkence görüntülerinin münferit veya ani gelişen olaylar olmadığına dikkat çekti. 

Bazı kamu görevlilerinin de şiddet olaylarının içinde olduğunu belirten Gökmen, "Bir takım kamu görevlilerinin ki içlerinde polis ve jandarmalar da var kendi görüntülerini dahi çekerek işkence eylemlerini sosyal medyaya servis etmelerinde organize bir faaliyetten şüphelenmek gerekiyor. Amaç sadece yağmacı olanlara değil herkese yönelik bir korku salmak panik ve güvenlik sorunu havası yaratmak ve genel bir baskı atmosferi oluşturmak. Dikkat ederseniz başta içişleri Bakanı ve adalet Bakanı olmak üzere hiçbir üst düzey yetkili bu saldırıların durdurulacağı yönünde işkence ve linç sonucu öldürme faillerinin yargılanacağı yönünde herhangi bir açıklama yapmadılar. Yağmacı diye servis edilen kişilerin gerçekten suçlu olup olmadıklarını bilmiyoruz aksi yöndeki deliller ise daha fazla bazı kişilerin yağmacı ya da hırsız diye haksız bir şekilde teşhir edildiğini gördük. Bu linç havasını bazı parti başkanları ve sosyal medyada tanınırlığı olan kişiler körük dediler. Bir an için iddia edildiği gibi bazı kişilerin hırsızlık yaptığını kabul etsek dahi ki bu fiiller hukuki anlamda yağma değil hırsızlıktır, suçun cezası on yıla kadar hapis. Durum böyleyken bizzat kolluk görevlileri tarafından ağır işkence ve ölümle sonuçlanan darp fillerinin kabul edilebilir hiçbir tarafı bulunmuyor. Avrupa insan hakları Sözleşmesi ve anayasa çerçevesinde işkenceye savaş halinde dahi müsamaha gösterilemeyeceği kayıt altına alınmıştır. İşkence fiillerinin derhal durdurulması faili olan kişi ve kamu görevlilerinin bulunup sonucunun kamuoyuna duyurulması gerekiyor aksi halde bunun toplumsal sonuçları deprem kadar ağır olacak" dedi. 

HDP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu da yaşanan işkence iddiaları ve ölümü Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'ya sordu. 


Gergerlioğlu, Soylu ve Bozdağ'ın yanıtlaması için şu soruları sordu:

1-    Ahmet Güreşçi ve Sabri Güreşçi kardeşlerin olduğu alana silahlar ateşlenerek girildiği iddiası doğru mudur? 
 
2-    Sabri Güreşçi gözaltına alınırken kardeşi Ahmet Güreşçi ’nin “Ne oluyor?” demesi üzerine “Senin adin ne?” sorusuna “Ahmet Güreşçi” cevabı üzerine arananlar listesinde olmadığı halde “Sen de gel” denilerek Ahmet Güreşçi’nin de götürüldüğü iddiası doğru mudur? 
 
3-    Köylülerin ifadesinde; Güreşçi kardeşlerin ve 4 kişinin araca binerken sapa sağlam oldukları ancak araca bindirilirken dipçiklerle darp edilmeye başlandığı iddiası doğru mudur? Bu iddia doğruysa konuyla ilgili açılmış bir soruşturma var mıdır? 
 
4-    Sabri Güreşçi’nin “kaburgasının kırık, yüzü gözü dağınık, elleri ayakları şiş, jandarma karakollarında kolunu kaldırmaya hali yok” olduğu iddiası doğru mudur? 
 
5-    Ahmet Güreşçi ve diğerlerine “Haya burma işkencesi yapıldığı, ıslatarak dövüldükleri, tecavüz tehdidinin olduğu.” iddiası doğru mudur? 
 
6-    Ahmet Güreşçi ve diğerlerine “Makata cop sokma yapıldığı” iddiası doğru mudur? 
 
7-    Ahmet Güreşçi’nin ilk otopsisinde “ darpa bağlı burnunun kırık, vücudunda morluklar ve beyninde kanama” tespit edildiği iddiası doğru mudur? 
 
8-    Konuyla ilgilenen avukatlara “Sonunuz da bunlar gibi olur” denilerek tehdit edildikleri iddiası doğru mudur? 
 
9-    Doktorlara götürülürken otopsi yapılırken kolluk güçlerinin özellikle doktorlara yağma yapmışlardı denilerek otopsi yapılırken tam İstanbul protokolüne uygun hareket edilmediği iddiası doğru mudur? 
 
10- Deprem sonrasında OHAL Deprem sonrasında ilan edilmesi sürecinde kolluk güçlerinin yaşadıkları travma sebebiyle gözaltında kötü muameleye sebep olacak uyguların yaşanmaması için Bakanlığınızın aldığı önlemler nelerdir? 
 
11- Deprem sonrasında OHAL ilan edilmesi ile kolluk güçlerinin istedikleri gibi davranacakları ve onlardan kimsenin hesap sormayacağı şeklinde bir algı olduğu iddiası doğru mudur? 
 
12- Konuyla ilgili açılmış bir soruşturma var mı? Açılmış bir soruşturma varsa akıbeti ne durumdadır?