Haber: Fatoş Erdoğan

Üçüncü kez açılan Gezi Davası'nda karar duruşması bugün İstnbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek.

Savcının, mimar Mücella Yapıcı ile 1634 gündür tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen davanın 7’inci duruşması öncesi Çağlayan Adliyesi önünde basın açıklaması yapıldı.

Basın açıklamasına TOMMB Genel Başkanı Emin Koramaz, DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, SOL Parti MYK Üyesi Alper Taş, CHP Milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Turan Aydoğan, Ali Şeker, Özgür Özel, Aykut Erdoğdu, Orhan Sarıbal, Gülizar Biçer Karaca, Gökhan Zeybek ve Yunus Emre, CHP MYK Yüksel Taşkın, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, Emek Partisi İl Başkanı Sema Barbaros, HDP İstanbul İl Eş Başkanı İlknur Birol, HDP Milletvekilleri Serpil Kemalbay, Garo Paylan, Oya Ersoy ve Züleyha Gülüm, TİP Milletvekilleri Ahmet Şık ve Sera Kadıgil ile Halkevleri, İTO, EHP, SOL Parti, Kaldıraç, TİP,  Barış Akademisyenleri ve Emek Partisi birçok sivil toplum kuruluşu katıldı.

Gezi davasını; RSF Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, DİSK Basın-İş Naşkanı Faruk Eren, Uluslararası PEN Başkanı Burhan Sönmez, Avrupa Parlamentosu (AP) Türkiye Raportörü Nacho Sanchez Amor ve HRW temsilcisi Emma Sinclair Webb de izledi.

“NİYETİNİZİ VE KORKULARINIZI BİLİYORUZ”

Taksim Dayanışması tarafından hazırlanan açıklama metnini, Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Başkanı Esin Köymen okudu.

Açıklamada,  şunlar kaydedildi:

“Gezi; ülkemizin toplumsal tarihinin en parlak ve onurlu sayfasıdır! Gezi'nin tüm değerlerine sahip çıkıyoruz! Gezi Direnişi Anayasal bir zeminde gerçekleştiği yargı kararlarıyla iki kez tescil edilmesine rağmen, hukuka ve gerçeğe aykırı, tümüyle mesnetsiz iddialarla, üçüncü kez yargılanmak isteniyor. Toplumsal muhalefetin en temel hak ve talepleri suç unsuru gibi gösterilmek, barışçıl direnişin tarihsel ve meşru gerçekliği ısrarla çarpıtılmak, karalanmak isteniyor. İstedikleri sadece bu değil.

Gezi'nin haksızlığa, adaletsizliğe, keyfiliğe, dayatmaya, baskıya karşı direnmenin adı olduğu, bir parktan tüm ülkeye ve dünyaya yankılanan; kente, doğaya, yaşama sahip çıkanların hep bir ağızdan, bir arada söyledikleri şarkı olduğu unutturulmak isteniyor. Niyetinizi ve korkularınızı biliyor, bu beyhude çabalarınızı reddediyoruz! Çünkü Gezi'yi yaşadık, biliyoruz!

gezi-davası (1)

Gezi, bu ülke tarihinin; demokratik, barışçıl, yaratıcı, katılımcı, kapsayıcı ve kitlesel hareketidir. Hep birlikte konuşup karar vermenin, fikri ve hayatı paylaşmanın, yaşama her boyutu ile sahip çıkmanın duvar yazısı olmuş halidir. Ölümcül polis şiddetine karşı her şehirde yankılanan barışçıl ve haklı tepkinin adıdır.

“GEZİ'Yİ KİRLETEMEZSİNİZ”

9 yıl geçti, ancak Gezi Direnişi tüm berraklığıyla, tüm haklılığıyla var olmaya devam ediyor. Ama bugün, tüm dünyada kabul gören bu haklılığa rağmen, Taksim Dayanışması'ndan kent, demokrasi ve hukuk emekçisi arkadaşlarımız Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay'ın da aralarında yer aldığı itham edilenlerin şahsında, ülkemizin 80 kentinde Gezi'ye katılarak anayasal haklarını kullanan, demokrasiye güç vermiş milyonlarca yurttaşımız bir kez daha haksızca yargılanmak isteniyor.

Daha önce iki kez aynı ithamlar karşısında haklılığı ispatlanan Mücella Yapıcı hakkında müebbet, Tayfun Kahraman ve Can Atalay hakkında onlarca yıl hapis talep ediliyor. 2017 yılından bu yana özgürlüğü gasp edilen Mehmet Osman Kavala hakkında müebbet isteniyor. Dokuz yıl, üç dava, onlarca duruşma boyunca söylediğimizi yeniden tekrarlıyor, yıllardır süren hukuksuzluk ve gerçekliği çarpıtma ısrarına inat tekrar söylüyoruz: Gezi'yi kirletemezsiniz! Gezi Direnişi'ni suçla, terörle, darbeyle, kalkışmayla anılan eyleme dönüştüremezsiniz!

gezi-davası (3)

Gezi Direnişi'ni bir kez daha yargı marifetiyle karalama çabanız boşunadır! Gerçekleri çarpıtmanıza izin vermeyeceğiz! Sipariş senaryolarınızla, milyonlarca insanın, demokratik hak ve talepleri için, parklarda, meydanlarda, sokaklarda; özgürlük, demokrasi ve insanca yaşam için ortaya koyduğu direnişi kirletmenize izin vermeyeceğiz! Bu ülkenin eşitlik, özgürlük ve adalet umudunu kirletmenize izin vermeyeceğiz! Abdocan'ın, Mehmet'in, Ethem'in, Medeni’nin, Hasan Ferit’in, Ali İsmail’in, Ahmet'in ve Berkin'in düşlerinin kirletilmesine izin vermeyeceğiz.

“GEZİ’NİN TARİHSEL GERÇEKLİĞİ DEĞİŞTİRİLEMEZ”

Çünkü haklıyız! Gezi hep haklı! Gezi Direnişi’nin tarihsel gerçekliği, hayali senaryolara dayanan suçlamalarla, insanları iddianame bile olmadan aylarca, yıllarca tutuklu bırakmakla, tarafsızlığı çoktan tartışmalı hale gelmiş mahkemelerin zorlamasıyla değiştirilemez.

Bu akıl ve hukuk dışı dava derhal geri çekilmeli, kurgu ithamlarla yargılanmak arkadaşlarımız hakkındaki iddialar düşürülmeli, somut hiçbir delil olmadığı halde siyasi bir tutsak olarak tutukluluğu devam eden Mehmet Osman Kavala derhal serbest bırakılmalıdır. Gezi sürecine dair dava edilmesi, yargılanması gereken birileri varsa, amansızca ve kural tanımadan kullandıkları şiddetle Gezi'nin çocuklarının düşlerini, geleceğini çalarak ölümlere ve yüzlerce yaralanmaya neden olanlardır.

“GEZİ DİRENİŞİ'Nİ KARALAMA ÇABASINDAN ARTIK VAZGEÇİN”

Ülke tarihinde bir onur sayfası olarak yer alan Gezi Direnişi'ni, bu ülkenin geleceğine sahip çıkan demokrasi ve özgürlük çığlığını karalama çabasından artık vazgeçin.

gezi-davası (2)

Bu ülkeye bir gün demokrasi gelecekse, onca baskı ve şiddete rağmen kısamadığınız seslerin Gezi'deki yankısından gücünü alacaktır. 2013'ün Haziran'ında Gezi Parkı'ndaki o rengârenk dayanışmacı anlayışı sahiplenen tüm yurttaşları, özgürlük ve demokrasi talebiyle ülkemizin geleceğine umut olan tüm kurumları, "terör", "darbe", "dış güçlerin oyuncağı" gibi asılsız ithamlarla lekelenmek istenen Gezi'nin gerçek tarihine sahip çıkmaya çağırıyoruz.

Çünkü yaşam alanlarını savunanların, mühendislerin, mimarların, şehir plancılarının, doktorların, gazetecilerin, avukatların, öğrencilerin akademisyenlerin, emekçilerin, kadın hareketinin, LGBTİ+ bireylerin yanında birlikte kol kola girip baskılara karşı direnmeye devam etmenin yolu, kısacası demokrasinin yolu Gezi'nin gerçek tarihine sahip çıkmaktan geçiyor. Biliyor ve inanıyoruz ki: Gezi hep haklı! Gezi; eşitlik, özgürlük, adalet ve demokrasi için bu ülkenin sönmeyecek umududur. Umut yargılanamaz!”

"ETKİNLİKLERİMİZ VE ÇAĞRILARIMIZ BÜTÜNÜYLE YASAL, MEŞRU VE BARIŞÇILDIR"

Mücella Yapıcı, savunmasında şunları kaydetti:

"*Halkın demokratik hak kullanımını engelleyen, şiddetle bastırma emrini veren, bu emri uygulatan, yüzlerce insanın yaralanmasına neden olan sorumlular, başta İstanbul Valisi, Emniyet Genel Müdürü olmak üzere derhal istifa etmelidir.

*Gaz bombası kullanılması yasaklanmalıdır.

*Haksız yere gözaltına alınan vatandaşlar serbest bırakılmalıdır.

*Taksim başta olmak üzere Türkiye’deki tüm meydanlarında, kamusal alanlarda toplantı, eylem yasaklarına son verilmelidir.

Bu talepler son derece konuya özgü, barışçıl ve makul olup Türkiye Cumhuriyeti merkezi hükümeti ve yerel yetkililerinin rahatlıkla kabul ederek olaylara son verebileceği basitlikteydi.

İstanbul Valisinden Büyükşehir Belediye Başkanına, Başbakan Yardımcısından, Başbakana ve Cumhurbaşkanına kadar tüm yetkililere bu talepler iletilirken; demokratik kamuoyu yaratmak amacıyla kararlı, ısrarlı ama her zaman barışçıl etkinliklere çağrı yapıldı.

Tekrarlıyoruz; Taksim Dayanışması, bileşenleri, talepleri, basın açıklamaları, etkinlikleri belli, bilinen, aleni, meşru, yasal ve demokratik bir yurttaş ve kurum dayanışmasıdır.

Dayanışmamızın bileşenleri anayasal hak ve ödevlerini yerine getirir. Etkinliklerimiz ve çağrılarımız bütünüyle yasal, meşru ve barışçıldır.

Taksim Dayanışması tarafından alınan kararların hiç biri kapalı kapılar ardında alınmadı, alınmaz da. Gezi süresince hiç bir şekilde fon kullanılmadı; hiçbirimizin kursağından beş kuruş fon geçmedi.

Gezi Direnişi fon ile para ile açıklanamaz; Gezi süresince tüm ihtiyaçlar imece usulü karşılandı.

Belki şimdilerde siz anlayamaz oldunuz ama rantı değil, ekmeği bölüşmenin insana onur veren bir yanı vardır. Yemekten değil yedirmekten, sahip olmaktan değil paylaşmaktan mutlu olan bir kültür var bu topraklarda. İmece kelimesinin başka dillerde karşılığı yok."

yapıcı-elvan

“‘TESLİM OLUN’ DİYOR MÜTALAA BİZE, ASIL SİZ TESLİM OLUN”

Avukat Can Atalay da, savunmasında şu ifadeleri kullandı:

“Sayın yargıç bu bir yargılama faaliyeti değildir. Sizi heyetinizdeki yargıçları tanımam şahsi bir hususum yoktur, ama ağır cezada yargılanan biri olarak bunu demek zorundayım bu bir politik bir faaliyettir. Sizi heyetinizdeki yargıçları tanımam şahsi bir hususum yoktur ama ağır cezada yargılanan biri olarak bunu demek zorundayım.  Bu bir yargılama faaliyeti değildir, politik bir faaliyettir.

Sizin her fırsatta Gezi’yi diline dolayan Recep Tayyip Erdoğan’ın kararını uygulamak zorundasınız. Bu mütalaa adına emperyalizm diyemeden bizi emperyalizmle işbirliği ile suçluyor. Otpor, Sırp bir şahsın ismi falan geçiyor.

Tüm iddia tek bir telefon konuşmasına bağlı. Avukatım ‘dinleyin ses kaydını’ dedi. Dinlemediniz. Edip Şahiner bunu diyebilir. O AKP taşra teşkilatında bir memur. O der ama siz diyemezsiniz

Meşhur deliller vardı ne oldu onlar? Murat Papuç ne oldu. Bir anda tuz buz oldu, ne oldu Murat Papuç'un ifadeleri. El çabukluğuyla kayıp mı ettiniz? Edip bey dayandığı delilden neden vazgeçtiğini açıklamak zorunda. Esas hakkındaki mütalaa çok sayıda kişi ölmüştür diyor. Kaç kişi öldü? Edip Bey, rakam söyleyin.

Edip bey ‘Polis memuru öldü’ diyor, nasıl öldüğünü neden yazmıyor. Polis AKP belediyeciliğinin çılgınlığına kurban gitti. Eğer bir gösterici buna neden olsaydı siz bunun üstünde tepinmez miydiniz?

Berkin Elvan ve Medeni Yıldırım ile ilgili iddialarınızdan dolayı sizi men ederiz! Acaba Gezi ülke tarihimizin en demokratik, yaratıcı, eşitlikçi ve en kapsayıcı barışçıl kitlesel hareketi olduğu için dehşetli tehlikeli olmasın?

Esas hakkındaki mütalaa beyaz adama itiraz eden siyah genç kadının yanına koymuyor, beyaz muktedirin yanına koyuyor. Esaslı bir yoksullukla karşı karşıyayız, esas olarak bunu konuşmalıyız.

Demokrasiyle hiçbir alakası olmayan ülkesini tiranlıkla yönetim bağımsızlıkçılık lafları edenleri, üst akıl falan deyip emperyalizmin adını koyamayanları ifşa etmekten yılmayız. Hep birlikte mücadele edeceğiz, hep birlikte kazanacağız. ‘Teslim olun’ diyor mütalaa bize, asıl siz teslim olun.”

“BİZİ BURADA SANIK OLMAYA MARUZ BIRAKAN SÜREÇ DOĞAL DEĞİL”

Mine Özerden'in esas hakkındaki savunması ise şöyle:

“Bizi burada sanık olmaya maruz bırakan süreç doğal değil. Savcı Edip Şahiner’in mütalaasının beraat ettiğimiz iddianameden farkı var mı? Sonunda beraat ettiğimiz duruşmalarda açıkça tekrar tekrar ve teker teker çürüttüğümüz iddiaları özet olarak önümüze koyuyor mütalaa. Üstelik gizlisi saklısı olmayan, yasala aykırı olmayan olay ve olguları suç gibi gösteriyor.”

Çiğdem Mater de, savunmasında şunları söyledi:

“İnsanın sürekli kendini tekrarlamak zorunda bırakılması epey zor bir şey, ama içinde bulunduğumuz durum gereği buna mecburuz. Beraat ettiğimiz yargılamadan 2 yıl sonra neredeyse aynı mütalaayla karşılaştık. Daha önce defalarca belirttim, dosyaya belgeleriyle sunduk ama savcılık ya belgeleri görmedi ya da kendi doğrusuna inanmaya devam etti. Katılmadığım bir toplantı üzerinden savcılık makamı niyet okuyor, bununla kalmayıp suç yöneltiyor. Bir ülkenin hukuk sistemi vatandaşına bunu yapamaz. Siz bana bunu, bize bunu yapamazsınız.”

“GEZİ PROTESTOLARINA KATILAN BİNLERCE KİŞİ İTİBARSIZLAŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR”

Gezi davasında 1634 gündür tutuklu yargılanan Osman Kavala da, savunmasında şunları kaydetti:

“Soyut gerekçelerle tutukluluğumun sürdürülmesi sebebiyle artık savunma yapmamaya karar vermiştim. Ancak davada karara gitmek yönünde bir irade olduğunu görüyorum. Alınacak karara etki edeceğini düşünmesem de kamuoyuna saygı gereği açıklamalar yapacağım.

AİHM kararının ardından davanın hızla karara bağlanmasına karar verildi. Gerekçesiz birleştirilen dosyalar ayrıldı. İkinci iddianamenin kullanım süresi sona erdi.

İkinci iddianame benim tutuklanmam için hazırlanmıştı. Bir bunu yapmak için de Gezi protestolarına katılan binlerce kişi itibarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Gezi protestoları kamuoyunun gözü önünde gerçekleştiğinden o dönem bu protestoların bir darbe girişimi olduğuna yönelik komplo teorisi tutmadı, hükümet de bu komployu benimsemedi. Yoksa Başbakan kendisini devirmek isteyenlerle görüşür müydü?

Keza George Soros da 2015’de Türkiye’ye geldiğinde hükümet yetkilileri ile görüşmüştü.

“GEZİ'NİN DIŞARIDAN YÖNETİLDİĞİNE DAİR DELİL GÖSTERİLEMEDİ”

Gezi'nin dışarıdan yönetildiğine dair delil gösterilemedi. 80 ile yayılan protestoları yönlendirdiğim iddiası akla uygun değildir, sadece poğaça ve eczaneden alınmış maskelerle gittiğim Gezi’nin maddi ihtiyaçlarını karşıladığım iddiası saçmalıktır.

Protestoculara akıl hocalığı yaptığım iddia ediliyor. 30 yıl sivil toplum kuruluşlarında çalışmış biri olarak görüşlerimi kamuoyuyla, siyasetçilerle paylaşırım.

 İddianamede de belirtildiği gibi hükümet yetkilileriyle de toplantılara katıldım. Suç eylemine destek vermemle ilgili bir delil ortaya konamamıştır.

Taksim yayalaştırma projesine açık bir şekilde karşı çıktım, toplantılara kapatıldım. Evime yakınlığı nedeniyle eylemleri gördüm. Parka bir masa götürdüm. Fidan ekme eylemine bizzat katıldım. Hiçbir faaliyetimi gizli kapılar ardında gerçekleştirmedim.

Gezi Parkı üstünde birkaç ağacın bulunduğu boş bir arsa değildir. Milyonlarca İstanbullunun yararlandığı, kamu için büyük öneme sahip bir alandır.

Bu parkın tahribinin engellenmesi, yapılaştırmanın durdurması, parkın park olarak kalması kamu yararına olmuştur.

“SOROS’UN SANIKLAR ARASINDA OLMAMASI..."

Gezi protestolarının George Soros tarafından düzenlendiği iddiası protestoya katılan vatandaşlarımızı itibarsızlaştırmaya yönelik bir iddiadır. Bu iddianın araştırma sonucu ulaşılmış herhangi bir delile değil, Soros’un Arap Baharı arkasındaki kişi olduğu algısına dayanmaktadır ve iddianamede de böyle yer almıştır.

Türkiye’yi ziyaretinde vakfın çalışmalarını değerlendirdiği toplantılar dışında Soros ile hiçbir irtibatım yok. Benim dışımda hiçbir vakıf üyesiyle konuşmuş olmaması, Soros’un sanıklar arasında olmaması bu iddiaları yazanların da iddialara inanmadığını gösteriyor.

15 Temmuz darbe girişiminde bu kadar önemli rol oynadığına inanılan bir kişinin sorgulanmamış olması kanaatimce savcılık mesleğinin doğasına aykırı ciddi bir görev ihmalidir.

Hayatımın 4,5 yılını cezaevinde geçirmiş olmam benim için telafisi mümkün olmayan bir kayıptır. Bana teselli sağlayacak yegâne şey yaşadıklarımın yargıdaki vahim sorunların daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunması ihtimalidir.”

DURUŞMAYA PAZARTESİ DEVAM EDİLECEK

Bugün karar çıkması beklenen Gezi Davası'na pazartesi günü saat 10.00'da devam edilecek.