Evrenin gizemi

Abone Ol

Tam sigaramı söndürüp, uyuyacaktım. Yine keder gelip bağdaş kurup karşıma oturdu. Ne kadar güzel kokuyordu! Olmayan bir suçun, işlenmemiş bir cinayetin kurbanı olarak tekrar açtım sayfaları. İnsan, geriye dönüp baktığında, araba sol camından gördüğü kadar bile değildir geçmiş. Ve tamamen anlamsız bir anılar yumağı! Hayat, bulur senden intikam alacağı bir şeyler. Bir karga tuhaflığına yığınla kara bulutlar gönderir. En acımasız yüzünü parçalar, seni sayfaların arasında linç ettirir en sevdiğin kahramanlara... Ama işte bir yer sızlar durur, saçlarından damlayan kanı temizlerken.

"Raskolnikov, Prens Mişkin, Aglaya, Rogojin! Sanırım en çok da Rogojin! İnsanın hayatında sadece bir kez biriyle arasından bir kelebek geçerdi çünkü. Rogojin ile birlikte, Neva Nehri’ne attığınız silahın kabzasında parmak izim olabilirdi mesela. Oturduğu bankın arkasında bıçakla kazınmış isim belki! Sanki Narva kapısına da varabilirdik beraber, savaşın ortasında bile. Ne olduysa oldu işte. Kahramanları da olamadık senle Petersburg’un soğuk kış sokaklarında kavga eden! Ahhh seni tanısaydı Dostoyevski, hiç tenezzül eder miydi Rogojin’i yazmaya! Sen minik bir yanılgıya kocaman ömrümüzü kurban ettin. Hiç öyle bildiğin gibi değil, bildiğin gibi hiç değil. Hiç de değil umurumda bilmiyorsan. Ama sen bilseydin gerçeği Bolsheokhtinskiy Köprüsü’nde o son sözün seni Neva Nehri’ne çekip boğulana kadar orada tutacağını görecektin. Sen ahmak bir Rogojinsin! Sen gerçeği asla öğrenemeyeceksin! İsyanım öyle usul usul yanımdan geçip gitmeni seyretti işte! Sokağın tavanı üzerime yıkıldı. Delirmişti... Bir saçak altı da bulamadım, durup unutmak için seni. Seni nasıl sevmeyeceğimi bilmiyorum!

Evrenin tekil dilsizliğine yaslandım sonra. Ya yaşatacak bir şey kalmış olacak ya da yasını tutacağız dedim susuşlarımızın! Sonra biri dedi ki; kelimeler devadır! Yok dedim o devrandır! Döner ve alır intikamı! Hatta dedim derdi fikir olmayanın cezası insandır. Sen benim bitmeyen cezamsın! Sen yılların yoğurup yoğurup suratıma fırlattığı kanlı bir artıksın! Dişlerimin arasında çiğneyip çiğneyip yutmaya çalıştığım eksik bir düşün kırıntılarısın! Artık o imtihan bekçileri bile turuncu sabahlara uyanmaktan yoruldu. Hepsi yarım bırakılmış hikâyenin ucunu tutup hak ettiği sona vardırmaya çalışıyorlar ama eprimiş zevzek bir yanılgıya çarpıp kaçıyorlar. Aralarından biri de çıkıp demiyor ki: "Hikâyeler hak ettiği kadardır."

Oysa hâlâ! Sanki kocaman evrende sadece bizim altına sığındığımız saçağa yağmur yağıyordu dün gece! Ne kadar güzeldi! Nasıl özledim seni keşke bilsen! Varlığın mı seni doğuracak, yokluğun mu bir varoluş mucizesi, bilemedim işte. Dinmedi zaten yağmur, dinmesin de zaten! Sen evrenin gizemini aradığını sanıyorsun ya hâlâ... Sen çağırılıyorsun! Neredesin?