Eski Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı ve Genel-İş Sendikası Kurucu Genel Başkanı Abdullah Baştürk, ölümünün 31. yılında, Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki mezarı başında anıldı. DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, "Bugün Türkiye'de, gelmiş geçmiş en emek düşmanı, en işçi düşmanı politikaların hayata geçirildiği bir dönemdeyiz. Türkiye'nin yaşadığı bütün bu karanlık tablonun tek bir nedeni var, o da ülkeyi yöneten siyasi iktidarın politikaları ve tercihleri. Bugün Türkiye'yi yönetenler, milyonlarca işçinin ailesiyle birlikte hayatını, çoluğunun çocuğunun geleceğini, kısa bir süre sonra yapılacak bir seçime malzeme etmeye çalışıyor. Asgari ücret, iktidar açısından önemli bir seçim yatırımı haline getirildi. Şimdi de diyoruz ki asgari ücret değil, toplu sözleşme istiyoruz" dedi.

DİSK ve Genel-İş Sendikası, eski başkanları Abdullah Baştürk'ün ölümünün 31. yıl dönümü dolayısıyla bugün Baştürk’ün Zincirlikuyu Mezarlığı'ndaki mezarı başında anma töreni düzenledi. Törene, Baştürk'ün ailesi ile DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İŞ Sendikası Başkanı Remzi Çalışkan, Genel Sekreter Adnan Serdaroğlu, Yönetim Kurulu Üyesi Kazım Doğan, DİSK İstanbul İl Temsilcisi Asaletin Aslanoğlu, DİSK'in eski genel başkanları Süleyman Çelebi ile Rıdvan Budak ve DİSK'e bağlı sendikaların yöneticileri, şube başkanları ve üyeleri katıldı.

"DİSK, DEĞERLERİYLE VAR OLMUŞ VE GELECEĞE YÜRÜMÜŞ BİR ÖRGÜTTÜR"

Anmada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, şunları söyledi:

"Bugün, 12 Eylül zindanlarında umudun, direncin ve mücadelenin simgesi olan, işçi sınıfı mücadelesinin unutulmaz ismi hem neferi hem önderi hem lideri olan, Türkiye işçi sınıfının gülen yüzü, enerjisi, coşkusu, asla umudunu kaybetmeyen neferi Abdullah Baştürk'ün ölüm yıl dönümünde yine buradayız. DİSK, birikimleriyle ve değerleriyle var olan ve geleceğe yürüyen bir örgüt oldu her zaman. O nedenle bizim için bu buluşmalar, bu yan yana gelişler, hep söylüyoruz çok önemli, çok kıymetli. DİSK, her zaman birikimleriyle, değerleriyle ve yazısız kurallarıyla var olmuş ve geleceğe yürümüş bir örgüttür.

CUMHURİYET TARİHİNİN EN ZOR DÖNEMLERİNDEN BİRİNİ YAŞIYORUZ: Böylesi dönemlerde, Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşadığımız bu süreçte bu yan yana gelişler, gerçekten her zamankinden daha fazla önemli. Bugün en fazla ihtiyaç duyduğumuz şey, omuzlarımızı sıkıca birbirine yaslamak ve üzerimize çökertilmeye çalışılan bu karanlığa karşı bu mücadeleyi, ülkemizin aydınlık geleceğinin mücadelesini hep birlikte büyütmek. Cumhuriyet tarihinin en zor dönemlerinden birini yaşıyoruz. Bugün Türkiye'de, belki de gelmiş geçmiş en emek düşmanı, en işçi düşmanı politikaların hayata geçirildiği bir dönemdeyiz.

BÜTÜN BU KARANLIK TABLONUN TEK BİR NEDENİ VAR, O DA ÜLKEYİ YÖNETEN SİYASİ İKTİDARIN POLİTİKALARI: Bugün Türkiye ekonomisinin içine girmiş olduğu kriz, bugün Türkiye'de yaşayan 85 milyon insanın hayatta kalmak için verdiği mücadele, geçim derdi, iş derdi, aş derdi, Cumhuriyet tarihinde olmadığı düzeylere ulaştı. Ve biz biliyoruz ki bugün yaşadığımız bu sorunlar, biz biliyoruz ki bugün yaşadığımız bu işsizlik, yoksulluk, yüksek enflasyon, açlık, bütün bunlar tesadüf değil. Bugün Türkiye'nin yaşadığı bütün bu karanlık tablonun tek bir nedeni var, o da ülkeyi yöneten siyasi iktidarın politikaları ve tercihleri.

REFERANDUMDA ‘BİR ÜLKEDE TÜM KARAR MEKANİZMASI TEK BİR KİŞİDE TOPLANIRSA ÜLKE BİR FELAKETE GİDER’ DEDİK: Türkiye 2017 yılında bir referanduma giderken hatırlayın sevgili arkadaşlar, DİSK olarak kent kent, yeri geldi ilçe ilçe, iş yeri iş yeri toplantılar yaptık. Bütün işçi arkadaşlarımızı, DİSK'li olsun olmasın tüm sınıf kardeşlerimizi, hangi siyasi partiye oy verirse versin, hangi toplumsal kesimden gelirse gelsin, dedik ki 'Arkadaşlar, bu referandumda hayır oyu verin. Çünkü eğer bir ülkede işçi sınıfı başta olmak üzere, bütün toplumsal kesimler karar mekanizmalarından dışlanırsa, tüm karar mekanizması tek bir kişide, tek bir yerde toplanırsa, hukukun üstünlüğü ayaklar altına alınırsa o zaman ülke bir felakete gider’ dedik. Dünya örnekleriyle anlattık bunu. Ve ne yazık ki 4 yılda, şu yaşadığımız 4 yılda bunun sonuçlarını yaşıyoruz.

İŞÇİ SINIFI OLARAK ÖRGÜTLÜ DEĞİLSEK HERKESİN EMEĞİ VE EKMEĞİ TEHDİT ALTINDA VE GELDİĞİMİZ NOKTA BU: Bütün parametrelerde yaşam şartlarımızın ne kadar ağırlaştığını, nasıl yoksullaştığımızı hep birlikte yaşıyoruz. Ve biliyoruz ki bütün bunlar, Türkiye'de demokrasinin, adaletin tümüyle ortadan kaldırılmasından dolayı oldu. Eğer bizler işçi sınıfı olarak örgütlü değilsek, kendi hayatımız hakkında karar veremiyorsak o zaman işte bu açlık sınırının altındaki asgari ücretlere mahkum ediliriz. Eğer sendikal haklarımızı kullanamıyorsak, grevler bir gece yarısı kararnamesiyle tek bir imzayla yasaklanıyorsa, grev hakkı kullanılamıyorsa bugün Türkiye'de, işte üniversite profesöründen sebze meyve halinde hamallık yapan arkadaşıma kadar herkesin emeği ve ekmeği tehdit altında ve geldiğimiz nokta bu.

ASGARİ ÜCRET, İKTİDAR AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR SEÇİM YATIRIMI HALİNE GETİRİLDİ: Bugün Türkiye'yi yönetenler, milyonlarca işçinin ailesiyle birlikte hayatını, çoluğunun çocuğunun geleceğini, belki de kısa bir süre sonra yapılacak bir seçime malzeme etmeye çalışıyorlar. Asgari ücret dediğimiz şey, Türkiye'de bir ortalama ücret haline geldi. Dünyanın hiçbir yerinde asgari ücret bu kadar konuşulmaz. Bizde en önemli mesele. Hatta iktidar açısından da önemli bir seçim yatırımı haline getirildi. Çalışanların yarısından fazlası, iki kişiden biri asgari ücretle çalışıyor. Asgari Ücret Tespit Komisyonu fiilen lağvedildi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu ile hiçbir ilgisi olmayan, onun üyesi bile olmayanlar konuşuyor asgari ücretle ilgili.

ASGARİ ÜCRET DEĞİL, TOPLU SÖZLEŞME İSTİYORUZ: Dün bir toplantı daha yapıldı. Çeşitli açıklamalar yapıldı. Şimdi tam bir belirsizlik, tam bir hukuksuzluk. Neyin nerede konuşulduğu, neyin nerede karar verildiği bile belirsiz. Aslında her şey belli, her şey tek bir yerde, tüm karar mekanizmaları tek bir yerde toplanıyor. Ve biz 85 milyon, demokrasinin yok edilmesinin, karar mekanizmalarından tüm toplumun, 85 milyonun dışlanmasının sonuçlarını yaşıyoruz. Şimdi de diyoruz ki asgari ücret değil, toplu pazarlık istiyoruz, toplu sözleşme istiyoruz, ücretlerimizin toplu sözleşmeyle belirlenmesi için mücadele veriyoruz. Sendikalaşmanın ve sendikal hakların kullanımı için mücadele veriyoruz. Grev hakkına, grev yaparak sahip çıkıyoruz.

İŞÇİ SINIFI ÖRGÜTLÜ OLMADAN CUMHURİYET OLMAZ: Türkiye'nin bu enflasyon sarmalından kurtarılması lazım. Bunun için de sorumluluk, ülkeyi yöneten siyasi iktidara aittir. Buradan çok net bir biçimde söylüyoruz. Cumhuriyet’in ikinci yüzyılına girilen bu süreçte şunun altını çok kalın çizgilerle çizmeliyiz. Cumhuriyet dediğimiz şey, halkın egemenliğidir. Cumhuriyet, toplumun egemenliğidir. Bugün Türkiye toplumunun büyük çoğunluğunu, dörtte üçünü işçi sınıfı, emekçiler, ücretliler oluşturmaktadır. Yani cumhurun büyük kısmını eğer siz karar mekanizmalarının dışında tutuyorsanız böyle Cumhuriyet olmaz. İşçi sınıfı olmadan Cumhuriyet olmaz, işçi sınıfı örgütlü olmadan Cumhuriyet olmaz, Türkiye'nin geleceği de olmaz.

ABDULLAH BAŞTÜRK'ÜN DEDİĞİ GİBİ; BEDELİ NE OLURSA OLSUN, ÜLKEMİZİN GELECEĞİNİ SAVUNMAYA DEVAM EDECEĞİZ: Koşullar ne olursa olsun, bedeli ne olursa olsun, işçi sınıfının hakkını, hukukunu ve ülkemizin geleceğini savunmaya devam edeceğiz. Tıpkı Abdullah Baştürk'ün 12 Eylül mahkemelerinde söylediği gibi; bedeli ne olursa olsun, isterse DİSK'in önüne tankla, tüfekle gelsinler, isterse yarın bizi hapishanelere atsınlar, her koşulda biz doğru bildiğimizi ve haklarımızı savunmak ve bunun mücadelesini vermekten bir adım bile geri durmayacağız. Hani demişti ya Abdullah Baştürk, 12 Eylül mahkemelerindeki savunmasında, 'Eğer bütün bunları savunmak suçsa, yani işçi sınıfının hakkını savunmak, emeğini savunmak, kıdem tazminatını savunmak, sendikasını savunmak, bütün bunlar suçsa biz bu suçları işlemeye devam edeceğiz' demişti.

ONLARIN MÜCADELESİ YOLUMUZA IŞIK TUTMAYA DEVAM EDİYOR: Biz de bugün bu mücadeleyi büyütmeye ve bütün bu haklarımız için koşullar ne olursa olsun bu mücadeleyi büyütmeye kararlı olduğumuzu bir kez daha onun huzurunda ifade ediyoruz. Böylesi bir mücadelenin umudu, coşkusu ve direnciyle bugün Abdullah Baştürk'ün anısı önündeyiz. Ben, bir kez daha anısı önünde saygıyla eğiliyorum. Onların mücadelesi yolumuza ışık tutmaya devam ediyor."