Eğitim Sen Samsun Şube Başkanı Ersin Gür, “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi"yle ilgili "Bir milyon 200 bin eğitimcinin çalıştığı ve emek harcadığı okullarımızda değerler eğitimi adı altında vakıflarla, cemaatlerle ve müftülüklerle birlikte yapılan bu uygulamalar ve görevlendirmeler açıkça bilimselliğe laikliğe mesleğimize ve emeğimize yönelik bir saldırı olduğu kadar eğitimi dinselleştirme ve siyasetin arka bahçesi haline getirme projesidir” dedi.

Eğitim Sen Samsun Şube Başkanı Ersin Gür, 2022-2023 eğitim öğretim yılının tamamlanması nedeniyle basın toplantısı düzenledi. Gür, şunları söyledi:

"MERKEZİ SINAVLAR ÖĞRENCİLERİMİZİ MUTSUZ, KAYGILI HALE GETİRİYOR"   

"2022-2023 eğitim öğretim yılının sonunda eğitim sistemimiz, yıllardır benimsenen piyasa merkezli, rekabetçi ve sınav merkezli eğitim politikaları sonucunda tam bir sorun yumağı halinde dönemi tamamlamaktadır. Türkiye’de okul öncesi eğitimden üniversiteye kadar eğitimin bütün kademeleri, en temel işlevlerini yerine getiremez durumdadır. Bu durum kaçınılmaz olarak eğitimin niteliğini de olumsuz etkilemektedir. Eğitimdeki başarısızlık, akademik düzeyde ve eğitime katılım konusunda uluslararası değerlendirmelerde de belirgin bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Hafta sonu yaklaşık 3,5 milyon öğrencimizin YKS sınavına girecek olması iktidarın çocuklarımızı ve gençlerimizi merkezi sınavlarla nerelere getirdiğini göstermektedir. Velilerimiz sınav kapılarında çocuklarına daha iyi bir gelecek sağlama kaygısıyla her yıl eğitime daha fazla harcama yaparken, herkese eşit koşullarda sunulması gereken temel bir insan hakkı, aynı zamanda devredilemez ve vazgeçilemez kamusal bir hak olması gereken eğitim, özelleştirme politikalarıyla parası olanın istediği eğitimi, istediği okulda alabildiği bir kazanç kapısına dönüştürülmüştür. Öğrencilerimiz merkezi sınavların baskısı ve stresi altında, yaşamlarının en üretken ve coşkulu olması gereken bir döneminde mutsuz, kaygılı ve başarısız hisler içinde pek çok sorun yaşamaktadırlar. Hatta 6 Şubat depreminde evleri yaşamları yıkılan öğrencilerimizin, bu sınavlara aynı koşullarda sokulması onları, yaşadıkları deprem travmasının yanında ikinci defa mağdur etmektedir. Depremzede öğrencilerimize mutlaka ek kontenjan açılmalı istedikleri okullara yerleştirilmelidir.

"ÖĞRENCİLERİMİZİN EN TEMEL İHTİYAÇLARI DAHİ KARŞILANMIYOR"   

Örgün eğitimin dışına çıkarak, açık liseye ve öğretime geçen öğrenci sayısı 1 milyon 560 bin, Meslek Edindirme Merkezi (MESEM) adıyla okul çağında işyerlerinde çalıştırılan öğrenci sayısı 1 milyon 250 bin, okullarla bağlantısı olmayan hiç kayıt yaptırmayan 280 bin, toplamda üç milyon öğrencimiz örgün eğitimin dışına çıkmış durumdadır. Kız öğrencilerimizin örgün eğitime katılımı ise daha da düşüktür. Tüm bu gerçekler ortadayken Milli Eğitim Bakanlığı, sorunları görünmez kılmaya çalışarak ya da başarısızlıkları öğretmenlerin sırtına yükleyerek kendisi için bir başarı hikayesi yazmaya çalışmaktadır. Çok sayıda öğrencimiz okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü bilinmektedir. Türkiye’de son yıllarda dar gelirlilerin sırtına yüklenen ve daha da derinleşen ekonomik krizin de etkisiyle bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır. Bu noktada sadece taşımalı eğitim ve anaokullarında yemek verilmesi yeterli olmadığı gibi öğrencilerimiz gıda, giysi, kırtasiye, eğitim araçları ve ulaşım giderleri açısından mutlaka desteklenmelidir.

"ÇEDES PROJESİYLE İKTİDAR EĞİTİMİ ARKA BAHÇESİ HALİNE GETİRMEK İSTİYOR"

Türkiye’de siyasi iktidarın eğitim sistemini siyasal, ideolojik hedefleri doğrultusunda, dini kural ve referanslara göre biçimlendirme isteği yetkili konumlardaki kişiler tarafından sıklıkla ifade edilmektedir. Son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve dernekler arasında çok sayıda iş birliği protokolü imzalanmış, doğrudan laik eğitimi ve laik yaşam tarzını hedef alan uygulamalar hayata geçirilmiştir. İl Milli Eğitim müdürlüklerinin, müftülükler, Gençlik ve Spor Bakanlığı’yla ÇEDES projesi kapsamında yaptığı protokollerle okullarımıza 'manevi danışman' adı altında din görevlileri görevlendirilmesi bazı illerde başlamıştır. Bir milyon 200 bin eğitimcinin çalıştığı ve emek harcadığı okullarımızda değerler eğitimi adı altında vakıflarla, cemaatlerle ve müftülüklerle birlikte yapılan bu uygulamalar ve görevlendirmeler açıkça bilimselliğe laikliğe mesleğimize ve emeğimize yönelik bir saldırı olduğu kadar eğitimi dinselleştirme ve siyasetin arka bahçesi haline getirme projesidir.” (ANKA)