Haber: Atilla Yoğurtçu

Edremit Demokrasi Platformu, 1 Eylül Dünya Barış Günü dolayısıyla, Edremit Cumhuriyet Meydanı'nda siyasi partiler, STK'lar ve halkın katılımıyla bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan açıklamada; 

"BARIS TALEP ETMEKTENVAZGEÇMEYECEĞiZ. AMASIZ, FAKATSIZ BARIŞ HEMEN ŞiMDi! "

Hitler'in Eylül 1938'da Polonya'yi isgali ile başlayan ikinci dünya savaşi sirasinda milyonlarca insan öldü,püskürtülen faşizmin kesin yenilgisinden sonra böylesine felaketlerin yaşanmamasi için'bir daha asla'Günü olarak ilan edildi.


Bu kapsamlı savaş son savaş olmadı. Emperyalistler paylaşım ve yeniden paylaşım hırslarını bölgesel işgaller, saldırılar ve çatışmalarla daha küçük ölçeklerde sürdürdüler. Halklar birbirine düşürüldü, hayali haritalari gerçekleştirmek için planlar yapıldi. Emek ve demokrasi bileşenleri olarak benimsediğimiz temel yaklaşim, barışın, insan hakları ve özgürlüklere dayalı oluşudur. İnsanlar arasındaki her türden eşitsizlikler, hakların ve özgürlüklerin tanınmayışı, savaşların ve çatışmaların temel sebebidir. Bu nedenle demokrasi ve insan haklari savunuculari olarak her şart altında ve dünyanın neresinde olursa olsun barışın, haklara ve özgürlüklere dayalı olarak sağlanabileceği düşüncesindeyiz, denilerek.  Barış Gününü kutladığımız bugün dünyanın birçok yerinde bölgesel ve yerel savaşlar ile çatışmalar devam ediyor. Rusya'nın Ukrayna işgali ile devam eden savaş büyük acılar üretmeye, Libya ve Suriye iç savaşi yüzbinlerce insanin yerinden edilmesine, Türkiye'nin Kürt meselesini aşırı güvenlikçi politikalarla çözme.Israrı her yıl yüzlerce insanın yaşamını yitirmesine neden olmaktadir.


Türkiye cumhuriyeti, kurulduğu tarihten bu yana geçen bir asırlık süre zarfinda başta Kürtler olmak üzere toplumun tüm farklı etnik, dini ve cinsiyet gruplarını dışlayıcı politikalar izlemiş, toplumsal barışını tesis edememistir. Özelikle Kürt meselesinin demokratik yol ve yöntemler ile çözülememesinin bir sonucu olarak yaklaşık 40 yıldır devam eden çatışmalı süreçte başta yaşam hakki olmak üzere en temel insan hakları sürekli ve sistematik olarak ihlal edilmiştir. Devlet, toplumdan gelen temel hak ve özgürlüklerin tanınması talebine karşı aşırı güvenlikçi politikalarla cevap vererek meselenin çözümünden uzaklaşmiş,bu durum Türkiye toplumunun kutuplaşmasına neden olmuştur. Bu kutuplaşmanın sonucu olarak bugün hala Kürdistan coğrafyasında bir çatışma ortami devam ediyor. Emek ve demokrasi bileşenleri olarak son yıllarda herkesin yaşamını doğrudan etkileyen çatışma ortamına karşı barışçıl çözümler üretmemize ve taleplerde bulunmamiza rağmen, siyasi iktidar çözümsüzlükteki tavrini devam ettirmektedir. Maalesef ki devletin sürekli öne sürdüğü çatişma, çözümsüzlük ve savaş ortamı toplum üzerindeki baskıyı da beraberinde getiriyor. Örgütlenme özgürlüğü ve ifade özgürlüğü büyük baskı altında. İnsanlar sadece fikirlerini açıkladıkları için yargı eliyle büyük cezalar aliyor ve tutuklanip hapishanelere konuluyor. Örgütlenme özgürlüğü hiçbir dönemde olmadiği kadar ihlal ediliyor. Kürt sivil siyasetçiler, insan haklari savunuculari, gazeteciler, sanatçilar birçok insan sadece devletten farklı düşündükleri için hapishanelerde tutuluyor veya ülkeyi terk etmek zorunda kaliyorlar.

Kürt sorunu'nu imha ve asimilasyon politikalar i çözme yolundan vazgeçilmediği için baskilar her yakma,tecrit uygulamalari bu politikalarin parçasidir. Kürt halkinin seçme seçilme hakkini tanimayan haklarin güvenceye alinmasi konusunda hiçbir adim atmayan iktidarbu talepleri bastirmak için süreklilesmis bir şiddet politikasi uyguluyor. Çatisma ve savaş ortami ile birlikte genel baski ortaminda şiddetin öne çikmasi ve beraberinde nefret tecavüzün artması böylesi bir şiddet ortamı ile de izah edilebilir. Nefret saiki ile artan irkçi saldirilarda ise yükselis eğilimi devam etmektedir. Bu ortam asgari insani ve ahlaki kuralların işletilmesini rafa kaldirmis,toplumsal barişa zarar vermiştir. Bu gerilim politikasinin en önemli sonuçlarından biri de Kürt karşıtliği üzerinden geliştirilen Ortadoğu politikasının neden olduğu milyonlarca göçmen/siğınmacı/mülteci sorunu ve bununla birlikte gelisen mültecilere yönelik nefret söylemi ve salddırılardır. 


Devletin devam ettirdiği Kürt meselesindeki çözümsüzlük politikasının etkilediği bir diğer alan da ekonomidir. Toplumun büyük bir kesimi açlık sınırının altında yaşamlarını devam ettirirken, savaş politikalarina milyarlarca dolarlar harcanmaktadır. Türkiye'de uzun bir süredir devam eden ekonomik krizin en önemli etkilerinden olan güvenlikve savaş harcamalarının yurttaşların ihtiyaçları doğrultusunda harcanmasi, toplumun refah seviyesini yükselteceği şüphesizdir. Ayrıca 2015 yılından sonra tekrardan başlayan çatışmalı süreç ve arkasından gelen 2016 darbe girişimi sonrası ilan edilen olağanüstü hal rejimi ile ifade ve örgütlenme özgürlüğüne yönelik ihlaller aynı zamanda KHK'larla işten atılmalari da beraberinde getirdi. Binlerce insan khk'lar sonucunda mesleklerinden çıkarılarak çalişma haklari ellerinden alındi. Bugün hala haklarında herhangi bir mahkûmiyet hükmü olmayan binlerce kişi kamu görevine dönememekte ve aileleri ile beraber sağlıksız koşullar içinde hayatlarını idame etmeye çalışmaktadırlar.


Barış; içi boş nutuklar, yalanlarla süslenen demeçlerle gelmeyecek; barış dünya işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen halkların savaşlardan kurtulmak için verdikleri mücadelenin ürünü olacaktır. Bu mücadele savaşlari hakli göstermek için gerçeğin çarpitilmasına, düşmanlaştırmalara, milli güvenlik bahanesiyle temel ve kazanilmiş hakların tırpanlanmasına, işgalci ve saldırgan politikalara karşı her gün sürdürülerek gelişecektir. Bariş mücadelesi demokratik Türkiye ve bölge mücadelesinin ayrılmaz bir parçasidir.
Bu yüzden bütün savaşların kaynağı olan emperyalizme ve kapitalizme işçi sınıfi ve emekçilerin mücadelesini güçlendirmeye devam edeceğiz. Türkiye'de ve bölgede barış ve demokrasi için hakların eşit, özgür birliği yolundan vaz geçmeyeceğiz. 


Yaşasın Barış! Biji Aşiti!