CHP Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi İcra Kurulu Üyesi Bülent Tezcan, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iddianamesine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tezcan, iddianameyi "iftiraname" olarak değerlendirerek, tutukluların derhal tahliye edilmesi çağrısında bulundu.
CHP Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi İcra Kurulu Üyesi ve Aydın Milletvekili Bülent Tezcan, Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nde, İBB iddianamesine ilişkin basın toplantısı düzenledi. Tezcan, şunları kaydetti:
“Bir haftadan bu yana Türkiye'de yoğun bir şekilde İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, resmi makamların ‘iddianame’ dediği ama bizim haklı olarak ‘iftiraname’ dediğimiz bir metni konuşuyoruz. 19 Mart sabahı kumpas soruşturmaları ve 19 Mart darbesi diye ifade ettiğimiz sürecin başlangıcından bu yana sekiz aya yakın bir zaman geçti. Ve bu süre içerisinde cumhurbaşkanı adayımız, belediye başkanlarımız, bürokratlar, şoförler, sekreterler, özel kalem müdürleri, belediye çalışanları; birçok masum insan haksız yere o kumpas soruşturması nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakıldılar. Biz, ‘İddianameyi bir an önce çıkarın ve herkes gerçeği görsün’ diye ısrarlı bir tutum içerisindeydik. Nihayet 11 Kasım Salı günü iddianame çıktı.
“Bu bir iddianame değil, iftiranamedir”
İddianame çıktığında bunun iddianame değil, iftiraname olduğunu net biçimde gördük. Bu iftiranamenin temeli gizli tanıklar üzerine kurulmuş, bu iftiranamenin kolonları iftiracılar ve çatısı da iddia makamının temelsiz iddialarıyla örtülmüş. Günlerdir televizyonlarda, gazetelerde, yayın organlarında bunları konuşuyoruz. Ve iddianameyi hazırlayanlar dahi, iddianamelerinin arkasında duramayacak noktaya daha altı gün içerisinde geldiler. Bir kere bu iddianamenin doğrudan doğruya siyasi saikle hazırlandığı ve aslında bir siyasi hedef taşıdığını çok açık gördük. İçindeki savcılığın ifadelerinden gördük. Bir kere görüyoruz ki daha girişten itibaren Cumhurbaşkanı'nın söylediği ‘ahtapotun kolları’ sözleri, iddianameye grimiş. Yani ya iddianameyi yazanlar Erdoğan ile görüştüler, onun sözünü aldılar ya da Erdoğan iddianameyi soruşturma aşamasında hazırlayan soruşturma makamlarıyla temas içerisine girdi ve onlardan bu sözü aldı. Ama bu bile siyasetle soruşturma makamlarının ne kadar iç içe girdiğinin tipik bir örneği, suçüstü yakalandılar.
“İddianamenin hedefi İmamoğlu’nu ve CHP’yi kapatmak”
Ama sadece bu değil. Bir kere iddianamede İmamoğlu'nun suçu şöyle tarif edilmiş. Üç ayrı suçu var Ekrem İmamoğlu'nun. Birincisi CHP’yi ele geçirmek. ‘Onun için hareket etti’ diyor. İkincisi cumhurbaşkanı adayı olmak. Üçüncüsü seçimleri kazanmak. Kime diyor cumhurbaşkanı adayı olmak, CHP'yi ele geçirmek suçunu kime yüklüyor? 15 buçuk milyon seçmenin oylarıyla cumhurbaşkanı adayı yapılan Ekrem İmamoğlu’na. Üç kez, sonra dördüncü kez seçim kazanmış CHP’nin İBB Başkanı, CHP’de daha önce ilçe belediye başkanlığı, CHP’nin ilçe başkanlığını yapan Ekrem İmamoğlu'nu; CHP içerisinde siyaset yapmak ve bu siyasetin doğrultusunda cumhurbaşkanı adayı olup seçimleri kazanmakla suçlayan bir iddianameyle karşı karşıyayız. Bu bile doğrudan doğruya iddianamenin niyetini açıkça ortaya koymaya yetiyor. İddianamede iddia makamının hedefi çok net. İki şeyi kapatmak istiyorlar: Bir, İmamoğlu'nu kapatmak istiyor. İmamoğlu'nu hem siyasete kapatmak hem cezaevine kapatmak istiyor. Yani İmamoğlu siyasetini bitirmek, İmamoğlu'nu siyaseten engellemenin peşinde. İkinci kapatma, CHP’yi kapatmak. Türkiye'nin birinci partisi, Türkiye'nin kurucu partisi, önümüzdeki ilk seçimlerin iktidar partisi ve onun cumhurbaşkanı adayı; her ikisini kapatma üzerine kurgulanmış bir iddianameyle karşı karşıyayız.
“İmamoğlu’nun suçu, ‘kurultayda Kılıçdaroğlu’na karşı Özel’i desteklemek’ olarak yazılmış”
İddianamenin içinde anlatılan olaylar çok çarpıcı. Mesela şöyle anlatıyor savcılık makamı: Ekrem İmamoğlu İstanbul il kongresinde, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun adayı Cemal Canpolat'a karşı, Sayın Özgür Çelik'i desteklemiş. Veya demiş ki ‘Kurultayda Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na karşı, Sayın Özgür Özel'i desteklemek.’ Bu, iddianamenin hangi saikle, hangi ruh haliyle, hangi duygu durumuyla hazırlandığını gösteriyor. Hedef yolsuzluk soruşturması değildir, hedef siyasi operasyondur. Savcılık makamını ve yargı makamlarını bu siyasi operasyonun parçası haline getirmektir. Öyle olmasaydı iddianamenin yaklaşık yedi sayfasında, CHP’nin 38’inci Olağan Kurultayı’nın fotoğrafları konmazdı. O kurultay fotoğraflarının iddianameye ne faydası var? Hani 3 bin 741 sayfa iddianame diyoruz ya, böyle oluşuyor. Kurultayın fotoğraflarında CHP’li olan isimler kafaları kırmızı daire içerisine alınmış. İnsan utanır, ayıptır. Bir siyasi partinin kurultay fotoğraflarındaki kişilerin hangi saikle kafalarını kırmızının içerisine alıp da iddianameye koyuyorsunuz? Necati Özkan, Doğan Subaşı... Doğan Subaşı partilimiz, belediye meclis üyeliğimizi yapmış avukat arkadaşımız. Bunları çekmişler. ‘Kurultayda ne işin var’ diyor. Nereye gidecekti, kurultaya gitmeyecek de? Çekirdek, fıstık mı satacaktı? Kurultaya gelmiş. Partisinin kurultayında. Ve bunu iddia makamı buraya matah bir şey bulmuş edasıyla koymuş.
“Dezenformasyon serbest, enformasyon yasak”
Bütün bu soruşturmalar ve iddianame sürecinde şunu gördük: Dezenformasyon serbest, enformasyon yasak. 86 milyon vatandaşımızın alın teri var TRT'nin aldığı maaşta, yaptığı harcamalarda, yayıncılığında. Milletin vergileriyle orada yayıncılık yapıyor ve objektif olması gerekir. Oysa ne yazık ki TRT'nin bu süreçteki yayınlarına baktığımızda, TRT eliyle trol faaliyetiyle karşı karşıyayız. Devlet televizyonu kanalıyla trol faaliyeti yürütülmekte. Şüpheliler haklarındaki isnatlarla ilgili cevap vermişler. Avukatlarının açıklamaları var. Bunlardan bir satır bile TRT yayınlarında yok ama alt alta bu iftiraları sıralamışlar. Halka gerçeği anlatmak üzere kurulan sosyal medya platformları var. Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nin X hesabına erişim engeli getirildi. Birine engel getirdiler, ikinciyi açtık, ona engel getirdiler, üçüncüyü açtık, buna getirirlerse dördüncüyü açacağız, ona getirirlerse beşinciyi açacağız. Çünkü halkın doğru bilgiye ulaşma hakkı var. İktidar eliyle, hükümet eliyle, devlet gücü eliyle dezenformasyon yapan bir yapıyla karşı biz milletin desteğiyle gerçek, temiz bilgiyi; gerçek, temiz enformasyonu yaymanın peşindeyiz.
“Hangi yasağı getirirlerse getirsinler, biz doğru bilgiyi vatandaşa ulaştırmaya devam edeceğiz”
İstanbul iddianamesindeki iftiraları, yalanları teşhir etmek, gerçekleri ortaya çıkarmak adına bir site kuruldu: ‘istanbuliddianamesi.com’, derhal erişim engeli geldi. Onun karşısında, bu kez ‘istanbuliddianamesi.net’ sitesini kurduk. Şimdi ona da erişim engeli getirmenin peşinde olacaklar. Bu sitede tek tek hangi iddia ileri sürülmüşse o iddiaya karşı gerçeği anlatıyor. Niye rahatsız oluyorsunuz? Yalanın propagandasını yapmak serbest, iftira atmak serbest. Sosyal medyada buna ilişkin birçok site kurdular. Devletin kaynaklarıyla, devletin parasıyla iftira attırıyorlar. Bunlar serbest ama buna karşı vatandaşı doğru bilgilendirmek üzere kurulan siteler ve sosyal medya paylaşım hesaplarına yasak getirdiler. Hangi yasağı getirirlerse getirsinler, biz doğru bilgiyi vatandaşa ulaştırmaya devam edeceğiz. Çok güçlü bir yerde olduğumuzu biliyoruz. Çünkü ahlaken doğru yerdeyiz, vicdanen doğru yerdeyiz. Milletin vicdanı ve ahlakıyla bu yasaklamalara karşı gerçekleri yaymaya devam edeceğiz.
“İddianamede 560 milyar yolsuzluk, dağıtılan bin 200 cep telefonu, para dolu valizlerin hiçbiri yok”
Devletin bütçesinden ve özel kaynaklardan hesap edemeyeceğimiz paraları kullanan dezenformasyon yapısı, bu propaganda yapısı neden ısrarla bizim bir internet sitesi, bir sosyal medya paylaşımı platformlarımızı kapatmaya çalışıyorlar, telaşları ne? Çünkü suçüstü yakalandılar. Günlerdir havuz medyasında, kanallarda, televizyonlarda, o bütçeledikleri, pompaladıkları yerlerde anlatıyorlardı ya, neler vardı neler. İddianame çıktı. Var dedikleri neler yok? Mesela ‘560 milyar TL'lik yolsuzluk’ diyorlardı. Şimdi iddianame çıktı. Yok 560 milyar. Nereye gitti? Uçtu. Yalan olduğu ortaya çıktı. ‘Bin 200 cep telefonu dağıtıldı’ diyorlardı. Nerede? Yok iddianamede. Uçtu. ‘Pandemide bin 388 konser yapmışlar gibi yolsuzluk yapmışlar’ diyorlardı. Nerede iddianamede? Hiçbir yerde yok. Bu yalan uçmuş iddianamede. ‘2 milyon dolar parke döşemelerinin altından’ diyorlardı. Nerede? Yok. Yalan olduğu çıktı meydana. ‘Para dolu bavullar’ diyorlardı. Biz ‘jammer’ diyorduk. Yok iddianamede. ‘Mustafa Akın'ın evinden para kasasında paralar çıktı’ dediler. Yok iddianamede. Hangi birini söyleyelim? Suçüstü yakalandılar. Bu yalanları tek tek ortaya çıktı.
“İddianamede hayırseverlerin kreş yapması suç sayılmış”
Bu iddianamede bir şey daha ortaya çıktı: Bu iddianamede vatandaşın bağış yapması, hayır yapması suç sayılmış. Mesela market kartı dağıtmak suç sayılmış. Gıda paketi bağışı almak suç sayılmış. Hayırseverlerin kreş yapması, yurt yapması suç sayılmış. Yöntem çok basit: Önce iş adamını alıp gözaltına alıyorlar, ondan sonra tutukluyorlar, ondan sonra ‘Mallarına çökeceğiz’ diye tehdit ediyorlar, bir kısmının mallarına çöküyorlar, arkasından diyorlar ki bu ifadede ‘Ben bu bağışı zorla yaptım’ dersen etkin pişmanlık hükümlerinden yararlandırırız ve ‘Zorla yaptım’ dersen seni serbest bırakırız. Malına çökmeyiz.’ Kendi rızasıyla kreş yapan, yurt yapan, hayırsever olduğu için sevaba girmek isteyenleri, böyle bir açmazın içerisine sokarak buradan suç üretmeye çalışıyorlar. 15 gizli tanık var, beşi uçmuş. Bu iddianamede alt alta yazdıkları iki şüphelinin ifadesi. İki ifade başlangıcıyla, bitişiyle, noktasıyla, virgülüyle aynı ifade. Satırların sırası bile aynı. Bir virgülü değişik olmaz mı? Olmamış. Niye biliyor musunuz? Tıpkı gizli tanık Meşe’nin ifadesi gizli tanık İlke’ye dönüştürüldüğü gibi bu bize çok somut bir şeyi gösteriyor. Elde hazır ifadeler var. O eldeki hazır ifadeleri ya bir gizli tanığa monte ediyorlar ya etkin pişmanlıktan yararlanacak şüpheli ifadesine monte ediyorlar.
“Şu andan itibaren bir kişinin bile içeride yatması adalet cinayetidir, faili olmayın”
Sonuç itibarıyla bu bir iddianame değil, iftiranamedir. Bu iftiranamenin ipliği şimdiden pazara çıkmıştır. Bundan sonra ipliğini pazara çıkarmaya devam edeceğiz. Bunu milletin feraseti, vicdanı ve ahlak duygusuyla yapacağız. Onun için hangi siteyi kapatırlarsa kapatsınlar; örgütlerimizle kapı kapı gezeceğiz. Bu yüzyılın iftirasını millete anlatacağız. Sekiz aydan bu yana insanları haksız yere içeri attınız. Şoförleri sadece iftira beyanlarına dayanarak tutukladınız. Özel kalem müdürlerini görevlerini yapmaktan başka şey yapmadıkları halde itham ederek hapse attınız. Tutuksuz yargılanma esastır. Masumiyet karinesinin doğal sonucudur. Mahkeme kesin hüküm verinceye kadar bunlar masumdur. O zaman masum insanları içeride yatıramazsın artık. Bu saatten sonra toplayacağın delil yok. Dokuz gün sonra bu iddianame ya kabul edilecek ya kabul edilmiş sayılacak. Bu saatten sonra karartılacak bir delil de yok. Ve masumiyet karinesi esastır. O yüzden derhal tutuklular tahliye edilmelidir. Şu anda bütün bu vicdansızlık, bütün bu ipliği pazara çıkmış iftiranameye dayanarak bir gün bile bir kişinin içeride yatması adaletin paramparça edilmesi, ayaklar altına alınması adalet cinayetidir. Şu andan itibaren bir gün dahi tutuklu bırakmak adalet cinayetidir. Bu cinayetin faili olmayın, hakimlere söylüyorum.
“Canlı yayını yapalım, TRT trollük yapmaktan kurtulsun”
Canlı yayını başından beri söylüyoruz, kanun teklifini verdik. Hadi savcılar iddianamemizin arkasındaysanız, savcıların lojistik desteğini sağlayan yandaş kanallar, yandaş yorumcular iftiranamenizin arkasındaysanız canlı yayın. Yapalım canlı yayını hem devlet televizyonu TRT trollük yapmaktan kurtulsun hem televizyonlar sizden istediğiniz şekilde versin, vatandaş her şeyi görsün. Ekrem İmamoğlu'nun yüzüne bakarak sorsunlar. Ekrem İmamoğlu da herkesin yüzüne bakarak anlatsın. Oradaki belediye başkanlarımız, bürokratlar, masum insanlar milletin gözü önünde müzakere etsin. Duruşmanın, yargılamanın açıklığı esas değil mi? Hadi buyurun. 3 bin 741 sayfalık iftiranamenin zerre kadar arkasındaysanız hadi bakalım. Halep oradaysa arşın burada. Sonuç itibarıyla biz yol arkadaşlarımıza güveniyoruz. Yenmiş bir kuruş haram yoktur. Ortada bir kuruş yolsuzlukla izah edilebilecek bir para yoktur. İddianamede böyle bir şey anlatılmamıştır. Ama çok büyük bir adalet cinayetiyle karşı karşıyayız. Ve derhal bu adalet cinayetine son verilsin diyoruz.”
“Ek iddianamelere ihtiyaç duymaları FETÖ’vari bir yöntemdir”
Açıklamalarının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtlayan Tezcan, ek iddianameler geleceği iddialarına ilişkin soruya şu yanıtı verdi:
“İddianamenin yeterli olmadığı açık. Bununla vatandaşı ikna edemediklerini, edemeyeceklerini gördüler. Onun için ek iddianamelere ihtiyaç duyabilirler, ek operasyonlara ihtiyaç duyabilirler. Bu hukuka uygundur demiyorum. Böyle bir şey hukuka aykırıdır. Böyle bir şey yapabilmeleri FETÖ vari yöntemdir. Dünden bu yana söylenen bu meseleler, daha önce de soruşturma savcısının buna benzer bir ifadesi vardı. Bu bir şeyi gösteriyor: ‘Biz FETÖ'cülerin izinden devam ediyoruz’ demektir. ‘O yöntemleri uygulayacağız ve devam ettireceğiz. Bu soruşturmalarla ilgili şu anda tatmin edici bir sonuç elde edemiyoruz ama herkesi töhmet altında bulunduracak bu yargı operasyonu devam edecek’ demektir. Oysa sekiz aydan bu yana insanlara eziyet ederek, cezaevinde tutarak, zorla mallarına ve özgürlüklerine kast ederek, hatta sağlıklarına kastederek etkin müfterilik çerçevesinde iftiralar aldınız. Buna rağmen bunlar yetmediyse yeni operasyon işaretleriyle toplumun huzurunu bozmamalarını tavsiye ederiz. Bu yargı pratiğinde hukuka aykırı bir uygulamadır. Bu FETÖ'cü yargıç ve savcılar tarafından yargı pratiğimize eklenmiştir. Terk edilmesi gereken bir yöntemdir. Umarım sadece yorumdan öteye geçmez.”