Karaca, açıklamasında Cumhuriyet'in büyük mirası olan TBMM'nin 105 yıllık saygınlığının "büyük yara aldığını" belirterek, "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir' şiarının Meclis Genel Kurulu’nda duvarda bir dekor olarak kullanıldığı itiraf edilmiştir" dedi. Anayasanın yalnızca iktidarın menziline göre hatırlanan bir metin haline geldiğini, yargı bağımsızlığının siyasal keyfiyetin aparatı, yasama organının ise yürütmenin dolaylı memuru olduğunu vurguladı.

"Anayasa Bilerek ve İsteyerek İhlal Edildi"

Hatay halkının kendi temsilcisi olarak Can Atalay'ı seçtiğini, Anayasa Mahkemesi'nin de bu iradeye saygı duyulması gerektiğini açık ve bağlayıcı kararıyla ifade ettiğini hatırlatan Karaca, kendi TBMM Genel Kurulu'ndaki tutumunun da yasama organının hukuk içinde kalma yükümlülüğünün ifadesi olduğunu belirtti. Ancak tüm bunlara karşılık AYM kararının uygulanmaması, yürütmenin siyasal tercihine teslim edilen bir yargı düzeni ve TBMM Başkanvekiline uygulanan kurumsal ambargonun ibret verici olduğunu söyledi.

"Tarafsızlık İhlali ve Sistematik Temsiliyet Ambargosu"

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş'un, Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay kararını Meclis'te okutmaması nedeniyle oturum yönettirmeme tutumunu "açıkça tarafsızlık ihlali" olarak değerlendiren Karaca, bunun Kurtulmuş'un bireysel bir tasarrufu olmadığını, doğrudan doğruya muhalefete uygulanan sistematik bir temsiliyet ambargosu ve Kurtulmuş'un da bu ambargoya teslimiyet beyanı olduğunu ifade etti.

Karaca, bu tutumun, TBMM'yi yürütmenin sadakat memurluğuna indirgeyen iktidar anlayışının yasama erkini partizan bir vitrinin ötesine taşımak istemediğini gösterdiğini savundu. Hedef alınan kişinin kendisi değil, anayasanın bağlayıcılığı, hukukun üstünlüğü ve milli iradenin temsili kudreti olduğunu vurguladı.

"Saray Vesayetinin Temsilcisi"

Anayasa'nın "Başkanlık Divanı" başlıklı 94. ve "İçtüzük, siyasî parti grupları ve kolluk işleri" başlıklı 95. maddelerini hatırlatan Karaca, İçtüzük hükümlerinin siyasi parti gruplarının Meclis faaliyetlerine üye sayısı oranında katılmalarını sağlayacak şekilde düzenlendiğini belirtti. Bu hükümlerin TBMM'nin bütün siyasal parti grupları tarafından "birlikte" yönetimini güvence altına almak için düzenlendiğini ifade etti. TBMM Başkanı'nın, Anayasa'nın 95. maddesindeki "güç oranında temsil ilkesi" ve bugüne kadarki uygulamalar dikkate alındığında, İçtüzüğün 15. maddesindeki yetkisini, Genel Kurulu sadece kendi belirlediği Başkanvekilleri tarafından yönetilmesine karar verme şeklinde kullanamayacağının da açık olduğunu söyledi.

Karaca, bu tutumu "açıkça Anayasaya meydan okumak" olarak nitelendirerek, "Sayın Numan Kurtulmuş’un Sayın Celal Adan ve Bekir Bozdağ tercihindeki ısrarı, millet iradesini değil, yürütmenin siyasal mühendisliğini esas alan bir tutumdur ve bu da Meclis’te, hukukun gereğini yapanlar değil, iktidarın konforunu koruyanlar makbul sayılıyor demektir. İktidarın konforunu korumayı tercih eden Sayın TBMM Başkanı tarafsızlığını ihlal etmiştir" dedi.

"Milletin Sesini Kısmaktır"

"TBMM çatısı altında anayasanın açık hükümlerini yok sayan, temsil hakkını siyasal sadakat filtresinden geçiren bir rejim inşasının açıkça itirafıdır" diyen Karaca, bir başkanvekilinin anayasal görevini yerine getirmesi bir "suç" olarak görülüyorsa, ortada artık Meclis iradesi değil, Saray vesayeti olduğunu ve Kurtulmuş'un Saray vesayetinin temsilcisi olduğunu ilan ettiğini ifade etti.

Karaca, açıklamasını şu sözlerle tamamladı: "Kürsünün susturulması, milletin sesini kısmaktır. Temsil hakkının kısıtlanması, milletin iradesinin gaspıdır. Bu Meclis, iktidarların değil milletin evidir. Hiçbir siyasal iktidar, milletin teslim ettiği egemenlik hakkını gasbedemez. Hiçbir kimse, anayasanın üzerine çıkamaz. Hiçbir Meclis Başkanı da milletin seçtiği bir vekilin iradesini, Anayasa hükmüne sadık bir Başkanvekilini yok sayarak TBMM’nin saygınlığına gölge düşüremez. Bu kürsü, talimatla değil anayasa ile konuşur. Bu çatı, iktidarın üstünlüğüne değil hukukun üstünlüğüne dayanır. Milletin seçtiğini susturmak, milli iradeye karşı işlenmiş bir darbe girişimidir. Bu darbe girişimi ana muhalefetin başkanlık divanındaki Anayasal güvence altındaki güç oranında temsiliyet hakkına yöneliktir. Bu tutum Anayasa Mahkemesi’ne, Anayasaya sadakat yeminine (bağlı kalanlara) ve Anayasaya yönelik açıkça meydan okumaktır. Ama biz susmayacağız; çünkü biz susarsak Meclis, sadece duvarlardan ibaret kalır."