Röportaj: Egecan Türkmen

“Merhaba, öncelikle kendinizi sonra sendikanızı tanıtarak başlar mısınız? Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası nasıl kuruldu? Temel talepleri neler?”

Merhabalar. Burcu Çıra ben, 11 senedir özel sektör öğretmenliği yapıyorum, branşım matematik. Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası’nın İstanbul İl Sözcüsüyüm. Sendikamız dört sene önce özel sektör öğretmenlerinin sayısız güvencesizlik, ağır çalışma koşulları, sömürü ve hak gasplarına karşı “öğretmenler daha fazla sömürülmeyecek ve örgütlenerek mücadele edecek” düşüncesiyle faaliyete başladı. İlk başta tabii ki en yaşamsal talep olan ücret talebi ile yola çıktık. Elimizden alınan taban maaş yasası hakkını yeniden kazanacağız diyerek mücadeleye fiilen başladık. Başlıca taleplerimiz taban maaş hakkı, belirsiz süreli sözleşmelere tabi tutulmak, Eğitim ve Güzel Sanatlar işkolunun kurulması, özlük haklarında kamu ile eşitlenmek ve eşit işe eşit ücret olarak aktarabilirim.


“Siz uzun yıllardır sendika hareketinin içindesiniz. Yaşadığınız mücadelede ne gibi kazanımlar elde ettiniz?”

Sendikal zeminde mücadele vermenin elbette zorlukları var. Çünkü karşımızda tek bir patron yok, binlerce patron var ve biz her biriyle ayrı ayrı mücadele etmek zorunda kalıyoruz. Yani bu mücadele şirketlere, holdinglere karşı verilen bir mücadele esasen. Güç, uzun erimli ve meşakkatli bir yol bizimkisi. Bunca güçlüğe rağmen çokça kazanım elde ettik. Birçok köklü okulda öğretmenlerin talepleri ve öncülükleri ile direnişler ve eylemler örgütledik. Buralardan öğretmenlerin taleplerinin iyileştirilmesi ile çıktık. Maaşlarda ve özlük haklarında iyileştirmeler sağlandı. Ara tatil ve yarıyıl tatillerinde, resmi günlerde öğretmenlerin çalışmaması gerekir, bu Yasada sabittir. Ancak kurumlar bu yasayı ihlal ederek öğretmenleri çalıştırıyordu. Yaptığımız kurum ziyaretleri ve teşhir mekanizması ile aynı zamanda şikayetlerde bulunarak büyük ölçüde bu usulsüzlüğü ortadan kaldırabildik. Aynı zamanda Ocak ayında ara zam söz konusu bile değildi bizim için, bunun fiili mücadelesini vererek çokça kurumda iyileştirmeler elde ettik. Biz kurum önlerinde önceden bildiri çalışmaları yapamazdık, öğretmenlerle temas edemezdik, kurum yöneticileri bizimle kavga ederdi. Ancak son zamanlarda gördüğümüz bizi kurumların içine kendilerinin davet etmesi oldu. Meşruluğumuzu tanımak zorunda kalıyor tüm muhataplarımız, bu meşruluk en resmi muhataplara kadar ulaşıyor artık.


“Bu zamana kadar verdiğiniz mücadelede yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz? Özel okul sahipleri mi, yoksa Milli Eğitim Bakanlığı mı, ya da veliler mi sendikal mücadelenizin karşısında daha çok durdu?”

Esasen yaşadığımız her gün bir sorunla karşılaşıyoruz. Bu kimi zaman patronlar tarafından ama her zaman Millî Eğitim Bakanlığı tarafından oluyor. Bir öğretmenin sigortasız çalıştırılabiliyor olması, asgari ücretin dahi altında ücret alabilmesi, on aylık sözleşmeler ile karşı karşıya gelinmesi ve sendikal örgütlenmenin önünde patronlar tarafından engellerin oluşturulması… Bunların hepsi denetimsizlik, cezasızlık; yani bu suçları işleyen patronlara adeta ödül verilmesi, MEB’in personeli olduğu öğretmenlere karşı yerine getirmediği sorumluluklardan ötürüdür. Sendikalı olduğu ya da toplu şekilde sendika ile birlikte hareket ettikleri için öğretmenler topluca ya da bireysel işten çıkarıldı. Hem öğretmenlerin anayasal hak olan sendikalaşma hakkı gasp edildi hem de geride kalan öğretmenlere gözdağı verildi. Biz sendika olarak defalarca Yusuf Tekin’e seslendik. Resmi mail yazışmaları, danışmanlıklarına telefon ile ulaşarak, sosyal medyamızdan seslenerek, fiili eylemler ve büyük direnişler örgütleyerek sesimizi duyurmaya çalıştık. Ancak Tekin, kimi zaman bizi duymamayı, kimi zaman da yok saymayı tercih etti. Kendisinin duyduğu bir tek patronlar oldu, bu yüzden O’na “Patronların Bakanı” diye seslendik.


“Güncel gündem ve haklar: Öğretmenlerin ücret, güvence ve mesleki itibar gibi temel talepleri konusunda son durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel sektör öğretmenlerinin yaşadığı ekonomik zorluklar, artan hayat pahalılığı karşısında ne durumda?”

Elbette tek sorunumuz ücret sorunu değil, ancak bu en yakıcı olanı. Asgari ücretin altında çalıştırılan binlerce öğretmen var. Bu suçtur, ancak Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili muhataplar suç işlendiğini bildikleri halde kurumlara bir yaptırımda bulunmuyor, hatta denetim dahi yapmıyor. Bundan eminliğimiz şuradan geliyor; öğretmenlerin sendikamıza yaptığı sayısız şikayetler sonucu ziyaret ettiğimiz kurumlarda bizzat kendimiz ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nü arayıp denetim istiyoruz. Orada hukuksuzluk yapıldığı anda gelmemelerinden biliyoruz. Kurum patronları Milli Eğitim Müdürlükleri ile kanka olmuş, ortalığı toparladıktan sonra kurumlara davet edip yemek ısmarlayarak “bir sorun yok” raporu alıyorlar. Mehmet Şimşek birkaç yıl önce Orta Vadeli Programı açıkladı, geçtiğimiz günlerde de Resmî Gazete’de OVP yayımlandı. Programda birçok yatırımdan ve ülkenin ekonomik büyümesinden bahsediliyor, ancak biz emekçiler bu büyümeden faydalanamıyoruz. Aksine bizim emeğimize ve sırtımıza basılarak, cebimizden alınanlar holdinglere servet transferi olarak aktarılıyor. Bu yüzden giderek yoksullaşıyoruz, sağlıklı beslenemiyor, hastalanıyoruz, geçinemiyoruz, psikolojik ve fiziksel meslek hastalıklarına veya iş cinayetlerine maruz bırakılıyoruz. Ek iş yapmak için inşaat şantiyelerinde çalışırken iş cinayetinde hayatını kaybeden, intihara sürüklenen, istemediği ama mecbur kaldığı için sektör değiştiren binlerce öğretmen var.


“Sendikal mücadele: Özel sektör öğretmenlerinin örgütlenme süreçlerinde karşılaştığı en büyük zorluklar nelerdir? Sendika olarak bu engelleri aşmak için hangi stratejileri izliyorsunuz?”

Sendikalı olduğu bilinen öğretmenler mobbinge maruz kalabiliyor veya doğrudan uydurma gerekçelerle işten çıkarılabiliyor. Bu her zaman böyle olmasa da yaygın bir hak ihlali. Yakın zamanda Kocaeli’nde gündeme gelen patronların WhatsApp gruplarında adeta çeteleşerek öğretmenlerin fişlenmesi açığa çıktı. Bu yazışmalarda kurumdaki haklarını alamayan ve sendikaya ulaşan öğretmenler için patronların sendikayı aramış “bizden uzak dursun” diye adını soyadını da verdiği, ve öğretmenlerin iş yaşamını bitirmeye yönelik adeta cümleleri okuduk. Ama bunlar bizi korkutmuyor, daha fazla öfkelendiriyor. Çünkü şu anı yaşamak evet zor, ama aynı zamanda örgütlülüğümüzden doğan korkunun da göstergesidir. Buradan tüm özel sektör öğretmenlerine yalnız olmadıklarının, birlik olmamız gerektiğinin ve bu sömürünün üstesinden yalnızca örgütlü mücadeleyle gelineceğinin çağrısını yapmış olalım.

Öğretmen Sendikası

Geçen Sene 26 Mayıs'ta bir direniş süreci yaşamıştınız biraz bahseder misiniz?

Geçen sene 26 Mayıs’ta Ankara’da Meclis Parkı’nda 52 gün süren fiili bir mücadelemiz oldu. Biz buna “Eğitim Nöbeti” adını verdik. Orada bir çok eylemlilik halimiz, gözaltı saldırıları ama aynı zamanda güçlü dayanışmalar ve meşruluğumuz ön planda oldu. Biz mücadelenin son zamanlarına geldiğimiz günlerde Ankara’da Mogan Oteli’nde Yusuf Tekin’in bizim dışımızdaki eğitim paydaşları ile yaptığı bir toplantı oldu. Biz eğitimin büyük bir parçasıyız diyerek otelin önüne gittik ve yaklaşık 7 saat açlık ve susuzlukla süren bir oturma eylemi gerçekleştirdik. Bizi yok Sayan bakan gece saat 12.00’yi geçtiğinde toplantı çıkışı yanımıza gelerek bizimle görüşme yapacağını söyledi, Sendika MYK üyelerimizden oluşan bir heyet görüşmeye girdi. Bu görüşmede Bakan Tekin bize taban maaşı yasaya değil ama yürütmeliğe koyacaklarının sözünü verdi. Ama her zaman olduğu gibi yine sözünde durmadı. Biz de bunun üzerine bu sene haziranın sonunda İstanbul’dan Ankara’ya taleplerimizi genişleterek ve daha kararlı bir şekilde kilometrelerce yürüdük. Yol boyunca polisin engelleme çabaları, sözlü münakaşa ile basınçları bitmedi ama bu bizi yıldırmadı ve yürümeye devam ettik. güzergahımız boyunca usulsüzlük ve hak gaspları uyguladığını bildiğimiz özel öğretim kurumlarının ve ilçe MEM’ler önünde açıklamalar yaptık. Ankara’ya vardığımızda il temsilciliğimize varmaya çok az kala polis tarafından hızlıca ablukaya alındık. Bir müzakere zemini dahi kurulmadan şiddetle gözaltına alındık. Biz göz altındayken arkadaşlarımız sendika önünde açıklamalar yaparak dayanışma çağrılarında bulunarak öfkeli ve hareketli çağrılar ve bekleyişi örgütledi ve bizi gururlandığımız bir karşılama ile kucakladılar. Biz o gün bu saldırının bizi sindirmediğini, aksine öfkelendirdiğini kararlı bir şekilde gösterebilmek için geceli gündüzlü sendika önünde, yani sokakta nöbet tutacağımızı söyledik ve yaptık.
Bu kararlılığızın karşılığını olumlu olarak üçüncü günde aldık. Milli Eğitim Komisyonu Başkanı Sayın Ayşen Gürcan bizimle görüşmek istedi. Kendisinin eşliği ile Milli Eğitim Komisyonu’nda yer alan ve aynı zamanda da muhatabımız olan eğitim camiasındaki kimi isimlerle, ayriyeten de Çalışma Genel Müdürlüğü ile görüşmelerimiz oldu. Bu görüşmelerin sonunda sendikamız, Milli Eğitim Komisyonu, Patron derneklerinin baskanlari ve Çalışma Bakanlığı ortaklığında bir toplantı yapılması kararı alındı. Normal süreçte temmuz ayinin sonunda bu toplantıyı yapacaktık ancak Kamu Çerçeve Protokolü ve MESS süreci görüşmeleri toplantımızın ertelenmesini yol açtı. Bu ay içinde bu toplantının gerçekleşeceğini umuyoruz ve bu konudaki temaslarımız karşılıklı olarak devam ediyor. İnanıyoruz ki mutlaka ama mutlaka biz kazanacağız. Çünkü direnenler mutlaka kazanır.

Eğitim Politikaları: Milli Eğitim Bakanlığı'nın özel okullara yönelik politikalarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Özel okulların denetimi ve öğrencilere sunulan eğitimin kalitesi konusunda sendika olarak ne gibi talepleriniz var?

Bir yanda niteliksizleşen, garabet bir müfredat ile eğitimi bilimden koparan, okullarda çocukların hijyene, sağlıklı ve ücretsiz gıdalara erişememesi, MEB’in kimi cemaat, tarikat ve Ülkü Ocakları gibi ideolojik yapılar ile iş birliği, velilerin devlet okullarını tercih etmemesine; ne kadar niteliksiz olduklarını bilse de en azından güvenlik algısı için özel okulları seçmesine yol açıyor. Veliler buralarda yaşanan sorunların farkında ama parasız ve nitelikli eğitim hakkından yani yurttaşlık hakkından fiilen kovulmuş olarak seçeneksiz bırakılıyor.

Özel Sektör Öğretmenleri Bir Arada

Özel sektörde çalışan öğretmenlerin, eğitim emekçilerin ve velilerin sorunu sizce nedir? Velilerin tutumu nasıl olmalı sizce?

Özel öğretim kurumlarında çalışan eğitim emekçileri bunca güvencesizlik ve geçim sorunu ile uğraşırken mutlu olamıyor. Haliyle bu derslerde öğrencilere de yansıyor. Eğitimin niteliksiz, bilimden uzak, yalnızca kâr odaklı bir ticari amaç olarak görülmesi, öğrenci ve velilerin birer müşteri olarak değerlendirilmesi patronların avucunu kaşındırırken velilerin cebini, öğrencilerin geleceğini, öğretmenlerin yaşamını çalıyor. Tek kazananın patronlar olduğu bu düzlemde öğretmenler, veliler ve öğrenciler birlikte hareket etmeli. Çünkü eğitim çürümesi toplama yürümesi demektir ve bunun tam karşısında duruyoruz. Kimi okul eylemleri ve direnişleri yaptığımızda velilerden büyük destekler gördük ancak bunu daha genele yayılması en doğrusu olacaktır.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı? ve TİS sözleşmelerinde bulunma süreciniz hakkında da bizlere bilgi verir misiniz?

Özel sektör öğretmenleri çok zorlu koşullarda yaşamaya çalışıyor. Asgari ücret dolaylarında, bazen altında sözleşmelerle uzun çalışma saatleri, angarya iş yükü, mobbing, kadın öğretmenlerin maruz kaldığı cinsiyet eşitsizliği, tacizler derken sigortasız, kaçak çalıştırılan öğretmenlerin sayısı hiç de az değil. Bizim talebimiz bu sömürü ve holdingci düzeninin ortadan kalkması. Biz resmî ve fiili üye sayısı 16 binleri aşan, iş kolunda işçi sendikası olup en kalabalık üye sayısına sahip bir sendikayız. 10 no’lu iş kolundan çıkmak istiyoruz. Çünkü bu iş kolu torba iş koludur. Yaklaşık 45 milyon emekçinin yer aldığı bu iş kolunda birbirinden alakasız meslek grupları bulunmakta. Sayısal loto çalışanları, tuvalet temizliğinden sorumlu emekçiler, avukatlar, büro, market çalışanları, öğretmenler… Bu iş koluna torba dememizin sebebi bu. Burada yer alan sendikalar 45.000 barajını aşmak zorunda. Biz istiyoruz ki eğitim ayrı bir iş kolu olarak kurulsun, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) yapabilelim. Bu iş kolunda bu haliyle TİS yapabilmek imkansıza yakın, sarı sendika olmanız gerekir ve örgütlenmenin önünde büyük bir engel olarak yer alıyor. Başka bir talebimiz ise belirli süreli sözleşmelerin kaldırılarak belirsiz süreli sözleşmelere tabi tutulmak. Kurs merkezlerinde öğretmenlere usulsüz şekilde 10 aylık sözleşmeler dayatılıyor, kolejlerde sözleşme 12 aylık yapılsa bile 10 aylık gibi usül işletiliyor. Öğretmenler sene sonunda sözleşme süresi bitti denilerek işten çıkarılıyor, yaz maaşı verilmiyor tazminat verilmiyor. Dolayısıyla hem hak gasplarına maruz kalıyoruz hem de her sene iş aramak zorunda kalıyoruz. Keza, rehabilitasyon merkezlerinde durumlar daha da fecaat. 10 aylık sözleşmeler, elden maaş verme, uzun çalışma saatleri, ağır çalışma koşullarının yanında çok düşük ücretler… Dahası buralarda kurumlar özel gereksinimi olmayan çocukların ailelerine ulaşıp para karşılığında kurumlarına yazdırıyorlar. Çünkü patronlar burada öğrenci başına devletten teşvik alıyor. Bu açıkça istismardır. Talebimiz esaslı denetimler, caydırıcı cezalar ve gerekirse bu tür kurumların kapatılması. Bir diğer talebimiz ise belirsiz sürede sözleşmelere yeniden geçilmesi. Yeniden diyorum çünkü 2013 yılına kadar bu hakkımız da vardı.

bizler özel sektörde çalışırken ağır iş yüküne, türlü güvencesizliklere ve özlük haklarından yoksun çok düşük ücretlere maruz kalıyoruz. Özelde çalışan bir öğretmen 40 saatin karşılığında ortalama 35-40 bin TL bantlarında ücret alırken, kamuda çalışan öğretmenler 15 saatin karşılığında minimum 50 bin TL ücret alıyor. Biz aynı işin daha fazlasını yaptığımız halde bu eşitsizliği yaşamak istemiyoruz. Eşit işe eşit ücret talebimiz var.

Dediğim gibi uzun ve meşakkatli bir yol var önümüzde ama bu yol öğretiyor ve mücadele ettikçe kazandırıyor. Yüz binlerce özel sektör öğretmeninin tek bir kurtuluş yolu var hep birlikte Sendikasında örgütlenmek ve kenetlenerek sömürü düzenine karşı mücadele etmek.