Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), 2023 Dünya Nüfus Durumu Raporu’nu yayınladı. UNFPA, “Rapora katkı sunan 68 ülkeden alınan verilere göre; kadınların ve kız çocuklarının yüzde 24’ü cinsel ilişkiye ‘hayır’ diyemiyor ve yüzde 11'i gebelik önleyici yöntem kullanımı ile ilgili kendi kararlarını alamıyor” açıklamasını yaptı. UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem ise “Kadınların bedenleri, nüfus hedeflerinin esiri olmamalı. Nüfus büyüklüğünden bağımsız olarak gelişen ve kapsayıcı toplumlar inşa etmek için nüfus dinamikleri hakkında nasıl konuştuğumuzu ve nüfus değişikliklerine ilişkin planlarımızı tamamıyla yeniden düşünmeliyiz” değerlendirmesini yaptı.

UNFPA’nın 2023 Dünya Nüfus Durumu Raporu, “8 Milyar Yaşam Sonsuz Olasılıklar: Haklar ve Seçimler Üzerine” başlığıyla bugün yayınlandı. 1978 yılından beri her yıl yayınlanan rapor, cinsel sağlık, üreme sağlığı ve hakları alanındaki sorunlara odaklanıyor.

UNFPA’nın, nüfus artışı ve azalışına dair kaygıların ele alındığı raporla ilgili yazılı açıklamasında, “Yeni veriler, nüfus ile ilgili kaygıların yaygın olduğunu ve hükümetlerin doğurganlık oranlarını artırmayı, düşürmeyi veya sürdürmeyi amaçlayan politikalara giderek daha fazla odaklandığını ortaya koyuyor. Ancak UNFPA’nın bugün yayınlanan Dünya Nüfus Durumu raporuna göre, doğurganlık oranlarını etkilemeye yönelik politikalar genellikle etkisiz kalıyor ve kadın haklarına zarar veriyor. '8 Milyar Yaşam, Sonsuz Olasılıklar: Haklar ve Seçimler Üzerine' isimli UNFPA raporu, nüfus tartışmalarının nasıl çerçevelendiği ile ilgili radikal bir yeniden düşünme çağrısında bulunuyor; politikacıları ve medyayı, nüfus patlamaları ve düşüşleri hakkındaki abartılı ve kaygı yaratan söylemleri terk etmeye çağırıyor. Liderler, insanların ne kadar hızlı ürediğini sorgulamak yerine, bireylerin, özellikle de kadınların kendi üreme seçimlerini özgürce yapıp yapamadıklarını sorgulamalı ki bu sorunun cevabı çoğu zaman ‘hayır’” denildi.

NATALİA KANEM: KADINLARIN BEDENLERİ, NÜFUS HEDEFLERİNİN ESİRİ OLMAMALI

Açıklamada, UNFPA İcra Direktörü Dr. Natalia Kanem’in konuya ilişkin “Kadınların bedenleri, nüfus hedeflerinin esiri olmamalı. Nüfus büyüklüğünden bağımsız olarak gelişen ve kapsayıcı toplumlar inşa etmek için nüfus dinamikleri hakkında nasıl konuştuğumuzu ve nüfus değişikliklerine ilişkin planlarımızı tamamıyla yeniden düşünmeliyiz” değerlendirmesine de yer verildi. Açıklamada şunlar kaydedildi:

“ZORLA KISIRLAŞTIRMA VE ZORLAYICI DOĞUM KONTROLÜ İLE NÜFUS ARTIŞINI YAVAŞLATMA ÇABALARI, İNSAN HAKLARINI CİDDİ ŞEKİLDE İHLAL EDİYOR”

“Bu yılki Dünya Nüfus Durumu Raporu’na veri sunan 68 ülkede, kadınların ve kız çocuklarının yüzde 44’ü cinsellik, gebelik önleyici yöntem kullanımı ve sağlık hizmeti alma konularında hâlâ bedenleri ile ilgili bilinçli kararlar alma hakkına sahip değil ve dünya çapında yaklaşık 257 milyon kadının karşılanmamış, güvenli ve güvenilir aile planlaması ihtiyacı var.

Tarih, doğum oranlarını artırmak veya azaltmak için tasarlanan doğurganlık politikalarının genellikle etkisiz olduğunu ve kadın haklarına zarar verebildiğini gösteriyor. Birçok ülke, kadınlara ve eşlerine mali teşvikler ve ödüller sunarak daha büyük aileler oluşturmak için programlar başlattı ancak doğum oranları, kadın başına iki çocuğun altında kalmaya devam ediyor. Zorla kısırlaştırma ve zorlayıcı doğum kontrolü yoluyla nüfus artışını yavaşlatma çabaları da insan haklarını ciddi şekilde ihlal ediyor. Aile planlaması, doğurganlık hedeflerine ulaşmak için bir araç olarak değil, bireyleri güçlendirme aracı olarak kullanılmalıdır. Kadınlar, uzmanların ve yetkililerin baskısından bağımsız olarak ne zaman ve kaç çocuk sahibi olmak istediklerine kendileri karar verebilmelidir.

Rapor, hükümetlere doğum izni programları, çocuk vergi indirimi, iş yerlerinde toplumsal cinsiyet eşitliğini teşvik eden politikalar ve cinsel sağlık ve üreme sağlığı ve haklarına evrensel erişim gibi toplumsal cinsiyet eşitliği ve haklarını temel alan politikalar oluşturmaları için çağrıda bulunuyor. Ayrıca bu politikaların, ekonomik olarak büyüyen ve nüfuslar nasıl değişirse değişsin dirençli toplumların gelişmesini sağlayacak kanıtlanmış bir başarı formülü olduğunu vurguluyor.”

“KADINLARIN VE KIZ ÇOCUKLARININ YÜZDE 24’Ü CİNSEL İLİŞKİYE ‘HAYIR’ DİYEMİYOR”

Rapordan öne çıkan başlıklar ise şöyle aktarıldı:

“Rapora katkı sunan 68 ülkeden alınan verilere göre; kadınların ve kız çocuklarının yüzde 24’ü cinsel ilişkiye ‘hayır’ diyemiyor ve yüzde 11'i gebelik önleyici yöntem kullanımı ile ilgili kendi kararlarını alamıyor.

8 ülkede yapılan bir araştırma, dünya nüfusu ile ilgili medyadaki tartışmalara maruz kalan kişilerin, küresel nüfusu ‘çok yüksek’ görmeye daha yatkın olduğunu gösteriyor.

Küresel demografi hızla değişiyor. İnsanların 3’te 2’si düşük doğurganlık koşullarında yaşıyor. 2050 yılına kadar küresel nüfusta öngörülen artışın yarısını 8 ülke oluşturacak (Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mısır, Etiyopya, Hindistan, Nijerya, Pakistan, Filipinler ve Birleşik Tanzanya Cumhuriyeti) ve dünyanın en kalabalık ülkeleri sıralamasını önemli ölçüde değiştirecek.

İklim değişikliği için doğurganlığı suçlamak, en büyük karbon salınımı sorumlularını dışarıda bırakıyor. 8 milyar insandan yaklaşık 5,5 milyarı, karbon emisyonuna katkıda bulunmak için gerekli parayı (günde yaklaşık 10 dolar) kazanmıyor bile.

Yakın tarihli bir BM araştırması, iş gücünde daha fazla toplumsal cinsiyet eşitliğinin, yaşlanan ve doğurganlığın düşük olduğu toplumlarda ekonomileri kalkındırmak için kadınların daha fazla çocuk yapması için üretilen politikalardan çok daha etkili olacağını gösteriyor.”