DEM Parti Meclisi (PM), Genel Merkez'de toplandı.
Toplantının açılışında konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Eş Genel Başkan Tülay Hatimoğulları'yla Edirne ve Kandıra Cezaevlerine yaptıkları ziyaretlere değinerek, "Tülay Başkan'la birlikte yakın zamanda önce Kandıra Cezeri'nde Figen Yüksekdağ Başkan ve Semra Güzel vekilimizle görüştük. Bir gün sonrasında da Edirne Cezaevi'nde Selahattin Demirtaş Başkan ve Selçuk Mızraklı'yla görüştük. Onlar da bu tarihi süreçte yanımızda birlikte bu süreci yürütmek, mücadele etmek istiyorlardı. Ama siz de bilirsiniz, AİHM'in üç defa ihlal kararına rağmen ve avukatların tahliye talebine rağmen bir türlü bırakılmadılar. Bu süreçte cezaevindeki tutsak arkadaşlarımızın bizimle birlikte bu süreci yürütmeleri, katkı vermeleri aslında sürecin de ayrına yararına olacaktır" diye konuştu.
"Suriye'nin etnik ve mezhepsel çeşitliğini ulus devlet potasında eritmeye çalışmak artık bir çare değil"
Savaş ve güç rekabetinin gittikçe Orta Doğu'da özellikle Suriye'de yoğunlaştığını, savaşın yeni yüzüne dair en güncel örneğin Süveyda'da yaşananlar olduğunu söyleyen Bakırhan, "Dürzi halkına karşı gelişen katliamları ve saldırıları lanetlediğimizi belirtmek istiyoruz. Yani farklı bir inanç durumunda insanların böylesine katledilmesi inançlarının aşağılanması yani sakalların bıyıklarının kesilerek kurşuna dizilmesi kabul edilir gibi değil" ifadelerini kullandı.
Suriye'nin etnik ve mezhepsel çeşitliğini ulus devlet potasında eritmeye çalışmanın artık bir çare olmadığını, Esad'ın yıllarca bunu yaptığını ifade eden Bakırhan, "Süveyda herkes için önemli bir sınav olacaktır. Biz DEM Parti olarak daha önceden defalarca ifade ettiğimiz üzere çözüm ne Şam'ın baskıcı rejimine boyun eğmektedir ne de emperyalist güçlerin ve baskıcı rejimlerin savaşında taraf olmaktır dedik, demeye devam edeceğiz" dedi.
"Silah bırakanların gelip demokratik zeminde mücadele etmelerinin sorumluluğu, bizim ve Meclis'te kurulan komisyonun görevlerinden birisidir"
Tuncer Bakırhan, Türkiye'de, kısa bir sürede çok önemli tarihi anlara tanıklık edildiğini, bunlardan birinin, 1 Ekim'deki Meclis'te tokalaşma, diğerinin 27 Şubat'ta Öcalan'ın yaptığı silah bırakma çağrısı, bir başkasının, 5-7 Mayıs'ta PKK'nin kongresin toplaması ve silah bırakma kararı olduğunu kaydetti. Bakırhan, şunları söyledi:
"Yakın zamanda da Sayın Öcalan'ın videolu mesajı, aslında bu sürecin en önemli çağrılarından birisiydi. 11 Temmuz'da da hep beraber tanıklık ettik. Silahların yakılması töreni vardı. Biz de hem eş başkanımızla hem merkez yürütmeden bir grup arkadaşımızla birlikte oradaydık. Oradaki o tarihi anlara tanıklık ettik. Şık, sade, dolu dolu bir içerik, artık silahlar yerine demokratik hakları kazanmak için demokratik zeminde mücadele etme çağrısının olduğu ülkemize döndük. Oradaki insanların buraya gelip demokratik zeminde mücadele etmelerinin sorumluluğu da aynı zamanda bizim, Meclis'in ve Meclis'te kurulan komisyonun en önemli görevlerinden birisidir. Bundan ötürü çalışmalarımız artarak devam etmeli, artarak da devam edecek. Sadece Haziran ve Temmuz ayı için planladığımız iki bin yerde halk toplantısı hedefine büyük olanda ulaştık. İki ay içerisinde iki bine yakın toplantıda görev alan, rol alan, bu süreci anlatan, oradaki kaygıları gideren, eleştirme önerileri alan, bunu genel merkeze rapor eden siz değerli arkadaşlarımla bu vesileyle selamlamak istiyorum. Çalışmalarımız tabii ki durmayacak. Çeşitli biçimlerde sürecek, devam edecek. Tüm bu çabalarımız niye? Bu çabalar Sayın Öcalan'ın ifade ettiği pozitif demokratik entegrasyon ve bütüncül hukuk içindir. Peki nedir pozitif demokratik entegrasyon? Demokratik entegrasyon bir tarafın kendini diğer tarafa tümüyle teslim etmesi değil, kimi çevreler tarafından biraz öyle anlaşılıyor, asimilasyon hiç değildir. Demokratik entegrasyon, karşılıklı dönüşüm ve katılım esasına dayanarak ortak ve eşit yaşamı, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Yani demokratik toplumdur. Demokratik bir cumhuriyettir. İşte bu yaşam çabasının garantisinin adı da bütüncül hukuktur. Bütüncül hukuk sadece birkaç yasal düzenlemenin adı değildir. Demokratik entegrasyonun aynı zamanda sigortasıdır bütüncül hukuk. Bütüncül hukuk demek geçmiş dönemlerden ders çıkararak bu süreci yasal olarak bağlayıcı ve kurumsallaşmış bir dönüşümle hayata geçirme çabasıdır. Bakın Sayın Öcalan Türkiye ile Orta Doğu'nun karşı karşıya bulunduğu tehlikeleri fark ederek tüm bu adımları tek taraflı bir biçimde bugüne kadar aldı. Eğer iktidar da aynı riskleri görüyor ve aynı ciddiyetle yaklaşıyorsa ülkenin selameti için verdikleri gereken adımlar artık atılmalıdır. Yani neredeyse 3-4 tek taraflı aslında adım atıldı, gelişme yaşanıldı. Ama AİHM kararına rağmen, AYM kararlarına rağmen burada olması gereken Kobani kumpas davasındaki mahpus yoldaşlarımız aramızda değil. Yani sadece bunu belirtmek istemiyorum. Birçok alanda aslında atılması gereken adım var ama artık ivedilikle, ciddiyetle aslında Türk tarafının, Sayın Öcalan'ın ne kadar samimi ve ciddi olduğunu, attığı adımlarla kamuoyu görmelidir. Bunun karşısında da artık yürütme erki gerekli olan adımları bir an önce atmalıdır."
"Süreci uzatmadan herkes üzerine düşen görev ve sorumlulukları bir an önce yerine getirmelidir"
Bakırhan, süreçle ilgili çok yeni gelişmeler olduğunu, süreci, dışarıdan oluşabilecek sabotajlara, provokasyonlara kapalı tutmak gerektiğini belirterek, bunun için de süreci uzatmadan, herkesin üzerine düşen görev ve sorumluluğu bir an önce yerine getirmesi gerektiğini aktardı.
Tuncer Bakırhan, şöyle konuştu:
"Bu gerçeklerden yola çıkarak oluşacak yeni komisiyona çok büyük bir anlam biçtiğimizi belirtmek istiyoruz. Bildiğiniz üzere 12 Temmuz'da Sayın Erdoğan da bu konuda önemli bir aslında konuşma yaptı. Konuşmasında, 'ilk adım olarak TBMM'de komisyon kurulacak, sürecin yasal ihtiyaçlarını konuşmaya başlayacağız' dedi. Bu kısım gerçekten çok önemlidir. Evet bu komisyon geçmiş dönemdeki deneyimlerden dersler almalıdır. Sonuç alıcı ve net olmalıdır. Biraz önce söylediğim gibi süreci zamana yaymadan gereklerini yerine getirmelidir. Bu komisyon, sadece silahları bırakmaya dönük bir çaba içerisinde olmamalıdır. Bu tür şeyler tartışılıyor. Bu sürecin sadece bir yönüdür. Esas konu Kürt sorununda demokratik bir çözüm ve bu çözümün önündeki engelleri kaldırmak iradesidir. Bu komisyon, Türkiye barış modelini yaratabilir. Bu fırsat, bu komisyonun önündedir. Güvenlik bürokrasisi ve yargı da sürece göre adım atmalıdır. Bir süreç yürüyor ama bürokrasi hala eski durduğu yerde duruyor. Yargı zaten bir süreç varmış gibi hiç davranmıyor. Sanırım herhalde biraz onlara ulaşması zaman arıyor. Bu kadar uzaktan izliyorlar. Madem Türkiye barışa niyet etmiş, yargı bu niyetin yeşermesini sağlayacak bir an önce kararlar almalıdır. Cezaevlerindeki durum, yargının vermiş olduğu kararlar ortadadır. Bu sebeple diyoruz ki, gelin tüm enerjimizle on yıllardır beklenen düzenleme ve çözümleri gerçekleştirelim. Yeni dönemi şafağında yeni bir tarih yazalım, demokratik bir cumhuriyet, demokratik bir zemin hep birlikte oluşturalım.
"Yargı beyaz toroslardan inmelidir"
Bazı odaklar, örtük veya açık bir şekilde bu süreci bozmak için ellerinden gelen bütün çabaları ortaya koyuyorlar. Silahların yakıldığı, tarihi anların yaşandığı ve karanlıkların terkedildiği bir dönemde, teslim olun bildirileri atılıp, hala operasyon görüntüleri geliyorsa, Suriye'deki Kürtlerle ilgisi olmayan hareketlilikte bile 'aman Kürt nefes almasın' düşüncesine kaplanlar oluyorsa, dil, kültür, kimlik için çözümü konuştuğumuz bu günlerde Kürtçe müzik dinlediği için bir kadın karnındaki bebekle tekmeleniyorsa, bir savcı tam da Sayın Erdoğan'ın beyaz torosları eleştirdiği gün, masasına beyaz toros koyarak mesaj veriyorsa, yargı sopasıyla muhalifler, seçilmişler susturuluyorsa, sandıktan çıkan irade eziliyorsa, DEM Parti'ye dönük yapay gündemler ve karalama çabaları her gün geliştiriliyorsa, medyada iktidarın sözcüsü kabul edilen kalemlerden barış yerine fitne fesat yayma ateşi çıkıyorsa, Anayasa Mahkemesi'nin aldığı kararlar uygulandığında bundan faydalanan Kürt halkına 'terörist' diye manşet atan, savaşın ve inkarın sözcüleri, halkları birbirine düşürmek istiyorsa kimse kusura bakmasın biz bunlara eyvallah etmeyiz. Sesimizi de sözümüzü de yükselterek doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam ederiz. Haliyle diyoruz ki yargı beyaz toroslardan inmelidir. Hukuk, Kürtçe düşmanlığı mahkum etmelidir. Ana dilimize tekme atma artık son bulmalıdır. Cübbeler, siyasetin pelerini olmaktan çıkmalıdır. Savaş değil, barışı büyüten manşetler atılmalıdır. Siyaset, iftirayla değil, fikirlerle yapılmalıdır."
"Kimse hakem değil, kimse jüri değil; Kürtler de DEM Parti de yarışmacı değil"
Şu anda barışı inşa etmeye çalıştıklarını, bunun mücadelesini verdiklerini anlatan Bakırhan, "Kimseye insan ve söz beğendirme derdimiz yok, böyle bir amacımız da yok. Kimse kusura bakmasın. Onların istediği tipte ve profilde insanlar olmayacağız, onların istediği sözleri asla söylemeyeceğiz. Çünkü onların bugüne kadar uyguladığı politikalar bu ülkeyi çıkmaza, kaosa, krize ve çatışma noktasına getirdi. Kimse hakem değil, kimse jüri değil; Kürtler de DEM Parti de yarışmacı değil. Herkes aklını başına alsın, haddini bilsin. Bizim ne olduğumuzu da ne yaptığımızı da çok iyi bilsinler" değerlendirmesini yaptı.
Bakırhan, 86 milyonun geleceği için, Türkiye'nin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin demokratik çözümü için mücadele ettiklerini belirterek, "Bu davayı başarmak için biz de öz eleştirimizi vermeye sürece uygun dönüşmeye, genişlemeye, büyümeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Bugüne kadar ulaşamadığımız tek bir kişi bile varsa Parti Meclisimiz bunu kendisine sorun edecek ve temas etmediğimiz tek bir kişi, tek bir sosyal, tek bir mahalle bırakmayacaktır. DEM Parti olarak bizler de dilimizden, tempomuza, alışkanlıklarımızdan, davranışlarımıza örgütleme tarzımızdan çalışma programımıza kadar her şeyi büyük bir cesaretle yeniden masaya yatırarak tartışacağız" ifadelerini kullandı.
Bakırhan'dan CHP'ye çağrı...
Konuşmasında Cumhuriyet Halk Partisi'ne çağrıda bulunan Bakırhan, "Türkiye'nin yüz yıllık yapısal sorunlarıyla günümüzün siyasi krizleri iç içe geçmiş durumda ve birbirini besliyor. Bu kısır döngüyü kırmanın yolu, bu iki gündemi birbirinden ayırmak değil, aralarındaki bağı anlamaktan, görmekten geçiyor. Çok içten ve inanarak söylüyorum. Özellikle Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda kurucu parti kimliği ve tarihsel değerleriyle toplumun Cumhuriyet Halk Partisi'nden beklentisi çok yüksek. Çünkü bu mesele Türkiye'nin demokratikleşmesinin ve toplumsal barışın en temel unsurudur. Bu tarihi sorumluluğu üstlenerek çözüm çabasında yer almanın, hepimizin ve ülkemizin geleceği için atılacak en doğru adım olacağı inancındayız. Tüm toplumun da siyaset ve siyaset kurumundan en önemli beklentisi budur" dedi.
"Neden Cumhurbaşkanı'nda Kürt olmasın?"
Bakırhan, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, "İki cumhurbaşkanı yardımcısından birinin Alevi diğerinin, Kürt olması ifadesini nasıl değerlendirdiğinin" sorulması üzerine Bakırhan, "Şöyle söyleyeyim. Neden Cumhurbaşkanı da Kürt olmasın? Biz yönetime adayız, önümüzdeki dönem siyasal denklem, zemin neye müsait olur onu bilmem ama tabii ki bu Türkiye'de, ülkemizde bulunan tüm renklerin, farklılıkların yönetimde yer alması kıymetlidir" şeklinde konuştu.
Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın'la dün TBMM'de yapılan görüşmenin nasıl geçtiği ve neler konuşulduğu sorusuna Bakırhan, "Milli İstihbarat ile yaptığımız görüşme gizlidir. Onun için de ne görüştüğümüzü söylemeyeceğim ama olumlu, iyi geçti, durumu değerlendirdik. Bizi bilgilendirdiler" yanıtını verdi.





