Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yıkıma neden olan depremlerin ardından pek çok köyde de yapılar ağır hasar gördü veya yıkıldı. Hatay’ın Antakya ilçesine bağlı Melekli Mahallesi’nde de altında fay hattı olduğu için derin yarıklar oluştu. Ağırlıklı olarak müstakil evlerin olduğu mahallede fay hattının hemen üstünden geçtiği bazı evlerde çatı çöktü. Köydeki yarıkları görüntüleyen ANKA Haber Ajansı’na deprem anını ve sonrasında yaşadıklarını anlatan Keleş ailesi, kendilerine günler sonra ancak ulaştırılan çadırlarda yaşamını sürdürüyor.

“2- 3 GÜN ÖYLE DIŞARIDA KALDIK”

Uluslararası TIR şoförlüğü yapan İbrahim Halil Keleş, oluşan yarıklar nedeniyle Asi Nehri’nden akan suyun kendi yerleşim yerlerine doğru ilerlediğini gösterdi. Deprem anında oğlunu ve kızını hızlıca evden çıkardığını anlatan Keleş, evin giriş kapısı önündeki çatlağı da göstererek “Burası önce düzdü. Zaten ilk buradan fayanslar havaya uçmaya başladı. Çünkü fay hattının ikinci, büyük kolu, hemen hemen 4 metre. Burası çökünce de hatta eşimle kızım burada düştüler. Nereye gideceğimizi şaşırdık yani. Bu taraf, o taraf ağaç. Yani orada çakılı kaldık. Çocukları çıkarttıktan sonra hepimiz orada durduk, deprem anı bitene kadar. Zaten o esnada yağmur da yağıyordu. Hava soğuk. Beyin dondu. Bir yere kaçamadık. 2- 3 gün öyle dışarıda kaldık, sonra kendi imkânlarımızla çadır yaptık” dedi.

“6 ÇADIR MUHTARA GÖNDERİLDİ. ZOR BELA GİDİP BİR TANE ALDIM”

Köyde 126 hanenin olduğunu söyleyen Keleş, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu çiftlikte, mezra diyelim; burada da 12 hane kalıyor. Tek bir aile yani. Hepimiz akrabayız birbirimizle. Bütün evler kullanılmıyor. Hiçbir ev kullanılmıyor zaten. Herkes kendi imkânıyla çadır yaptı. Ne zaman yardım geldi; aslında bizim tek derdimiz, muhtar bizimle ilgilenmedi. Muhtar bizimle ilgilenseydi zaten bütün bu olaylar yaşanmayacaktı. Ha muhtarın da acısı büyüktü, 12 cenazesi vardı ama sonuçta bu köyün muhtarıdır. Kaç gün çadır gelmedi ama muhtar gidip belirtseydi anında gelirdi. Biz bütün devlet mercilerine döndük ama onlar da haklı. Çünkü muhtar gitmiyor. Biz AFAD’a gittik. AFAD dedi; ‘biz size döneceğiz’. Ama AFAD bize dönmüyor, muhtara dönmüş. Gereken mercilere başvurduk. Başvurduktan sonra 6 çadır muhtara gönderildi. Zor bela ben gittim, bir tane çadır aldım.

“HENÜZ MADDİ YARDIM ALAMADIK”

Evdeki hasar tespit çalışmaları yapılması için henüz dün gelindiğini ve evin ağır hasarlı tespit edildiğini belirten Keleş, “Henüz maddi yardımı almadık. E- Devlet’ten bakıyorum, hiçbir şey yok” dedi. Bu sırada Varde Keleş de kendilerine yardımları tanıdıklarının yaptığını söyleyerek “Kim duyuyorsa bizim durumu, mesela o ona söylüyor, o ona söylüyor; hayırseverler bize erzak getiriyor, suyu getiriyor sağ olsun. Bundan başka kimse bize bir şey getirmiyor” diye konuştu. Halil İbrahim Keleş, “İşte insanoğlu hem canıyla hem malıyla sınanıyor ama yardım bekler. Yani gereken mercilerden yardım bekler” diye sitem etti.

“BARINAMIYORUZ EVDE”

Ağır hasarlı olmasına karşın henüz yıkılmayan evlere önemli bir ihtiyaçları olduğu zaman girip çıktıklarını dile getiren Varde Keleş, “Kızlar bazen buraya geliyor, banyo yapıyorlar. Onda ya babaları duruyor ya biz duruyoruz. Buraya geçip, banyo yapıp çıkıyorlar. Özel bir şey alacağımız zaman hemen eşimi alıp da geliyorum. Alıp, çıkıp gidiyoruz. Burada barınamıyoruz zaten. Korkuyoruz” dedi. İbrahim Halil Keleş de içeride kalan yiyecekleri çıkardıklarını belirtti.

“KOLONLAR SAĞLAMDI, FAY HATTI EVİMİ ÇÖKTÜRDÜ”

Deprem sırasında fayans parçalarının havaya uçmaya başladığını dile getiren İbrahim Halil Keleş, “Gök gürültüsü yerin dibinden çıkıyor. Zaten o son depremde sonra o ev tamamen yıkıldı. Bir de şu karşımdaki ev yıkıldı. Çatıları düzgündü, duvarları yoktu. Sadece çatılar yerinde duruyordu ama depremden sonra komple yerle bir oldu. Benim ev arkadan hemen hemen yarım metre daha yukarı çıktı. Çünkü kolonları sağlam olduğu için kolonlar kırılmıyor. Benim ev depremden yıkılmaz. Fay hattı benim evi çöktürdü” diye konuştu.

“KESİNLİKLE BURADA KALMAYACAĞIZ”

Bundan sonraki süreçte köyde kalıp kalmayacaklarına ilişkin de Keleş, “Kesinlikle kalmayacağız. Hayır, olur mu ya? Yani burada kalmak, yani bir delilik. Şehir dışına çıkmaya çalışıyoruz” derken; Varde Keleş ise ayrılmak istemediğini anlattı. Keleş, gözyaşları içinde şunları söyledi:

“Evi bırakıp da bir yere gitmeyi istemem ben. Buraya çok emek ettik eşimle. Evlendiğimizden beri bu eve emek ettik. Ne çalıştıysa bu eve koyduk. Ne ettiysek yani her şey, varımız yokumuz bu ev. Yani ben buradan çıkmak istemiyorum. Eşime kalsa ilk depremin ilk günü beni alıp giderdi. Ben hiç istemedim. Diyorum, beni buradan koparma. Beni buradan alacağın zaman sanki kalbimi söküp başka yere götüreceksin diyorum. Ben gitmek istemiyorum. Yoksa çoktan giderdim. Buradan kopamıyorum. Sanki kalbimi burada gömmüşüm gibi. Başka yerde değil. Ben buradan çıkmak istemiyorum. Asla istemiyorum ama eşime kalsa çoktan giderdik. Biliyorum tehlikeli olduğunu ama kopamıyorum. Buradan bir türlü kopup çıkamıyorum. 22 senedir evliyim, ben 22 yıldır buradayım. Onun için kopamıyorum.”

“BANYO YAPACAK SU YOK”

Antakya’daki çadırkente başvurduğunu belirten İbrahim Halil Keleş de “Belki bugün yarın bir ses gelir inşallah, ben taşınacağım. Çünkü durulacak, yaşanacak bir yer değil. Yani su yok, yemek yok. Kendi yemeğimizi kendimiz yapıyoruz. Çok af buyur, ihtiyaç karşılayacak yer yok. Hep arazilere gidiyorlar. Banyo yapacak su yok. İhtiyacını göreceksin, yok” dedi. Bundan sonra burada yerleşim izin verilip verilmeyeceğine ilişkin de Keleş, “Yerleşim için zaten yetkililer geldiler. Mümkün değil, dedi. Kesinlikle izin verilmiyor. Bundan sonrası için kesinlikle izin verilmiyor. Dedi, bahçeni kullanabilirsin ama burada imar için artık kesinlikle izin verilmiyor” demesi üzerine Varde Keleş de “Sağlam olsaydı çadırımı burada kurardım. Üçe böldü bizim bahçeyi. Onun için diyorum, bu yerin imkânı olsaydı ben buradan çıkmazdım. Öleyim burada diyorum. Gerçekten burada öleyim kalayım daha iyi yani. Kopamıyorsun” diye konuştu.

“DİNAMİT GİBİ PATLADI”

Aynı yerde yaşayan Mehmet Keleş de hayvanlarına kendi imkânlarıyla yeni yer yaptıklarını söyledi. Keleş, şunları anlattı:

“Sallantı olduğu zaman çocukları çektim, getirdim. Buraya gelmemizle buranın yıkılması bir oldu. Biz buradaydık aile boyu. Artık yürümekte zorlandığımız için buraya gelebildik, yürüyemiyorduk. Arabaya tutunduk, ağaçlara tutunduk. Öyle kendimize geldik. Buranın yıkıldığını, çöktüğünü gördük. Yani parke parklarının birbirini vurduğunu gördük. Şuradan bir fay, buradan bir fay geldi. Çarpışınca buradan devam etti. Öyle gitti artık. Zaten dinamit gibi. Patladığı zaman çöküyor.”