2020 yılı ve ülkemdeki izleri

Abone Ol

Hepimiz için zor bir yıldı 2020. Doğal afetlerle ve salgınla sınandığımız, güne işsizliğe dayalı intiharlar ve kadın cinayetleri ile uyandığımız, paramızın değer üzerine değer kaybettiği, psikolojimizin daha da gerildiği, adaletin siyaset ile birbirine girdiği bir yıldı. Bu yazımda 2020’de aklımda kalanları ve bende bıraktıklarını kısaca özetlemeye çalışacağım.

Zor bir yıl dedim ya. Gerçekten zor bir yıldı. Nereden başlasam ki anlatmaya. Mesela kanayan yaramıza dokunayım. Kadın cinayetlerini durduracağız platformunun verilerine göre, ocak ayından kasım sonuna kadar 275 kadın, erkekler tarafından öldürüldü. 161’nin ise ölüm şekli şüpheli. Caydırıcı ya da önleyici tedbirler almak yerine ise hala daha İstanbul Sözleşmesi tartışılıyor. Nasıl bir kafaysa! Ocak ayından beri Gülistan Doku kayıp. Muğla'da günlerce kayıp olan Pınar Gültekin'in vahşice katledilmiş bedenini bulduk. Artık ölmemeye değil, vahşice katledilmiş bedenlerimizin bulunmasına şükreder olduk. Sesimizi sosyal medyada duyurmaya, adaleti de televizyon programlarında aramaya çalışıyoruz. Sahi ne oldu AKP'li Şirin Ünal'ın evinde ölü bulunan Nadira Kadirova soruşturması? Takipsizlik kararı mıydı, neydi? Batman'da 18 yaşındaki İpek Er, geride bir mektup bırakarak yaşamına son vermişken ve Çavuş Musa Orhan'ın kendisine cinsel saldırıda bulunduğunu yazmışken bıraktığı mektubunda, o adam şu anda dışarda bir yerdeydi değil mi bu arada? İntihar ettiği öne sürülen Aleyna Çakır (Sema Esen) isimli genç kadının ölümünde baş şüpheli olan Ümitcan Uygun daha dün başka birine ölüm tehdidi savurdu, belki de içeride olması gerekirken? Üzerine bir de korkuyoruz artık. Bir erkek bir kadına kötü davranırken araya girmekten korkuyoruz. Birlikte olduğu kişiye şiddet uygulayan adamı durdurmak isterken katil olan Kadir Şeker’in aldığı 12,5 yıl hapis cezasını hatırladık mı? Hiç unutmadık ki bence. Sonrasında Türk liramızın sürekli değer kaybettiği, esnafın kepenk kapattığı, açlıktan, işsizlikten insanların canına kıydığı bir yıl oldu 2020. Türk Lirası, yabancı para birimleri karşısında tarihinin en düşük seviyesini gördü, kimse de kasa fırlatmadı hani. İnsan ‘İş ve Aş’ diye canına kıyar mı? Kıydı. Ya da insan valilik önünde ‘Çocuklarım Aç’ diye kendini yakar mı? Yaktı. İnsanlar yoksulluk sınırı altında gezerken ise Türkiye'nin Tunus'a 5 milyon dolar hibe ediyor olması bizleri şaşırttı mı? Tabi ki şaşırtmadı. Kızılay üzerinden Ensar Vakfı'na yapılan 8 milyon dolarlık bağışın ortaya çıktığındaki şaşırmamız gibi… Bak şimdi hatırladım. Elâzığ depremi sonrası aynı Kızılay bizlerden bağış istemişti değil mi? Bu yılın bombası, Berat Albayrak'ın Instagram hesabından sürpriz şekilde açıkladığı istifasıydı bence. Hani çok güzel gidiyordu ya ekonomi, hani şaşa kalkmıştık ya dolar 8.5 TL’ye vurduğunda. Ha para demişken, Borsa İstanbul'un yüzde 10'luk payı Katar'a satıldı. Hani şu Kanal İstanbul’la da bağlantısının olduğu iddia edilen Katar’a… Biri bana Kanal İstanbul’un neden gerekli olduğunu da anlatabilir mi bu arada? Neden bu inat? Verilmiş sözler mi var arada? Bu yıl da yine hayvanlar zulme uğradı, öldürüldü, tecavüze uğradı, sakat kaldı. Hayvan hakları yasası çıktı mı? Çıkmadı. Çocuk istismarlarını yazamıyorum bile… Uşşaki Tarikatı'nın lideri Fatih Nurullah'ın 12 yaşındaki çocuğu istismar ettiğini hatırlamak isterim sadece. Bu da tarikatların, cemaatlerin ne kadar tehlikeli olduğunu hatırlatmak için tabi. Mesela Menzil tarikatına üye olduğu iddia edilen GATA başhekimi Ali Edizer'in çok eşliliği savunarak Medeni Kanun'u hedef alması gibi. Tehlike gerçekten düşündüğümüzden büyük bence. Suriye'nin İdlib kentinde Rusya destekli rejim kuvvetlerinin hava saldırısında 34 askerimiz vefat etti ve içimize yine büyük bir ateş düştü. Bazılarımız ne işimiz vardı Suriye’de diye sordu. Bazılarımız ise ulusal güvenlik meselesi dedi. Siyaset bilimcisi değilim, bilemiyorum. Bildiğim tek şey o 34 askerle beraber sönen ocaklar. Babasız kalan yavrular. Yitip giden hayatlar. Müzeden camiye dönüştürülen Ayasofya, 86 yıl sonra kılınan cuma namazı ile birlikte ibadete açıldı (salgına rağmen o koca kalabalığı saymıyorum bile) ancak Diyanet İşleri Başkanı Erbaş'ın Ayasofya'daki ilk hutbede Atatürk'ü hedef alan konuşması hafızalarda kaldı. Yahu senin maaş aldığın o kurumu bile kuran hedef aldığın o adam. İnsan konuşurken az süzgeçten geçirmez mi? Uzun uzadıya tartışılmadan, uzman görüşleri alınmadan bir anda birçok kanunda 2020 yılında meclisten geçiverdi hani. Çoklu Baro düzenlemesi hukukçuların itirazlarına rağmen yasalaştı. Sansür olarak yorumlanan tartışmalı sosyal medya düzenlemesi Meclis’ten hop diye geçti. Ben de bekliyorum ki adil yargılamanın önünü açabilecek, haksız yere içeride tutulan siyasetçileri, gazetecileri çıkartmaya yönelik yeni düzenlemeler gelsin. Mesela, 18 Ekim 2017'den beri tutuklu olan Osman Kavala çıksın bir artık… Ben de ne saçmalıyorum ya? Daha birkaç gün önce Can Dündar 27 yıl 6 ay hapis cezası almadı mı? Beklentilerimin aksine, tartışmalı infaz düzenlemesi yasalaştı. Cezaevlerinden salıverilenler çok sayıda suça karıştı, çocuklarını öldürdü. Yine o salıverilenlerden olan bir mafya babası, güpegündüz ana muhalefet liderini tehdit etti. Sonra… Derdi başından aşkın değilmiş gibi bir de canım ülkem doğal afetlerle sınandı. Elâzığ ve İzmir depremleri, Giresun’da sel felaketi, Van’da üst üste yaşanan çığ felaketleri derken kayıplar kalbimizi acıttı. İhmaller canımızı sıktı. Ve bizlere ülke olarak ne kadar da birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olduğunu hatırlattı. Ve tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’nin de Mart’tan beri başına bela olan Kovid 19 salgını hepimizi canından bezdirdi. Verilerin ‘ulusal çıkarlar’ gözetilerek şeffaf ve doğru olarak paylaşılmaması, İç İşleri Bakanını istifaya kadar götüren sokağa çıkma yasağı fiyaskosu, patır patır ölen sağlık emekçilerimiz ve hepimizin bozulan psikolojileri… Uzaktan eğitimde bilgisayarı, tableti olmayan öğrenciler, internetsiz köyler, evde birden çok kardeşin olduğu düşünülmeyerek çakışan saatler… Ekmek parası için toplu taşımayı kullanıp işe zorunlu olarak giden mavi yakalı işçiler… Beyaz yaka evinde rahat rahat çalışırken (bir nevi), mavi yakalıların ikinci plana atılması da ayrı bir çelişki zaten. Aç kalan müzisyenler, garsonlar, işçiler… Bu yıl böyle bitti. Umarım 2021 yılı hem sizlere hem ülkeme hem de dünyaya başta sağlık (herkese ulaştırılabilen güvenli aşı) ve mutluluk getirir. Şimdiden mutlu yıllar.