164 yıllık mücadelede ne kadar yol aldık? 8 Mart’a doğru…

Abone Ol

15-24 yaş aralığındaki her 10 kadından en az 3’ü ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Örnekler Türkiye’de de dünya genelinde de elbette çoğaltılabilir ama çoğaltılmamasını dileyerek şunu soruyorum; Peki cinsiyet uçurumunun kapatılması mümkün mü?

Kadınların erkeklerle eşit hak ve fırsatlara sahip olmak için verdiği savaş kuşkusuz ki bugünün zaman dilimini oldukça aşıyor; mesela 164 yıl kadar… Peki 164 yıl önce 8 Mart gününde ne olmuştu da kadınlar sokaklara dökülmüş, hak arayışının temellerini atmıştı. Dilerseniz kısaca o günlerde verilen emek mücadelesini bir hatırlayalım ardından raporlarla cinsiyet eşitsizliğine ışık tutalım ve bugün geldiğimiz noktada neler yaşıyoruz gelin birlikte bir görelim…  Tarih 8 Mart 1857… ABD'nin New York kentinde 40 bin dokuma işçisi insani koşulların çok dışında kalan zorlu şartlarda, emek sömürüsüne maruz kalıyor. Bu sömürü düzeni bir isyanın fitilini ateşliyor. Kadınlar artık emeklerinin değer görmesini talep ediyor ve “daha iyi çalışma koşullarını hak ediyoruz” diyerek çalıştıkları tekstil fabrikasında greve başlıyorlar. Ancak bu grev esnasında polis, işçi kadınlara saldırıyor ve bazı kadınlar fabrikaya kilitleniyor. Ansızın fabrikayı bir alev alıyor ve durdurması pek de mümkün olmayan bir yangın çıkıyor. Kadın emekçiler o yangından kaçmak için mücadele verse de fabrika önüne kurulan polis barikatları buna izin vermiyor. Kadınlar o barikatlardan kaçıp kurtulamıyor. Sonunu tahmin edersiniz. 129 kadın emekçi işte orada can veriyor. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katılıyor. Tarih 26-27 Ağustos 1910… Danimarka'nın Kopenhag kentinde Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı düzenleniyor (2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısı). O sırada Clara Zetkin, Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden biri ve yaşanan bu vahim katliam için yaşamını yitiren kadın emekçiler adına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getiriyor ve öneri oybirliğiyle kabul ediliyor. 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) ise bu gün, "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak isimlendiriliyor. İşte, “Kutlu Olsun” dediğimiz Dünya Emekçi Kadınlar Günü aslında kutlanacak değil bir mücadelenin gücünü hatırlatacak, emekçilerin yas günü, anma günü. Bu uğurda canını ortaya koyan 129 kadının bugünün biz kadınlarına bıraktıkları hak mücadelesinin mirasına saygı ve anma günü. Tarih 164 yıl sonrası, 2021! Peki bir şey değişti mi? Bugün geldiğimiz noktada, tam 164 yıl sonra hala kadınlar olarak şiddetle mücadeleden tutun da eşit işe eşit ücret talebine kadar hala günümüz şartlarında oldukça ilkel taleplerin sağlanması için mücadele veriyoruz. Geçmişten günümüze pek de değişmeyen koşulları, benzer hak mücadeleleriyle bizler de hemen her gün dile getiriyor, sesimizi yükseltiyoruz. Peki bu mücadeleye karşın neler mi oluyor? Kanun yapıcılar güçlerini, görmezden gelmek üzere kullanıyor, kürsülerden yoksulluğun bittiğini, kadın cinayetlerinin azaldığını bağırıyor, göstermelik çözümlerle gündemi meşgul ederken diğer yandan da İstanbul Sözleşmesini hedef göstermeye devam ediyorlar. Bu sözleşmeyi anmışken neden bu kadar önemli olduğunu da bir kez daha hatırlatmakta fayda görüyorum. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli özelliği, biyolojik veya hukuki veyahut ailevi bağı olup olmadığına bakılmaksızın eski veya mevcut eşler, evlilik dışı partnerler, birlikte ikamet edilen aile fertleri, akrabalar veya birlikte ikamet edilen başkaları tarafından kadına yöneltilen ev içi şiddet dahil, makro düzeyde her türlü şiddetin önlenmesi ve mücadelesini öngören Avrupa ülkelerini hukuki olarak bağlayan ilk belge. Yani hayati bir sözleşme. Buna rağmen bu sözleşmenin tartışılması ve bağlamından koparılarak hedef gösterilmesi mevcuttaki kanunların teoride bile kadını korumaması adına verilen ters yönlü mücadeleden başka bir şey değildir. Tüm bu tartışmalar sürerken diğer yanda neler mi oluyor dersiniz? Tarih 2019…  474 kadın erkekler tarafından öldürüldü. Bu cinayetlerin 115'i şüpheli olarak kayıtlara geçti. Tahmin edin ardından ne oldu? Elbette suçlular bulunamadı. Tarih 2020…  300 kadın erkekler tarafından öldürüldü ve 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Bu yıl, 2021! Ocak ayında yani sadece bir ayda 23 kadın erkekler tarafında öldürüldü ve 14 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. Öldürülen 23 kadından 16’sının neden öldürüldüğü tespit edilemedi. [1] Kadınlardan 2’si ekonomik nedenle, 5’i boşanmak istemediği; barışmayı, evlenmeyi ve bir ilişkiyi reddettiği için yani kendi hayatına dair karar almak istedikleri için öldürüldü. 16 kadının hangi bahaneyle öldürüldüğünün tespit edilememesi ise ayrıca sorgulanması gereken bir durum. Çünkü tüm bu cinayetler bir sonuçtur. Neyin sonucu peki? Her gün kadına yöneltilen ayrımcı, ötekileştirici, mağdur edici toplumsal ahlak rollerini (!) dayatıcı siyaset dilinin, medyada kadının mağdur görünüşteki temsillerinin ve kadına yönelik şiddetin, kadın cinayetlerinin görünmez kılınmasının bir sonucudur. Kadınların kim tarafından, neden öldürüldüğü tespit edilmedikçe; adil yargılama yapılmadıkça, iyi hal indirimleri verildikçe şüpheli, sanık ve katiller caydırıcı cezalar almadıkça, önleyici tedbirler uygulanmadıkça şiddet boyut değiştirerek sürmeye devam edecek. Tabii şiddeti sadece fiziksel şiddetle sınırlamak mümkün değil. İş hayatındaki eşitsizlikler ve ekonomik şiddet de kadınların yakasını bırakmıyor. Aynı işi yapsa da bir kadın, erkek çalışma arkadaşına göre daha düşük ücret alıyor; kadın emeği, ataerkil zihniyetin hüküm sürdüğü çalışma hayatında da 1-0 yenik duruma düşüyor.  Sadece 6 ülkede eşit çalışma hakkı var, içlerinde Türkiye yok!  Bu yazıyı kaleme alırken sanırım en çok istediğim şey bu altı ülkeden birinin Türkiye olduğunu yazmaktı. Olmaması için neden yok ama engel çok, yukarıda da bahsettiğim üzere. Gelin size biraz bu 6 ülkeden bahsedeyim. Kadınların çalışma yaşamının tüm alanlarında erkeklerle eşit haklara sahip olduğu yani olması gerekenin olduğu o ülkeler, Belçika, Danimarka, Fransa, Letonya, Lüksemburg ve İsveç.   Dünya Bankası tarafından yayınlanan Kadın, Çalışma Hayatı ve Yasalar 2019 raporunun verileri sonucunda açıklanmış bu ülkeler. Demokrasiden ahkam kesen kadın haklarına dair ilerlemeleriyle övünen onlarca ülkeden sadece altısı çalışma hayatında eşit hakları gözetmiş. Ücret kriteri, bu raporun en önemli bariyeri olarak kabul ediliyor o nedenle detaylıca inceleniyor öyle ki, çıkan bu sonuçlar bile pürüzsüz değil. Yani ne demek istiyorum. Yasalar önünde altı ülke, kadının çalışma hayatındaki yerini yasalarla destekliyor evet ama bu ülkelerde bile az da olsa ücret eşitsizliği hala var. Mesela İsveç’te bile kadınlar eşit pozisyondaki erkeklere oranla %5 daha az kazanıyor. İngiltere’de bu oran %8.  Tabii bu ülkemizle kıyaslandığında ütopik olacak kadar iyi. Çünkü Türkiye’de bu oran yüzde 20. Hatta ücret eşitsizliğinin en fazla yaşandığı lise altı eğitimlilerde ise bu rakam %40’a çıkıyor.[2] Tabii yine kadının sosyal yaşamda ve çalışma hayatında yaşadığı ayrımcılık sadece bununla kalmıyor. Gelin size birkaç örnek vereyim: Araba kazalarında en çok kadınlar yaralanıyor! Virginia Üniversitesi'ndeki araştırmacılar,[3] Ulusal Karayolu Trafik Güvenliği İdaresi tarafından 11 yıl boyunca toplanan 45 bin 445 kaza kurbanına ilişkin bilgileri gözden geçirdi ve kadın sürücülerin bir kazada yaralanma olasılığının erkeklerden çok daha yüksek olduğunu buldu. Araştırmacılar bunun nedenini ise araç güvenlik özelliklerinin erkekler için tasarlanmış olmasından kaynaklandığını şeklinde açıkladılar. Koltuk başlıklarının konumlandırılmasının yanı sıra kadınların daha kısa boyları, farklı boyun kuvvetleri ve kas yapısı ve tercih ettikleri oturma pozisyonu, yaralanmalara karşı daha duyarlı oldukları anlamına geliyordu. Yani otomotiv sektörü de araç tasarımlarında kadın güvenliğini ikincil planda tutuyor aslında! Gelelim diğer bir örneğe: Dünyada 5 kızdan 1’i 18 yaşından önce evlendi. Bugün yaşayan 650 milyondan fazla kadın, çocukken evlendirildi ve her yıl 12 milyon kız çocuk 18 yaşından önce evlendiriliyor. Türkiye’de çocuk evlilikleri… Türkiye, Girlsnotbrides.org verilerine göre[4] Avrupa'daki en yüksek çocuk evlilik oranlarından birine sahip; kızların 'i 18 yaşından önce ve %2'si 15 yaşından önce evlenmiş.[5] Verilerde, Türkiye'deki Suriyeli mülteci kızların da, çocuk evliliği açısından yüksek bir risk altında olduğu belirtiliyor. Türkiye'deki Suriyeliler arasında yapılan 2018 Nüfus ve Sağlık Araştırmasına göre, Türkiye'deki Suriyeli kızların % 45'i 18 yaşından önce[6], % 9'u 15 yaşından önce evlendi. Pek çok çocuk evlilikleri kayıtsız olduğundan ve resmi olmayan dini törenler[7] olarak gerçekleştiğinden, mevcut veriler aslında belki de gerçek boyutun sadece bir yansımasını veriyor bizlere. Çocuk evlilikleriyle mücadele eden Türkiye’de de birçok sivil toplum kuruluşu olmasına rağmen bu sorun topyekûn seferberlikle, devletin tüm kurumlarıyla ele alması gereken acil bir ülke-dünya sorunu. Bu konuda birçok dernekte yapılan önemli çalışmalar bulunuyor. Konuya değinmişken kendilerinden bahsetmeden geçemeyeceğim. Uçan Süpürge Derneği’nin Birleşmiş Milletler Kadın Birimi (UN Women) ve Avrupa Birliği desteğiyle yürüttüğü Kızlar Okulda Gelecekleri Güvende[8] projesi, eğitim hayatından koparıldıkça artan çocuk evliliklerine karşın kız çocukların eğitimde kalmaları için önemli çalışmalar yapıyor. Aileleri erken evliliğin risklerine ve eğitimin önemine dair bilinçlendirirken çocukların eğitimlerine destek olacak eğitici materyalleri kendilerine sunuyor ve bu konuda önemli bir çaba sarf ediyor. Bu aşamada somut bir ilerleme kat edebilmenin yegane yolu bu gibi sahada aksiyon alınabilecek projeleri artırmak ve devlet desteği ile geliştirmek. Sivil toplum kuruluşları bu mücadelede yalnız bırakılmamalıdır. Size bir eşitsizlik örneği daha… Kadınlar toplu olarak yılda 40 milyar saati[9] su toplamak için harcıyor! Afrika'nın kırsal kesimlerinde, hizmet ve altyapı eksikliğinden tutun da ev işleri beklentisine kadar kadınlar, aile içinde büyük bir eşitsiz işgücü yükünün altında mücadele veriyor. Kadınlar aile içinde ev yükünün de ötesinde su ve odun toplama yükünü de omuzluyor. Türkiye’deki genç işsizlerdeki eşitsiz tabloya değinmeden yazıyı bitirmek istemiyorum… OECD İş Gücüne Katılım Oranlarına göre[10]Türkiye’de 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfus 12 milyon 955 bin 672 kişi. TÜİK’e göre gençlerde işsizlik oranı, 2018 yılında %20,3 iken 2019 yılında %25,4'e yükseldi. Genç erkeklerde bu oran %32,3 olurken genç kadınlarda işsizlik oranı %23,6 oldu. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı erkeklerde ,3 iken genç kadınlarda ise %34. İstihdam oranı genç erkeklerde %43,4, genç kadınlarda ise %22,6 ile oransal olarak erkeklerin neredeyse iki katı. Bir başka ifade ile 15-24 yaş aralığındaki her 10 kadından en az 3’ü ne eğitimde ne de istihdamda yer alıyor. Örnekler Türkiye’de de dünya genelinde de elbette çoğaltılabilir ama çoğaltılmamasını dileyerek şunu soruyorum; Peki cinsiyet uçurumunun kapatılması mümkün mü? Belki 108 yıl sonra… Buna şöyle cevap verebiliriz. Dünya Ekonomik Forumu'nun Küresel Cinsiyet Uçurumu raporuna göre[11], mevcut ilerleme hızında, cinsiyet eşitliğine ulaşmak 108 yıl daha alacak. Raporun ilk baskısından bu yana raporda öne çıkan 106 ülkede, cinsiyet eşitsizliğine dair kapatılması gereken en büyük boşlukların ağırlığı, 200 yıl alacak ekonomik ve siyasi güçlendirmenin boyutlarına eşit. Durumun vahametini umarım anlatabilmişimdir. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde onca çözülmesi gereken probleme karşın, elinde bir karanfil bir gülle her sorunu çözeceğini düşünerek sokaklarda kadınların peşine düşmeyen, projeleriyle suya sabuna dokunan, gerçek işler yapmak için var gücüyle uğraşan aklı selim siyasiler görmek umuduyla… Sağlıkla, sevgiyle mücadeleyle kalın, [1] Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu rapor verileri [2] http://www.skdturkiye.org/esit-adimlar/guncel/esit-ise-esitsiz-ucret [3] https://www.nytimes.com/2011/11/01/health/research/women-at-greater-risk-of-injury-in-car-crashes-study-finds.html [4] [5] https://www.dhsprogram.com/methodology/survey/survey-display-548.cfm [6] http://www.hips.hacettepe.edu.tr/eng/tdhs2018/TDHS_2018_SR.pdf [7] https://tr.boell.org/en/2017/04/17/lost-childhoods-turkey-still-has-one-highest-rates-early-marriages [8] http://kizlarokuldagelecekleriguvende.org/ [9] https://www.un.org/womenwatch/feature/ruralwomen/facts-figures.html [10] https://stats.oecd.org/viewhtml.aspx?datasetcode=LFS_SEXAGE_I_R&lang=en [11] http://www3.weforum.org/docs/WEF_GGGR_2018.pdf