HDP’nin, “Yüksek gıda enflasyonunun oluşmasındaki nedenlerin araştırılması” amacıyla verdiği araştırma önergesinin bugün TBMM Genel Kurulu’nda görüşülmesi önerisi AKP ve MHP milletvekillerinin oylarıyla reddedildi.

“BU ÜLKE ÇOK UZUN ZAMANDAN BERİ BİR LABORATUVARA DÖNÜŞTÜ”

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı, Mersin Milletvekili Rıdvan Turan; önerinin gerekçesi üzerinde şunları söyledi:

“Bu ülke çok uzun zamandan beri bir laboratuvara dönüştü. Faiz sebep, enflasyon sonuçtur tezi denendi. Bunun sonucunda kur aldı başını gitti, enflasyon arttı, yoksulluk boyutlandı. Şimdi bu da diğer bir deneme. İthalatçılık sayesinde içeride fiyatların düşeceği varsayılıyor ama öyle olmuyor. İthalat silahı çekildiği anda kısmen piyasalarda emtia fiyatları bir miktar düşebiliyor ama daha sonra uzun erimli ve sistematik bir tarımsal üretim planlaması olmadığından dolayı son tahlilde fiyatlar giderek artıyor. Dünyada 11 aydır, gıda maddeleri enflasyonu düşüş halinde. Türkiye’de sürekli bir artışta. Pek çok jeostratejik riskler var, savaşlar var, anlaşmazlıklar var, kuraklık var ama dünyada başka Türkiye’de başka. Böyle olmasının temel sebeplerinden bir tanesi girdi maliyetleridir. Üretici enflasyonunun son derece yüksek olması. Üretici enflasyonunun yüksek olması doğal olarak tüketici enflasyonunu da yüksek olmasını sağlar.

Çiftçi tarlasında üretimi yüksek fiyatlarla gerçekleştirirse, yüzde 500’lere kadar artmış gübre fiyatlarını göğüslemek zorunda kalırsa, mazotu göğüslemek zorunda kalırsa, tarım kimyasallarının fiyatı böyle artarsa çiftçi bunu ürününe yansıtır. Ürününe yansıttığında da doğal olarak çarşıda pazarda fiyatlar el yakar. Bir başka durum da planlamanın olmamasıdır. Planlamadan iyice soyutlanmış çiftçilerin adeta borsa oyuncuları gibi hangi dönemde hangi tarımsal emtianın para kazandıracağını hesaplayıp ona göre tutum takınması. Uluslararası tarım tekelleri karşısında çiftçinin sahipsiz kalmış olmasıdır. Bir demokratik planlamaya sahip olmaması. Bunlarda diğer taraftan fiyatları artıran şeyler.

“BU MESELELER, MESELELERE İKTİDAR GİBİ BAKANLARIN ELİYLE VE ZİHNİYETİYLE ÇÖZÜLEMEZ”

‘Faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ zihni sinir projesi ülkede sadece tarım ürünleri açısından değil; bütün enflasyon kalemlerinin de başına yazılması gereken sebeplerden bir tanesidir. Bu meseleler, meselelere iktidar gibi bakanların eliyle ve zihniyetiyle çözülemez. Üretimin başından itibaren demokratik planlamasına ihtiyaç var. Bu kooperatiflerle yapılabilir. Siz üretimi artırdığınızda bunu alım garantisi verdiğiniz kooperatifler eliyle yaptığınızda çiftçi örgütlü olur, ürettiğinin alıcısı kamu olacağından dolayı daha fazla üretim yapmaya başlar. İnanılmaz bir istihdam artışı söz konusu olur.

Yoksullara mutlaka doğrudan gelir desteği sağlanmalıdır. Bütün yoksul hanelere en az bir kişiye, onun da kadın olması tercih sebebidir asgari ücret düzeyinde bir geliri kamunun vermesi gerekir. Bu enflasyonu azaltmaz ama insanların alabilirliğini sağlar, yoksulluklarını bir nebze azaltmış olur. Girdi sübvansiyonunu sağlamak lazım. Büyük sermaye kuruluşlarına vergiden nasıl aflar sağlıyorsanız aynı onun gibi küçük ölçekli çiftçinin kullandığı bütün girdilerin devlet tarafından yüzde 80 oranında sübvanse edilmesi lazım. Çiftçi planlı, programlı olarak ekecek. İstihdama katılacak, kadın istihdamı artacak, kırsal gelişmeye başlayacak, kırsal tasfiye olmayacak. Böylece üretim artacak, fiyatlar düşecek.

“BELKİ DE İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDAN BERİ GIDA YOKSULLUĞU MESELESİNİN TÜRKİYE’DE EN FAZLA KONUŞULDUĞU DÖNEMİ YAŞIYORUZ”

İYİ Parti Grup Başkanvekili Erhan Usta ise şu değerlendirmeyi yaptı:

“Belki de İkinci Dünya Savaşı’ndan beri gıda yoksulluğu meselesinin Türkiye’de en fazla konuşulduğu dönemi yaşıyoruz. Gıdaya erişimde ciddi sıkıntılar var. Bunun birinci nedeni gelirin düşük olması, ikinci nedeni de gıda fiyatlarındaki aşırı yüksek artışlar. Küresel gıda fiyatlarına bakıyorsunuz dünyada düşmeye başladı ama Türkiye’de düşüş yok. Fiyatlar hala bizde çok yüksek gidiyor.

OECD içerisinde gıda enflasyonun en yüksek olduğu ülkelerden bir tanesiyiz. Gıda yoksulluğu çocukların fiziki olarak ve zihinsel olarak gelişmesini engelliyor. Yaptığımız çalışmalarda büyükşehirlerde çocuklarda bodurluk başladığını tespit ediyoruz. Şu anda asgari ücret 8 bin 500 lira, 9 bin 425 lira da açlık sınırı yani çalışanların yüzde 60’ı açlık sınırının altında maaş alıyor. Yeterli gıdaya erişecek kadar ücreti olmayan bir insan bir de giyimini, ulaşımını, kirasını, sağlık giderlerini karşılayacak. Dolayısıyla gıdadan kısıyor.

“İTHALATLA TERBİYE ETME ALIŞKANLIĞI VAR. BU İLK OLARAK 2010’DA BAŞLADI. BUNUN SONUÇ VERMEDİĞİNİ ARTIK HÜKÜMETİN GÖRMESİ LAZIM”

Emeklilerin yüzde 80’i maaşlarını en düşükten alıyor. Bir ülkede asgari bir emekli maaşı sınırı konulmamış olsa çok daha perişan olacaklar. Gelirin devlet tarafından artırılması lazım. İkincisi üretim boyutudur. Üretmeyen bir ülke de gıda fiyatlarının düşük olmasını bekleyemeyiz. Geçmişte kullanılan tarım arazilerinin yüzde 15 daha az ekildiğini biliyoruz. Tarımsal desteklemeler verimsiz, etkinsiz, ürünü yönlendirmiyor ve çok düşük miktarlarda tarımsal destek veriyoruz.

İthalatla terbiye etme alışkanlığı var. Bu ilk olarak 2010’da başladı. Bunun sonuç vermediğini artık hükümetin görmesi lazım. İthal ettin de ne oldu? Bugüne kadar hiçbir sonuç alamadın. Önemli olan tarımsal üretimi artırmaktır. Girdi fiyatları çok yüksek. Havza bazlı üretime geçilmesi lazım, bir üretim planlaması yapılması lazım. Bundan 15 yıl önce Ak Parti hükümeti döneminde bunlar konuşuldu ama 15 yılda hiçbir şey yapılamadı artık tamamen bir başına bırakıldı. Enflasyonla mücadele edilmesi lazım. Bugün Türkiye’de enflasyonla mücadele yok.”

“DÜNYADA BÜTÜN ÜLKELER İÇİN TARIMSAL VE HAYVANSAL ÜRETİM STRATEJİK ÖNEME SAHİPTİR”

CHP Zonguldak Milletvekili Ünal Demirtaş ise şunları söyledi:

“Dünyada bütün ülkeler için tarımsal ve hayvansal üretim stratejik öneme sahiptir. 1990’larda zengin tarım arazileri, elverişli iklimiyle Türkiye tarımda avantajlı olan ülkeler arasında yer alıyordu. 1990’larda nüfusu 55 milyon olan Türkiye’de tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yetebilen 7 ülkeden birisiydi. O dönemde insanlar yoksulda olsa, Türkiye büyük ekonomik krizler yaşamış olsa da aç kalmazdı. Her evde tencereler kaynardı.

Bugün 21 yıldır uygulanan yanlış politikalar nedeniyle yoksulluk çok daha fazla derinleştiği gibi insanlarımızda aç kalmaktadır. Milyonlarca evde tencere ya hiç kaynamamakta ya da tencerenin kaynaması çok zor koşullara bağlı olmaktadır. 85 milyon nüfusumuza kağıt üzerinde 5 milyon Suriyeli sığınmacıyı da ilave ettiğimizde ve yine turizm potansiyelini de göz önünde tuttuğumuzda yaklaşık bir yılda 95 milyon insanımızı beslemek zorundayız.

“SON YILLARDA TÜM DÜNYADA TARIMSAL ÜRETİM DESTEKLENDİ, HAYVANCILIKTA TEŞVİK EDİLDİ. ÜLKEMİZDE İSE TAM TERSİ BİR SÜREÇ YAŞANDI”

Türkiye, tarımda kendi kendine yetebilen, tarım ihracatçısı olan ülkeyken yanlış politikalar nedeniyle 95 milyon insanı kendi kendine besleyemeyen, tarımda ve hayvancılıkta ithalatçı bir ülke haline gelmiştir. Son yıllarda tüm dünyada tarımsal üretim desteklendi, hayvancılıkta teşvik edildi. Ülkemizde ise tam tersi bir süreç yaşandı. Türkiye, Arjantin’den, Uruguay’dan angus ithal eden, iç savaştaki Suriye’den patates ithal eden, savaştaki Rusya’dan ayçiçek yağı, yine savaştaki Ukrayna’dan buğday ithal eden bir ülke haline geldi.

Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik buhran nedeniyle tarım ve hayvancılıkta üretim maliyetleri 4-5 katına kadar çıktı. Çiftçiler ve hayvan üreticileri bu maliyetler altında ezildi. Bu süreçte gereken destek ve teşvikleri alamayan üreticiler elindeki, avucundakini satmak zorunda kaldı. Süt üreticisi elindeki son ineğini borçlarını ödemek için sattı. Artan mazot fiyatlarına dayanamayıp, tarlasını süremeyen, ekinini tarlada bırakan çiftçi traktörünü satıp üretimden vazgeçti. Üretici toprağa küstü, hayvan üreticisi de hayvanını kesti.”