Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Vahap Seçer, “Mersin bir tahribat, bir yıkıntı yaşamadı ama depremin komplikasyonlarının en yoğun yaşandığı yer. Şu anda 1,9 milyon insana göre sağladığım kaynaklarla 2,3 milyon insana hizmet götürüyorum. Buraya alacağımız göç, bize büyük yatırımlar, finansman kaynakları gerektirecek. Ya afet bölgesine dahil edilmeli ya da farklı bir statü verilebilir. Bir destek, teşvik kapsamına alınması gerekir” dedi.

Vahap Seçer, Tele 1’de dün gece yayınlanan ‘Şimdiki Zaman’ programına konuk oldu. Programda, depremlerin ardından Mersin’de yaşananları aktaran Seçer, kentin yoğun bir göç ile karşı karşıya kaldığını belirterek, “Mersin bir tahribat, bir yıkıntı yaşamadı ama depremin komplikasyonlarının en yoğun yaşandığı yer. Buraya alacağımız göç, bize büyük yatırımlar, finansman kaynakları gerektirecek. Ya afet bölgesine dahil edilmeli ya da farklı bir statü verilebilir. Mersin gibi yoğun göç alan yerlere farklı bir statü adı altında bir değerlendirme yapılabilir; bir destek, teşvik kapsamına alınması gerekir diye düşünüyorum” diye konuştu.

Son zamanlarda siyasetin en önemli konularından birisinin yaşanan siyasi gerginlikler ve bölünmüşlükler olduğuna işaret Seçer, şunları söyledi:

“‘Senin belediyen-benim belediyem’, ‘Cumhur İttifakı’nın belediyesi ya da CHP'li belediyeler, Millet İttifakı’nın belediyeleri’; bu ayrım bizi geleceğe dair sorunları konuşamama gibi bir duruma sokuyor ve bu beni rahatsız ediyor. Bunun günahını 5-10 sene sonra bu kent çeker. Ben belki yönetici olurum, bu yükü ben kaldırmak zorunda kalırım, bu sorunlarla da ben boğuşmak zorunda kalırım. Ben gitsem dahi devlette devamlılık esastır, benden sonra gelecek yönetici bu yükü çekecek. Ben, buna işaret etmek istiyorum. Siz, bu sorunu getirip 2-3 ilin üzerine yığmayın. Zaten Mersin üzerinde bir yük var. Bir de bunun üstüne neden, hangi hakla hizmet getiriyorsunuz? Siz bu nüfus hareketlerini düzenlerken merkezi yönetim olarak o kentin belediye başkanıyla bir değerlendirme, oturup beraber bir konuşup bu durumu anlatmaz mısınız?” 

Mersin’in üzerine düşen sorumluluğu kaldırabilmesi için kente bir imtiyaz tanınması gerektiğine dikkat çeken Seçer, şöyle konuştu:

“Buraya alacağımız, göç bize büyük yatırımlar, finansman kaynakları getirecek. Ya afet bölgesine dahil edilmeli ya da farklı bir statü verilebilir. Mersin gibi yoğun göç alan yerlere farklı bir statü adı altında bir değerlendirme yapılabilir; bir destek, teşvik kapsamına alınması gerekir diye düşünüyorum. Mersin'in yerli nüfusu 1 milyon 900 bin. Sığınmacı nüfusuyla 2,3 milyon. Ben eminim ki depremden dolayı bizim vatandaşlarımız, yaklaşık 400 bin kişi Mersin'e yerleşmek üzere deprem bölgesinden gelecekler, bizim hemşerimiz olacaklar, burada yaşayacaklar. Onları da üzerine koyarsanız 2,7 milyona çıkacak Mersin’in nüfusu. Deprem bölgesinde depremden etkilenen kendi vatandaşlarımız da var, sığınmacılar da var. Sığınmacılar da insan, bunun insani boyutu var, asla bu konuda olumsuz bir değerlendirme yapamam. Ama siz, bu sorunu getirip 2-3 ilin üzerine yığmayın. Bu sığınmacıları siz Orta Anadolu'ya da götürebilirsiniz ama Orta Anadolu'daki illerin idarecileri, valilikleri kabul etmiyor bunları. Zaten Mersin üzerinde bir yük var. Bir de bunun üstüne neden, hangi hakla hizmet ederek getiriyorsunuz? Bu kentte 400 bin sığınmacı var. Benim söylemlerimde en ufak bir ayrımcılık, ötekileştirme gibi bir beyanatım olmamıştır. Hizmetlerimde de fiiliyatta da bir uygulama olmamıştır. Ben, sosyal demokrat bir insanım. Benim dünya görüşüm belli. Zaten ben insanları kategorize edemem ama ortada bir gerçeği de cesurca dile getirmem gerekiyordu. Ben de bunu yaptım.”

Depremin ardından endişelere sebebiyet veren Akkuyu Nükleer Santrali konusuna da değinen Seçer, olası bir depremde santralin yaratabileceği risk ile ilgili şunları aktardı:

“Ben, parlamentoda olduğum, nükleer santralin bir uluslararası anlaşmayla kabul edildiği dönemde ret oy veren bir milletvekiliyim. Çok ciddi sarsıntı geçirdik. Ben, o saatlerde de uyumuyordum. 1,5 dakika süren bir deprem düşünün. Yani 15-20 saniye daha bu şiddetle Mersin'de uzasaydı süre, zaten sürenin uzunluğu demek depremin şiddetinin artması demek, bu anlamda da burada yıkıntılar olabilirdi. Nükleer santralin geleceği açısından da sismik tehlike, yani deprem tehlikesi içerdiğini de açıkçası söyleyebilirim.”