HABER: ESRA TOKAT

Daha önce Çernobil faciası yaşanan Ukrayna’daki nükleer santraller , Rusya ile başlayan savaşın ardından tüm dünyayı endişelendirmeye başladı. Ukrayna'da yer alan nükleer santrallerinin olası bir çatışmada zarar görmesi nükleer facia ihtimalini yeniden gözler önüne sererken konuya ilişkin değerlendirmelerde bulunan gazeteci ve enerji analisti Özgür Gürbüz de "Çok ciddi bir nükleer faciasının eşiğindeyiz" dedi.

Ukrayna'da toplamda 4 nükleer santralde 15 reaktör bulunuyor. Bu santrallerden Hmelnitski ve Rivne kuzeybatıda, Zaporijya Santrali güneydoğuda, diğeriyse Güney Ukrayna'da yer alıyor. 25 Nisan 1986 tarihinde, Ukrayna’da bulunan Çernobil Nükleer Santrali'nin dördüncü reaktöründe meydana gelen sorun nedeniyle yaşanan nükleer facia, Rusya ve Ukrayna savaşı ile bir başka nükleer facia olasılığı hakkında tüm dünyayı yeniden endişelendirmeye başladı. Gazeteci ve enerji analisti Özgür Gürbüz, konuya ilişkin dokuz8HABER'e değerledirmelerde bulundu.

"5 REAKTÖRDE RİSK VAR"

"Nükleer santrallerin savaş durumunda bir tehdit haline geleceğini hep söylüyorduk ve şu anda bu oluyor" diyerek sözlerine başlayan Gürbüz, "Ukrayna’daki 4 nükleer santralde 15 çalışabilir durumda reaktör var. Ama son gelen bilgiler bunun 7’sinin şu an çalışır durumda olduğunu söylüyor. Ukrayna hükümeti savaş başladığından beri teker teker reaktörleri  durduruyor" dedi.

Zaporijya Santrali'nin ülkedeki ve Avrupa'daki en büyük nükleer santral olma özelliğine sahip olduğunu ifade eden Gürbüz, "Zaporijya Santrali'nin 6 tane reaktörü var ve yangın haberi gelmeden önce sadece üçü çalışıyordu. Bu sabah Ukrayna Nükleer Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun verdiği resmi bilgiye göre şu anda 1 reaktörü çalışıyor, 4 reaktör durdurulmuş ancak bunlar da durdurulma aşamasında. Bir tanesi sadece önceden kapatılmış ve daha az riskli görünüyor. 4 tanesinde ise devreden çıkarma işlemi devam ediyor" bilgisini paylaştı.

Bir nükleer santralde reaktörün düğmesine basıldığında hemen kapatılıp sorunun giderilmediğinin altını çizen Gürbüz, "Çünkü reaktörde nükleer reaksiyon hala devam ediyor ve bunu durdurmak zaman alıyor. Bu yüzden de kontrol çubukları devreye girerken, soğutma işleminin de devamlı yapılması lazım. Kabaca söylersek reaktöre devamlı su göndererek ısıyı kontrol altına almamız lazım. Şu anda bu 4 reaktörde soğutma işlemi devam ediyor" dedi.

"HER BİR REAKTÖR ÇERNOBİL'DEN KAPASİTE OLARAK ÇOK DAHA BÜYÜK"

Her bir reaktörün başlı başına bir risk olduğunun altını çizen Gürbüz, “Çernobil’de sadece 4 numaralı reaktörde kaza oldu. Buradaki herhangi bir reaktör zaten Çernobil’den kapasite olarak çok daha büyük" dedi. Gürbüz, buradaki yakıt miktarının ne kadar olduğunun bilinmediği için kıyaslamaya gidilmesinin de doğru olmadığını kaydederek "Burada 6 reaktörden gelen kullanılmış yakıt çubukları da olmalı. Bu yönden baktığımızda çok ciddi bir nükleer tehlikeyle karşı karşıyayız" diye konuştu.

"KULLANILMIŞ YAKIT ÇUBUKLARININ OLDUĞU HAVUZLAR DA TEHLİKE BARINDIRIYOR"

Ukrayna Nükleer Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun açıklamasına göre çıkarılan yakıt çubuklarında reaksiyonun sürdüğünü bildiren Gürbüz, "Bu reaksiyon yaklaşık 15-20 sene sürebilir. Yakıt çubuklarını kullanılmış yakıt havuzlarına ve geçici atık depolama alanlarına koymamız gerekir. Bu noktada onların da tıpkı reaktörlerin kalbi gibi su ile soğutulması yani ısının sabit tutulması yükselmemesi böylece de reaksiyonun kontrolden çıkması önlenir. Ukrayna’daki otoriteler kullanılmış yakıt çubuklarının olduğu bölgelerde de tehlike olduğunu söylüyorlar.  Bu da işin başka bir boyutu. Fukuşima’da da aynı şekilde sadece reaktörlerden değil kullanılmış yakıt havuzlarında da sorun çıkmıştı. Yani nükleer reaksiyonun olduğu her yer tehlikeli. Eğer bu reaksiyon kontrolden çıkarsa biz Çernobil’deki gibi bir radyasyon sızıntısı ile karşı karşıya kalırız. Fukişima veÇernobil’deki  kazalarda da bu oldu" diyerek şöyle konuştu:

"BİR ARIZA YAŞANIRSA FUKUŞİMA VE ÇERNOBİL BENZERİ BİR KAZA GÖRMEMİZ HİÇ UZAK BİR OLASILIK DEĞİL"

"Karıştırılan şu: Reaktör binasının sağlam olması, uçak çarpmasına karşı dayanıklı olması bunların hepsi felaketin boyutu konusunda bir etken. Ancak asıl mesele bu reaktörlere devamlı olarak su gönderilip gönderilemediği. Çünkü reaktörlere her dakika tonlarca su göndermeniz gerekli. Bu suyu gönderen pompaların çalışması ve elektriğin her zaman olması şart.  Bu reaktörlere su pompalanmazsa yani elektrik kesintisi olursa ya da bir arıza yaşanırsa Fukuşima ve Çernobil benzeri bir kaza görmemiz hiç uzak bir olasılık değil. Yedekte tutulan dizel jenaratörlerden başka güvenceniz yok, onların bu savaşın ortasında ne durumda olduğu da bir soru işareti."

"GÜVENLİ NÜKLEER YOKTUR"

Her bir reaktörün başlı başına bir risk olduğunun altını çizen Gürbüz, güvenli nükleer tartışmalarına da değinerek, “Güvenli nükleer yoktur. Teknoloji ve bilim bunu bize çok net söylüyor. Yüzde yüz kaza yapmayacak, kontrolden çıkmayacak bir nükleer santral olduğunun garantisi yok. Hatta bir düşman askeri  ya da bir terör saldırısı tarafından hedef alınmayacak bir nükleer santral de yok dünyada. Bu yüzden de asla 'güvenli nükleer santral var' diyemeyiz" ifadelerine yer verdi.

"RADYASYON SIZINTISININ OLMADIĞI BİR SENARYODA BİLE BİNLERCE YIL KORUNMASI GEREKEN RADYOAKTİF KALAN BİR REAKTÖR KALBİ VAR"

Nükleer bilimine emek vermiş pek çok değerli akademisyenin nükleer santralleri savunan açıklamalarını üzülerek takip ettiğini söyleyen Gürbüz, “Nükleer bilim ile nükleer endüstri o kadar çok birbirinin içine girdi ki, bazı hocalarımız nükleer santrali savunmak adına olmadık şeyler söylüyor. Örneğin ‘burada radyasyon sızıntısı olsa da koruma kabının içinde kalır’ gibi açıklamalar yapılıyor. Ne yazık ki bu bilimsel bir açıklama olamaz. Çünkü sızıntının büyüklüğü,  savaş durumundaki olası bir patlamanın verdiği zarar, savaş anındaki çalışan personelin nasıl davranacağı yani insan faktörü gibi birçok etken var. Bütün bunları göz önüne aldığımızda böyle kesin cümleler kuramayız. İkincisi erimiş bir reaktör kalbinin yol açacağı maddi hasar az buz bir şey değil. Radyasyonun reaktör dışına sızmadığı, ucuz atlattığımız bir senaryoda bile binlerce yıl radyoaktif kalan, sizin korumanız gereken erimiş reaktör kalbi var elinizde. Çernobil felaketinin üzerinden 36 yıl geçmesine rağmen hala o reaktörün kalbinde erimiş nükleer yakıtlarla uğraşılıyor. Fukuima aynı durumda. Bu reaktörlerin içinde 244 bin yıl radyoaktif kalacak Plütonyum-239 (Pu-239) var. Bu da radyasyon sızıntısı olmasa bile maddi hasar ile geçiştirilecek bir şey değil” açıklamasında bulundu.

"UKRAYNA'NIN KULLANDIĞI NÜKLEER SANTRAL YAKITI RUSYA'DAN GELİYOR"

Öte yandan Ukrayna'nın nükleer santral yakıtının çoğunu Rusya'dan karşıladığını kaydeden Gürbüz, “Ukrayna’da çalışabilir durumdaki 15 reaktörün yakıtlarının yüzde 60’ı da savaşa kadar Rusya’dan geliyordu. ABD’deki nükleer santrallerin yakıtı olan Uranyum’un yarısı Rusya, Kazakistan ve Özbekistan’dan geliyor" dedi.

AKADEMİSYENLERE ÇAĞRI: "HOCALARIMIZ BİLİMİN YANINDA OLMALI"

Bu noktada akademisyenlere de bir çağrıda bulunan Gürbüz, “Hocalarımız bilimin yanında olmalı. Bu risk alınması gereken bir risk değil. Bunu tartışmamız lazım. Nükleer enerji sanki dünyayı kurtaran bir enerjiymiş gibi anlatılıyor. ‘Elektrik üreten nükleer santraller yerine daha ucuz, daha güvenli elektrik üreten başka fabrikalar kurabilir miyiz, kuramaz mıyız?’ sorulması gereken soru budur" dedi. Bu sorunun sorulduğunda ise yanıtın belli olduğun kaydeden Gürbüz, "Bunun yerine güneş enerjisi , rüzgar enerjisi kurabilirsiniz. Böyle bir yol varken nükleer santral gibi çok fazla risk barındıran bir tehlikeyi kabullenmek durumunda mıyız?” diye de sordu.

"TÜRKİYE'DE ÇIKARILMASI İSTENEN DÜZENLEME İLE BU İŞİN KONTROLÜ BAĞIMSIZ OTORİTELERE VERİLMİYOR"

Türkiye’de TBMM’de görüşülmesi devam eden Nükleer Düzenleme Kanun Teklifi’nin görüşmelerine dair de konuşan Gürbüz, “Bir düzenleme kurumuna ve kanuna yönetmek için ihtiyacımız var. Nükleer santrale ihtiyacımız yok ancak tıp alanında kullandığımız nükleer malzemeler için bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu aşikar. Ama Türkiye’de çıkarılması istenen düzenleme kanunu bağımsız otoritelere denetim şansı vermiyor, atık sorunun nasıl çözüleceğine işaret etmiyor" dedi.

"AKKUYU'DAKİ PATLAMA HABERLERİ VE İŞÇİLERİN ŞİKAYETLERİ ARAŞTIRILMADI"

Bunun Mersin’deki Akkuyu Nükleer Santrali inşaat sürecinde görüldüğünü ifade eden Gürbüz, "Akkuyu’daki patlama haberleri, işçilerin şikayetleri, hiçbiri araştırılmadı. Bu sorunlar önümüzdeki günlerde daha da artacak. Çünkü Rusya’nın finansal kaynağı kısıldığı için Akkuyu’ya gidecek parada da soru işareti oluşmaya başladı. Oysa Türkiye’deki tüm nükleer faaliyetlere yönelik bağımsız ve güvenilir bir kuruluşa ihtiyacımız var. Tabi kanun bunu getirmiyor" dedi.

"TÜRKİYE'DE NÜKLEER ATIKLARA DAİR HİÇBİR HAZIRLIK YOK"

Ayrıca kanunda atıklara yönelik çok tartışmalı bir madde olduğunu da belirten Gürbüz, "Nükleer atıklarının burada depolanacağı kaydediliyor. Ama Türkiye’de nükleer atıklara dair hiçbir hazırlığın yapılmadığını biliyoruz. Zaten dünyada da nükleer atık sorununu çözebilmiş bir ülke yok. Konuya dair yapılan tek şey atıkları yerin altında saklayıp unutmak. Ancak bu atıklar binlerce yıl duracak ama bu şirketler bu hükümetler o zaman olmayacak" diye konuştu.

"ABD'NİN NÜKLEER SİLAHLARI İNCİRLİK ÜSSÜ'NDE, TÜRKİYE VE ABD BU ANLAMDA ANLAŞMAYI İHLAL EDİYOR"

Türkiye’nin bir bölümünün nükleer güç olma planını pazarlamaya çalıştığının üstünde duran Gürbüz, Türkiye'nin "Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması"nda bir taraf olduğunu hatırlatarak, "Türkiye net bir şekilde nükleer silah yapmayacağını deklare etmiş bir ülke. Hatta bu anlaşmada taraf olduğumuz için ülkemizde nükleer silah da barındırmamamız gerekiyor. Buna rağmen ABD’nin nükleer silahları şu an İncirlik Üssü’nde muhafaza ediliyor. Türkiye ve ABD bu anlamda anlaşmayı ihlal ediyor" bilgisini verdi.

"İRAN’A UYGULANAN AMBARGO DİĞER ÜLKELERE UYGULANMIYOR"

"Nükleer santraliniz olunca nükleer silahınız olmaz, bu ikisi ayrı teknoloji" diyen Gürbüz, “Bizim Rusya ile yaptığımız anlaşmadan da gördüğümüz kadarıyla Rusya nükleer silahda kullanılabilecek plütonyum gibi malzemeleri bırakmayacak. Zaten Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’da bunun kontrolünü yapacaktır. Türkiye de henüz bütün bu anlaşmalardan çıkmaya hazır ya da tüm dünyayı karşısına alacak bir konumda değil. Akkuyu Nükleer Santrali'nde sadece elektrik üretilecek. Bu sadece Rusya’nın Türkiye’de açtığı tehlikeli ve kirli bir elektrik fabrikası. İkincisi nükleer silah yaptığınızda bunu kullanacak uçağınızın, füzenizin olması lazım. Ayrıca bunun ekonomik ve siyasi bir yönü de var. İran örneğinde olduğu gibi ambargolarla karşılaşabilirsiniz. Burada elbette bir başka sorun da iki yüzlülük. Mesela İsrail, Hindistan, Pakistan olunca Kuzey Kore ve İran gibi davranılmıyor. Oysa yapılan anlaşmalara göre sadece Fransa, Çin, Rusya, İngiltere ve ABD nükleer silah sahibi olabilir" diyerek bunun bir çelişki olduğunun da altını çizdi.

"TÜRKİYE BİRAN ÖNCE AKKUYU NÜKLEER SANTRAL PROJESİNİ İPTAL ETMELİ"

Türkiye’nin biran önce Akkuyu Nükleer Santral projesini doğurduğu tehlikeler ve Rusya’ya bağımlılık açısından iptal etmesi gerektiğini de vurgulayan Gürbüz, nükleer enerjide bağımlılık konusunun konuşulmadığına dikkat çekerek sözlerini şöyle son verdi:

“Sanki nükleer enerji sahibi olunca kendi başımıza elektrik üreteceğiz. Ancak bu mümkün değil. Akkuyu’da yapılan nükleer santral, Rus devlet şirketinin yüzde yüz malı, uluslararası anlaşmada bu şekilde geçiyor. Satmak isteseler bile yüzde 49’unu ancak satabilirler. Kısacası ne olursa olsun en az 60 yıl boyunca Rusya bu santralin sahibi olacak. Bu santralin yakıtı da yine Rusya’dan gelecek. Rusya ile aranız bozulduğu anda Rusya size yakıt göndermeyebilir ve nükleer santral çalışmaz. Kaldı ki nükleer santralde oluşabilecek herkangi bir arıza sonucunda, parça değişiminde yine Rusya’ya bağımlısınız. Türkiye’de böyle bir teknoloji yok.”

"NÜKLEER MESELESİ ARTIK TÜRKİYE İÇİN EKONOMİK VE GÜVENLİK ANLAMINDA TEHLİYE OLUŞTURMAYA BAŞLADI"

"Ukrayna yıllardır uğraşmasına rağmen ihtiyacı olan nükleer yakıtın ancak yüzde 40’ını ABD’den alabiliyor, yüzde 60’ını ise hâlâ Rusya’dan alıyor. Bu yüzden de nükleer santral Türkiye’nin enerji bakımından dışa bağımlılığını artıracak önemli bir faktör.  Rusya’ya zaten doğalgaz, petrol ve kömür üzerinden bağımlıyız. Pahalı olması da bir başka faktör. Rusya’ya verilen alım garantisi kilowattsaat başına 12,35 dolar sent iken, bugün rüzgar güneş ihalelerinde oluşan fiyat ise 3 sent civarı. Yani nükleerden en az 4 kat daha ucuzlar ve yerli kaynak olarak kabul edebiliriz. Güneş panellerini kurduktan sonra yakıt olarak kimseye bağlı değilsiniz. Nükleer santral sadece çevre meselesi değil, aynı zamanda ekonomik ve güvenlik anlamında da Türkiye için bir tehlike oluşturmaya başladı."