Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, araştırmayı yorumladı ve “Lübnan’da halkın yüzde 49’u kendisini ‘sinirli’ olarak tanımlarken, bu oran Türkiye’de yüzde 48 oldu. Sonuçlara göre halkın neredeyse yarısının sinirli olduğu belirlendi. Pozitif duygularla ilgili yapılan araştırmanın sonuçlarında ise birinci sırada 82 puanla El Salvador yer aldı. Yani El Salvador, en pozitif ve mutlu ülke seçildi" dedi.

"YAŞAM KOŞULLARININ DEĞİŞMESİ VE ZAMANSIZLIK"

Halktaki öfkenin sadece ekonomik faktörlere bağlanmaması gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, yaşam koşullarının değişmesi ve insanların kendilerine zaman ayıramamalarının da öfkenin ortaya çıkmasında etkili olduğunu söyledi.  yapılan bir araştırmada Türkiye’nin dünyada en öfkeli ikinci ülke olmasını değerlendirdi ve öfkeyi azaltacak tavsiyelerde bulundu. Yoğun öfkenin olduğu yerde akla ilk olarak tehdit algısı ve baş edememenin geldiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, “Tehlike varsa altta ‘ilk yumruğu ben atayım’  düşüncesi yatar ve bu aslında bize kişinin kaygıyla yanlış bir şekilde baş ettiğini gösterir. Bu da öğrenilmiş bir tepkidir. Burada uygunsuz tepki ve aşırıya kaçan yoğun öfke dışavurumundan söz ediyoruz. Tabii ki öfke de mutluluk, sevinç ve korku gibi bir duygudan ibarettir. Ancak her duygunun altında bir düşünce yattığını da kaçırmamak gerekir. Yer yer ani çıkışlara sebebiyet verip, neden sonuç ilişkisi kuramamamızla beslenen öfke artık çok yoğundur ve kişinin hayat kalitesini düşürür, işlevselliğini bozar. Birey; dur, düşün ve harekete geç mekanizmasını uygulayamaz ve frenleri tutmaz. Kişi patlamayı bekleyen bir bomba gibi pusuya yatar” diye konuştu.

TRAFİK, ÖFKEYİ ÇAĞRIŞTIRIYOR

Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, yaz tatili ve bayram denilince akla ilk olarak trafiğin geldiğini söyledi. Dünyanın her yerinde şehir hayatının bir parçası olarak kabul görmüş olan trafik kelimesinin Türkiye'de bağdaştırıldığı ilk sıfatın ‘öfke’ olduğunu kaydeden Çevirir, "Yeri geldiğinde vakitsizlik yeri geldiğinde de hayat mücadelesi olarak tanımlanan rutinin içerisinde aktarılamayan, işlenemeyen hatta çoğunlukla kabul bile edilmeyen negatif duygu ve düşünceler, bireyin iç dünyasında birikerek tahammül seviyesini aşağı çekiyor. Sadece bu süreç için değil, uzun zaman zarfında insanların kendilerine bir şekilde daha fazla zaman ayırması gerektiğini, çevresel uyaranlar ile mücadele mekanizmalarını geliştirmelerinde, pozitif duyguları yaşamaya müsaade ettikleri kadar negatif duyguları da kabullenmelerinde ve enerjilerini yıkıcı değil, daha yapıcı şeylere yönlendirmelerinde fayda olacağını düşünüyorum. Önceliğin kendimiz olduğunu, biz iyi olmazsak ailemize de yakın çevremize de faydalı olamayacağımızı hatırlamak gerekiyor. Stresörler karşısında nasıl bir pozisyon alıyoruz, nasıl baş ediyoruz? Biraz daha düşünmeli ve bu hususta uzmanlardan yardım almaktan çekinmemeliyiz" dedi.