EKOLOJİ-ÇEVRE

Arslan: 1970'ten beri sulak alanların yüzde 35'i yok oldu!

Türk Veteriner Hekimleri Birliği (TVHB) Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, "2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü" nedeniyle yaptığı açıklamada; bir dönüm noktasına gelindiğini ve yaşam için sulak alanların mutlaka korunması gerektiğini dile getirdi.

Abone Ol

Arslan, "1970’ten bu yana sulak alanların yüzde 35’i yok oldu. İnsan faaliyetleri sulak alanları yıkıma sürüklüyor. Sulak alan canlı türleri yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Son 50 yılda iç kara sulak alan canlılarının yüzde 81’i, kıyı sulak alan ve deniz canlılarının yüzde 36’sı azaldı” dedi.

TVHB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Murat Arslan, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü nedeniyle açıklama yaptı. Arslan, suyun yaşam kaynağı olduğunu ve dünyanın yüzde 71’lik kısmının hidrosferden (su küre) oluştuğunu hatırlattı. Arslan, dünyadaki suyun yüzde 97,5’lik kısmının tuzlu, sadece yüzde 2,5’lik kısmının tatlı su olduğunu ve bunun da yüzde 68,9’unun buzullar ve kalıcı kar tabakalarından oluştuğuna vurgu yapan Arslan, tüm canlıların temel yaşam kaynağı olan suyun geriye kalan kısıtlı kaynak olan sulak alanlar ve yer altı sularından oluştuğunu bu nedenle bu alanların korunmasının tüm yaşamın korunması açısından kritik önem taşıdığına işaret etti.  

"SULAK ALANLAR BİYOÇEŞİTLİLİĞİN EN YÜKSEK OLDUĞU YERLERDİR"

"Sulak alanlar, dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6’sını kaplar. Dünyadaki tüm canlı türlerinin yüzde 40’ını ve tüm hayvan türlerinin yüzde 12’sini barındırırlar. Doğa Koruma Genel Müdürlüğü verilerine göre Türkiye'de şu ana kadar belirlenmiş 106 sulak alan bulunmaktadır. Bunların 14'ü Ramsar Alanı, 59'u Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 33'ü Mahalli Öneme Haiz Sulak Alandır" bilgisini paylaşan Prof. Dr. Arslan, şunları kaydetti:

“Sulak alanlar bataklıklar, turbalıklar, taşkın düzlükleri, nehirler, göller, tuzlalar, mangrovlar, deniz çayırı yatakları, mercanlar, gelgit anında altı metreden derin olmayan deniz kıyısı alanları, doğal sulak alanların yanı sıra, atık su arıtım gölcükleri ve rezervuarlar gibi insan yapımı alanlar olup dünya genelinde tropik ormanlardan sonra biyoçeşitliliğin en yüksek olduğu yerlerdir. Biyoçeşitliliğin korunması, taşkın kontrolü, tarımsal faaliyetlerde kullanılan yeraltı sularının beslenmesi, fırtınalardan koruma, besin depolama, iklim değişikliğinin kontrolü, bitkiler vasıtasıyla civa, klor, bakır gibi elementlerden suyun arıtılması, gıda kaynağı olma, turizm faaliyet alanı sağlama gibi birçok işlevi vardır. 

"ÜLKEMİZDE EN KÜÇÜK SULAK ALAN BİLE BÜYÜK ÖNEME SAHİPTİR"

Sulak alanlar aynı zamanda büyük bir yaban hayatı kaynağıdır. Birçok habitat (yaşam alanı) sunan ve farklı türden yaban hayvanlarının birlikte yaşamasını sağlayan sulak alanlar biyoçeşitlilik anlamında son derece zengindir. ABD’de nesli tehlike altında olan türlerin yüzde 43’ü, ülke yüz ölçümünün sadece yüzde 5’ini oluşturan sulak alanlarda yaşamaktadır. Bu örnek, sulak alanların biyoçeşitlilik anlamında zengin ancak tehlikede olduklarını somut olarak göstermektedir. Barınma, beslenme ve üreme alanı olan sulak alanlar, göç eden kuş türleri için birer mola yeri görevi görmektedir. Güney ve Kuzey göç yolları arasında olan ülkemizde bulunan en küçük sulak alan bile bu anlamda çok büyük öneme sahiptir.

"SULAK ALANLAR ORMANLARDAN 3 KAT HIZLA YOK OLUYOR"

Yerkürenin en çok tehdit altında olan ekosistemlerinden sulak alanların hızla yok olduğu günümüzde bir dönüm noktasındayız. Sulak alanlar ormanlardan 3 kat hızla yok oluyor. 1700’lü yıllardan beri sulak alanların yüzde 80’inden çoğu yok oldu ve bu eğilim giderek artıyor, 1970’ten bu yana sulak alanların yüzde 35’i yok oldu. İnsan faaliyetleri sulak alanları yıkıma sürüklüyor; tarım ve yapılaşma için sulak alanlar kurutulup dolduruluyor. Sulak alan canlı türleri, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya; son 50 yılda iç kara sulak alan canlılarının yüzde 81’i, kıyı sulak alan ve deniz canlılarının yüzde 36’sı azaldı.

"HEPİMİZİN YAŞAMI TEHDİT ALTINDA" 

Sulak alanlarda meydana gelen değişim ve sıcaklıkların yükselmesi vektör yoluyla bulaşan çeşitli hastalıkların da artmasına ve yayılmasına neden oluyor. Bu durumda ilk olarak yaban hayatı, sonrasında ise insan ve insan ile yaşamını sürdüren hayvanları etkilenecek. Bu anlamda hepimizin yaşamı tehdit altında."

"VETERİNER HEKİMLER SORUMLULUKLARININ BİLİNCİNDE"

Prof. Dr. Murat Arslan, bu önemli sorun karşısında veteriner hekimlerin hem bilinçlendirme hem de somut sorumluluklar alma konusunda hazır olduklarını belirterek, şöyle dedi:

"Hayvanların ve diğer canlıların yaşamına bu derece önemli bir kaynak oluşturan sulak alanların korunması için biz veteriner hekimlere büyük görev düşmektedir. Bu görev canlıların yaşatılması için üstlendiğimiz koruyucu hekimliktir. İster evcil ister yaban hayvanları olsun yaşam alanları ortaktır. Bu yaşam alanlarının korunmasında ve sürekliliğinde veteriner hekimlerin durduğu stratejik konum çevre sorunlarının ve hastalıkların önlenmesinde en önemli konumdur. Bu anlamda Tek Sağlık çerçevesinde sulak alanlarımızı korumak ve sürekliliğini sağlamak mesleğimize ve yaşadığımız gezegene olan sorumluluğumuzdur."