CHP'li Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, 15 Temmuz'un yıl dönümü nedeniyle bir açıklama yaptı. Tanrıkulu, siyasal iktidarın halkın direnişini daha sonra halka karşı kullandığını söyledi.

CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, "Ne yazık ki darbe girişiminden hemen sonra AKP, bu direnişi halktan çalmış ve kendinden olmayanlara karşı bir silaha dönüştürmüştür. Darbecilerin bombaladığı bu Meclis, onların def edilmesinden sonra, bizzat AKP tarafından etkisizleştirilmiştir, yetkileri budanmıştır" dedi. T24'ün haberine göre Tanrıkulu, darbe girişiminin dördüncü yıl dönümünde demokrasinin büyük yara aldığını vurguladı. Sezgin Tanrıkulu'nun 15 Temmuz'un yıl dönümüne ilişkin yaptığı açıklama şu şekilde: Bugün 15 Temmuz 2016 Darbe Girişiminin dördüncü yıldönümü. Dört yılın ardından, hukuk, yargı bağımsızlığı, çoğulculuk, ekonomik-sosyal eşitlik, çok seslilik kısacası demokrasi adına bir şeyler söylemek isterdim. Mümkün değil. 15 Temmuz Darbe Girişiminin olduğu akşam burada direnen, bu Meclis bombalanırken bile sesini çıkarmaktan, haykırmaktan geri durmayan bizlerin motivasyon ve güç kaynağı, halkın demokrasi ve özgürlük istenciydi. Hesaplaşılmamış 12 Eylül Darbesinin etkisini on yıllarca iliklerinde hissetmiş bir toplum, yeni bir darbeyle daha geleceğinin karartılmak istendiğini bildiği için kendisini tankların önüne attı. O tankların önünde canlı kalkan olan insanlar sadece AKP’liler değildi. Bu halk 15 Temmuz’da AKP için değil, sivil siyaset için, demokrasi için direndi. AKP’nin zulmüne, yarattığı sayısız mağduriyete öfkeli olduğu halde, onunla hesaplaşmayı o gün için erteleyen, bugün o gün değildir diyerek sokaklara dökülen insanlar bugün de Türkiye demokrasisinin teminatıdır.

"DARBECİLER DEĞİL MUHALİFLER CEZALANDIRILDI"

Devlet içinde yuvalanmasına, palazlanmasına kimlerin vesile olduğu aslında çok iyi bilinen örgütlenmenin hain darbe girişimi halkın gücüyle boşa çıkarılmıştır. Ama izleyen dönemde bütün soruşturma ve yargılamalara karşın “gerçek darbecilerden” hesap sorulduğu söylenemez. “Aldatıldım” diyen iktidar sahiplerine kimse dokunamazken, bu hainlerle ilgisinin olmadığını herkesin bildiği muhalifler en ağır cezalara çarptırılmıştır. Yıllardır Fetullahçılarla mücadele eden, onlar yüzünden işinden, ekmeğinden olan gazeteciler, akademisyenler, hukukçular hakkında “Feto” soruşturmaları açılmıştır. Darbe girişiminin ardından yaklaşık 200 bin kişi gözaltına alınmış, FETÖ/PDY üyesi suçlamasıyla 50 binden fazla tutuklanmış, 150 binden kamu personeli görevlerinden ihraç edilmiştir. Darbe girişimini izleyen dört yıllık sürede karara bağlanan davalarda yaklaşık 5 bin sanığa hapis cezaları verilmiştir. Darbe girişiminin üzerinden dört yıl geçtikten sonra bugün halen daha Türk Silahlı Kuvvetlerinde, Emniyette, yargıda, neredeyse tüm kamu kurumlarında soruşturmalar, gözaltılar, yargılamalar sürmektedir. Binlerce insan işkence gördü/görüyor ve 90’lar Türkiyesini hatırlatır biçimde “gözaltında kaybetme” olayları yeniden gündemimizde olup, on binlerce insan işten atılmıştır, tutuklanmıştır.

"4 YIL GEÇTİ HALA DARBENİN SİYASİ BAĞLANTISI ORTAYA ÇIKMADI"

Aradan geçen dört yıla rağmen Fetullahçı örgütlenmenin ve darbe girişiminin siyasi bağlantılarının açığa çıkarılmamasının, hakkında konuşulmamasının nedeni, iki siyasi gücün fazlasıyla iç içe geçmiş olmasıdır. Türkiye’nin darbe girişiminin ardından geldiği noktanın ipuçları aslında TBMM’de kurulan Araştırma Komisyonunun çalışamamasında, bir sonuç elde edememesinde yatmaktadır. Komisyonun nasıl çalıştırılmadığını kısaca hatırlamak gerekir: Hatırlanacağı gibi, Komisyon Darbe Girişiminden hemen sonra, TBMM’de grubu bulunan tüm siyasi partilerin ortak önerisi ve oy birliğiyle kuruldu. Komisyon temmuz Ayında kurulmasına rağmen AKP tarafından çalıştırılmadı ve çalışmalarına ancak ekim ayında başlayabildi. Komisyon Başkanlık Divanı bütün partiler tarafından oluşturulabilecekken AKP tarafından oluşturuldu. Komisyonun çoğulcu, şeffaf biçimde gündemini oluşturması ve çalışması da engellendi. Komisyon görüşmelerinin yayınlanmasına yönelik ısrarlı taleplerimiz sistematik olarak reddedildi. Hatta sosyal medya hesaplarımızdan yaptığımız yayınların etkili olması üzerine bu yayınlarımızın yasaklanması, aksi halde Komisyonun dağıtılacağı tehditleriyle karşılaştık. Komisyonda dinlenmesini istediğimiz tanıklar, kamu görevlileri çağrılmadı. Dönemin Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarına Başbakan tarafından izin verilmediği ortaya çıktı. Dolayısıyla Darbe Girişiminin aydınlatılması konusunda kritik önemde olan söz konusu kişiler komisyona gelmediler veya gelmeleri engellendi. İki kamu görevlisinin kendilerini TBMM’nin üstünde görmeleri, bilgilerini TBMM ile dolayısıyla toplumla paylaşmamaları darbeyle ilgili soru işaretlerinin bugün bile yanıtsız kalmasının nedeni oldu.

"AKP KOMİSYONU ÇALIŞAMAZ HALE GETİRDİ"

Komisyon çalışmalarından rahatsız olan AKP daha süresi varken, ek süre almak mümkünken, Aralık Ayı başında “Komisyon çalışmaları sonlandırılmalıdır” açıklamasıyla Komisyon çalıştırılmaz hale getirildi. Nitekim bu tarihten itibaren Komisyon çalışmadı. Keza Komisyon, raporunu zamanında yazmadı, geciktirdi. Raporun yazımı üyelerden gizlendi ve uzun bir süreden sonra Rapor Komisyon Üyelerine tebliğ edildi. Muhalefet şerhimizi rapora eklenmek üzere verdikten sonra TBMM tarihinde hiçbir Komisyon çalışmasında görülmemiş bir biçimde Komisyon Başkanı tarafından rapora korsan eklemeler yapıldı. Bu eklemelerin İç Tüzüğe ve teamüllere aykırı olduğu için çıkarılması talebimiz TBMM Başkanı tarafından reddedildi. Ek görüşlerimizin yazılması istenmesinden sonra, yazdığımız ek görüşler Rapora eklendi ancak Darbe gerçeklerini ortaya koyan muhalefet görüşlerimizin bir bütün olarak Rapora ekli bir biçimde tüm Parlamenterlere dağıtılması gerekirken dağıtım işlemi yapılmadı ve TBMM’de görüşülmesi sağlanmadı. Komisyon, AKP tarafından bu şekilde engellenerek, Raporunun dahi dağıtılmasına imkan verilmedi. Dolayısıyla tıpkı 12 Eylül gibi 15 Temmuz’la da samimi bir biçimde hesaplaşılmamıştır. Sonuç olarak 15 Temmuz Darbe Girişiminin ardından demokrasi ve insan hakları açısından daha güçlü bir Türkiye çıkması gerekirken; Demokrasi, özgürlükler, Hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı ayaklar altına alınmıştır. Ancak demokratik ve insan haklarına dayalı bir ülke için mücadelemiz sürmektedir. Umudumuzu ve mücadele azmimizi yitirmedik!"