Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi. Dün, TBMM Genel Kurulu’nda teklifin görüşmeleri sırasında konuşan CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, şunları söyledi:

“Yukarıdan başlayan, kişisel, keyfî, liyakatsiz, özensiz ve sorumsuz yeni yönetim sistemindeki bu yapıda; Cumhurbaşkanının şeffaf olmayan, gerekçesi, kriterleri belirtilmeyen süreçler sonucunda üniversitelere keyfî rektör atamalarının yarattığı kurumsal bir çöküşe şahitlik ediyoruz. Atanan rektörlerle birlikte akademik ve idari özerkliğin yok sayıldığı keyfî ve hukuksuz uygulamaları bizler her fırsatta gündeme getiriyoruz ancak işte bu yönetim sisteminin sirayet ettiği, başta Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK olmak üzere üniversitelerdeki akademik ve idari en küçük birimlere kadar bu kişisel ve keyfî yönetim anlayışının yansımaları karşımıza çıkmaktadır. Yukarıdan aşağıya doğru oluşan bu yönetim anlayışı nedeniyle üniversitelerimizde nitelik, liyakat, araştırma, geliştirme, özgün çalışmalar ve yenilikler üretme motivasyonunun oluşmadığı bir süreçten geçmekteyiz.

“ÜNİVERSİTELERİMİZ AKADEMİK VE BİLİMSEL ÖZGÜRLÜKLERİN BASKI ALTINA ALINDIĞI VE KİŞİYE ÖZEL KADROLAŞMANIN YAŞANDIĞI SÜRECİ YAŞIYOR”

Üniversitelerimiz nicelik odaklı, nitelikten, kaliteden uzaklaşmanın, akademik ve bilimsel özgürlüklerin baskı altına alındığı ve kişiye özel kadrolaşmanın yaşandığı süreci yaşıyor. Birçok üniversitenin yaşadığı gibi Boğaziçi Üniversitesinin de yerleşik kurum kültürü, ulusal ve uluslararası başarıya giden, nitelikli eğitim ve araştırma ortamını yaratan yapısı her gün yerle bir edilirken YÖK ne yapıyor? Millî Eğitim Komisyonu, Meclis ne yapıyor? Bu süreci sadece izlemiyor, aynı zamanda görev ihmalleri yaparak bu kurumsal çöküşe seyirci kalıyorlar. İşte, bu görev ihmalleri nedeniyle son iki yılda Boğaziçi Üniversitesi dünya sıralamalarından 200 basamak daha geriye düştü.

“ÜNİVERSİTELERİMİZDEKİ TÜM BU KURUMSAL ÇÖKÜŞLER YAŞANIRKEN MECLİS GÜNDEMİNE GETİRİLEN KANUN TEKLİFİ BU YAPISAL SORUNLARI ÇÖZMEKTEN ÇOK UZAK”

Üniversitelerimizdeki tüm bu yapısal sorunlar, bu kurumsal çöküşler ve tüm bu gerilemeler yaşanırken Meclis gündemine getirilen kanun teklifi bu yapısal sorunları çözmekten çok uzak. Teklifte Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) iptal ettiği, üniversite öğrencilerine yönelik disiplin cezaları maddesi çok önemli. Disiplin maddesiyle eylem ve ceza arasındaki özellikle de AYM’nin uyardığı ama hâlâ uymadığınız açıklık ve netlik; kişiler ve idare açısından ölçülülük, belirlilik; muhatapları yani öğrenciler açısından hukuki güvenceden hâlâ yoksun olan bir düzenlemeyi getirdiniz. Bir defa en alt sınır olan uyarma cezasını kaldırıyorsunuz. Bu son karar, öğrenci açısından önemli bir fırsat; uyarma cezasına dönüştürülebilir cezası. Kınama, uzaklaştırma, ihraç arasında soruşturma ve karar birimine maalesef yine keyfî, kişisel yetki sınırı veren bir düzenleme yapıyorsunuz. Üniversite soruşturma komisyonlarına taşıyorsunuz siz bunları, üstelik cezanın niteliği, kapsamının ne olabileceği yetkisi de yine keyfiyete bırakılıyor. Bu disiplin maddesi üniversitedeki özgürlük ortamı, güvenlik ve sağlıklı eğitim açısından o dengeyi maalesef gözetmiyor.

“KADROLAŞMA SORUNUNU ÇÖZMEK İSTİYORSAK; GERÇEKTEN LİYAKAT, OBJEKTİF PERFORMANS KRİTERLERİ, ÖZGÜR, GÜVENCELİ ARAŞTIRMA, ÇALIŞMA VE EĞİTİM ORTAMI TESİS ETMEDİKÇE BU SORUNU ÇÖZEMEYİZ”

50/(d) araştırma görevlileri ile ilgili önemli bir düzenleme yapılıyor fakat kısmi bir düzenleme. Bugün üniversitelerin en büyük sorunu kadrolaşma sorunu, en yapısal sorunu üniversitelerin. Bu sorunu çözmek yerine maalesef keyfî atama, kişiye özel kadrolaşmalarla bu alanı en çok tahrip eden iktidar oldunuz. Atanan rektörlerin, idarecilerin keyfî kararlarıyla üniversite kurullarının işlevsizleşip üniversiteden üniversiteye değişen, keyfî, kişiye özel kadro ilanları verdiniz. Elbette 50/(d)'lerin 33/(a)'ya geçmesi doğru, olumlu ama yetersiz. Yapısal sorunları çözmeyecek yeni mağduriyetler yaratacak. Eğer biz kadrolaşma sorununu çözmek istiyorsak gerçekten liyakat, objektif performans kriterleri, özgür, güvenceli araştırma, çalışma ve eğitim ortamı tesis etmedikçe bu sorunu çözemeyiz.

“MECLİS NEDEN BU YOLSUZLUĞA ALET EDİLİYOR?”

Millî Eğitim Komisyonu ve YÖK vakıf üniversitelerini sadece güçlü sermaye lobileri ve isim değişikliğinden ibaret görüyor. Vakıf üniversitelerinin çok önemli muafiyetleri, istisnaları var ancak bu üniversiteler ciddi kâr amaçlı faaliyetler yapan kurumlara dönüştüler; reklam, tanıtım harcamaları, AR-GE faaliyetleri ciddi sorun alanı olarak görünüyor. YÖK'ün denetlediği hukuksuzlukları, usulsüzlükleri olan bu üniversitelerin isimlerini değiştiriyorsunuz siz, bu isim değiştirme taleplerini bu kanun teklifine eklediniz. Burada Nişantaşı Üniversitesi var. Antalya'daki AKEV Üniversitesi ciddi sorunlu bir üniversite; yönetim yapısı değişmiş; kurucu vakıf sahibi, yöneticisi çok ciddi sorunlardan bahsediyor; yönetim değişmiş bu üniversitede, mal varlıklarına el konulmuş. Yeni yönetim neden bu vakfın ismini değiştirmek istiyor? Neden Meclis bu yolsuzluğa alet ediliyor?

“KİM DENETLEDİ BU ÜNİVERSİTEYİ?”

Türk-Japon Üniversitesi Kanunu ile ilgili bir maddeyi AYM iptal etti. Biz bu üniversite kurulurken yine uyarmıştık, dedik ki: Bu üniversite 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na tabi değil yani bu üniversite denetim dışı. Hesaplarını, bütçesini, ihale usullerini denetim dışı bıraktınız, biz AYM’ye başvurduk ve reddetti AYM. Peki, beş yıl boyunca ne oldu bu hesaplar? Kim denetledi bu üniversiteyi? Şimdi, siz burada getirip bir denetim kurulu kuruyorsunuz. İşte, orman vasıflı taşınmazların üniversiteye tahsis edilmesi... Ne oldu beş yıl boyunca, hangi alanlar kullanıldı? Biz tekrar uyarımızı yapmak istiyoruz ama getirdiğiniz alanlar da yine sorunlu.

“MİLLÎ İSTİHBARAT AKADEMİSİ İÇİN YÖK KANUNUNA ATIF YOK”

Diğer bir düzenleme Millî İstihbarat Teşkilâtı bünyesinde ‘Millî İstihbarat Akademisi’ adında bir yükseköğretim kurumu kurduğunuzu söylüyorsunuz. Bu çok ciddi Anayasa'ya aykırılıklar içeriyor çünkü Anayasa'nın 131'inci maddesi ve 132'nci maddesi yükseköğretimle ilgili alanları, istisnai yükseköğretim kurumlarını sıralamış. Komisyon görüşmelerinde MİT temsilcisi, ‘Bunu YÖK mutlaka onaylayacak. MİT bir yükseköğretim kurumu kuruyor’ diyor. Şimdi, bu, özel hukuka tabi bir kurum mu olacak, YÖK'ün bünyesinde mi olacak? Şimdi Anayasa'mıza göre sadece YÖK, uluslararası akredite kurumu uluslararası tanınırlık verebilir. Siz, burada, bu yetki paylaşımını MİT'le mi yapacaksınız? YÖK'ün kapsamında mı olacak? Kanun teklifinde 2547'ye, YÖK Kanunu'na da bir atıf yok. ‘Tüm usul esaslar MİT ve Cumhurbaşkanı tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenecek.’ Biz Meclise bu yetkiyi vereceğiz ama bu yetkiyi kim kullanacak, nasıl kullanacak, hangi usul ve esaslarla kullanacak? Kime eğitim verilecek? Çok ucu açık. Hangi diplomaları vereceksiniz?

“AKADEMİSYENLERİN VE ÜNİVERSİTELER İÇİN YÜKSEKÖĞRETİM ALANINDAKİ TÜM SORUN ALANLARINI BU MECLİS’TE ORTAK AKILLA ÇÖZECEĞİMİZE İNANIYORUM”

Sonuç olarak şunu söylemek istiyorum; çok az bir süre kaldı artık ve bu süre sonunda ben inanıyorum ki bu ülkenin sorunlarını çözmek isteyen siyasi partiler, Millet İttifakı ve bu Millet İttifakı'nın iktidarında ve özellikle de en önemlisi Meclis çoğunluğunda, Cumhurbaşkanının keyfî rektör atama yetkisi başta olmak üzere, YÖK'ün işlevsizliği, üniversitenin liyakatsiz kadroları ve Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere, akademisyenlerin ve üniversiteler için yükseköğretim alanındaki tüm sorun alanlarını bu Meclis’te ortak akılla çözeceğimize inanıyorum.”