Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, başlattığı seçim kampanyası hakkında bilgi verdi. "Bu kişisel bir kampanya değildir" ifadesini kullanan Demirtaş, başlattığı kampanyanın daha sonra HDP'nin kampanyasıyla birleşeceğini söylerdi. Demirtaş seçimlere hazırlık döneminde partilerin doğal olarak içlerine kapandıkları bir dönem olduğunu belirterek Oysa ben burada tüm bu işlerin dışında daha rahat, esnek ve özgün hareket edebiliyorum. Bu avantajımı da böylesi dönemlerde seçim heyecanını, seçime ve sandığa ilgiyi, gönüllülerin açığa çıkarılmasını ve seçim havasını yaratmak için kullanmayı planladık" dedi. 

Demirtaş, Medyascope'tan Ferit Aslan'ın sorularına şu yanıtları verdi: 

Cumhur İttifakı’nın özellikle cumhurbaşkanlığı seçiminde HDP ve Kürt seçmenden umudunu kestiği görülüyor. Bu kapsamda HDP’ye açılan kapatma davası, hazine yardımına tedbir konulması gibi talepler değerlendirildiğinde iktidar, HDP ile ilgili seçim öncesinde ne yapmak istiyor?

Her şeyden önce olağan dışı, normal olmayan, atipik bir seçim süreci yaşadığımızı tespit etmemiz gerekir. Aslında Türkiye tarihinin hiçbir seçimi tam demokratik ve eşitlikçi bir ortamda geçmemiştir. Ancak bu seçim dönemi kadar olağandışı bir süreç de yaşanmamıştır.

Önceki seçimlerin tamamında bir tarafta devlet partileri, sistem partileri olurdu; diğer tarafta da sistem dışı muhalefet partileri olurdu ve yine eşitsiz bir yarış olurdu. Ne yazık ki bu seçimde bu durumu da aşan bir gerçeklikle karşı karşıyayız. Bu defa bir tarafta devleti ele geçirmiş, devletleşmiş bir parti ve onun ittifakı varken diğer tarafta bu devlet gücünün orantısız ve sistematik baskısı altında seçime hazırlanan partiler, ittifaklar var.

Baskı altında olan partiler arasında en fazla saldırılan ise HDP’dir. Bunun da bir anlamı, bir nedeni var elbette çünkü HDP en direngen güçtür. HDP’nin direnişi tüm muhalefetin ayakta kalmasını, umudu korumasını sağlıyor. HDP dağılsaydı, tasfiye olsaydı veya boyun eğseydi bunun tüm muhalefete olumsuz yansıması olurdu. Dolayısıyla iktidarın HDP’ye yönelimi çok özel ve sistematiktir. Bu yönelimin en önemli nedenlerinden biri de Kürt halkının varlığından, iradi duruşundan duyulan rahatsızlıktır.

Yani HDP’ye yönelimin altında sinsi bir ırkçılık, Kürt düşmanlığı da vardır. İktidarın tüm saldırılarına, HDP’nin içine de oynanan bölme ve çatıştırma girişimlerine rağmen HDP büyük bir demokrasi gücü olma, seçimin kaderini belirleme misyonunu kararlılıkla sürdürüyor.

İşte HDP’yi kapatma girişiminin altında yatan öfkenin nedeni bunlardır. HDP teslim olsaydı Saray’da HDP’ye özel ofis açılırdı ama HDP direndiği için Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı. Bu şekilde HDP’yi siyaset dışına itmeyi, kitlesini örgütsüz bırakmayı, öncüden yoksun hale getirmeyi, muhalefeti de HDP kapatma kararı karşısında çelişkiye düşürmeyi hedefliyorlar.

Bir diğer amaç da HDP’yi kapatarak şoven milliyetçi oyları geri kazanmaktır. Bu türden hukuk, ahlak ve siyaset dışı hamlelerin yapıldığı bir sürece “seçim süreci” demek eksik veya yetersiz kalır. Seçim demek seçmenlere, eşitçe yarışanlar arasında seçme fırsatı sunmak demektir. Oysa burada seçmene eşitler arasında bir seçim yapma imkânı sunulmuyor. Tam bir adaletsizlik, eşitsizlik, zulüm ve baskı ortamında seçmenin iradesi gasp edilmek isteniyor.

Dolayısıyla muhalefet de olağan bir seçim psikolojisiyle sürece hazırlanmak yerine her türlü hileye, baskıya, provokasyona karşı tedbirli, örgütlü, hazırlıklı bir şekilde meseleye yaklaşmalıdır. Tüm muhalefet gücü, toplumsal ve siyasal muhalefet; ortak bir sandık örgütü, sandık güvenliği ve seçim takip programında birleşmeli, hazırlığını bu şekilde yapmalıdır.

Kobani davasına bazı isimlerin de eklenmek istemesi (Meral Danış Beştaş) girişimlerine bakıldığında HDP’ye kapatma davasından nasıl bir karar bekliyorsunuz? Kapatma mı, yoksa siyasi yasak ve Hazine yardımının kesilmesi mi ağırlık basıyor?

Doğrusu Anayasa Mahkemesi’ne hangi kararı dayatacaklarını bilemiyoruz. Ama görünen o ki, hangi karar iktidarın çıkarına olacaksa Anayasa Mahkemesi’nden o kararı çıkaracaklar. Tabii biz de karar ne olursa olsun hukuki ve siyasi çerçevede mücadeleye devam edeceğiz.

Cezaevinden gönderdiğiniz mesajlarla seçim kampanyasını başlattığınız açıkladınız. Neyi amaçlıyorsunuz? Mesajlarınızın toplumda, özellikle HDP dışındaki muhalefette yeteri kadar karşılık göreceğine inanıyor musunuz?

Öncelikle şunu belirteyim; ben siyasi hayatım boyunca on iki seçim ve referandum kampanyası içinde oldum veya kampanya yürüttüm. Bundan kaynaklı olarak belli bir deneyimim, birikimim var. Ayrıca özgün durumumdan ötürü çok farklı toplumsal kesimiyle iletişim, etkileşim imkânım var. Bütün bunları, seçim sürecinde demokrasi güçlerinin işini kolaylaştırmak için kullanmayı kendime görev bilirim. Elbette zamanı geldiğinde partimiz HDP’nin ve kurumsal olarak destekleyeceğimiz adayın yürüteceği merkezi kampanyanın içinde yer alacağım.

Siyasi partilerin seçim hazırlık sürecinde zorunlu olarak içe kapanmak durumunda kaldıkları bir dönem vardır. Bu dönemde adaylık başvuruları, kampanya hazırlıkları, program çalışmaları, ittifak görüşmeleri gibi zorunlu işler bir hayli yorucu, yıpratıcı ve zaman alan çalışmalar olarak karşımıza çıkar. Oysa ben burada tüm bu işlerin dışında daha rahat, esnek ve özgün hareket edebiliyorum. Bu avantajımı da böylesi dönemlerde seçim heyecanını, seçime ve sandığa ilgiyi, gönüllülerin açığa çıkarılmasını ve seçim havasını yaratmak için kullanmayı planladık. Yoksa bu kişisel bir kampanya değildir. Örgütsel kampanyamız başlayıncaya kadar zemin hazırlama ve ortamı yeterince ısıtma hamlelerimiz olacak. Bunun için de çok sayıda gönüllü gençle birlikte yoğun bir çalışma yürütüp sonra da genel kampanyaya entegre olacağız.

Şu anda yapacağımız işler bir aday veya parti kampanyasından öte seçimin önemini kavratma, kararsızları sandığa yöneltme ve heyecan oluşturarak gönüllülerin gücünü açığa çıkarma hedefi taşıdığından, aslında tüm demokrasi güçlerinin yararına olacak çalışmalardır. Önümüzdeki günlerde ve haftalarda planlamalarımız aşama aşama hayata geçecek ve kampanyamız giderek görünür olacaktır. Dışarıda onlarca gönüllü arkadaşım hazırlıklarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak sosyal medya üzerinden yürüteceğimiz kampanyada gençleri mobilize etmeye, sandık ve seçim için çalışmaya motive etmeye yönelik çeşitli etkinliklerimiz olacak. Sonra da tüm bu çalışmalarımızı partimizin merkezi kampanyası başlayınca onunla birleştireceğiz. Kampanyamızın daha şimdiden büyük ilgi gördüğünü rahatlıkla söyleyebilirim. İlk gün paylaştığım linkteki mesaj kutusuna iki binden fazla mesaj gelmiş, önemli bir kısmı da öneri, çalışmaya katılma isteği şeklinde.

Muhalefet, HDP ile ilkeler çerçevesinde ortaklaşarak bir ortak cumhurbaşkanı adayında uzlaşacak mı?

Bu HDP’den çok diğer muhalefetin tutumuna bağlıdır artık. Partimiz HDP kendi ilkesel duruşunu defalarca en net, en makul çerçevede ortaya koydu. Eğer ortak adayda uzlaşma olmazsa iyi olmaz ama herkes bilmeli ki bunun sorumlusu da HDP olmaz. Çünkü HDP ortak adayda uzlaşmak için bundan fazlasını yapamaz. Bana kalırsa şimdi adım atma sırası Altılı Masa’dadır. HDP ile açık, şeffaf müzakere yürütmeleri birçok sorunun aşılmasını sağlayacaktır. Eş Genel Başkanlarımız, buna hazır olduklarını onlarca defa ilan ettiler ve Altılı Masa’ya çağrı yaptılar. Bu samimi çağrıların Altılı Masa’da karşılık bulup bulmayacağını hep beraber göreceğiz.

Ekrem İmamoğlu’na verilen ceza, kendisini seçenek olmaktan çıkardı mı?

Yasal açıdan resmen kesinleşmiş karar olmadan kimse siyasi yasaklı olmaz. Dolayısıyla hukuki pencereden bakıldığında Sayın İmamoğlu halen siyasetin resmi aktörüdür ve belediye başkanıdır. Ancak siyasi değerlendirme açısından bakıldığında, kendisinin bir seçenek olup olmadığına Altılı Masa karar verecek. Bu konuda bizim müdahil olmamız siyaseten doğru olmaz.
Fakat netice itibariyle Sayın İmamoğlu artık bir siyasi figürdür. Bu tür realiteler mahkeme kararlarıyla değiştirilemez. Kendisinin siyasi serüveninin nasıl olacağını ise zaman gösterecektir. Biz parti olarak da kişisel olarak da tüm hukuksuzluklara, adaletsizliklere karşı net bir demokratik tutum sahibi olduğumuz için kendisi şahsında İstanbul’un iradesine yapılan hukuk dışı saldırının karşısında olduk, olmaya devam ederiz.

Kemal Kılıçdaroğlu ismi ön plana çıkan bir aday gibi duruyor. HDP ve Kürt seçmenin Kılıçdaroğlu ismi konusunda bir tereddüdü var mı?

Sayın Kılıçdaroğlu’nun isminin öne çıktığını ben de buradan izliyor, görüyorum. Fakat adaylığı gibi bir durum gelişirse HDP’nin nasıl bir tutum alacağına, günü geldiğinde partimizin yönetimi karar verecektir. Elbette o zaman biz de kendi görüşümüzü partimize iletiriz ve halkın, demokratik mücadelenin en çok yararına olacak kararı hep beraber şekillendiririz.
Bugünden peşinen konuşmak mümkün de doğru da değildir.

Ali Babacan’ın ana dilde eğitim ve temel haklar konusundaki son çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Babacan’ın açıklamalarını izledim, doğrusu önemli ve cesur çıkışlar olarak değerlendirdiğini belirtmeliyim. Her konuda bire bir aynı düşünmek zorunda değiliz, eminim karşılıklı eleştirilerimiz de vardır fakat ben şahsen Sayın Babacan’ın çabalarını, dürüstlüğünü, samimiyetini kıymetli görüyorum. Kendisinin ve partisinin HDP ile daha fazla istişare, diyalog içinde olma isteği ve girişimleri de son derece kıymetli, yapıcıdır. Bu çabaların boşa gitmeyeceğini, toplumsal sorunların çözümünde mutlaka ön açıcı olacağına inanıyorum.