Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, "15 Mayıs’ta Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasını, Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasını eğer siz de arzu ediyorsanız, ki bu alkışlardan onu anlıyorum, o zaman 14 Mayıs akşamına kadar kollarınızı sıvayıp çalışmak mecburiyetindesiniz. Sadece bizler değil sizler de çalışacaksınız” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul'da Beylikdüzü Belediyesi'nin düzenlediği, Kadir Gecesi İftar Programı'na katıldı. Kılıçdaroğlu'nun yanı sıra; Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık, milletvekilleri, Millet İttifakı'nın il ve ilçe yöneticileri ve vatandaşlar da katıldı. 

Karamollaoğlu, programda şöyle konuştu:

“Şu, üç noktaya vurgu yapıp huzurunuzdan ayrılacağım. Birinci mesele, ülkede barışın ve huzurun tesis edilebilmesi için birinci konumuz bizim ahlaki ve manevi değerlerimize sahip çıkmaktır. Ahlaki ve manevi değer dediğimiz zaman, Sadece utanma duygusu gündemde olmamalı. Biz toplumu bir arada tutan, barışı sağlayan, adaleti tesis eden bütün manevi meseleleri, ahlaki ve manevi değerler olarak kabul ediyoruz. Bunun da başında adalet gelir. Adalet mülkün temelidir. Bazıları ‘Adalet devletin dinidir’ de diyorlar. Adalet olmadan bir ülkede huzur ve barış olmaz. Ama onun hemen arkasından başka konular da gündeme gelir.

“BİR SİYASİ, TOPLUMDAN ÖNCE KENDİ MENFAATİNİ, ÇEVRESİNİ, KENDİSİYLE BERABER SİYASET YAPANLARI ÖNCELERSE ORADAN HAYIR ÇIKMAZ”

Elbette dürüstlük, fedakarlık, diğerkamlık olmak mecburiyetinde. Yememek, yedirmemek. Kamuoyunun malına sahip çıkmak. Onun ne yolsuzlukla heba edilmesine fırsat vermek ne de israf etmek. Bizim ahlaki ve manevi değerlerden ne anladığımızı ortaya koyar. Ahlaki ve manevi değerler ihya edilmeden bir toplumda huzur olmaz. Bir toplumda adalet yoksa, bir toplumda yolsuzluk kural haline gelmişse, itibar kazanmak için israftan çekinmeme gibi bir tavır sergilenirse, o ülkede sadece manevi yönden huzur olmadığı gibi maddi yönden de problemlerimiz çığ gibi büyür. Fedakarlık duygusu, insanın kendi içinde olması icap eder. Kendimden, yandaşlarımdan, ailemden çok toplumu düşünmekle mükellefim. Özellikle de siyasilerin bu konuyu önemseme mecburiyeti var. Bir siyasi, toplumdan önce kendi menfaatini, çevresini, kendisiyle beraber siyaset yapanları öncelerse oradan hayır çıkmaz. Elbette, bu tek başına yetmez. Biz toplumun maddi ihtiyaçlarını karşılayabilmek için topyekun bir seferberlik ilan etmek mecburiyetindeyiz.

İnterneti açın bakın. Ne kadar müesseseler özelleştirilmiş. Özelleştirmelere prensip itibarıyla karşı değilim ama eğer bu özelleştirme neticesinde devlet zayıflıyorsa, toplum eğer aciz duruma düşürülüyorsa, ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa o zaman o özelleştirmeden bir hayır çıkmaz. Sayın Kılıçdaroğlu her seferinde vurgu yapıyor.  ‘Biz bu ülkeyi bütün olarak kalkındıracağız’ diye. Edirne’den Kars’a, Hakkari’den Denizli’ye kadar, bu ülkede hangi konumda bulunan insanlar varsa bütününü kalkındırmaya mecburuz. Bunun için elbette ciddi bir kalkınma, sanayileşme, teknolojide ilerleme hamlesi yapmaya mecburuz. Araştırma ve geliştirme yapacak yeni müesseseler kuracağız. Toplumun seviyesini, yaşantısını biraz daha ileriye çıkacak… Sadece bir kişiye değil daha geniş müteşebbislere imkan vermek ve tanımak mecburiyetindeyiz.

“TÜRKİYE; AVRUPA’NIN, ALLAH NASİP EDER BİZ İKTİDARA GELİRSEK, 3-5 SENE ZARFINDA EN GELİŞMİŞ ÜLKELERİNİN ARASINA GİRECEKTİR”

Türkiye; Avrupa’nın, Allah nasip eder biz iktidara gelirsek, 3-5 sene zarfında en gelişmiş ülkelerinin arasına girecektir. İnanıyorum buna. Samimi olarak biz konularımızı ele alırsak emin olun Avrupalılardan bin kat daha başarılı oluruz. Dünyada tek başımıza yaşamıyoruz. Komşularımız var. İrtibatlı olduğumuz ülkeler var, dünyanın ta öbür ucunda. Biz bütün bu ülkelerle şahsiyetli bir politika oluşturmak mecburiyetindeyiz. Onların etkisinde kalmadan, hakkı üstün tutan, sadece ülkemizde değil, dünyada da adalete önem veren bir anlayışı mutlaka gerçekleştireceğiz.

“AVRUPA VE ABD’YLE AYNI MANTIĞI TAŞIMIYORUZ. ONLAR GİTTİKLERİ HER ÜLKEYİ ‘BEN NASIL SÖMÜRÜRÜM’ DİYE GİTMİŞLER”

Ben şahsiyetli dış politika dediğim zaman kastım bütün dünyada sömürgeciliği kendisine gaye edinmiş bir anlayışı reddederek söylüyorum. Avrupa ve ABD’yle aynı mantığı taşımıyoruz. Onlar gittikleri her ülkeyi ‘Ben nasıl sömürürüm’ diye gitmişler. Şu Asya’ya, Afrika’ya, Güney Amerika’ya bakın. Bir türlü kendi ayakları üzerinde duramıyorlar. Peki bunun müsebbibi kim? Sensin be. Sen gittin soydun bunları. Ellerinde ne varsa aldın, bir gram vermedin.

“BUNDAN DAHA BÜYÜK ALÇAKLIK OLUR MU?”

Hindistanlı bir parlamenterin yazdığı bir kitap var. Birkaç sene önce çıktı. İngiltere’ye sesleniyor. Sizin medeniyet anlayışınızı biz benimseyemeyiz, anlayamayız, diyor. Bir dönem İngiliz sömürgesiyken, Hindistan’ın belli bir bölgesinde kıtlık, ondan uzak başka bir bölgede de bolluk oluyor. İngilizler bolluk olan yerden açlık çekilen yere gıda transferini yasaklıyorlar. Ne varsa kendi memleketlerine gönderiyorlar. Bundan daha büyük alçaklık olur mu?

Biz onlar gibi olamayız. Biz bütün dünyaya da adaleti getirmeyi ama bizim gibi eli kolu bağlanmış olan ülkelerle iş birliği yapmayı, bu ülkelerin tamamını kendimizle birlikte kalkınmayı şiar edinmiş bir anlayışa sahibiz. Hem ahlaki ve manevi değerlerin ihyası, teknolojik ve sanayi yönünde kalkınma. Dünyayı az önce ifade ettiğim prensipler dahilinde kucaklama. İnşallah o dönem 15 Mayıs’ta başlayacak. Bu 15 Mayıs’ta Sayın Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanı olmasını, Türkiye’de yeni bir dönemin başlamasını eğer siz de arzu ediyorsanız, ki bu alkışlardan onu anlıyorum, o zaman 14 Mayıs akşamına kadar kollarınızı sıvayıp çalışmak mecburiyetindesiniz. Sadece bizler değil sizler de çalışacaksınız.”