Kastamonu’nun Bozkurt ilçesindeki sel felaketini değerlendiren ODTÜ Şehir ve Bölge Planlama Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Duygu Cihanger Ribeiro, “İlçenin şu an 5 bin olan nüfusunu 2025 için 12 bin 500 öngören Çevre Düzeni Planı, Bozkurt’un yerleşim alanını yaklaşık iki katına çıkarmış. Bu 12 bin 500 kişilik nüfusa önerilen yer ise Bozkurt’un neredeyse bugünkü yerleşimi kadar. Abana ile arasını dolduracak şekilde. Burada yayılmacı bir politika izlenmiş” dedi.

Batı Karadeniz’de yaşanan sel felaketinde 78 vatandaş yaşamını yitirdi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2019’da hazırladığı Batı Karadeniz Havzası Taşkın Yönetim Planı’nda, sel felaketinden en çok etkilenen bölgelerden biri olan Bozkurt ilçesindeki tedbir önceliği, “orta” olarak belirtilmiş. Planda, Bozkurt hakkında şu bilgiler yer alıyor:

“İlçe merkezindeki dere ıslahı sırasında sağ sahildeki kanal duvarları, sol sahildeki duvarlardan yaklaşık 1 metre daha düşük yapılmıştır. İki dere birleşiminin 150 metre mansabında her iki sahilde de dereye erişim için açıklıklar bırakılmıştır. Kanal duvarları birleştirilmemiştir. Bu açıklıklardan taşan suların akarsuya dönemediği için sağ ve sol sahil yerleşimlerinde ciddi taşkın riski oluşturmaktadır.”

“DERE YATAĞI VE AĞZINDA ÇOK KATLI YAPILAŞMA BAŞLAMIŞ”

ANKA'dan Merve Sabcıoğlu'nun haberine göre Bozkurt’taki sel felaketini değerlendiren Duygu Cihanger Ribeiro, “Felakete dair öğrenilmesi gereken çok detay var. Ancak Bozkurt ve Abana'da 1985 yılından bugüne yoğunlaşan ve sıklaşan yerleşim dokusu göz ardı edilemez. 2000'lerle birlikte yollar genişlemiş; dere yatağı ve ağzında çok katlı yapılaşma başlamış” dedi.

Sinop-Kastamonu-Çankırı Planlama Bölgesi 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nı anımsatan Ribeiro, “İlçenin şu an 5 bin olan nüfusunu 2025 için 12 bin 500 kişi öngören Çevre Düzeni Planı, Bozkurt’un yerleşim alanını yaklaşık iki katına çıkarmış. Bu 12 bin 500 kişilik nüfusa önerilen yer ise Bozkurt’un neredeyse bugünkü yerleşimi kadar. Abana ile arasını dolduracak şekilde. Burada yayılmacı bir politika izlenmiş” diye konuştu. Ribeiro, Bozkurt’taki yerleşimi şöyle değerlendirdi:

“Şehir planlama, sadece imar hakkı vermek ya da bir imar düzeni getirmek değildir. Öncelikle insan olarak bir yerde yaşamak zorundayız ve bu yerleşimler her zaman doğaya müdahale gerektiriyor. O yüzden basit bir soru soralım: Neden ve nasıl? Biz, neden Bozkurt’a yerleşiyoruz? Bir yere neden yerleşiriz? Bu soru, kent-bölge ilişkileri, bölge planlama, iktisadi idari kalkınma programları, yerel geçim imkanları, demografik yapı gibi bir sürü soruyu beraberinde getirmesi gereken bir soru. Ancak 1990’lı yıllardan, Bozkurt’un ilçe olmasından ve sonrasında buraya çekilen nüfus ve devamında gelen bu yüksek yapılaşmadan bir çerçeve sunmak gerekiyor burada.

“MEKANDAN ÖĞRENMEMİZ LAZIM”

Buradaki ikinci soru ise ‘Nasıl yerleşilebilir? Nasıl olabilirdi’ sorusu. Antik kentlere ve onların bugünkü modern izlerine baktığımızda, kent hayatıyla suyun ilişkisinin yadsınamayacağını görürüz. Medeniyetlerin ilk kent yerleşim yerleri dediğimiz yerlerin hepsi suyun kenarındadır. ‘Bu yüzden dere kenarına, nehir kenarına yerleşim olmaz’ demememiz lazım. ‘Nasıl olabilir’ diye sormamız lazım. Buraya gelip, sadece düzlük bulduğumuz yere apartman dikmek yerine mekandan öğrenmemiz lazım. Bozkurt’ta bunların çoğu göz ardı edilmiş durumda.

Bundan sonra bunun yaşanmaması için tek bir model asla yok. Çok ciddi araştırmaların yapılması, bilimsel bilgiye ses verilmesi ve farklı uzmanlık alanlarında çalışan kişilerin bir araya gelip yerel halkla birlikte çalışması lazım. Hem mevcut kentlerimiz hem de gelecekte düşündüğümüz yerleşimlerimiz için.”