Haber: Elif Şahin Hamidi

10 Aralık İnsan Hakları Günü dolayısıyla Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi tarafından “İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Perspektifinden Ulusal İnsan Hakları Kurumları” konulu bir konferans gerçekleştirildi.

İstanbul Marma Otel Asia'da düzenlenen konferansta İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü ve UNESCO Kürsüsü Başkanı Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç ve Maltepe Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Şahin Karasar birer konuşma yaptı.

"İNSAN HAKLARININ KORUNMASINDA İNSANLIK OLARAK NE KADAR YOL ALDIK?"

Prof. Dr. İoanna Kuçuradi, insanlığın insan hakları konusunda ne kadar yol aldığına dikkat çekerek, şunları kaydetti:

"Bugünden 73 yıl önce, 10 Aralık 1948 günü, insan haklarıyla ilgili olarak hâlâ en temel belge olan BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi imzalanmıştı. O yıldan beri insan hakları, zikzaklarla da olsa, dünyamızın gündeminde. Bu bildirgenin gündemde olmasıyla, insan haklarının korunmasında insanlık olarak ne kadar yol aldık acaba? Benim izleyebildiğim kadarıyla bazı yaygın ihlal türlerinde bir azalma olmuş, ama yeni ihlal türleri de çıkmıştır. Bugün burada, yıllardan beri gördüğüm ama fazla dikkat çekmeyen, Covid-19 pandemisinin onları 'kör kadı'nın bile görmesini sağladığı iki soruna parmak basmak istiyorum.

Bir tanesi, temel hak olarak görülen özgürlüklerin yaygın bir şekilde yanlış anlaşılmasıdır. Devletlerin pandemiye karşı aldığı bazı önlemleri protesto etmek için, dünyamızın bir ucundan diğer ucuna kadar, 'özgürlük' isteyen kalabalıklar, ellerinde 'bu beden benimdir' yazan pankartlarla, kırıp dökmeye kadar varan mitingler düzenliyor. Oysa şu anda mevcut olduğu kadarıyla bilgiye dayanarak alınan bu önlemler, insan eliyle yaratılmış bir doğa olayıyla savaşmanın tek yolu olarak görünüyor. Şimdilik, biz insanlar ancak bunları yaparsak, pandeminin başını alıp gideceği umulabilir.

insanhakları (2)

"PANDEMİ, ÜLKELERARASI ADALETSİZLİĞİN GÖRÜLMESİNİ SAĞLADI"

Özgürlük haklarının neyi talep ettiklerinin farkında isek, bu özgürlüklerin kişilerin canının istediğini yapmakta engellenmemeleri değil, kişiler insansal yeteneklerini gerçekleştirip geliştirirken –onları insanlaştıran etkinliklerde bulunurken ve dünyamıza insan yaşamını kolaylaştıran başarılar katarken– engellememelerini talep ediyor.

Pandeminin herkesçe görülmesini sağladığı başka bir insan hakları sorunu da, ülkelerarası adaletsizliktir. Her gün binlerce insan pandemiden ölürken ve yurttaşları için aşı satın alamayacak devletler varken, şu anda bu insanlara aşı sağlamak yerine Mars’a gidip gelmek yadırganmıyor.

Bu ve bu gibi olaylar, bir yandan ulusal ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının rolüne daha çok yer açmayı gerektirdiğini düşündürüyor. Ama ondan da çok, insan haklarının örgün ve yaygın eğitiminin, amacını daha çok gerçekleştirmesine yardımcı olacak şekilde –insan hakları ihlallerini önlemeyi daha çok sağlayacak şekilde– kesintisiz yapılmasını gerekli kılıyor.

Bu düşüncelerle, Dünya İnsan Hakları Günü'nü burada ve buradan kutlamak üzere üniversitemize gelen, Türkiye İnsan Hakların ve Eşitlik Kurumu Başkanı sayın Prof. Dr. Muharrem Kılıç’a, İnsan Hakları Merkezimizin ve UNESCO Kürsümüzün üyelerinin teşekkürlerini ve kişisel şükranlarımı bildirerek; bizi izleyen siz sayın izleyicilerimize de teşekkürlerimizi dile getirerek sözlerime son vermek istiyorum."

PROF. DR. MUHARREM KILIÇ: "CİDDİ VE SÜREKLİ ÇABALAR HÜKÜMETLERİ VEYA DEVLET KURUMLARINI DA İÇERMELİ"

Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muharrem Kılıç, “İnsan Haklarının Korunması ve Geliştirilmesi Perspektifinden Ulusal İnsan Hakları Kurumları” başlıklı konuşmasına, ulusal insan hakları kurumlarına tarihsel perspektiften bakarak başladı. Ulusal insan hakları kurumlarının, insan hakları alanında küresel yönetişimin önemli aktörleri olarak nitelendirildiğinin altını çizen Kılıç “Uluslararası sistem hâlâ büyük ölçüde ulus-devlet sistemi olduğundan, uluslararası düzeyde insan haklarına saygıyı artırmaya yönelik ciddi ve sürekli çabalar ancak hükümetleri veya devlet kurumlarını içermeleri durumunda başarılı olabilecektir. İnsan haklarıyla ilgili endişelerin daha fazla uluslararasılaşmasına karşı olan ABD gibi ülkeler bile yerel insan hakları kuruluşlarını tercih etmiştir” dedi.

Kılıç, ulusal insan hakları kurumlarının paradoksal etkisine dikkat çekti: “Önemli ulusal farklılıklara rağmen, çok sayıda ulusal insan hakları kurumlarının şöyle bir paradoksal etkisi bulunmaktadır: insan hakları ihlallerine karşı etkili koruma sağlayamazlar ancak aynı zamanda bu türden korumaya yönelik benzeri görülmemiş yüksek bir talep yaratırlar. Ulusal bir insan hakları kurumunun toplumsal alandaki her sorunu çözemeyeceği aşikârdır. Bu türden kurumların neleri başaracağı noktasında realist bir yaklaşım gerekmektedir. Bu yaklaşım siyasi, ekonomik ve sosyal durum bağlamında değerlendirilmelidir. Ancak yine de uluslararası insan hakları kurumlarının başarılı olabileceği rolleri belirlemek mümkündür. İlk olarak, yarı resmi bir rol üstlenmesi ve hükümetle daha yakından faaliyet göstermesi gerekmektedir. İkinci olarak, ulusal insan hakları kurumları yargı alanında insan haklarının desteklenmesi açısından eğitimsel bir role sahip olmalı ve bu anlamda haklar için ‘standart /bayrak taşıyıcı’ olarak hareket etmelidir. Ulusal insan hakları kurumları yargı yetkisi dahilinde insan hakları için birincil odak noktası olarak hareket etmeli ve gerekli uluslararası ve yerel standartları belirlemeli ve uygulamalıdır. Üçüncüsü, bir ulusal insan hakları kurumu, sivil toplum kuruluşlarından daha fazla siyasi nüfuza sahip olmalı ve STK’lar ile hükümet arasında bir köprü görevi görebilmelidir. İnsan hakları sisteminin kurumları, insan haklarından yararlanmanın birincil belirleyicisi olmadığı gibi hakların ana koruyucusu ve uygulayıcısı da değildir. Bu sorumluluklar çeşitli devlet ve kamu kurumlarına aittir. Ulusal insan hakları kurumları, bu organların performansını izlemekte ve hem bireysel durumlarda hem de bir politika konusu olarak insan hakları standartlarına uyumu sağlamak için bir tür “yumuşak” güç uygulamaya çalışmaktadır. İnsan hakları sisteminin rasyonelleştirilmesi, öncelikle örgütsel bir sorun olarak değil, iş birliği ve insan hakları kurumlarının sosyal ve politik ağırlığının artması yoluyla bu ‘yumuşak’ gücü güçlendirmenin bir aracı olarak anlaşılmalıdır.”

ULUSAL İNSAN HAKLARI KURUMU ÖRNEĞİ: TİHEK

Dünyadaki insan hakları kurumlarından örnekler veren Kılıç, ulusal insan hakları kurumu örneği olarak Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’ndan da (TİHEK) bahsetti: “TİHEK, Türkiye’nin insan hakları alanındaki kurumsallaşmasının önemli dönüm noktalarından birisini oluşturmaktadır. TİHEK, ulusal insan hakları olarak adlandırılan kurum modelinin ülkemizdeki yapılanmasıdır ve 6701 sayılı özel kanun ile kurulmuştur. TİHEK’in bazı görevleri ilgili Kanun’un 9’uncu maddesine göre şu şekildedir: İnsan hakları ihlallerini resen incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek. Ayrımcılık yasağı ihlallerini resen veya başvuru üzerine incelemek, araştırmak, karara bağlamak ve sonuçlarını takip etmek. Ayrımcılık yasağı ihlalleri nedeniyle mağdur olduğu iddiasıyla Kuruma başvuranlara mağduriyetlerinin giderilmesi için kullanabilecekleri idari ve hukuki süreçler konusunda yol göstermek ve başvurularını takip etmelerini sağlamak amacıyla yardımcı olmak. Kurumun, 6701 sayılı Kanun’un 20’nci maddesi uyarınca, bilirkişi görevlendirme ve tanık dinlenmesine karar verme yetkisi de bulunmaktadır. Kurumun görev alanı, insan haklarının korunması ve geliştirilmesi, ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik ve ulusal önleme mekanizmasıdır.”