Prof. Dr. Aziz Çelik; aAralık ayında çalışma hayatının iki önemli gündemi olacağını, bunların da Emeklilikte Yaşa Takılanlara (EYT) ilişkin düzenleme ve 2023 yılı asgari ücretinin tespiti olduğunu belirterek "Özellikle EYT düzenlemesi yapılırken adil, dayanışmacı ve eşitlikçi bir yaklaşımla hareket edilmezse yeni sorunlar ortaya çıkabilir. EYT düzenlemesi yeni yoksul emekli ve ucuz emekli işgücü ortaya çıkabilir" dedi.

Çelik, Birgün'de yayınlanan yazısında özetle emekli yoksulluğunun artabileceğine dikkat çekti. Çelik'in yazısı özetle şöyle:

DÜŞÜK EMEKLİ AYLIĞI TEHLİKESİ

Bilindiği gibi EYT sorunu 8 Eylül 1999’dan önce çalışmaya başlamış olanların ve kadınsa 20, erkekse 25 yılda emekli olma hakkı olanların 8 Eylül 1999 tarih ve 4447 sayılı yasa ile oldukça ağır yaş koşullarına tabi kılınması ve emekliliklerinde 17 yıla varan gecikmelerin yaşanmasıdır. EYT’lilerin uzun mücadeleleri sonucu ve seçimin de etkisiyle konu gündeme geldi, hükümet geri adım attı. EYT’lilerin eski çalışma koşulları ile (20-25 yıl) emekli olmalarına yönelik düzenleme yapılacak gibi.

Ancak burada EYT’lileri bekleyen büyük sorunlar var. Eski çalışma süresi koşulları ile emekli olacak EYT’lilerin aylıkları nasıl bağlanacak? İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. Eğer EYT’lilere 1999 öncesi aylık bağlama sistemi ve aylık bağlama oranları (ABO) yerine bugünkü sistemle aylık bağlanırsa yeni yoksul emekliler ve ucuz emekli işgücü ortaya çıkacak. Hükümet böyle yaparsa işverenlere çok büyük bir “destek” zaten vermiş olacak! İki aylık bağlama sistemi arasındaki devasa fark ne anlatayım? Emekli aylıkları nasıl budandı, nasıl asgari ücretin yarısına geriledi?

2008’de AKP tarafından çıkarılan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası (SSGSS) Kanunu ile emekli aylıklarının sistemli bir biçimde düşürülmesi süreci başlamıştır. SSGSS’nin aylık bağlama oranı, güncelleme katsayısı, aylıkların alt sınırı ve aylıkların artırılmasına ilişkin hükümleri emekliler için ciddi mağduriyetler yaratmaktadır.

Bilindiği gibi emekli aylıkları konusunda dört unsur büyük önem taşımaktadır: (1) Güncelleme katsayısı, (2) Aylık bağlama oranı, (3) Aylıkların alt sınırı ve (4) Aylıkların artırılma yöntemi. Bilindiği gibi emekli aylıkları şu formülle saptanmaktadır: Emekli aylığı=Güncellenmiş ortalama aylık kazanç x aylık bağlama oranı (ABO).

Emekli aylığı güncelleme katsayısı kullanılarak hesaplanan aylık ortalama kazanç ile aylık bağlama oranının (ABO) çarpımı sonucu bulunur. Alt sınır ve aylıkların artırılma biçimi ise aylıklar açısından önem taşıyan diğer iki unsurdur.

Emekli aylığı bağlama ve hesaplama koşullarının sık sık değiştirilmesi sonucunda benzer koşullarda ancak farklı dönemlerde emekli olan sigortalıların aylıkları arasında ciddi eşitsizlikler ortaya çıkmıştır. Çalışma süresi, prim gün sayısı aynı olan milyonlarca emekli, emekli oldukları dönemde uygulanan sistemden dolayı daha düşük emekli aylığı almaktadır. Bu durum eşitlik ilkesinin ihlaline yol açmaktadır.

EMEKLİ AYLIKLARI DÜŞÜRÜLDÜ

ABO sigortalının belirli bir prim ödeme gün sayısı karşılığında ne oranda aylığı hak edeceğini belirlemektedir. Diğer bir ifadeyle güncellenmiş aylık ortalama kazancın ne kadarının emekli aylığı olarak ödeneceği aylık bağlama oranına bağlıdır. Aylık bağlama oranının yüksek olması daha yüksek emekli aylığı anlamına gelmektedir.

1999 öncesinde işçiler için aylık bağlama oranı (ABO) oranı yüzde 77’ye kadar yükseliyordu. Bazı durumlarda yüzde 100’ün üstüne çıkabiliyordu. 5510 sayılı Yasa ile aylık bağlama oranları ciddi bir biçimde, yüzde 40’a kadar düşürüldü. Ayrıca Yasa ile tavan sınırlaması getirildi ve aylık bağlama oranlarının yüzde 90’ı geçemeyeceği hükme bağlandı.

Güncelleme katsayısı sigortalının geçmişteki prime esas kazancının veya ödediği primlerin bugünkü değerini bulmak için yaşamsal önemdedir. Geçmişteki prime esas kazançların bugünkü değerine ulaşması için geçmiş prime esas kazançların enflasyon oranında artırılarak bugüne taşınması gerekir. Ancak bu yetmez ve yanıltıcı sonuçlar verir. Güncelleme yapılırken hem enflasyonun hem de büyümenin dikkate alınması gerekir.

2000-2008 arasında güncelleme yapılırken Tüketici Fiyatları Endeksi’nde (TÜFE) meydana gelen artış ile büyüme oranının (sabit fiyatlarla gayri safi yurt içi hasıla) yüzde 100’ü birlikte hesaba katılıyordu. 5510 sayılı Yasa’ya ile önemli birlikte büyümenin sadece yüzde 30’u hesaba katılmaya başlandı. Büyümenin yüzde 70’i güncelleme dışında bırakıldı. AKP hükümeti emekli aylığını belirleyen her iki değişkeni birden küçültünce emekli aylıklarındaki küçülme de kaçınılmaz oldu ve bugünkü sefalet aylıkları ortaya çıktı.

Emekli aylıklarının alt sınırı yaşamsal bir konudur. Eğer emekli aylıkları bir alt sınırla korunmazsa düşük gelirli çalışanların emekli aylıklarında çok ciddi düşüşler olabilir. Emekli aylıkları asgari ücretin yarısına, dahası üçte birine kadar gerileyebilir. Aylıkların alt sınırı 5510 sayılı yasanın 55. maddesi ile yüzde 35-40 olarak belirlendi. Bu yüzden 1999 ve 2008 reformu sonrasında işe girenlerin emekli aylıkları ciddi bir biçimde geriledi. Örneğin 2008’de işe giren bir çalışan alt sınırdan prim ödediğinde 7200 gün prim ödeyerek emekli olursa emekli aylığı prime esas kazancın alt sınırının yüzde 40’ına kadar (asgari ücretin yüzde 40’ı) gerileyebilecektir.

BÜYÜMEDEN EMEKLİYE SIFIR PAY

Emekli aylıklarının bir kez saptandıktan sonra nasıl artırılacağı da son derece önemlidir. Enflasyon ve büyüme oranları emekli aylıkları açısından yaşamsal öneme sahiptir. 5510 sayılı Yasa’nın 55. maddesi emekli aylıklarının her yıl ocak ve temmuz aylarında TÜİK tarafından açıklanacak Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) oranında artırılmasını öngörmektedir. Ekonomik büyümedeki artış emekli aylıkları artışında dikkate alınmamaktadır.

Emekli aylıklarının artışının sadece enflasyonla sınırlanması emekli aylıklarının göreli olarak düşmesine ve emeklilerin yoksullaşmasına yol açacaktır. Emeklilerin milli gelir içindeki payı düşecek ve refahları azalacaktır. Bu nedenledir ki bağlandığında ortalama düzeyde olan bir emekli aylığı zamanla en düşük aylık seviyesine doğru gerilemektedir. Emekli aylıklarının gerçek değerini koruyabilmesi için, hesabında da artırılmasında da büyüme oranının tümünün dikkate alınması gerekir.

EYT’LİLER UCUZ İŞGÜCÜ MÜ OLACAK?

Şimdi soru şudur: EYT’lilere 1999 öncesi sisteme göre mi aylık bağlanacak şimdiki sisteme göre m? Eğer mevcut sisteme göre aylık bağlanırsa emekli aylıkları oldukça düşük olacak.

İşverenler emekli olan EYT’lileri nasılsa emekli aylığı alıyor diye daha düşük ücretle çalıştıracak. Düşük aylık alan emekliler de buna arzı olacak. Böylece EYT’lilere ödenen düşük emekli aylığı işverenlere dolaylı bir ücret desteğine dönüşecek.

İşverenlere en büyük destek EYT’lileri düşük aylıkla emekli etmek ve böylece tekrar çalışmaya mahkum etmektir. EYT’lilerin aylıkları mevcut aylık bağlama oranına göre bağlanırsa bunun anlamı emekli yoksulluğu ve ucuz emekli işgücü olacak.

EYT’lilerin emekli aylıkları eski aylık bağlama oranına (ABO) göre (1999 öncesi sistem) bağlanmalıdır. Maliye Bakanlığı işverenlere kaynak sağlamak yerine SGK’ye bunun için destek vermelidir!

1999 SONRASI İÇİN ADİL KADEMELİ BİR GEÇİŞ

Bilindiği gibi EYT söz konusu olduğunda 8.9.1999 milat olarak ele alınmakta ve bu tarihten sonra çalışmaya başlayanların durumu dikkatten kaçmaktadır. Oysa bir gün, bir hafta veya bir yıl farkla işe girenler arasında 20 yıla yakın emeklilik farkı oluşmaktadır. 8.9.1999’a işe giren bir işçi 20 ve 25 yıl çalışarak emekli olabilirken birkaç gün sonra işe giren işçi yaklaşık 40 yıl çalışmak zorunda kalmaktadır. Bu adil, eşitlikçi ve dayanışmacı bir durum değildir ve Anayasanın eşitlik ilkesinin ihlalidir. Sosyal güvenlik sistemi adil ve dayanışmacı olmalıdır. O nedenle 8.9.1999 sonrası işe girenler için de yeni bir kademeli emeklilik yaş takvimi oluşturulmalıdır.