Tarım ve orman alanında düzenlemeler içeren Orman Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, TBMM Genel Kurulu'nda geçen hafta kabul edilerek yasalaştı. Ormancılık politikaları uzmanı ve Türkiye Ormancılar Derneği Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Erdoğan Atmış, kanunda yapılan değişiklikleri ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Atmış, şunları söyledi:

“ORMANLARIN SEÇİM ÖNCESİNDE GÜNDEME GELMESİ BİZİ ŞAŞIRTMADI”

“Bu ormanların kaderidir. 1950 yılından sonraki bütün seçimlerde, nedense seçimlerden önce orman kanununda bir değişiklik mutlaka gündeme gelir. Eski zamanlarda bu değişiklikler, kırsal kesimden, orman köylülerinden oy toplamak için yapılırdı. Son yıllarda ise daha çok şehirdeki para sahiplerine, şirketlere bir rant sağlamak üzerine yapılan değişikliklere dönüştü. Seçim öncesi, konunun tekrar gündeme gelmesi bizi hiç şaşırtmadı, AKP iktidarı bunu hep yapıyor zaten. Sadece şimdi yapmadı, depremden sonra iki değişiklik gündeme geldi. Bunlardan biri, Orman Kanunu’nun 17. maddesinin yönetmeliğinin değişmesiydi. Güneş enerjisi santrallerinin ormanlarında yapılmasına, havalimanlarının ve havalimanlarıyla ilgili birçok tesisin -havalimanı içinde AVM, petrol dolum istasyonu, otel- orman içinde yapılmasına izin çıkaran bir yönetmelik değişikliğiydi. Bu yönetmelik değişikliği, depremin dokuzuncu gününde olmuştu. Depremden yaklaşık iki hafta sonra, bu sefer 126 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla depremzede olan kentlerdeki yeni yerleşimler için ormanların ve meraların da tahsis edilmesi bir karar yayınlandı. İki hafta içinde de bu kanun değişikliğini duyduk.

“DEĞİŞİKLİĞİN ASIL BOYUTU SERMAYE SAHİPLERİNİN PARA KAZANMASINI SAĞLAMAK”

Orman kanunun belli maddelerinde bir torba kanun içinde -tarım ile ilgili konular da var- değişiklik yapıldı. Meclis bu teklifi geçirmek için büyük bir özveriyle çalıştı ve perşembe gecesi Meclis’ten geçirdiler. Geçirilen teklifin ormanlara yararı olacak mı, topluma yararı var mı, kimlerin yararı için yapıldı bizim bunu sorgulamamız gerekiyor. Bu değişikliğin içinde orman köylüsünden oy alabilmek için ufak tefek şeyler var. Ama asıl boyutu sermaye sahiplerinin biraz daha para kazanmaları, biraz daha arazi rantından faydalanmaları.

“2021’DE, 140 BİN HEKTAR ORMAN, VERİLEN ORMANCILIK DIŞI FAALİYET İZİNLERİ SEBEBİYLE YANDI”

Mesela kanundaki değişiklikle ‘kasten orman yakma’yla ilgili cezalar artırılıyor. Bakıyorsunuz güzel, cezalar caydırıcıdır çünkü. 2021 yılında Türkiye’de rekor miktarda, 140 bin hektar orman yandı. Normalde bu ülkede, her yıl 7-8 bin hektar orman yanarken bunun yaklaşık 20 katı orman yandı. İşte bu 140 bin hektar ormanın dörtte biri, orman içinde izin verilen elektrik iletim hatları ve trafolardan kaynaklanacak şekilde yandı. Bizzat devlet, orman içinde bu elektrik hatlarına, trafolara, turizm tesislerine, otellere, maden sahalarına zaten yıllardır izin veriyor ve son yıllarda bunların miktarı da artırıldı. Kasten orman yakma suçunun cezasını artırıyorsunuz, güzel. Ama kasten değil, bizzat siz izin verdiğiniz için, o ormanlar yapılaştığı ve çeşitli tesisler kurulduğu için bu yangınlar çıkıyor. Bir kere siz onu önleyecek bir şey yapın. Eğer gerçekten orman yangınlarını azaltmak istiyorsanız ormanlarda verilen bu izinleri azaltın. Şu anda 790 bin hektar ormanımız, bu tür ormancılık dışı amaçlarla; madencilik, turizm, enerji ve birçok nedenle istila edilmiş durumda. Eğer yangınları önlemek istiyorsanız, bu izinlerden vazgeçmeniz gerekiyor.”

“KANUN İZİN YETKİSİNİ BAKANLIĞA DEVRETMEK YERİNE ORMANLARDA MADENCİLİK FAALİYETİNE İZİN VERMEMELİ”

Atmış, “Devlet ormanları içinde maden aranması ve işletilmesi ile madencilik faaliyeti için zorunlu; tesis, yol, enerji, su, haberleşme ve altyapı tesislerine, fon bedelleri hariç, bedeli alınarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nca izin verilebilir” hükmünü düzenleyen maddesiyle ilgili şunları söyledi:

“Bu değişiklikle ormanlar için olumlu görünen bir şey yapıldı: Verimli ormanlarda madencilik faaliyetleri için izin verilmesi yetkisi Tarım ve Orman Bakanlığı’na verildi. Zaten bakanlığın yetkisinde olması gereken bir şey, kanun değişikliğiyle veriliyor. Aslına bakarsanız verimli alanlarda, korunan alanlarda, milli park gibi alanlarda madencilik faaliyetine hiç izin verilmemeli. Kanun, bu izin verme yetkisini Tarım ve Oman Bakanlığı’na devretmek yerine, madenciliğe kesinlikle izin vermemeli. Şu anda iyi bir değişiklik gibi görünüyor ama bu sahalarda siyasi ilişkiler veya özel bürokratik ilişkilerle bu izinlerin verilmesi sağlanabilir. Bunun önünü kesmek için korunan alanlarda ve verimli alanlarda maden araması ve maden işletmesinin kurulmamasına ‘izin verilemez’ denilmesi gerekiyor. Siyasi anlamda çok kötü kullanabilecek bir değişiklik olarak görünüyor.”

“YASA DIŞI YAPILAN TESİSLER İDARE KULLANDIĞI ZAMAN LEGALLEŞECEKTİR”

Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Devlet ormanlarında el konulan bütün yapı ve tesisler, …Orman Genel Müdürlüğü tarafından derhal yıkılır veya ihtiyaç görüldüğü takdirde ormancılık hizmetlerinde kullanılabilir” hükmünü düzenleyen maddesinin olumlu gibi görünen ama aslında yasa dışı bir uygulamayı legalleştiren bir madde olduğunu söyledi. Atmış, şunları dile getirdi:

“Bu da olumlu bir değişiklik olarak görülüyor. Orman işgalleri var, yapılar, tesisler ormanlara kaçak olarak yapılıyor. Tabi şu anda ormancılık teşkilatının yapısı da buna müdahale edecek durumda değil. Onlar şu anda tamamen odun üretmekle uğraştıkları için bu tür işgallere müdahale edemiyorlar. Kaçak yapılar tespit edildiği zaman yıkılması gerekiyor ama çeşitli mahkeme süreçleri oluyor. Olumlu taraf şu: Bunların mahkeme kararı beklenmeden hızla yıkılabilmesi yetkisi bu kanunla alınıyor. Ama şöyle bir istisna konulmuş: ‘Bu yapılar eğer Orman Genel Müdürlüğü tarafından işe yarar tesislerse, kullanabilecekse yıkılmaz.’ Niye yıkılmasın ki? Eğer ormanda yapılması uygun olmayan bir tesisse, idarenin de bu tesisleri kullanmaması gerekiyor. Böylece bir legalleşeme oluyor. Aslında usulsüz, yasadışı yapılan tesis, orayı idare kullandığı zaman legalleşecektir.

“3 HEKTARDAN KÜÇÜK ALANLAR ÖZEL ORMAN KAPSAMINDAN ÇIKARILDI”

3 hektardan küçük alanların orman kapsamından çıkarılması en büyük değişiklik. Burada adeta bir hile yapılarak, özel ormanlar 3 hektardan küçük parçalara ayrılarak ya da böyle gösterilerek orman dışına çıkarılmak isteniyor. Daha önce özel orman olarak tesis edilmiş yerlerin orman vasfı kaybettiriliyor. Orman Kanunu’nun 52. maddesine göre, özel ormanlarda ancak yüzde 6’ya kadar yapılaşma olabilir. Özel orman sahipleri, burada yüzde 6’ya kadar yapılaştıkları zaman, istedikleri rantı oluşturamıyorlar. Türkiye’de çok fazla özel orman yok aslına bakarsanız. Bunlar Osmanlı’dan kalan, padişahın belli kişilere verdiği ormanlar. Osmanlı’dan geldiği için bu ormanlar daha çok İstanbul ve civarındaki ormanlar, yani arazinin değerli olduğu yerlerde.

“YÜZDE 6’YA KADAR YAPILAŞMA İZNİNİN OLDUĞU ORMAN ALANLARINI YÜZDE 90’A KADAR YAPILAŞMAYA AÇTILAR”

Orman Kanunu’nun 1. maddesindeki orman tanımının istisnalarında ‘3 hektardan küçük sahipli arazilerdeki ormanlar, orman sayılmaz’ diye bir madde var. 12 bin hektarlık bu özel ormanları bu kapsama sokarak orman olmaktan çıkarıyorlar. Normal, özel, tapulu bir araziye dönüşüyor. Böylece yüzde 6’ya kadar yapılaşabilecek bu yerlerde, yüzde 80-90’a kadar yapılaşma olabiliyor. Bu alanlara, konut siteleri, siteler yapılabilir ve bu da büyük bir rant demek. Kasıtlı bir şey bu. Bu madde, tamamen özel orman sahiplerine büyük miktarda sermaye kazandırmak ama aynı zamanda o sermayeyi de birileriyle paylaştırmak üzere Meclis’e getirilmiş ve kabul edilmiştir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının kurduğu TBMM’de bu tür kanun maddelerinin çıkıyor olmasını utanç verici olarak buluyorum. Toplumun yararına çalışması gereken meclis, tam seçim üzerine belli sermaye çevrelerinin yararına çalışıyor. Onların daha çok para kazanması için kanun değiştiriyorlar, ormanları yok ediyorlar.

“KESİLECEK AĞACI DAMGALAMA İŞİNİ, KESİM İŞİNİ ALAN ŞİRKETİN YAPMASI YASAYA DAHİL EDİLMİŞ OLDU”

1870 yılındaki Orman Nizamnamesi’nden beri, kesilecek ağaç, kesilen ağaç parçaları damgalanır. Bu damgalar, hangi ağacın kesildiğini, ne zaman kesildiğini kayıt altına alması bakımından çok önemlidir. Çekiçlerle yapılan bu damgayı yapma yetkisi de devlette görevli olan orman mühendislerindedir. Son yıllarda uygulamada şu duyuluyordu: Bu damgayı oradaki ağaç kesim işini alan şirketler, kendi elemanlarına yaptırıyor. Bu uygulama yasadışı bir şeydi, bu şekilde yasaya dahil edildi. Bu yetkiye sahip olması gereken orman mühendisliği eğitimini almış, devlette orman mühendisi olarak çalışan kişidir. Şimdi eğer damgalanan ağaçlar, dikili ağaç satışını almış şirketin işine gelmiyorsa, ‘Ben bu ağacı değil, öbür ağacı kesmek istiyorum’ diyor. Bu değişiklikle, şirketlerin elemanlarına o damga çekici verilebilir ve onların istedikleri ağaçlar kesilebilir. Ekoloji bozulacak, oradaki en iyi ağaçlar, en iyi yetişmesi gereken ağaçlar, en iyi tohum bırakacak ağaçlar ortadan kalkacak. Ormanda en kötüleri kalacak, o açıdan burada büyük bir tehlike var.

“ODUN KESİMİNİ KATLİAMA DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN DAMGALAMAYI MÜHENDİSLERİN ELİNDEN ALDILAR”

Türkiye’de özellikle son yıllarda, dikili ağaç satışıyla birlikte odun üretimi, ormanlara zarar verecek miktarda aşırı arttı. Mesela 2017-2021 yıllarında yüzde 79 arttı. Yapacak odun üretimi dediğimiz, sanayi için üretilen endüstriyel odun yüzde 79 arttı. Bir katliama dönüştü odun kesimi. Şimdi onu bir de şeklen biraz daha katliama dönüştürmek için bu damga yapma yetkisini devletin oradaki görevli orman mühendisten alıp bu şirketin elemanlarına yaptırmak istiyorlar. Sadece en iyi odunu kesip satmak üzerine bir eğitim vermeyiz biz üniversitelerimizde. Biz ‘o ormanın devamlılığının en iyi şekilde nasıl sağlayabiliriz, o ormanı daha güçlü hale nasıl getirebiliriz’in eğitimini veririz. Orman mühendisinin görevi de bunu yapmaktır para kazandırmaktan çok, o ormanı korumak, devamlılığını sağlamaktır.

“MADENCİLİK YAPILAN ALANIN REHABİLİTE EDİLMESİNDE BÜYÜK BİR RANT VAR”

Bir orman alanında maden çıkarmak için alandaki ağaçlar kesilir, orman örtüsü ve toprak kaldırılır, altındaki maden çıkarılır ve orası bir çukur haline dönüşür. Biz zaten verimli ormanlarda bunu istemiyoruz. Yıllardır bu aşırı şekilde yapılıyor. Aslında rehabilite dedikleri faaliyet ormanı geri getirmiyor. Oradaki orman yok olmuş durumda. Bölgede eskiden yok edilen doğal ormanın yerine yapay bir orman oluşturmak için öncelikle madencilik faaliyetinden kalan büyük çukurun doldurulması gerekiyor. Bu aynı zamanda bir ranta işaret eder. İstanbul ve çevresinde, birçok kentsel dönüşüm projesi, yeni inşaat, yeni çukurlar var. Bunların hepsinden bir yere depolanması gereken hafriyat çıkıyor. İşte burada tartışılan hafriyatın depolanması sırasındaki o büyük bedel.

“BELEDİYELER MUHALEFETE GEÇİNCE YETKİYİ BAKANLIĞA GERİ VERDİLER”

Hafriyatın dökülmesi işinde büyük bir para var, birçok kez gazetelere konu oldu, mafyanın eline geçtiği konuşuldu. Buradan gelir sağlama, bunu düzenleme yetkisi, eskiden Orman Genel Müdürlüğü’ne bağlı Orman Bölge Müdürlüğü ve Orman İşletme Müdürlükleri’nindi. AKP iktidarı zamanında bu yetki, büyükşehir belediyelerine devredildi. Çünkü büyükşehir belediyeleri de AKP’li belediyelerdi. Bu değişiklik, Orman Bakanlığı’nda olan gelir kaynağının, büyükşehir belediyelerine geçmesi için düzenlenmişti. Belediyeler de bu yetkiyi aldıktan sonra, hafriyat dökme işini kendilerine siyaseten yakın kişilere verdi, yolsuzluklardan da çok bahsedildi. Daha sonra, sadece İstanbul değil, diğer büyükşehir belediyeleri de muhalefet belediyelerine geçti. Yani bu gelir muhalefet belediyelerine akmaya başladı. Hatta belki de o mafya düzeni de ortadan kaldırıldı. Bu durum, iktidarı rahatsız etmiş olmalı ki bu kanun değişikliğiyle tekrar Tarım ve Orman Bakanlığı’na devrediyorlar. Bakanlık eliyle bu rantı paylaştırmak istiyorlar. Bu tür icraatlar yaparken neden ülkeyi, toplumu, geleceği düşünmüyorsunuz da sadece kendi rantınızı düşünüyorsunuz ki?

“DEĞERLİ ARAZİLERİ ORMAN OLMAKTAN ÇIKARIP BÜYÜK SİTELER YAPIYORLAR”

Orman Kanunu’nun 2. maddesinde, bilim ve fen bakımından orman niteliğini kaybetmiş olarak tarım alanına, şehir-kasaba-köy yapılarına, meyveliğe dönüştürülmesine izin veren bir kanunumuz var. 1970’lerden beri uygulanan bu kanunla şu ana kadar 630 bin hektar alan orman dışına çıkarıldı. Bu alanlara 2B deniyor. Orman Kadastro komisyonları bu alanlara geliyor, burada 2B -orman vasfını kaybetmiş yer- var mı diye ölçüyor, biçiyor. Böyle 636 bin hektar alanı orman dışına çıkardılar. Bu kanunla da 2B ile ilgili birkaç düzenleme koydular. Mesela, bir yerde 2B çalışması yapıldı ama orası orman dışına çıkarılmadı diyelim, tekrar 2B yapılmasının önünü açıyorlar. Çünkü 2B’ler Kastamonu, Trabzon gibi ormanın çok olduğu Karadeniz bölgesinde değil. 2B’ler daha çok büyükşehirlerin etraflarında. İzmir, İstanbul, Bursa, Mersin, Muğla’da çünkü arazi değerli. Araziyi kapatıyorlar, 2B ile orman olmaktan çıkarıyorlar, buralara ‘orman içinde tesis’ diye büyük siteler yapıyorlar. Önceki yapılan 2B çalışmalarını hükümsüz kılarak aynı alana tekrar 2B yapılmasına izin veriyorlar.

“HÜKÜMET BELİRLENEN ALANLARIN 2B İLE ORMAN DIŞINA ÇIKARILMASI İÇİN GAYRET GÖSTERİYOR”

Bu 2B çalışmasını yapma yetkisi Orman Kadastro Komisyonlarındaki orman mühendislerindeydi. Bir yerin orman olup olmadığına orman mühendisleri karar verebilir. Bu kanundaki bir başka değişiklikle 2B yapma yetkisi de sadece bir orman mühendisinin bulunduğu Harita Kadastro Komisyonlarına verildi. Bu komisyonda mühendis azınlıkta kalacağı için yine orman dışına çıkarılması şansı çoğaltılıyor. Bu hükümet belirlenen alanın mutlaka 2B ile orman dışına çıkarılması için ayrı bir gayret gösteriyor. Bu kanun teklifine imza atanlar, ona evet oyu verenler veya o gece üşenip meclise gitmeyen, hayır demeyen muhalefet milletvekilleri hepsi sorumludur.

“TBMM BELLİ ÇEVRELERİN PARA KAZANMASI İÇİN YAPILAN KÖTÜ İŞLERE ALET EDİLMEMELİ”

Kocaeli Kartepe, arazinin değerli olduğu bir yer. Sırf Kartepe için ayrı bir kanun maddesi, ek kanun eklendi. Bu değişikliğe, Kartepe’deki sahalara tekrar 2B yapılması için özel bir madde konuldu. Kanunlar kişiye özel, yere özel değildir. Bu kanun yapmanın ruhuna aykırı bir şeydir. Burada, sanki kişilere, orada arazi sahibi olanlara, orman işgal etmiş olanlara özgü bir kanun maddesi Meclis’ten geçti. TBMM, kişilerin çıkarları, belli çevrelerin para kazanması için yapılacak bu tür kötü işlere alet edilmemeli.”