HABER: ESRA TOKAT

Türkiye'de her gün 60 binin üzerinde kişinin koronavirüs testi pozitif çıkarken 16 Ocak'ta Koronavirüs Bilim Kurulu'nun tavsiyesi üzerine PCR testi yapılması zorunluluğu kaldırılmıştı. Sadece 1 gün sonra yani 17 Ocak'ta ise testlere yönelik yeni bir karar geldi. Valiliklere gönderilen genelgeye göre uçakla şehirler arası seyahatte aşısız, aşı sürecini tamamlamayan, son 180 günde Covid-19 geçirmemiş kişilerden PCR istenmesine devam edilecek.

Pek çok ülkede artan koronavirüs vakaları nedeniyle kısıtlamalar geri getirilmeye başlanırken Türkiye'de aşısızlar hakkında verilen kararlar büyük tepki ile karşılandı. Konuya ilişkin değerlendirmede bulunan TTB Pandemi Çalışma Grubu Üyesi Prof. Dr. Özgür Karcıoğlu,  "Bu tür karar değişiklikleri toplumun kararlara saygısını azaltacağından toplamda aşı olma davranışını da, maske, mesafe gibi diğer önlemleri de azaltma sonucunu doğuracaktır" ifadesine yer verdi.

"DÜNYA GENELİNDE BİRKAÇ HAFTADA VAKA SAYISI 4 KATINDAN FAZLA YÜKSELDİ"

Salgının tüm dünyada giderek daha fazla kişiyi etkilediğinin altını çizen Prof. Dr. Karcıoğlu, "Grafikte görüldüğü gibi son birkaç hafta içinde dünya genelinde resmi kayıtlara geçen olgu sayısı 5.5 milyondan 22.5 milyona, yani 4 katından fazla yükselmiştir. Bu Omicron’un önceki varyantlara göre çok daha kolay bulaşmasının yanında özellikle Kuzey Yarımkürede kış mevsimi nedeniyle kapalı ve sıkışık ortamlarda bir arada olunmasının sonucudur. Salgın önlemlerinin gevşetilmesi de doğaldır ki bu artışa katkıda bulunmaktadır. İyi haber ise, aşılanmanın yaygınlaşması sonucunda ölümlerin artmayıp yaklaşık olarak sabit kalmasıdır" dedi.

1-8

"PCR TOPLUMDA GENEL TARAMA TESTİ OLARAK KULLANILMAZ, HIZLI TESTLER ONUN YERİNİ ALMALI UYARILARI GÖZ ARDI EDİLMİŞTİR"

Türkiye'de salgın yönetiminin gelişmiş dünya ülkelerinden farklı olarak meslek kuruluşları, uzmanlık dernekleri ve genel olarak bilim topluluğunun dışında şekillendiğini vurgulayan Prof. Dr. Karcıoğlu, "PCR toplumda genel tarama testi olarak kullanılmaz, hızlı testler onun yerini almalı uyarıları göz ardı edilmiştir. Size şu an garip gelebilir ama PCR testleri şimdi uygulandığı şekilde kullanımı yerine iptali daha doğru olarak görülebilir. Hızlı testlerin, antijen testlerinin ülkemizde kullanımının neden yaygınlaşmadığı anlaşılamamaktadır" dedi.

"ÜNLÜ HARİTAMIZI MAVİYE BOYAYAN AŞILARIN BÜYÜK KISMININ KORUMA SÜRESİ GEÇMİŞTİR"

"Asemptomatik, genç, yandaş hastalıkları olmayan bireylerde test için zorlama yerine aşılanma ve bağışıklanmanın yaygınlaştırılması ön planda olmalıdır" diyen Prof. Dr. Karcıoğlu, "Ülkemizde aşılanma çok düşük düzeydedir. Etkinliğinin yüksek olduğu bilinen mRNA aşıları ile yakın zamanda aşılanmış, bağışıklama koruması altındaki nüfusumuz ancak %25-30 oranındadır, çünkü ünlü haritamızı maviye boyayan aşıların büyük kısmının koruma süresi geçmiştir. Yani nüfusun büyük kısmının 2021 Ocak-Nisan döneminde aşılandığı bilindiğine göre bu grubu aşılı olarak kabul etmek ancak yanlış bir iyimserliğe götürecektir" diye konuştu.

"BU TÜR KARAR DEĞİŞİKLİKLERİ AŞI OLMAYI AZALTACAKTIR"

Sağlık Bakanlığı'nın söylem düzeyinde kalan ‘aşı olun’ çağrılarının yeterli davranış değişikliğine yol açmadığını kaydeden Prof. Dr. Karcıoğlu, "Nasıl trafikte sorumlu araç kullanımı ile ilgili söylemler gerektiğinde sert yaptırımlarla destekleniyorsa, toplum sağlığını ilgilendiren bu konuda da yaptırımlar olmadan sonuç alınamaz. Bu tür karar değişiklikleri toplumun kararlara saygısını azaltacağından toplamda aşı olma davranışını da, maske, mesafe gibi diğer önlemleri de azaltma sonucunu doğuracaktır. Örneğin son aylarda zorunlu olarak maske kullanılan belli ortamlar dışında toplumun büyük oranda maskesiz olduğuna hepimiz tanık olmaktayız" ifadelerini kullandı.

"TURKOVAC GİBİ TEMEL GEREKLİLİKLERİNİ HENÜZ KARŞILAMAYAN BİLEŞİKLER KULLANILMAMALI"

"CoronaVac gibi inaktif aşılar değil, Turkovac gibi aşı olmanın temel gerekliliklerini henüz karşılamayan aday bileşikler değil, çağdaş yöntemle üretilen, çalışmalarda yüksek etkinlik gösteren mRNA aşıları sağlıkçı ve diğer yüksek riskli gruplarda önceliklendirilmelidir" diyen Prof. Dr. Karcıoğlu, "Kararlar tabi ki salgının gidişine göre zaman zaman değişebilecektir. Ancak bu değişiklikler de ana strateji gibi meslek kuruluşları, uzmanlık dernekleri, hatta hasta dernekleri ile birlikte tartışılmalı, yürütülmelidir. Ayrıca, 'karantina süreleri yedi güne düşürüldü, tarama testleri kaldırıldı'  gibi kararlar duruma göre uygun olabilmekle birlikte böyle genelleme veya şablonlar gerçek yaşamın bütün renklerini kapsamayacaktır. Ek hastalıkları olan, bağışıklık yetmezliği bulunan yaşlı bir kişi ile genç sorunsuz bir kişinin çözümü aynı olmamalıdır. Hastaya özel çözümler üretilmesi daha uygun olacaktır. Yine, bu tür ‘gevşetme’ kararları halkta ‘devlet bile gevşetiyor, biz neden sıkalım ki?’ yaklaşımını doğuracaktır" uyarısında bulundu.

Teknik not: PCR testi salgın yönetiminde bu aşamadan sonra önemini yitirmiştir. Hastaneye yatırılan ağır olgularda, obesite, kanser, diyabet, kalp veya akciğer hastalıkları gibi ölüm olasılığı yüksek olan gruplarda influenza A ve B’den ayırdetmek, diğer bakteriyel ko-enfeksiyonları tanımak için bu testler önemlidir. Toplum taramasında kullanımı ise “test yok-vaka yok” durumuna yol açabilmekte, salgının olduğundan daha hafif görünmesine yol açmaktadır.

"KOLEKTİF AKIL, LİYAKATLİ DANIŞMA, DEMOKRATİK KATILIMCILIK İLE YÖNETİM ŞU AN YAŞADIĞIMIZ BİRÇOK SORUNU TERSİNE ÇEVİREBİLİRDİ"

Salgının başından bu yana Türkiye’de pandemi yönetimini de değerlendiren Prof. Dr. Karcıoğlu, "En önemli sorunlardan biri insanların hasta olmasının beklenmesi, başvurduğu sağlık kuruluşunda önlem almaya başlanmasıdır. Pandemi hastanelerde değil, toplumda, evlerde, temaslı takiplerinde, risk grubu taramalarında karşılanmalıdır. Koruyucu hekimliğin güçlendirilmesi, temaslı takibi, riskli grupların taranmasının öne çıkarılması, gerçek bir filyasyonun gerçekleştirilmesi anahtar önlemlerdir. Kolektif akıl, liyakatli danışma, demokratik katılımcılık ile yönetim şu an yaşadığımız birçok sorunu tersine çevirebilirdi" dedi.

"MASKE-MESAFE-HİJYEN SLOGANI DOĞRU FAKAT YETERSİZ"

"Önlem almak bireylere bırakılmadan önce toplumsal ve kamusal önlemler net bir şekilde hissettirilmelidir" diyen Prof. Dr. Karcıoğlu, "Okullar ilk değil son kapatılması gereken kurumlardır. Aksine, sıkışık ortamlarda üretim yaparak günlük kazancını sağlamak zorunda olan emekçilerin öncelikli risk grubunda olduğu anlaşılmalıdır. 'Maske-mesafe-hijyen' sloganının doğru fakat yetersiz olduğu, havalandırma, temaslı takibi ile birleştiğinde anlam kazanacağı ortadadır. Hidroksiklorokin gibi Favipiravir'in de yersiz ve yanlış kullanımı uzmanlık dernekleri ile birlikte hareket edilerek daha çabuk anlaşılabilmeliydi" ifadelerini kullandı.

"HEM DÜNYADA HEM DE ÜLKE İÇİNDEKİ TOPLUMSAL KESİMLER ARASINDA ORTAYA ÇIKAN AŞI EŞİTSİZLİĞİNE SON VERİLMELİ"

Omicron hızla yayılırken salgına dair alınabilecek yeni önlemlere yönelik de konuşan Prof. Dr. Karcıoğlu, şu ifadelere yer vererek konuşmasını sonlandırdı:

"İyi senaryo virüsün kendi doğal evriminin de yönlendirdiği gibi ölüm oranı giderek düşen, mevsimsel gripten farklı bir hastalık olmayan bir soruna dönüşerek kendini imha etmesidir. Yine de kırılgan grupların, yaşlılar, ek hastalığı olanların ölüm oranının hala yüksek seyredeceği bilindiğinden aşılanmaya ağırlık verilmeli, hem dünyada hem de ülke içindeki toplumsal kesimler arasında ortaya çıkan aşı eşitsizliğine son verilmelidir."

"BİLGİ KİRLİLİĞİNİN ÜZERİNE NET VE BİLİMSEL BİLGİ KANALLARINI AÇARAK GİDİLMELİDİR"

"AIDS gibi birçok hastalıkta halen süregelen, tüberkülozda kısmen ortadan kaldırılan, dünya ilaç tekellerinin ‘paran kadar sağlık’ tuzağına düşülmemesi için aşı üreticileri sorumlu davranmalı, buna yönelik de dünya sivil toplumu gerekli baskıyı yapmalıdır. Bilgi kirliliğinin üzerine net ve bilimsel bilgi kanallarını açarak gidilmelidir. Bilgi azlığı ve kirliliği, hem aşı tereddütünü artırmakta, hem de gereksiz vitamin-katkı satışları, yanlış ilaç kullanımı, antikor testleri gibi yan yollarla zarar vermektedir."

"VİRÜS, HURAFELERLE DEĞİL GERÇEKLERLE HAREKET EDİLMESİNİN EKMEK VE SU GİBİ İNSAN HAKKI OLDUĞUNU YÜZÜMÜZE ÇARPMIŞTIR"

"Bir iyi haber ile kapatalım; dünya halkları bu pandemi ile birlikte bilimin insanlık için yaşam kadar ihtiyaç olduğunu anlamıştır. Virüs, hurafelerle değil gerçeklerle hareket edilmesinin ekmek ve su gibi insan hakkı olduğunu yüzümüze çarpmıştır. Toplumsal bağışıklamanın yaşam kurtardığı net olarak anlaşılmış, herkes güvende olmadan bir kişi, grup veya ülkenin güvende olmayacağı gün yüzüne çıkmıştır. Salgının büyük yükselişlerle seyrettiği ve çok fazla ölüme yol açtığı ülkelerin büyük kısmının (ABD, Brezilya, Rusya, Hindistan) bilimi ve katılımı önemsemeyen otokratik yönetimler altında olması, salgını çok iyi yönettiği kabul edilen ülkelerin hemen tümünün ise kadın ağırlıklı, en azından eşitlikçi ellerde çekip çevirilen gelişmiş demokrasiler olması da önemli dersler içermektedir."