Salgının başından beri ekoloji mücadelesimde gelişen süreç, Onur Yılmaz’ın sunduğu, HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Menekşe Kızıldere ve Polen Ekoloji yazarı Cemil Aksu’nun konuşmacı olarak katıldığı Dokuz8 Haber Pandemide Ekoloji Gündemi programında ele alındı.

Dünya daha önce de büyük ve ağır sonuçları olan salgın dönemleri yaşasa da korona salgını küreselleşmiş neoliberal kapitalizmin bir süredir sorgulandığı, özellikle 2008 ekonomik krizinden beri dünya ekonomisinde toparlanmanın bir türlü gerçekleşemediği, ekolojik krizle birlikte geleceğe dair belirsizliğin hakim olduğu özel bir süreçte yaşandı.

"HAYATTA KALMA MÜCADELESİ İLE DAHA DA ZORLAŞTI"

Yine, tarihteki salgınlardan diğer bir farkı da iletişim teknolojilerindeki gelişmeyle dünyanın dört bir yanındaki gelişmelerin anında tüm ülkelerde etkiler yaratması ve küresel çapta aynı sınıftan insanların kader ortaklığını daha fazla hissetmesi oldu. Kimilerinin yaşamı bizzat salgının kendisinden, hastalıkla baş etmek zorunda kalarak değişirken kimilerinin yaşamı ise büyük bir daralma yaşayan ülke ekonomilerinin zorlu koşullarında hayatta kalma mücadelesi ile daha da zorlaştı. https://www.pscp.tv/w/1mrGmwVzLjzxy

"SALGIN, EKOLOJİ MÜCADELESİNİ DAHA KESKİNLEŞEN ÇELİŞKİLERLE YÜZ YÜZE BIRAKTI"

Salgın dönemindeki bu değişimler ve belirsizlik, ekolojik krizin sorumlulularına karşı mücadele yürüten, hem krizin semptomlarına karşı kendini korumaya çalışan hem de daha fazla doğa tahribatının önüne geçmeye çalışan ekoloji hareketinin de kendini koşullara adapte etmesini gerektirdi. Türkiye’de ve dünyada salgının ekoloji mücadelesini daha keskinleşen çelişkilerle yüz yüze bıraktığını söylenebilir. Salgının başından beri gelişen süreç, Onur Yılmaz’ın sunduğu, HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Menekşe Kızıldere ve Polen Ekoloji yazarı Cemil Aksu’nun konuşmacı olarak katıldığı Dokuz8 Haber Pandemide Ekoloji Gündemi programında ele alındı.

"EKOLOJİ DİRENİŞLERİNE YÖNELİK BASKI DAHA DA ARTTI"

Söyleşide ele alınan ilk konu salgın döneminde ekoloji mücadelesinde ne tür değişimlerin olduğu idi. Cemil Aksu bu konuda salgının ilk günlerindeki insan müdahalesinin azalmasıyla doğada görülen canlanmanın ekolojik kriz açısından umut veren bir yanının olmadığının salgının ilerleyen günlerinde hemen görüldüğünü belirterek başladı sözlerine. Salgın sürecinde dünyada iklim krizini reddeden liderlerin ciddi tedbirler almadığını vurgularken Türkiye açısından da bu dönemin zaten olan eylem yasaklarının ve demokratik haklardaki kısıtlamaların çevre ve ekoloji direnişlerine yönelik baskıda daha da arttığını dile getirdi. Aksu, Kazdağları’nda nöbet eylemi tutanlara yazılan yüksek meblâlı cezalara değinirken “ekolojik krize karşı kafa yormamız gerekirken Türkiye’deki hukuksuzluk ve torba yasa gibi saldırılarla boğuşmak durumunda kaldık,” diye belirtti.

"TORBA YASA, ÇOK CİDDİ DOĞA TAHRİBATINA YOL AÇACAK MADDELER İÇERİYOR"

Menekşe Kızıldere ise iklim krizinin salgının doğrudan nedeni olmasa da dünyadaki en belirleyici kriz olarak diğer her krizi etkilediğini ifade etti. Salgında en iyi sınav veren ülkelerin kadınların yönettiği ülkeler olmasının kadınların çoğulcu ve dayanışmacı yaklaşımlarının bir sonucu olduğunu belirtti. Menekşe, HDP Ekoloji Komisyonu olarak salgın sürecindeki ekolojik ihtilaflara ilişkin bir rapor yayınladıklarını ve burada ekoloji mücadelesinin ne kadar politikleştiğini gördüklerini belirtirken mücadelelerde dayanışma ve müşterekler bulmanın saldırıları aşmanın yolu olduğunu söyledi. Çok ciddi doğa tahribatına yol açacak maddeler içeren torba yasa sürecinin sermayenin ciddi lobisi ile onların ihtiyacı için hazırlandığını kaydetti ve Erdoğan’ın G20 zirvesindeki Ek-1’den çıkma talebinin Paris Anlaşması’nın onaylanması için bir şantaja aracına dönüştürüldüğünü ekledi.

"ÜLKELERİN İKLİM HEDEFİ AÇIKLAMALARINI CİDDİYE ALMAK İÇİN DAHA ERKEN"

İkinci olarak son dönemdeki hem uluslararası politik gelişmeler hem de ekolojik krizin görünümleri ortaya konulurken bunların mücadelenin taleplerine nasıl yansıyacağı tartışıldı. Cemil Aksu ülkelerin iklim hedefi açıklamalarını ciddiye almak için erken olduğunu, çünkü 70’lerden beri süren iklim zirvelerinin oyalamadan öteye gitmediğini belirtti. Avrupa’daki iklim örgütlerinin kendileri arasında imzaladıkları Halkların Glasgow Anlaşması’nın bu açıdan yeni bir mücadele tarzı ifade ettiğinin altını çizdi. Esas meselenin kimin ne kadar karbon azaltacağından öte ekolojik krizin nedeni olan toplumsal eşitsizlikleri bu meselelerle birlikte ele almak olduğunu vurguladı.

"ABD'NİN YEŞİL İKLİM FONU'NA KATKI SUNUP SUNMAYACAĞI ÖNEMLİ"

Menekşe ise Türkiye’nin AB’ye girme niyetiyle Ek-1’den çıkma talebinin birbiriyle çeliştiğine dikkat çekerken Paris Anlaşması’nın hukuki bağlayıcılığı olmasa da yarattığı yeni finans sistemleriyle ekonomik bağlayıcılığının olduğunu ve bunun da Türkiye açısından uyum sağlaması zorunlu olan bir durum olduğunu belirtti. ABD’nin anlaşmaya dönmesinden öte yeşil iklim fonuna katkı sunup sunmamasının önemli olacağını ifade etti.

"SON YILLARDAKİ HALK İSYANLARI VE GELİŞEN İKLİM HAREKETİ OLUMLU"

Son kısımda ise gençlerin iklim hareketinin sermayenin ve BM gibi kurumların iklim planlarının getirdiği yeşil yıkamaya karşı iklim adaleti ve enerji demokrasisi kavramlarını öne çıkarma da ve ekseni bu yönde tutmada öncü rol oynadığı vurgulandı. Geleceğe umutla bakmak için ekoloji hareketinin, sol, sosyalist partilerin mücadelesinin gücünün belirleyici olduğu ve son yıllardaki halk isyanları ve gelişen iklim hareketinin bu açıdan olumlu olduğu belirtildi. Menekşe ayrıca HDP’nin tüm organlarıyla Türkiye’de olmayan iklim siyasetini var etmeye çalıştığının altını çizdi.