Eski Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başekonomisti Prof. Dr. Ali Hakan Kara, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi'nde; "Dış borçlanma ve biriken riskler devam ediyor arka planda ama herkes mutlu çünkü parti devam ediyor. Birilerinin bu tabloya bakıp uykusunun kaçması lazım aslında. Bu döngü her seferinde ilerlediği zaman bunun sonunun iyi bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ama burada kimin uykusu kaçacak diye baktığınızda Merkez Bankası’nın uykusu kaçmıyor. Çünkü kanununda yazıyor ki fiyat istikrarına odaklanır. BDDK’nın uykusu kaçmıyor çünkü BDDK tek tek bankaların sağlığını düşünüyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uykusu kaçmıyor, çünkü onlar bütçe dengesi yerindeyse borcun sürdürülebilirliği yerindeyse, gelir dağılımına bakıyorlar. Bu tür risklerin birikimini dikkate alacak, bunu kendine dert edinecek bir kurum yok Türkiye’de" dedi.

İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi, dün İzmir Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde başladı. Yaklaşık bir hafta sürecek kongrede başta ekonomistler olmak üzere, iş insanları, zirai temsilciler, sanayiciler, siyasetçiler, sosyologların katılımıyla Türkiye’nin sorunları konuşulacak.

Bugün "Vicdana Davet" sloganıyla devam eden kongreye Merkez Bankası'nın eski başekonomisti, Prof. Dr. Ali Hakan Kara katılarak ekonomi üzerine bir sunum yaptı. 

Kara, sunumuna başlamadan önce Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat’ta meydana gelen depremler nedeniyle yaşamını yitiren yurttaşlara “Allah’tan rahmet”, yakınlarına başsağlığı, yaralı yurttaşlara da şifa dileklerinde bulundu.

Tablolarla anlatım yapan Kara, Türkiye'nin 2001 yılında yüksek enflasyonlu ülkeler sıralamasında üçüncü sırada yer aldığını, bugün ise dördüncü sırada yer aldığına dikkat çekerek, "2001'e geri dönmüş olduk" dedi. 

Hakan Kara’nın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“BU TÜRKİYE’NİN YÜZYILLIK ENFLASYONU: Enflasyon grafiği ile başlamak istiyorum. Bu Türkiye’nin yüzyıllık enflasyonu. Ben buna Merkez Bankacılığı perspektifinden bakmaya çalıştım. Gelmeden önce Merkez Bankası kanunlarını inceledim. Acaba Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı, aracını serbestçe kullanma yetisi kanunlarda nasıl değişmiş, evrim geçirmiş yıllar içinde ve bunun enflasyonla bir ilişkisi var mı diye bakmaya çalıştım.

DEVASA MİKTARDA MERKEZ BANKASI, KİT’LERE KREDİ AÇIYOR: Enflasyon karmaşık ve kompleks bir şey. Ekonomideki bütün dengesizliklerin bir birleşimi. Ama Merkez Bankası buna eşlik etmeye başlayınca kronik enflasyona dönüşüyor. O yüzden Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığı önemli. Türkiye aslında 1970’lere kadar bir enflasyon problemi yaşamamış. Enflasyon 1970’lerde başlıyor. Merkez Bankası’nın 1970 kanununda çok ciddi bir değişiklik, revizyon yapılıyor. Merkez Bankası’nın KİT’lere (Kamu İktisadi Teşekkül) kredi açmasının yolu yapılıyor. Ondan sonra devasa miktarda Merkez Bankası, KİT’lere kredi açıyor.

VE 30 SENE BİZ YÜKSEK ENFLASYON İLE YAŞIYORUZ: Aynı zamanda 1970 kanununda temel değişikliklerden birisi de ana hissedar hazine oluyor Merkez Bankası’nın. Bu da biraz Merkez Bankası’nın siyasileşmesinin yolunu açıyor diyebiliriz. 70’ler enflasyon başlıyor. Bu tabi sadece Merkez Bankası ve para politikasına bağlamamak lazım. 70’ler zor yıllar. Ve 30 sene biz yüksek enflasyon ile yaşıyoruz. Dikkat ederseniz enflasyon 1994 yılında 3 haneye vuruyor ve ondan sonra biraz aklımız başımıza geliyor. Bu enflasyonu indirmek için somut çabalara başlıyoruz.

O 20 SENE BOYUNCA ENFLASYON TEK HANELİYE İNDİRİLİYOR: 95 yıllık bir grafik daha. Merkez Bankası başkanlarının görev süresi. Ortalama Merkez Bankası başkanlarının görev süresi inip çıkıyor. Epey istikrarsız bir yapı var burada. Benim dikkat çekmek istediğim noktada, taralı alanda gösterdiğim nokta. Burada muazzam bir istikrar var. Dört başkan geliyor ve her biri beş sene görev yapıyor. Bir şekilde burada fiili olarak Merkez Bankası’na serbest bir alan tanıyor. O 20 sene boyunca enflasyon tek haneliye indiriliyor. Yaklaşık 12 sene boyunca tek hanede tutuluyor.

MERKEZ BANKASI’NIN KANUNUNU OKUDUĞUNUZ ZAMAN ARAÇ BAĞIMSIZLIĞINA ŞU ANDA DA SAHİP: 2016 yılından itibaren maalesef Merkez Bankası’nın araç bağımsızlığının fiilen bitişiyle beraber bu süreç sona eriyor ve son yıllardan enflasyon tekrar yukarı gitmeye başlıyor. Burada alacağımız derslerden bir tanesi kanunu yapmak önemli değil. Merkez Bankası’nın kanununu okuduğunuz zaman araç bağımsızlığına şu anda da sahip. Yani kendi aracını kendi inisiyatifi ile kullanılabilen bir kurum gibi görünse de aslında siyasi otoritenin bunu hazmetmesi, izin vermesi ve toplumun da bunu desteklemesi çok önemli.

VE GELİNEN NOKTADA 2001’E GERİ DÖNDÜK: Dünyada Türkiye enflasyonda kaçıncı sırada? 2001 yılında dibe vuruyoruz. O IMF’nin veri tabanına göre üçüncü sırada. Dünyanın en yüksek üçüncü enflasyonuyuz 2001 yılında. 8 sene içerisinde hızlı bir şekilde yukarılara çıkıyoruz. Bu dönem aslında enflasyonla mücadele açısından epey başarılı bir dönem denebilir. Bu kalıcı olmuyor. 8 senelik bir başarı var. Ve ardından 2008, 2010’lardan sonra baş aşağıya bir gidiş. Ve gelinen noktada 2001’e geri döndük. Dünyada dördüncü yüksek enflasyona sahibiz. 2001’de de üçüncüydük.

ÖNERİLERİM DAHA ÇOK BU MAKRO FİNANSAL YAPININ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ ÜZERİNE OLACAK: Benim ikinci yüzyıla dair önerilerim daha çok bu makro finansal yapının sürdürülebilirliği üzerine olacak. Bu yapıyı nasıl kurarız diye düşündüğümüzde öncelikle aktarım mekanizmalarını iyi anlamamız lazım. Genelde Türkiye’de yaşadığı bu döngüler bir küresel likidite artışı, FED’in faizleri indirmesi… Sermaye akımlarına dönüşüyor. O daha sonra yurtiçinde kredi, döviz kuru gibi değişkenler üzerinde dengesizlikler oluşturmaya başlıyor. Bunlar fiyatları bozuyor. Ekonomiyi ısıtıyor, riskler birikmeye başlıyor.

BİRİLERİNİN BU TABLOYA BAKIP UYKUSUNUN KAÇMASI LAZIM ASLINDA: Dış borçlanma ve biriken riskler devam ediyor arka planda ama herkes mutlu çünkü parti devam ediyor. Birilerinin bu tabloya bakıp uykusunun kaçması lazım aslında. Bu döngü her seferinde ilerlediği zaman bunun sonunun iyi bitmeyeceğini hepimiz biliyoruz. Ama burada kimin uykusu kaçacak diye baktığınızda Merkez Bankası’nın uykusu kaçmıyor. Çünkü kanununda yazıyor ki fiyat istikrarına odaklanır. BDDK’nın uykusu kaçmıyor çünkü BDDK tek tek bankaların sağlığını düşünüyor. Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın uykusu kaçmıyor, çünkü onlar bütçe dengesi yerindeyse borcun sürdürülebilirliği yerindeyse, gelir dağılımına bakıyorlar. Bu tür risklerin birikimini dikkate alacak, bunu kendine dert edinecek bir kurum yok Türkiye’de. Böyle bir kurumsal yapının oluşturulması gerekiyor.”