HABER: FATOŞ ERDOĞAN

Marmara Bölgesi’nin yaşadığı ağır yok oluş tablosunun ortaya koyulduğu "Marmara Ekokırım Suç Mahalli" kampanyası kapsamında yapılan açıklamada, bilgi ve belgeler paylaşıldı, İstanbul kampanya faaliyetleri açıklandı. Açıklamada Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın, Sağlık Bakanlığı’nın ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi olmak üzere Marmara Denizi’ne kıyısı olan, kirliliğine katkıda bulunan tüm illerin yerel yönetimlerinin harekete geçmesi için öneriler sunuldu.

Çok sayıda yaşam ve doğa savunucusunun katıldığı basın açıklamasını Marmara Yaşasın Grubu adına Melis Tantan okudu. Marmara Bölgesi’nin 1950’lerden bu yana Türkiye’de sanayileşmenin ve ona bağlı olarak nüfus artışının en hızlı geliştiği bölge olduğunu belirten Tantan, “1980’lerden itibaren hızla uygulanmaya başlanan neoliberal politikalar, ranta, talana ve betona dayalı çarpık kentleşmeye ve tüketimde yoğun artışa yol açtı” dedi. Endüstriyel ve evsel atıksular, tarımda yoğun olarak kullanılan gübre ve tarımsal zehirler, gemi balast sularıyla denize taşınan kirleticiler, kıyılardaki yoğun yapılaşma, endüstriyel balıkçılığın sebep olduğu aşırı avlanma, deniz kıyılarının doldurulması gibi etkenler Marmara’yı ölümün eşiğine getirdiğinin altını çizen Tantan, uyarıların dikkate alınmadığını söyledi.

“MUSİLAJ ATIKSULARIN YOL AÇTIĞI DENIZ KİRLİLİĞİNİN BİR SONUCU”

Marmara Denizi’ni bekleyen felaket, ölçümler ve raporlarla uzun yıllar boyunca dile getirildi. İller Bankası, 1975 yılında yayınlanan “İstanbul Kanalizasyon Projesi Master Plan Revizyonu” isimli raporunda, gerekli arıtma yapılmaksızın gerçekleşecek deşarjların oluşturacağı sorunları net bir şekilde sıralamıştı. Raporda “Marmara Denizi’nin alt tabakasının İstanbul’un atıksularının ancak küçük bir kısmını özümleyebilecek kapasitede olduğu, artan nüfusla ve sanayiyle birlikte, evsel ve endüstriyel atıkların kontrolsüz biçimde Marmara’ya gönderilmesiyle ışık geçirgenliğinin düşeceği, Marmara’da alt seviyelerde çözünmüş oksijen miktarının giderek azalacağı, alt tabakada canlılığın kaybolacağı, Ege ve Karadeniz’in de Marmara’nın kirliliğinden zarar göreceği, balıkların zehirlenmesine yol açacağı ve balıkçılığı olumsuz etkileyeceği” uyarılarında bulunuldu. Raporda, şöyle denildi:

“2021 yılının Mart ayı civarında tekrarladığından beri sürekli gündemde olan müsilaj, aslında uzun yıllardır arıtılmadan Marmara Denizi’ne verilen atıksuların yol açtığı deniz kirliliğinin bir sonucudur. 2020 yılı Kasım ayında Ergene Derin Deniz Deşarjı projesinin ilk etabı tamamlanmasıyla yaklaşık 15 bin metreküp/günlük bir debiyle atıksular Marmara Denizi’ne verilmeye başlandı.  Bunca toplantıya, alınan kararlara, eylem planına ve yönetmelik değişikliklerine karşın, Marmara’nın asıl kirleticileri ile ilgili somut bir adım atılmamış, bakanlık denetleme sorumluluğunu gerektiği şekilde yerine getirmemiş, sonuç olarak arıtılmayan atıksuların denize deşarjına engel olunmadı.

Mega kent İstanbul Marmara’yı önemli ölçüde kirleten evsel atıksularıyla, Kocaeli-Dilovası bölgesi sanayi yoğunluğunun ürettiği hava ve su kirliliğiyle, Tuzla ve Yalova bölgeleri tersaneler kaynaklı kirlilikle, Ergene havzası bölgedeki tüm organize sanayilerden kaynaklı toprak ve su kirliliğiyle, kirliliği Marmara Denizi’ne taşıyan ve tamamının devreye girmesiyle daha da felakete yol açacak olan Ergene Derin Deniz Deşarjı’yla, Bandırma’da Gönen Nehri, Bursa’da Nilüfer Nehri’nin ağır endüstriyel, evsel ve tarımsal kirlilikleri denize taşımasıyla, Çanakkale-Balıkesir'deki ölçek planları sonucu ortaya çıkabilecek yat, liman vb projeleriyle, Biga’daki kömürlü termik santrallerin soğutma sularının neden oldukları kirlilik ve sıcaklık artışıyla, adalardaki çok sayıda mermer ocakları ile inşaatlar, hafriyatlar ve kıyı doldurmalarıyla tüm bölge istisnasız tüm illeriyle bir suç mahaline dönüşmüş durumda. Tüm Marmara çevresinde toprağı, havayı, suyu zehirleyerek ekolojik yıkımlara yol açan bu etkenler, sadece Marmara Denizi’ni yok etmiyor, aynı zamanda bölgede yaşayan insanlarda ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor, yaşam alanlarını bozarak geçim koşullarını zarara uğratıyor, insanların denizle bağını kopararak, kültürel mirasa ve toplumsal hafızaya ağır darbe vuruyorlar.

33 yıldır ısrarla uygulanmakta olan sözde derin deniz deşarjına derhal son verilmelidir. Karada tüketilen su karada kalmalı, atıksular geri kazanılarak sanayide ve sulamada tekrar kullanılmalıdır. Bunca yıldır kıyı tahribatlarıyla ve diğer kirleticilerle yıkıma uğrayan karasal ekosistemleri de doğaya yeniden kazandırmak için çalışmalar yapılmalıdır. Gelinen bu süreçte, Marmara’nın ekokırım suç mahalli olduğuna ilişkin kamuyu bilgilendirmek, yerel yönetimler ve ilgili bakanlıkların yıllardır ihmal ettikleri görevlerini yerine getirmeleri için sesimizi yükseltmek ve süreci takip etmek amacıyla “Marmara Yaşasın!” kampanyamızı başlatıyoruz. Bu kapsamda; Marmara Denizi yıkımlarının vurgulanması için sosyal medya kampanyaları, sunum-forum organizasyonları, atölye çalışmaları, Marmara’nın yıkımına yol açan ekokırım suç mahallerinin ifşası için eylemler, ekokırımın Türkiye’nin iç hukukunda suç olarak tanınmasına yönelik Marmara’daki suçların anlatılarak “Yurttaş Ekokırım Yasası Yapıyor” kampanyasına imza toplanan stant çalışmaları yapacağız. Herkesi kampanyamıza destek olmaya çağırıyoruz, gelin, Marmaya’yı birlikte kurtaralım! Marmara Yaşasın!”