Kılıçdaroğlu, “Kışın ortasında, o soğukta o ayazda, kutup çadırları var; süratle kurulabilirdi. Ordu süratle gelebilirdi, ama harekete geçirilmedi. Tam bir koordinasyonsuzluk vardı, gördüm. Muhatap bulamıyorsunuz. Askerler emir bekliyor. Emir verecek kişi yok.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 6 Şubat Kahramanmaraş depremlerinin ardından, Hatay’da arama kurtarma çalışmalarına katılan Kadıköy Belediyesi Arama Kurtarma Ekibi ile CHP Genel Merkezi’nde bugün bir araya geldi. Yapılan çalışmalar hakkında bilgi alan CHP lideri Kılıçdaroğlu, arama kurtarma görevlilerine teşekkür etti.

Arama kurtarma köpeği Lena'yı seven Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“HİÇBİR DEPREMDEN, SİYASET KURUMU GEREKLİ DERSİ ÇIKARAMADI”

“Aslında bütün bunların sorumlusu siyaset kurumu. İmar affını çıkaran siz misiniz, hayır. Oy için yaptılar, ama on binlerce insanın hayatı gitti. Olayları biraz derinlemesine düşünmemiz gerekiyor. Hiçbir depremden, siyaset kurumu gerekli dersi çıkaramadı. Hala İstanbul’da, aradan o kadar uzun yıllar geçmesine karşın; sağlıklı ve tutarlı bir çalışma hiç yapılmadı. Bağcılar’a gidin, eski Bağcılar. Sultanbeyli’ye gidin, eski Sultanbeyli. Nereye giderseniz. TOKİ yeni konutlar yaptı, ama o yeni konutları satmak için yaptı. Kentsel dönüşümü gerçekleştirmek için değil. Yasaların öngördüğü kurallar uygulanmadı.

“KİMSE O RAPORLARI DİKKATE ALMAMIŞ. DİKKATE ALMAYAN YİNE SİYASET KURUMU”

Tam bir dram. İnsanlık dramı. Siyasetin, yaşadığı acılardan ders çıkarmadığını gördük. Bürokrasi, aslında kendi görevini yapmış vaziyette. AFAD’ın çalışkan, nitelikli bürokratları var. Çalışıyorlar bunlar. Deprem haritalarını çıkarmışlar. Her şey kağıt üzerinde görünüyor zaten. Risklerin tamamı görülüyor. Ama kimse o raporları dikkate almamış. Dikkate almayan yine siyaset kurumu. 20 yıldır ülkeyi yönetecekler. Bütün deprem haritaları duruyor. 20 yıldır önlerinde raporlar var. Hiçbir şey yok. Büyük bir acı. Umarım bundan ders çıkarırlar.

“DAHA FAZLA NASIL OY ALABİLİRİM DİYE, İMAR AFLARI ÇIKARDILAR”

Depreme dayanıklı konutlar yapmamız gerekiyor, bir an önce. Yapılmadığı taktirde, Türkiye bu acıları hep çekecektir. Belli aralıklarla, acılar çekilecektir. Türkiye zaten bir deprem kuşağında. Kahramanmaraş’ta, Adıyaman’da, Malatya’da depremin olacağı… Herkes biliyor. Televizyonlarda aylardır bunlar anlatılıyor, ‘Yapmayın, etmeyin, önlem alın’ diye. Büyük İstanbul depremi, herkes bekliyor, ne zaman olacak diye. Deprem vergileri… Adı üstünde. Toplum ismi öyle koymuştu. Depreme dayanıklı konutlar, iş yerleri yapmak… İnsanların daha güvenli bir ortamda hayatlarını sürdürebilmeleri için bir ortam yaratmak. Deprem vergilerinin temel amacı da buydu, zaten. Ama bunların hemen hemen hiçbirisi yapılmadı. Siyaset kurumu… Daha fazla nasıl oy alabilirim diye, imar afları çıkardılar. Acı ama gerçek.

“ORDU SÜRATLE GELEBİLİRDİ, AMA HAREKETE GEÇİRİLMEDİ”

Toplum yaşadığını unutmamalıdır. Toplum, yaşadığı dramı unutursa, gelecek kuşaklara sağlıklı bir yapı bırakamaz. Acılardan ders çıkarması lazım; toplumun, siyaset kurumunun, diğer kurumların. Bu tür büyük olaylarda ilk müdahale eden, dünyanın hangi ülkesini alırsanız alın, ilk müdahale eden ordudur. Ordunun eğitilmiş ekipleri vardır. Bu konuda kurulmuş bir tabur da var… Raporlarda yazıyor. Sahra hastaneleri süratle kurulurdu. İnsanların yemek yiyebileceği sahra mutfakları kurulurdu. Kışın ortasında, o soğukta o ayazda, kutup çadırları var; süratle kurulabilirdi. Ordu süratle gelebilirdi, ama harekete geçirilmedi. Tam bir koordinasyonsuzluk vardı, gördüm. Muhatap bulamıyorsunuz. Askerler emir bekliyor. Emir verecek kişi yok.

“BENZER ACILARIN ARTIK BU COĞRAFYADA YAŞANMAMASI LAZIM”

Büyük bir dramı yaşadınız. Acılara tanık oldunuz. Benzer acıların artık bu coğrafyada yaşanmaması lazım. Her şeye karşın gösterdiğiniz çaba çok değerli. Bir can bile kurtarmanız, çok ama çok değerli.  Kahramanmaraş’a gittiğimde iki küçük kız çocuğu geldi: ‘Babamız burada, sesleri geliyor, ne olur kurtarın’ diye. İstanbul’dan ekip vardı. Onlara söyledik. İki çocuk, ağlayarak babalarının kurtarılmasını istiyorlar. Sonradan öğrendim, kurtarılamadı babaları.

“O SOĞUKTA İNSANLARIN SABAHA KADAR BEKLEDİKLERİNİ GÖRDÜKÇE, DEVLETİN NE KADAR ÇÜRÜDÜĞÜNE TANIK OLUYORSUNUZ”

Evet, ‘biz aynı insanlar değiliz’ dediniz. Acıları yaşayan insanlar, acılara tanıklık eden insanlar onları ruhlarının derinliklerinde taşıyorlar. Hiçbirimiz eskisi gibi değiliz aslında. O yıkıntıları gördükçe, felaketi gördükçe; ağlayan insanları, ağlayan çocukları gördükçe, çaresiz ne yapacağını bilmeyen insanların sağa sola koşuşturmalarını gördükçe, en acısı o soğukta insanların sabaha kadar beklediklerini gördükçe, devletin ne kadar çürüdüğüne tanık oluyorsunuz. Devlet dediğiniz kurumun olmadığını, yok edildiğini görüyorsunuz. En acı olanı da o. 21. yüzyılda insanlar, ‘Devlet nerede’ diye bağırıyorsa, devlet nerede diye haykırıyorlarsa; aslında devletin yok olduğunun bize söylendiği söylemlerdir bunlar. Bütün bunlara rağmen, belediye başkanlarımız ellerinden gelen bütün çabaları gösterdiler. Bütün olumsuz koşullara rağmen çabaladılar. Ellerinden gelen çabayı gösterdiler.

“PEK ÇOK AÇMAZ VAR, AMA DÜZELTECEĞİZ”

Bu işin özü, aklı kullanmaktan geçiyor. Mühendislere inanmak gerekiyor. Onların yaptığı binaların sağlam olması gerekiyor. Binaların depreme dayanıklı olup, olmadığının yine iyi insanlar tarafından denetlenmesi gerekiyor. Pek çok açmaz var, ama düzelteceğiz. Başka seçeneğimiz yok zaten. Hepinize teşekkür ederim, gerçekten. Çok sağ olun.

Kadıköy Belediye Başkanı Şerdil Dara Odabaşı ise şöyle konuştu:

“Bizim arama kurtarma takımımız 1999 Depremi’nden sonra kuruldu. 2005’te bu hale geliyor. Yaklaşık gönüllülerle beraber, arama kurtarmacı olarak 72 kişiler. Bunların büyük bir bölümü belediye personelimiz. Bir bölümü de Kadıköy’den gönüllü olarak arama kurtarmaya katılan arkadaşlarımız. Bir de arama kurtarmayı profesyonel olarak yapmayıp arkadaşlara destek veren gönüllerimiz var. Türkiye’de orta seviyede AFAD’dan akreditasyon alan ilk kamu kuruluşuyuz. Yani belediye değil, ilk kamu kuruluşuyuz.

ODABAŞI: “KÖYLERDE YAKLAŞIK 35 KİŞİLİK BİR EKİBİMİZ BUGÜN ÇADIR KURMAYA BAŞLADI”

Lena (arama kurtarma köpeği) Antakya’da baya bir enkaz dolaştı. Bir ara da tek kalmıştı. Antakya’daki tek arama kurtarma köpeğiydi. Çünkü köpeklerin patileri rahatsızlanmıştı. Depremin ilk anında arkadaşlarımız oraya vardılar. İstanbul’dan giden ve Antakya’da arama kurtarmaya başlayan ilk ekip, Antakya Merkez’de ağırlıklı olarak çalışıldı. Ben 2-3 gün onlarla kaldım ama onların anlatmak istedikleri konular da var. Bizim ayrıca iki ekibimiz şu anda Antakya Merkez’de. Defne ve Samandağ’da gececi aşevlerimiz var. Bugün de Samandağ’ın köylerinde çadır kuruyoruz. Çünkü kent merkezleri boşalmaya başladı. İnsanlar, köye gidiyorlar. Köylerde yaklaşık 35 kişilik bir ekibimiz bugün çadır kurmaya başladı. Bir aşevimiz de Malatya Merkez’de şu anda faal.”

Bir arama kurtarma görevlisi şunları söyledi:

“BİZ İLK SAATTE, BÜTÜN ANTAKYA’DAKİ VATANDAŞLARLA BAŞ BAŞA KALDIK”

“Bizim hikayemiz çok umut dolu başladı. Gideceğimiz yerin kötü bir yer olduğunu biliyorduk ama ilk uçakla gittik. Yaklaşık saat 1 gibi biz Adana’ydık. 3 gibi de sahada çalışmaya başladık. Ama tabii hikaye Hatay’a varınca biraz değişti. Çünkü biz orada muhatap bulacağımızı, işte orada bir şekilde en azından birilerinin bize yol göstereceğini düşünürken Antakya Merkez’de Odabaşı’nda kendimizi bulduk. O an tüm eşyalarımız yağmurun altında kaldı. Bir yandan can kurtarmaya çalışıyoruz. Bir yandan da sonuçta bu işin bir yerinde yorulacağız. Bir yerden sonra bunun dinlenme kısmı olacak muhakkak. Onu düşünmeye çalışıyoruz. İkmal noktamız çok uzakta kaldı. Hiçbir yetkili yok. Hiçbir başvurabileceğimiz, danışabileceğimiz birileri yok. Biz ilk saatte, bütün Antakya’daki vatandaşlarla baş başa kaldık. İlk 30 dakikada Ecrin diye bir kızımızı enkazdan aldık. Ekipmanla gelen tek ekiptik belki de. Çünkü ekipmanlarımızın bir kısmını yolcu uçağıyla getirmiştik. Araçlarımız da kargo uçağıyla gelecekti. Araçlarımız yaklaşık 12 saat sonra gelebildi yanımıza. Ekipman olmayınca arama kurtarma yapmak çok zor gerçekten. Ama biz 12 saatlik süreçte Odabaşı’nda 5 can kurtardık.

(Kılıçdaroğlu’nun 'Ekipman olarak ne kullanıyorsunuz' sorusu üzerine): Jeneratörlerimiz, kırıcılarımız, kesme setlerimiz. Ama böyle bir enkazda açıkçası kazma, kürek, balyoz ve el yordamıyla sayın Başkanım. Çünkü o tarz binalarda kırıcı kullanmaya gerek bile duymadık en başlarda. Ancak kolon, kiriş düşme sıkışmalarında kullandık. Ama tabii bizim özel ekipmanlarımız var. O ekipmanları da en son yanımızda bulunca biraz daha rahatlıyoruz. Sanki kıyafetlerimiz bize gelmiş gibi oluyor. O şekilde çalışmaya başladık. Sonuçta ilk gece biz 5 kişiyi kurtardık. Bir süre sonra artık orada bir Ceza İnfaz Kurumu’na sığındık. Sağ olsunlar, bize kendi yerlerini açtılar. Biraz uğraştık ama. Sonuçta bir yere vardık. Şöyle bir durum oldu. Ne kadar biz kurtarmacı da olsak insanız.

“BİZİM İLK YEMEK YİYİŞİMİZ 48 SAAT SONRA FALAN OLDU”

İlk 24 saat biz su içmedik orada. Su temin edebileceğimiz bir yer yoktu. Gıda da yoktu zaten. İşte saat 4 gibiydi. Seyfullah arkadaşım var, lider yardımcım. Ekip bitik durumda, gidelim bir şeyler bulalım. Bari arkadaşlara moral olsun dedik. Tabii ki canlı kurtarmak müthiş bir moral, motivasyon. Bizle beraber vatandaşlar da ne suya ne gıdaya ulaşabildiler. Jandarma, polis, AFAD hiçbir yetkili yok zaten sahada. Biz direkt oradaki vatandaşla temas halindeydik. Sonrasında sabaha karşı biraz su bulabildik. Ama bizim ilk yemek yiyişimiz 48 saat sonra falan oldu. Aynı şekilde vatandaşların da. Zaten 3. günün sabahında İstanbul’dan bizim belediyemizin araçlarıyla beraber ki aşevimiz ikinci gün sahadaydı. Birinci günün sabahında sahaya ulaştı aşevlerimiz. Üçüncü günden sonra biz ancak muhatap bulabildik. Çok acı verici tecrübelerimiz de oldu. Biz ilk gün çıkardığımız 5 canlıyı, ambulansa veremedik. Oradaki vatandaşların arabalarına verdik. Tamamen bir yalnızlıkla oradaydık. Üçüncü günde asker alana gelmeye başladı. Yer yer polisler görüldü. Cenk Bey’in önderliğinde yanında Lena’yla beraber günde yaklaşık 25-30 enkazda tüm ekiplere arama desteği verdik. 3 günde 51 cenazemizi enkazların altından çıkarıp sahiplerine teslim ettik.”

Başka bir arama kurtarma görevlisi ise yaşadıklarını şöyle anlattı:

“Biz şu anda bir felaket yaşıyoruz. Bunlar AFAD tarafından biliniyor diye biliyoruz. Çünkü biz AFAD’dan eğitim aldık. Bugüne kadar, belki kısmen AFAD kendince yıl içerisinde bazı çalışmalar yapıyor. Ama sınıfta kaldı. Şu sebeple kaldı. İstanbul’a yatırım yapıyorlar evet ama Türkiye’nin tamamı fay hattı içerisinde. Bu sebeple Hatay’daki AFAD’daki arkadaşlarımız da o enkazın altında kaldı. AFAD bizi ilk Adana’dan yönlendirdiğinde, tamam dedik bir muhatap bulduk.

“AFAD, 6 GÜN SONRA ÇALIŞMAYA BAŞLADI”

İstanbul’dan gelen tüm ekipler Hatay’a dediler. Hatay’a geldiğimizde kimse yoktu. Kadıköy Belediyesi 3’te oradaydı. AFAD? Orada olup koordine etmesi gerekiyor. Oradaki vatandaşlarla birlikte ben de çaresizliği yaşadım. Enkazda birisini kurtarmaya çalışırken başka birisi gelip ‘Kardeşimi buradan çıkartın’ diye bize bağırıyordu. Nereye gideceğimizi ne yapacağımızı şaşırdık. AFAD, 6 gün sonra çalışmaya başladı. Biz son iki gündür AFAD görmeye başladık. AFAD bu konuda Türkiye’ye sahip çıkacak bir kurumdu. O anlamda daha çok çalışması gerekiyormuş. Tüm belediyelerin arama kurtarma takımları olmalı ve hepsi eğitilmeli. Bulundukları bölgede de insanları eğitmeli.”

Kadın arama kurtarma görevlisi de şöyle konuştu:

“Bu sefer kıyameti gördük orada. Her şeyin önceden planlanması gerekiyor ki bizler de İstanbul’da bir deprem olduğunda veya başka bir afet olduğunda kazazede olacağız. Her gelen vatandaş yardım istiyor ama yardım edecek hiç kimse yok. Ameliyat ekibimiz İstanbul’dan geldi. Sadece, ‘Hangi hastane uygun, oraya yönlendirin bizi’ dediler. Ama maalesef ‘Siz onları araştırıp bulun, bizim öyle bir bilgimiz yok’ dendi.”

Başka bir kadın arama kurtarma görevlisi ise imar affının kaldırılması gerektiğini belirterek şunları söyledi:

“BAZI VATANDAŞLARIMIZIN HİÇBİR ŞEKİLDE CANLISINI YA DA ÖLÜSÜNÜ BULAMADIK. BU ÇOK BÜYÜK BİR ÇARESİZLİK”

“İmar affı bizi Hatay’da birçok yerde mahvetti. Çöken binalar arasında 8 aylık, 1 yıllık binalar vardı. O kadar çok yeni bina vardı ki. Tarihinde 7 kere çökmüş, batmış bir şehirden bahsediyoruz. O şehre gökdelenler, 8-9 katlı binalar dikildi. Rönesans Rezidans’ta hala kurtarılamayan insanlar var. Bir sayıdan bahsediyoruz ama Hatay’da Suriyeli vatandaşlarımız da var. Onlar bir evde 9-10 kişi yaşıyorlar. Bir evden 10 cenaze çıkardık. Ama bazı vatandaşlarımızın hiçbir şekilde canlısını ya da ölüsünü bulamadık. Bu çok büyük bir çaresizlik. Deprem değil bizi öldüren, binalarımız. Lütfen, şu imar affı denen olay olmasın artık.

“ŞU ANDA ÇOK NORMAL GÖZÜKÜYORUZ BELKİ AMA HİÇBİRİMİZ ARTIK NORMAL DEĞİLİZ”

İstanbul’da böyle bir deprem yaşarsak artık ona kıyamet de diyemeyeceğiz. Eğer bir bina çökecekse altında kalmayı istemem. Direkt öleyim gideyim. Çünkü hiçbir cana ulaşamamak o kadar acı bir şey ki. Sesi duyuyorsunuz ama seçim yapıyorsunuz. Bu seçim çok acı bir şey. Şu anda çok normal gözüküyoruz belki ama hiçbirimiz artık normal değiliz. Bu süreç böyle yürümemeli. Biz toprak bütünlüğü yüzde 98’i canlı fay hatlarında olan bir ülkede yaşarken hala insanları binalarda öldürüyoruz.”