KESK Samsun Şubeler Platformu, konfederasyonun Ankara’da bugün yapmayı planladığı “Seçim bütçesi değil, geçim bütçesi istiyoruz” mitingine Ankara Valiliği tarafından izin verilmemesini; İlkadım ilçesindeki Süleymaniye Geçidi’nde protesto etti. Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Mustafa Niyazi Bulut, şunları söyledi:

“Ülke olarak gittikçe derinleşen bir çoklu krizin ortasındayız. Hayat pahalılığından işsizliğe, hukuk ve adaletten iç ve dış politikaya kadar her alanda adeta çıkmaz bir sokağa sürüklenmiş bulunuyoruz. Karşımızda iki ülke tablosu var. Birinci tabloda faizden, ranttan, emek sömürüsünden beslenen yüzde 1’lik mutlu azınlık; servetine servet katıyor, semirdikçe semiriyor. İkincisinde emeği ile geçim mücadelesi verenlerden yoksullaştırılan halktan oluşan işçiler, emekçiler, asgari ücretliler, emekliler, çiftçiler, küçük esnaflar, işsizler, dar gelirliler olarak, halkın yüzde 99’u.

Düşük gösterilen TÜİK enflasyonu bile artık bu ülkede yaşanan işsizliği, hayat pahalılığını gizlemeye yetmiyor. Ama ülkeyi yönetenler, ‘Gelişmiş ülkelerde bile raflar boş, dünya hatta gelişmiş batı ülkeleri bizi kıskanıyor’ nutukları atıyorlar. Evet, ülkede market rafları dolu ama bizim cüzdanlarımız, ceplerimiz boş. Temel ihtiyaçlarımızı karşılayamaz olduk. Kış kapıya dayandı. Doğal gaz, elektrik faturası kâbusumuz yeniden başladı. Bu iktidarın bir planı ve programı var.

Bu programı Maliye Bakanı aylar önce itiraf etti. Ne dedi Maliye Bakanı? “Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kâr ediyorlar. Çarklar dönüyor.’ Evet, çarklar dönüyor. Ama o çarklar halkı, emekçileri, yoksullaştırmak, işsiz bırakmak; bir avuç zengini daha zengin etmek için dönüyor. Kısacası ülkeyi yönetenler diyorlar ki; ‘Hiç kimse bu kölelik ve yoksulluk programımıza itiraz etmesin, hakkını aramasın, sorgusuz sualsiz biat etsin.’ Bunun için grevlerimizi toplantılarımızı, basın açıklamalarını, mitinglerimizi yasaklamakta sınır tanımıyorlar.

17 Aralık’ta Ankara’da gerçekleştireceğimiz ‘Artık yeter! Emekten halktan yana, seçim bütçesi değil geçim bütçesi istiyoruz’ şiarlı mitingimize ilişkin Ankara Valiliği tarafından verilen cevap; bunun son örneğidir. Ankara Valiliği haftalar önce Tandoğan Meydanı için yaptığımız başvuruya uzun süre cevap vermemiştir. Mitinge 48 saat kala verilen cevapta ise miting yerinin Anıtpark olarak belirlendiği bildirilmiştir. Üstelik miting kısa bir saat dilimi ile sınırlandırılmak istenmiştir. Başta üyelerimiz olmak üzere bütün illerden Ankara’ya gelecek on binlerce işçi ve emekçi Anıtpark’a sıkıştırmayı hedeflemenin tek bir anlamı vardır. O da fiili miting yasağıdır. Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış toplantı ve gösteri yürüyüş hakkı ile örgütlenme, ifade ve düşünce özgürlüğüne darbedir.  Buradan bir kez daha altını çiziyoruz. Bu yasaklama ve engellenmeler bize geri adım attıramayacaktır. Bu hukuksuzluklar silsilesi son buluncaya kadar mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Hepimiz biliyoruz ki bugün TBMM’de görüşmeleri tamamlanacak olan bütçede işçiler yine yok. Kamu emekçileri yine yok. Açlık sınırı altına itilen on milyon asgari ücretli, 3 bin 500 TL ile açlık sınırının yarısına bile denk gelmeyen bir maaş reva görülen milyonlarca emekli yok. Kadınlar, gençler yok. Kamu hizmetlerine, eğitime, sağlığa, ulaşıma yatırım yok. Ne var peki? Daha en baştan istisna diyerek, muafiyet diyerek sermayeden 750 Milyar TL vergiyi almaktan vazgeçme var. Yine Her 100 TL vergimizin 5 TL’sinin Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemine 6 TL’sinin de ve hizmet alsak da almasak da müşteri garantili şehir hastanelerine, yol, köprü, havaalanı projelerine hazine garantisi olarak gitmesi var. Her 100 TL verginin en az 15 TL’sini “Savuma-Güvenlik Harcamaları” adı altında silahlanmaya, çatışma ve savaş politikalarına gitmesi var” diye konuştu.

Ülkeyi yönetenler bugün EYT, sözleşmeli istihdam, asgari ücret artışı gibi konuları seçim yatırımı haline getirmeye çalışıyor.  Kaldı ki bugüne kadar ne zaman kaşıkla verseler, kepçe ile geri aldılar. Bu bütçede geçen seneye göre yüzde 150 artan vergilerin tüm yükü yine emekçilerin, halkın omuzlarına yıkılması da bu durumu ispatlıyor. Her şey bir yana bir ülkede her üç çocuktan biri okula aç gidiyorsa ve o ülkeyi yönetenler bu çocuklara bir öğün yemek talebini reddediyorsa, işçiye, emekçiye kesenin ağzını açması zaten beklenemez. Yüzde 1’in çıkarı için yüzde 99’u yok sayan adaletsizliğe, haksızlığa karşı çaresiz değiliz. Çağrımız işçisi, kamu emekçisi, emeklisi, asgari ücretlisi, kadını, genci ile bu düzenin çarkları ile yoksullaştırılan, ezilen, ötekileştirilen herkesedir.”