CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bugün Hatay’ın Defne ilçesinde depremzedelerin sorunlarını dinledi. Kılıçdaroğlu, Defne İlçesi Mahalle Muhtarları Derneği’ni de ziyaret etti. Dernek Başkanı Muhsin Demirel’e başsağlığı ve geçmiş olsun dileklerini ileten Kılıçdaroğlu, “Büyük bir acı yaşadık” dedi. Demirel ise şunları söyledi:

“HALİMİZ PERİŞAN”

“Halimiz şu anda perişan. Biz, deprem değil afet yaşadık. Afet de zaten kıyamet gibi bir şey. Devlet büyüklerimizden en büyük isteğimiz, şu anda biz yeni doğan çocuklar gibiyiz, çünkü biz dışarı çıplak olarak çıktık, yeni doğan bir bebek gibiyiz, bizi giydirsinler. Eski günlere dönmek imkanlı mı, imkansız mı onu Allah bilir. Çünkü ‘hasarsız’ verilen evim, yıkılmış durumda.

“ÇADIR YETİŞMİYOR”

Dışarıda yatıyoruz. Ben, devlet büyüklerimden şunu istiyorum. Depremden kurtulanlar için hijyen malzemeleri, ilk etapta kadınlarımızı düşünmek lazım. Küçük çocuklarımızı, geleceğimizi… İsterim ki küçük çocuklarımıza hijyen, iç çamaşırı… Artı, çadır yetişmiyor. İnsanlar şu anda bir mahalleden bir mahalleye göçüyor. Bahçeler arasında bir çadır kurmaya çalışıyor. Benim mahallem 14 bin kişiye yakın, şu anda 150 kişim yok. Ama dağıttığım çadır sayısı; bana ancak 12-13 günde 40 çadır gelmiş.

“ANCAK ACİL, YATALAK HASTASI OLANA VEREBİLİYORUM”

Sayın Cumhurbaşkanımla konuşmamızda da ben aynı lafları dile getirdim. Çadırlar bize yetişmedi. Gıda yetişmedi. İnsanlar memlekete dönmek istedi. Dönmek isterken bir tane depreme daha yakalandı. Bu sefer yaralılarımız oldu. Şu halkın istediği bir şey var: Biz, geleceğimizle ilgili yanlış bilgilendirilmeme adına bir şey istiyoruz. Şu anda bilgi kirliliği vardır. Konteynerimiz yok, çadırımız doğru dürüst yok. Benim defterimde 200-300, çadır isteyen arkadaş var. Onlara şu an veremiyorum. 10 tane ancak var bende. Ancak acil, yatalak hastası olana verebiliyorum. Bekliyorum.

“HALKIMIZ ÇADIRKENTTE KALMAK İSTEMİYOR”

Bizim halkımız çadırkentte kalmak istemiyor. Birinci gün ve ikinci gün biz burada yağma yaşadık. Bu evler yağmalandı. Ertesi gün valime izah ettikten sonra güvenlik güçlerimiz burada. Benim canım gitti. Çocuklarımı ben enkazdan kurtardım, şu anda İstanbul’da tedavi görüyorlar. Ama o canlara o gün için neden kimse müdahale etmedi? Benim kardeşimin oğlunu canlı kurtaramadık ama, gelinimizi kurtardık, öbürlerine gidemedik. Araçlar gelmedi, yok. Elimizle, tırnaklarımızla… Kimse buna hazır değildi ki. O anda ben, devletimizin orada hazır olmasını isterdim. Çünkü ikinci güne geçtiğimizde de kimseyi görmedik. Ancak üçüncü günde… Ne yazık ki yine bir can çıkardık. Gerisi, 12 kişinin 3’ü çıktığında, onlar sizlere ömür, benim yakınlarım. Herkesin bir yakını vefat etmiştir. Bence biraz daha müdahil olunmuş olsaydı şu anda birkaç kişinin daha yaşıyor olabilmesi demektir. Bizlere elinizden ne geliyorsa; hijyen malzemeleri, çadır, konteyner…. Konteynerler daha güzel, emniyetli. Bir an önce bunların yapılması… Suyumuz yok. Ben, bir kere yıkanmışım bugüne kadar.”

“HERKES EVİNİ KORUMAK İSTİYOR”

Defne Belediye Meclisi üyesi de şöyle konuştu:

“Sayın Genel Başkan’ım, bizim en büyük sıkıntımız, mahallede çiftçilikle uğraşan çok fazla insan var. Mahallede koyun besleyen, tavuk besleyen çok insan var. Bireysel çadırlar kurulmasını istiyorlar. Bireysel çadırlar kurulduktan sonra da evlerine yakın bir parkta, alanda yaşamak istiyorlar. Bunun için de çadırkente gönderemiyoruz. Herkes evini korumak istiyor. Yağmadan kaynaklı, mahalleyi terk etmek istemiyorlar. Su sıkıntımız var. Sizden ricamız, sesimiz olun. Mahallenin birçok noktasına yıkanma ve tuvalet ihtiyaçlarının giderileceği konteynerler yerleştirilirse bu sorun çözülmüş olur. Gelecek kaygısı ile ne yapılacağı aktarılırsa insanlar daha çok, biraz daha rahat ederler. Esnaf, zararlarının nasıl karşılanacağını da bilmiyor. Bununla ilgili de bilgilendirilmek istiyorlar. Bir dedikodu var; Beşli Çete’den gelen müteahhitlerin şehrin yapılandırılmasını sağlayacaklarını söylüyorlar. Şehir tekrar yapılandırılacaksa buradaki esnafın çalışmasını istiyoruz. Dışarıdan birilerinin gelip burayı tekrardan yapmasını istemiyoruz. Bizim insanımız, sadaka alacak insanlar değil. Vatanına, milletine bağlı insanlarız. El açmaya alışık insanlar değiliz.”

KILIÇDAROĞLU: BİR BELEDİYE BAŞKANI ARKADAŞIMIZ, ÇİN’DEN ÇADIR İTHAL ETMEYE ÇALIŞIYOR

Kemal Kılıçdaroğlu ise şunları söyledi:

“Gittiğimiz her yerde aşağı yukarı benzer şikayetler var. Gerçekten de ciddi bir çadır sorunu var. İnsanlar çadır bulamıyorlar. Normalde Kızılay’ın, AFAD’ın elinde yeteri kadar çadır stokunun olması gerekirdi. Fakat yok. Biz, çağrı yaptık: ‘Kimin elinde çadır varsa gelip alacağız.’ Fakat çadır bulamıyoruz. Bir belediye başkanı arkadaşımız, Çin’den çadır ithal etmeye çalışıyor. Nereden gelirse gelsin, bulsak gönderiyoruz.

Su sorunu için de iki büyükşehir belediyemiz çalışıyor. Hatlarda arıza var. Hemen düğmeye basınca olmuyor. Onun için de çalışıyorlar.

“SOSYAL DEVLET DEDİĞİMİZ, VATANDAŞINA SAHİP ÇIKAN DEVLETTİR”

Hatay’ın yeniden yapılanmasına ihtiyacımız var ama Hataylıları göz ardı ederek değil. Buranın tarihsel dokusunun, kimliğinin korunması lazım. Bu kültürün, kadim kültürün korunması gerekiyor. Tarihsel dokunun korunması gerekiyor. O konuda da büyükşehir belediye başkanımıza söyledik; ‘Kentle ilgili planlama yapacaksanız, tarihçileri çağıracaksınız, plancıları çağıracaksınız’. Aynı zamanda, hiçbir Hataylının hakkının kaybolmasını istemeyiz. Buna da izin vermemek gerekiyor. Belki özel bir yasal düzenleme de yapılmak durumundadır. Esnafın, ev sahibinin, çiftçinin hakkını korumak zorundasınız. 

Sosyal devlet dediğimiz, vatandaşına sahip çıkan devlettir. Benim her türlü imkanım varken sosyal devlet bana ne verecek zaten. Ama şimdi dükkanım kayboldu, evim yıkıldı, bahçem kalmadı, yatacak yerim yok. O zaman sosyal devletin gelip bize bakması lazım. Belediye başkanlarımız buradalar, birlikteler. Birisi bir yardım yapmak istiyorsa biz de teşvik ediyoruz.”

DEPREMZEDE: SADAKA İSTEMİYORUZ

Dernek Başkanı Muhsin Demirel ise şöyle konuştu:

“65 senede ben böyle bir kıyamet, afet görmedim. Enkaz altında kalıp da kaçmak isteyen insan, yedi metrelik bir sokaktan kaçamadı. Ben, sokakların en az 12 ila 15, caddelerin ise yıkılacağı zaman insan kaçacak bir yer bulsun diye en azından 20 ve üzeri bir caddenin oluşmasını istiyorum.”

Bir başka vatandaş ise “Biz sadaka istemiyoruz. Hataylılar çok çalışkan insanlar. Dünyanın her tarafında kerpiç imalatı, çimento imalatı, her yerde imalat yapan insanlarız. Yardımların yerine ulaşmasının arkasında olun” dedi.

Başka bir depremzede de Kılıçdaroğlu’na şunları söyledi:

“YEDİ GÜNDEN BERİ BANYO YAPMADIM”

Benim babam AKP’li. Hiç sıkıntı yok. Ben CHP’liyim. Ben, bu devletin çocuğuyum. Ben, hükümet çocuğu değilim. Hükümeti ve devleti kuran Atatürk’tü. Bu ülkeyi şahıs kurmadı. Biz hepimiz bu Cumhuriyet’in evlatlarıyız. Yedi günden beri banyo yapmadım. En azından eşlerimiz, çocuklarımız, affedersiniz abdestlerini giderecekleri yerleri olsun. Korkudan eve geçemiyoruz. Her yer yıkık. Sağ olsun devletimiz, yeme içmeyi eksik etmiyor, getiriyorlar. Hayırseverlerden Allah razı olsun. Ama en azından bayanların ihtiyaçlarını giderecek yerleri olsun. Başka bir şey istemiyoruz.

“KRONİK ASTIMI OLAN ÇOCUKLARA BUHAR VE JENERATÖR GİBİ ŞEYLERİ VERSİNLER”

Ben, köy çocuğuyum. Atatürk’ün bir sözü vardı, ‘Köylü şehirlinin ve milletin efendisidir’ diye. Yani devletim bana erzak yardımı yapmasa bile ben kendi imkanlarımla, stoklarımla çocuklarıma bakacak yaştayım. Allah’a hamdolsun, ihtiyacım yok. Ufak tefek olan şeyleri gelip alıyorum. Çocuk bezi vs. En azından bu ufak olan çocuklara, kronik astımı olan çocuklara buhar ve jeneratör gibi şeyleri versinler. İki günden beri kendi imkanlarımızla nöbet tutuyoruz. Siz var oldukça bu ülke hiç bölünmez. Allah varlığınızı daim etsin.”

“GÖÇÜK ALTINDA KALARAK İLAÇLARINI KAYBEDEN, İLAÇLARININ İSİMLERİNİ BİLEMEYEN İNSANLAR OLUYOR”

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nden bir görevli ise şöyle konuştu:

“Yıkanma imkanları daha önceden çok olmadığı için şimdi İzmir Büyükşehir Belediyemizin kurduğu yerlerle bu giderilecek. Daha çok cilt problemleriyle karşılaşıyoruz. Onun dışında maalesef göçük altında kalarak ilaçlarını kaybeden, ilaçlarının isimlerini bilemeyen insanlar oluyor. E-nabızlarından onları öğrenip temin etmeye çalışıyoruz. Sürekli İzmir’le irtibat halindeyiz. Eksiklerimiz hemen bize ulaştırılıyor, tamamlıyoruz. Burayı küçük bir poliklinik halinde yaptı.”

Çocuğunu 15 gün önce yoğun bakımdan çıkartan bir kadın ise Kılıçdaroğlu’na şunları söyledi:

“Ben, bu çocuğu 15 gün önce yoğun bakımdan çıkarttım. Bu çocuğun buhara ihtiyacı var, elektriğimiz yok. Çocuğun yanında soba yanması gerekiyor, sobamız yok. Herkes bitlendi. Duş alması gerekiyor, duş yerimiz yok. Nasıl olacak? Biz, şaşırdık kaldık. Bizi buradan çıkartacaklarını söylüyorlar. ‘Sonrasında nereye gideceğiz’ diyoruz, ‘Geçici olarak’ diyorlar. Sonra ne yapacağız biz? Bize diyorlar ki ‘Konteynere yazılırsanız yazılırsınız, yoksa dışarda kalacaksınız’. Biz, şaşırdık kaldık.

“TAYYİP ERDOĞAN, 10 BİN TL GİBİ BİR PARANIN YATIRILACAĞINI SÖYLÜYOR. BU KİME, NEYE YETECEK”

Bu çocuk için benim soba yakmam lazım. Yakamıyorum, izin vermiyorlar. Çocuk sabahlara kadar öksürüyor. Zaten yoğun bakımdan çıktı. Samandağ’dan çıktım, getirdim yani. Çocukları yıkayamıyoruz, koktular 15 günden beri. Çamaşır yıkayacağız, yıkayamıyoruz. Tayyip Erdoğan, 10 bin TL gibi bir paranın yatırılacağını söylüyor. Bu kime, neye yetecek? Herkesin evi gitmiş, barkı gitmiş. Milletin cenazeleri var. Para geçmiyor yani. Bizim önemli olan ihtiyaçlarımız var. Hiçbiri karşılanmıyor.”

Kılıçdaroğlu, kadın depremzedeye, “Size yer bulunmadan zaten buradan kimse çıkaramaz. Ondan emin olun. Siz söylüyorsunuz. Televizyonlar bunu alıyor, yayınlayacaklar. Bizim üstümüze ne düşüyorsa biz elimizden geleni yapacağız” diye cevap verdi.