CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülizar Biçer Karaca, deprem bölgesindeki kadınların yaşam koşullarına ilişkin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’a “Afetten etkilenen kadınların toplumsal cinsiyet temelli şiddet nedeniyle tekrar bir travma yaşamaması ve şiddet döngüsünün kırılması için hukuki, ekonomik, sosyal ve psikolojik destek mekanizmaları kurulmuş mudur? Ev içindeki yaşlı, engelli, hasta ve çocuk bakımının üstlenilmesinde bu yükü kadının üzerinden almak ve bu bakım hizmetlerini sağlamak için hangi hizmet mekanizmaları kurulmuştur” diye sordu. Ayrıca Biçer Karaca, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla hazırladıkları Afet ve Kadınlar Politika Notu'nu da paylaştı.  

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca, 6 Şubat depremini yaşayan kadınların durumunu Meclis gündemine taşıdı. Biçer Karaca, konuya ilişkin Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın yanıtlaması istemiyle TBMM Başkanlığı’na soru önergesi verdi.

Biçer Karaca, ayrıca 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada; 6 Şubat’ta yaşanan yıkıcı depremler sonrasında afetten etkilenen risk altındaki grupların başında kadınların geldiğine dikkat çekti. Toplumsal kodlar nedeniyle halihazırda dezavantajlı konumda olan kadınların depremi farklı biçimde deneyimlediklerine ve yaşadıkları özgül sorunlara vurgu yapan Biçer Karaca, “Afet ve Kadınlar Politika Notu”nu da kamuoyuyla paylaştı.  

Biçer Karaca, Bakan Yanık’a şu soruları yöneltti:

“KADINLARIN TEKRAR TRAVMA YAŞAMAMASI, ŞİDDET DÖNGÜSÜNÜN KIRILMASI İÇİN HUKUKİ, EKONOMİK, SOSYAL VE PSİKOLOJİK DESTEK MEKANİZMALARI KURULMUŞ MUDUR?”

6 Şubat tarihinden bugüne afet bölgelerinde ve çadır kentlerde bulunan;

Şiddet gören kadınların bildirimde bulunabilmesi için kitle iletişim araçlarına ulaşımındaki kısıt göz önünde bulundurularak farklı bildirim mekanizmaları kurulmuş mudur? Kuruldu ise bu mekanizmalar nelerdir? Gebe ve yeni doğum yapmış olan kadınlar tespit edilip, sağlık durumları takibe alınarak yeni doğan ünitesi, gebelik takibi gibi ihtiyaçlar giderilmiş midir? Afetten etkilenen kadınların toplumsal cinsiyet temelli şiddet nedeniyle tekrar bir travma yaşamaması ve şiddet döngüsünün kırılması için hukuki, ekonomik, sosyal ve psikolojik destek mekanizmaları kurulmuş mudur?

“YAŞLI, ENGELLİ, HASTA VE ÇOCUK BAKIMINDA BU YÜKÜ KADININ ÜZERİNDEN ALMAK VE BU BAKIM HİZMETLERİNİ SAĞLAMAK İÇİN HANGİ HİZMET MEKANİZMALARI KURULMUŞTUR?”

İnsan kaçakçılığı ve ticaretine karşı özellikle genç kadın ve kız çocuklarının korunması için hangi önlemler alınmıştır? Mülteci, yaşlı ve engelli olan kadınların korunması için hangi tespit, izleme ve önleme mekanizmaları kurulmuştur? Sosyal devletin sorumluluklarını yerine getirmenin de bir gereği olarak ev içindeki yaşlı, engelli, hasta ve çocuk bakımının üstlenilmesinde bu yükü kadının üzerinden almak ve bu bakım hizmetlerini sağlamak için hangi hizmet mekanizmaları kurulmuştur?

CHP İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı’nın hazırladığı Afet ve Kadınlar Politika Notu da şöyle:

“RİSK ALTINDAKİ KADINLAR: Farklı coğrafyalarda, farklı ülkelerde farklı zamanlarda kadınlar; farklı yüzleriyle karşılarına çıksa da ataerkil sistemin hüküm sürdüğü toplumlarda ‘benzer’ temel sorunlar ve hak ihlalleri yaşamaya devam ediyor. Toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri nedeniyle hak gasplarına maruz bırakılan kız çocukları ve kadınlar; deprem, sel, kuraklık, iklim krizi gibi afetlerin yanı sıra ekonomik kriz, işsizlik ve şiddet gibi temel göstergelere bakıldığında da sonuçlardan olumsuz etkilenmede, risk altındaki grupların başında geliyor.

KADINLARIN ‘AFET’ İLE İMTİHANI: Afetler risk altındaki gruplar başta olmak üzere sadece insanlar için değil farklı türler, cinsiyetler ve doğa üzerinde ‘felaket’ tanımını dahi yetersiz kılacak olumsuz ve yıkıcı sonuçları doğuruyor. Çoklu krizler çağında kapitalizmin yarattığı hasar; insan eliyle insanlık ve doğa aleyhine geri dönülmez tahribatlarla tırmandırılıyor; tüketim kültürü insanlığın yıkıcı felaketlerle baş başa bırakılmasının önünü hızla açıyor.

DEPREMZEDE KADINLARIN SORUNLARI ARTIYOR: Afetlerden en çok zarar gören grupların arasında kadınların bulunduğu farklı bilimsel akademik çalışmalarla ortaya konuyor. Deprem sonrasında barınma imkanlarından yoksun kalan, geçici barınma merkezleri, çadırkentler ya da yakın-akraba-tanıdık evlerine yerleşebilen kadınların ataerkil sistemde yaşadığı sorunların çeşitlendiği ve arttığı öngörülüyor. Ev içi ücretsiz emek, bakım yükü ve ev işlerinin artmasından yoksulluğun kadınlaşmasına, mülkiyet hakkından yoksun kalmaktan şiddet döngüsünün devamına depremzede kadınlarla ilgili pek çok konu, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini gideren politikalar perspektifinden el alınmayı gerektiriyor.

TOPLUMSAL CİNSİYET EŞİTSİZLİĞİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK: 6 Şubat’ta ülkemizde yaşanan depremler; toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin kadınlar aleyhine sonuçlarını tartışmaya açtı. Pek çok disiplin ve alanı farklı boyutlarıyla ilgilendiren bir olgu olarak çözümlenmeyi gerekli kılan konu ‘Afet ve kadınlar’… Bakım krizinden kadın emeğine, sosyal yardımların insan onuruna uygun adil dağıtımından temel hak ve özgürlüklere erişime depremzede kadınların yaşadığı sorunlar; kamu otoritelerinin ve biz politikacıların yaklaşımlarının analiz edilmesi ihtiyacını ve afet sonrası yönetiminde revizyonu zorunlu kılıyor.

KADINA BİÇİLEN ROL: YARDIM BUL, SOBA YAK, YEMEK YAP, ÇOCUK BAK: Bulundukları ya da gittikleri yerlerde kadınlar ‘misafir’ oldukları evlerde, hanelerde, konukevleri ya da geçici süreli otel vb. barınma imkanı olan yerlerde yine yemek yapan, bulaşık yıkayan, aile üyelerinin temel bakımını tüm yoksunluklara rağmen karşılamak zorunda olan bireyler olarak sosyal devletin bakım yükünü üzerine almak zorunda bırakıldı. Tam da bu yüzden ‘İç göç’ olgusu ve ‘yerinden edilme’nin sonuçları sadece demografik, sosyolojik ve güvenlik odaklı değil sosyoekonomik bağlamda, bakım emeği ve iş bölümü ile istihdam politikaları odaklı ele alınmayı acil kılıyor.

CİNSİYET KÖRÜ POLİTİKALAR YETERSİZ: Yaşam hakkından yoksun bırakılmanın yanı sıra sağlık sorunları, eğitime erişim, karar alma süreçlerine katılım, eşit temsiliyet ve kamu hizmetleri başta olmak üzere hizmetlerden adil yararlanamama, cinsiyet körlüğünün getirdiği ekonomik haklar, sosyal haklar ve mülkiyet hakkından yoksunluklar sürüyor. Yaşanan kriz ve afetler ise bu eşitsizlikleri, yoksullukları, yoksunlukları, kadınlar aleyhine hak gasplarını derinleştiriyor.

AFET DİRENÇLİLİĞİ İÇİN DEVLETE DÜŞEN ÖDEV: Yaşam hakkı başta olmak üzere evrensel insan haklarının hayata geçirilmesi ve haklara erişim engellerinin önlenmesi için devletlere düşen yükümlülükler yerine getirilmediğinde, afet dirençliliğin artırılması tüm toplum için mümkün kılınmadığında, afet öncesi risk analizleri ve planlamalarında, karar alma mekanizmalarında ve ilgili kurul/kurumlarda kadınlar yer almadığında ve temsiliyetleri sağlanmadığında, afetlerden en çok zarar görenlerin kadınlar olmasının önüne geçilmesi de mümkün olmuyor. 

AFETZEDE KADINLARIN ÜCRETSİZ BAKIM EMEĞİ: Afet sonrası ‘arama kurtarma’ çalışmaları, kamu ‘kaynak’ ve ‘hizmet’lerinin afetzedelere zamanında ulaştırılması, ‘bağış ve yardımlar’ın öne çıkması, yardım paketlerinin kadın ihtiyaçlarını içermemesi, ped dahil hijyen ürünleri ve özbakım malzemelerine yönelik deprem bölgelerindeki yetersizlikler kadınlara özgü ihtiyaçların giderilmesini yeniden düşünmemizi gerektirdi. Tam da bu noktada; kadınların pedini, çocukların oyuncağını, ekmek-su-gıda dışındaki yaşamsal ihtiyaçları gereksiz ya da lüks gören, önemsemeyen bir zihniyet, afet sonrasında kadınları ikinci mağduriyetlerle baş başa bıraktı. Tam da bu noktada hatırlatmakta fayda var: Sivil toplum ‘organizasyon’ları, sosyal medya ‘kampanya’ları ve gönüllülerin ‘destek’ mekanizmaları ile “dayanışma ekonomileri” öne çıktı, imdada yetişti.

DEVLET YOK HÜKMÜNDE: Tüm dünyada tüketim odaklı kapitalist ekonominin tıkandığı noktada ‘dayanışma ekonomisi’ kavramı tartışılırken alternatif modeller, karşılıklılığa, takasa ilişkin yönelimler artarken Türkiye’de yaşadığımız afet, devletin yok hükmünde olduğunu, AKP iktidarının yoksulluktan beslendiği gibi afetten de medet umduğunu ortaya koydu.

YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI: Kadın örgütlerinin, feminist mücadelenin deneyimlerinin ne kadar kıymetli olduğu bu acı deneyimle, afet nedeniyle bir kez daha ortaya çıktı. Yıllarca 25 Şubatlarda, 8 Martlarda, alanlarda ‘Kadınlar bir araya, dayanışmaya’ çağrıları yapan, ‘ümitsizliğe düşersen bu kalabalığı hatırla’ diyerek birbirini güçlendiren, kız kardeşlik kültürünü pekiştiren, kadınlar arasında hiyerarşinin örülmemesi için yatay örgütlenmelerde yan yana gelen kadınlar afetzede kadınlar için seferber oldu. Platformlar, dernekler, vakıflar art arda kampanyalarla kız kardeşlerine desteğe koştu. Pedlerden temiz iç çamaşırına, özbakım malzemelerinden temel ihtiyaçlara, psikososyal destekten komşuluk kültürüyle dayanışmaya kadınlar bir kez daha ‘dayanışma yaşatır’ dedi.

KADINLAR İÇİN KADINLARLA BİRLİKTE: Bizler bu afetin yaralarını sararken insan hakları temelli çalışmalarımızı kadınlarla birlikte, ilgili akademisyen, uzman ve aktivistlerin bilgi ve deneyimlerini dikkate alan, dahil eden ‘içermeci’ anlayışı ortaya koyacağız. CHP olarak Aile Destekleri Sigortası başta olmak üzere politikalarımızda kadınların güçlendirilmesini, sosyal yardımların hak temelli dağıtımını, depremzede kadınların engelli, yaşlı, göçmen, risk altındaki gruplardan olması nedeniyle farklılıklarını gözeten politikalar oluşturmayı sürdüreceğiz. Eşitliği ve adaleti esas alan, yaşam hakkı başta olmak üzere tüm haklara erişim engellerinin ortadan kaldırılması için mücadele edeceğiz. Kadınların ve kız çocuklarının ‘ihtiyaçları’nı önceliklendireceğiz. Cinsiyet körü olan merkezi ve yerel yönetimler bütçelerinin cinsiyete duyarlı hak temelli bütçeleme halinde hazırlanmasına öncülük edeceğiz.

YAŞANABİLİR KENTLER, EŞİTLİKÇİ YAŞAM ALANLARI: Kent suçlarını önleyemeyen, kadına şiddeti önlemeye yönelik olmayan, afete duyarlı olmayan kentler ve yaşam alanlarının yeniden inşasına, beton ormanlarında kadınları yoksulluğu, ölüme, şiddete ve hapsedilmeye teslim edecek politikalara izin vermeyeceğiz. Sosyal politikaların ‘yardım’ temelliliği, ‘adaletsiz’ dağıtımını engelleyeceğiz. Sosyal devletin yeniden inşasıyla bakım yükünün kadınlara ve kız çocuklarına ‘yıkılması’nın önüne geçeceğiz. Afet sonrasında çadırkent, yanlarına yerleşilen aile-tanıdık-akraba evleri, geçici barınma merkezleri ile hanelerde “çocuk-engelli-hasta-depremzede-yaşlı bakımı ile yemek, temizlik vb. ev işleri ‘yükünü’ üstlenmesi, görünmeyen emeğin ve güvencesizliğin meşrulaştırılma zemininin afet olarak yeniden üretimini önleyeceğiz. Psikososyal destekleri her bir depremzede kadının sürekliliğini sağlayarak almasını, çocuk-yaşlı-engelli bakımının devlet tarafından sağlanmasını, kadının istihdama katılımının teşvikini ve eşit temsiliyeti sağlayacağız.

KADIN DÜŞMANLIĞI KAYBEDECEK ‘TEK ADAM’ GİDECEK: Belki de en önemlisi karar alma süreçlerinde kadınlara danışılmaması, kadın örgütleri ve STK deneyimlerinden yararlanılmaması, yetkili birimler tarafından bilgi verilmemesi, ayrımcılık ve sözel şiddete başvurulması gibi kadın düşmanı zihniyeti, “tek adam” iktidarını alaşağı edeceğiz. Edeceğiz ki; afetlerin ikincil travmalarını yaşamayalım. Bir sonraki 8 Mart’ı meydanlarda, halaylarla, türkülerle, ağıtlarla, birbirimize ‘yas’lanarak, yas sürecimizi sağlıklı bir şekilde atlatarak, omuz omuza hep birlikte karşılayalım.

Yaşasın Kadın Dayanışması! Yaşasın kadın emeği! Yaşasın 8 Mart dünya Kadınlar Günü!”