HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, TBMM Başkanı Mustafa Şentop'a, "Hepimizin itibarını korumakla sorumlusunuz ama bu konuda Sayın Başkan, milletin itibarı yerlerde sürüklenirken siz duymuyorsunuz. Musa Piroğlu, engelli bir milletvekilimiz. Tekerli sandalyeyle eylemlere katılıyor. Polis, onu darp edip tekerlekli sandalyeden düşürdü nisan ayında, sesinizi çıkarmadınız. Ayşe Acar Başaran... Polis, ona 'Seni çivilerim ha' dedi. 'Seni çivilerim ha' diyor bir milletvekiline bir kolluk, bir emniyet amiri, siz sesinizi çıkarmadınız. Mustafa Yeneroğlu'na kolluk hakaret ediyor, tehdit ediyor, yine sesinizi çıkarmadınız" dedi.

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'ndaki bütçe görüşmeleri sürüyor. Komisyon'da bugün TBMM, Kamu Denetçiliği ve Sayıştay'ın 2023 yılı bütçeleri görüşülüyor. 

HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, Komisyon’da yaptığı konuşmada, 6-7 Eylül 1955 olaylarının araştırılması için verdiği önergenin Meclis Başkanı Şentop tarafından "Toplumun bir bölümünü yaralıyorsunuz" diyerek geri çevirdiğini anımsattı.

Paylan, Şentop'u, "6-7 Eylül 1955'te yaralanan bizlerdik, bendim. Bizim evimiz basıldı. Bizim kilisemiz yakıldı. Bizim mezarlıklarımız yerle bir edildi. İnsanlarımıza tecavüz edildi. Yaralanan bizdik, biz. Hangi gerekçeyle geri gönderdiğini bile yazmaya tenezzül etmiyor" sözleriyle eleştirdi. 

Paylan'ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:  

"BAKMAYIN İKTİDARIN 'TÜRKİYE UÇUYOR, KAÇIYOR' DEDİĞİNE; GERİYOR, GİDİYORUZ: Demokrasilerde, iktidarların freni boşalırsa onlara fren olması gereken kurumların bütçesini görüşüyoruz. Eğer bir ülkede haksızlık, hukuksuzluklar zirve yapmışsa, yolsuzluklar zirve yapmışsa, tüyü bitmemiş yetimin hakkı gasp ediliyorsa, insanlar gadre uğruyor, insan hakları ayaklar altına alınıyorsa, bunlara fren olması gereken kurumların bütçelerini görüşüyoruz. Pek çok ülke hukuk dışına çıkmıştır tarihleri boyunca. Hiçbir devlet yoktur ki 'Tertemizim ben, geçmişimde hiçbir karanlık sayfa yok' desin. Bizim de geçmişimizde karanlık sayfalar var ve bunlarla maalesef yüzleşemediğimiz için hep aynı hataları yapıp duruyoruz ve kuyruğunu kovalayan kedi gibi kendi yerimizde sayıyoruz. Bakmayın iktidarın 'Türkiye uçuyor, kaçıyor' dediğine, geriye doğru gidiyoruz Sayın Meclis Başkanım, Sayın Sayıştay Başkanım, Sayın Kamu Başdenetçim. İktidar, freni boşalmış kamyon gibi baş aşağı giderken şoförü maalesef diyor ki ‘Ben bu yolda devam edeceğim, ben gaza basacağım’ ama gaza bastığı zaman önündeki insanları eziyor, haklarını gadre uğratıyor, ekmeğini huzurunu yok ediyor. İşte demokrasilerde Meclis, Sayıştay, Kamu Başdenetçiliği bunun için, fren olsun diye var.

NE YAZIK Kİ MECLİS'İMİZ SARAYIN NOTERİNE DÖNÜŞTÜ: ‘Bizim gücümüz var, biz bu iktidarı dengeleyebiliyoruz, frenleyebiliyoruz’ diyorsanız buyurun söyleyin. Sayın Meclis Başkanı, Meclis’imizin görevleri var ve sizin de 600 milletvekilinin başkanı olarak görevleri var. Millet bizi niye seçmiş? İktidar gücü kullanırken yaptığı yanlışları denetlesin diye bizi seçmiş. Başka niye seçmiş bizi? Yasama faaliyeti yapalım diye seçmiş. Yasama faaliyetini biz mi yapıyoruz gerçekten? Saraydan ferman olarak gelmeyen bir kanun teklifi görüşüldü mü bu Meclis’te? 8 yıldır Plan Bütçe Komisyonu üyesiyim, her yıl daha fazla oranda Saray’dan ferman olarak gelen yasaları görüşüyoruz. Bakın, bu coğrafyanın yüzlerce yıllık kadim meselesini bu iktidar torbanın içine attı ya. Cemevi meselesi torbaya sığar mı, yazık değil mi? Siz, bu teklif Meclis’e geldiğinde, ‘Arkadaş, bu Türkiye’nin kadim bir meselesi, müstakil olarak görüşülmeli, çeşitli toplumsal kesimlerle tartışılmalı, adalet sağlanmalı, Alevi toplumunun talepleri karşılanmalı’ demediniz, diyemediniz. Niye? Çünkü ferman öyleydi. Ne yazık ki Meclis’imiz, artık Saray’ın noterine dönüşmüştür.

YURTTAŞIMIZ AÇ, SEFİL: Şu anda demokrasi liginde Sayın Meclis Başkanım, sizin karnenizi söylüyorum, hepimizin karnesini, Türkiye'nin karnesini söylüyorum. 167 ülke içinde 113’üncü sıradayız, gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam hepimiz utanırız. Hukukun Üstünlüğü Endeksi’nde 139 ülke içinde 117’nci sıradayız, yine gerisinde olduğumuz ülkeleri saysam utanırız. Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke için de 153’üncü sıradayız ve kuvvetle muhtemel bu yıl daha da gerilere düşeceğiz, çünkü maalesef sansür yasasını da bu Meclis çıkardı. Sayın Meclis Başkanı, ben bu tablodan utanıyorum, siz utanıyor musunuz? Hepimiz utanmalıyız bu tablodan. Ve birileri ‘Bu ülkeyi ilk 10 ülke arasına sokacağız' diyor ya. Ya biz, demokrasi liginde bu ülkeyi ilk 10 ülke içine sokmadan ekonomide de ilk 10 ülke içine sokamayız. Yurttaşımız sefil, aç. Niye? Demokrasi krizi, ekonomik krizi yarattı. Türkiye'nin bir hikayesi vardı, gerçekten de vardı; hakkı teslim edelim.

MİLLETVEKİLİNİN İTİBARINI KORUMAKLA SORUMLUSUNUZ: Bu 600 milletvekilinin itibarını korumakla sorumlu olan başkansınız. Hepimizin itibarını korumakla sorumlusunuz ama bu konuda Sayın Başkan, milletin itibarı yerlerde sürüklenirken siz duymuyorsunuz, sesinizi çıkarmıyorsunuz. Süleyman Soylu'nun emir verdiği kolluk milletvekillerine zulmederken sesinizi çıkarmıyorsunuz, ağzınızı açmıyorsunuz. Yalnızca bu yıldan bazı örnekler vereceğim. Musa Piroğlu, engelli bir milletvekilimiz. Tekerli sandalyeyle eylemlere katılıyor. Polis onu darp edip tekerlekli sandalyeden düşürdü nisan ayında, sesinizi çıkarmadınız. Siz sesinizi çıkarmadığınızı için kolluk yoluna devam etti.

POLİS, ‘SENİ ÇİVİLERİM HA’ DEDİ, SİZ SESİNİZİ ÇIKARMADINIZ: Ayşe Acar Başaran... Polis, ona 'Seni çivilerim ha' dedi. Bütün televizyonlar gösterdi. Tabii bazı televizyonlar diyeyim, havuz medyası göstermiyor ama siz mutlaka görmüşsünüzdür. 'Seni çivilerim ha' diyor bir milletvekiline bir kolluk, bir emniyet amiri, siz sesinizi çıkarmadınız. Meclis Başkanı sesini çıkarmıyor, Süleyman Soylu devam diyor. 'Milletvekillerine daha fazla baskı yapın zulmedin' diyor. Mustafa Yeneroğlu'na kolluk hakaret ediyor, tehdit ediyor, yine sesinizi çıkarmadınız.

GERGERLİOĞLU'NDAN DERS ÇIKARMADINIZ YA: Semra Güzel’in kafasını aşağı eğmeye çalışan, işkence eden, darbeden polisler tarafından Semra Güzel bu anlamda gözaltına alındı ve tutuklandı. Yetti mi zulüm? Yetmedi. Şimdi de Karma Komisyon’u Semra Güzel’in vekilliğini düşürmek için toplantıya çağırdınız. Ya ben size sorarım; hiç mi şurada oturan Ömer Faruk Gergerlioğlu’ndan ders çıkarmadınız ya? Ömer Faruk Gergerlioğlu’na kumpas kuruldu. Sizin göreviniz bunu sorgulayıp durdurmaktı, bu kumpası durdurmadınız. Şimdi de bir kumpas var diyorum Semra Güzel’e karşı. Ve Semra Güzel tutuklu. Ama yargılansın, yargılanacak ve beraat alacak; bundan hiçbir şüphemiz yok, eğer tarafsız bir yargı olursa.

HANGİ MİLLETVEKİLİ DANIŞMANI BU, SORUŞTURMA AÇTINIZ MI: Benimle ilgili bir suikast planı varmış. 2016 yılında darbe planı var, o dönemde ben de Ermeni meselesi ile ilgili konuşmalar yapıyorum, MHP de beni hedef gösteriyor. Devlet içinde bu durumdan vazife çıkaran bir karanlık var. Bu devlet içindeki karanlık, darbeye yürüyecek, 'Bu dönemde de bir Ermeni'yi öldürsek, hele hele Meclis'in içinde öldürsek ciddi bir sansasyon yaratır' diyor. Göstereceğim belgelerini size, aynı Hrant Dink cinayetinde olduğu gibi. Grup başkanvekilinize verdim belgeleri, kendisi gayet iyi biliyor. O dönem Meclis'in içinde beni katledeceklermiş. Meclis’imizin başkanı bana bugün dilekçe göndermiş, sağ olun bu sabah geldi, biliyorsunuz sizi eleştireceğimi. Diyorsunuz ki Sayın Başkan dilekçenizde, 'Meclis'e silah sokulması mümkün değil.' Ya bu Meclis'e silah sokulmadı mı? Bu Meclis'te insan vurulmadı mı silahla? Bu suikastı kim durdurmuş biliyor musunuz? Bir milletvekilinin danışmanı. Hangi milletvekili, hangi milletvekilinin danışmanı? Bununla ilgili bir soruşturma açtınız mı? Açmadınız, üzerine gitmediniz.

BİZİM EVİMİZ BASILDI, BİZİM KİLİSELERİMİZ YAKILDI: Aynı dinamik, 6-7 Eylül 1955'te de hayattaydı. Dönemin Özel Harp Dairesi Başkanı Sabri Yirmibeşoğlu itiraf etti. 'Biz Atatürk'ün evine bombalattık' dedi. '6-7 Eylül 1955, muhteşem bir örgütlenmeydi' dedi. Niye? Atatürk'ün evini bombalatacaktı, burada hazır kıtalar Rumların, Ermenilerin evini basacaktı. Bununla ilgili araştırma önergesi veriyorum. Meclis Başkanı bana geri gönderiyor, 'Toplumun bir bölümünü yaralıyorsunuz' diyor. 6-7 Eylül 1955'te yaralanan bizlerdik, bendim. Bizim evimiz basıldı. Bizim kilisemiz yakıldı. Bizim mezarlıklarımız yerle bir edildi. İnsanlarımıza tecavüz edildi. Yaralanan bizdik, biz. Hangi gerekçeyle geri gönderdiğini bile yazmaya tenezzül etmiyor."